17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bilim eğitiminde etkinliklerin önemi Doç. Dr. Ayşe OğuzÜnver, Muğla Üniversitesi Eğitim Fakültesi, [email protected] Doç. Dr. Kemal Yürümezoğlu, DEÜ Buca Eğitim Fakültesi, [email protected] Eğitim: Sürdürülebilir bir yaşam için! Dünyada sürdürülebilirlik için eğitimin tartışılacağı yeşil eğitim konulu eğitimci, çevreci, ekonomist, sanayici ve bunların yöneticilerin katılacağı 1921 Ekim 2011 tarihleri arasında Almanya’nın Karlsruhe şehrinde bir toplantı (www.etechgermany.com) düzenlendi. Prof. Dr. Ömer Ergin D.E.Ü. Buca Eğitim Fakültesi [email protected] OKULLARA YEŞ L EĞ T M Y enilenen ilköğretim ve ortaöğretim programları, beraberinde öğretim programının sınıf içi/dışı yürütülmesinde etkinlik temelli bir yapıya dayandırılmıştır. Programlarda sözü geçen etkinlikleri günlük konuşma dilinde yer alan diğer etkinliklerden ayrımı, bu etkinliklerin içeriklerinin bilimsel bilgi temelli olmasıdır. Etkinliklerde temel amaç kurgulanmış bir süreçte öğrencilere bilimsel bir konu ya da kavramın öğretimini yapmaktır. Öğretmenin yürütücü, öğrencilerin aktif katılımcı olduğu bu süreçte belirli bir sürede ve öğrenme alanında yer alan kazanıma ulaşmak hedeflenir. Etkinliğin kurgusu ve süreçleri öğretimin temel altyapısını oluşturur. gularımızı harekete geçiren gözlemler ve deneyimler, ezberi bozan düşünceler ve süreçler bunlara örnek olabilir. Etkinliklerin tasarlanmasında imgelem gücünün, gözlemin ve merakın önemi büyüktür. Bunları besleyen temel unsur ise bireyin öğrenme kaynaklarındaki çeşitlilik ve zenginliktir. Öğrenme kaynağının merkezinde de kendi alanımızda ve farklı alanlarda okumak vardır. Sürekli, çeşitli ve birleştirici okumalar yapmak mükemmel bir zihin egzersizi ve aynı zamanda düşünceyi tetikleyen bir alışkanlıktır. Okuma tıpkı yazmak, yeni yerler görmek, müzikle veya sporla ilgili olmak türünden bir deneyimdir. Çağrışımları çoğalttığı için düşünme ve imgelem gücünü destekler. Sonuç olarak, bilimsel bir etkinliğin oluşumu güzel bir probleme bağlıdır. Problem oluşturma süreci ise deney(im)lerimizin ve öğrenme kaynaklarımızın zenginliği ile ilişkilidir. Deneysel etkinlik örnekleri incelendiğinde, bir etkinliğin oluşum süreci iki şekilde olabilmektedir. Ya radikal düşünceler sonucu daha önce denenmemiş ve geliştirmemiş bir fikir ile ya da adım adım yapılan bir dizi geliştirme, iyileştirme ve yenileştirme faaliyetlerini içeren çalışmaların bir sonucu olarak ortaya çıkar. Araştırma temelli bir süreç içerisinde şekillenir. Bir etkinliğin başarısı; öğretim sürecinde öğretmene sağladığı esneklik ve uygulamada bilimsel süreç becerilerini kazandırmada ortaya koyduğu alternatif yolların çeşitliliğine bağlıdır. Bunun yanında, öğrencilerin ilgi, beklenti ve düşlerini gerçekleştirmesi, merak duygularını ve bilme isteklerini beslemesi ve farklı düşünme yollarını keşfetmelerini sağlaması da başarısının göstergesidir. Bilimsel bir etkinlik, duyuları ve duyguları harekete geçirici ve sınıfın ortalama kavrayış gücünü aşmayacak biçimde tasarlanmalı. Kullanılan gereçler ucuz ve izlenen süreçler yalın olmalıdır. Aynı zamanda etkinliklerin oyunsal bir tarafı olmalıdır. Kurallı oyunlardan kurallı bilimsel etkinliklere geçişe olanak vermelidir. Bu, erken yaşlarda bilim eğitimi için yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Bir etkinlik sürecinde gerçekleştirilen faaliyetlerin gerçek anlamda kimlik kazanması belli kavramsal ilkeler çerçevesinde düzenlenmesi ve açıklanmasıyla olasıdır. şte bu noktada etkinlik yavaş yavaş oyun olmaktan çıkar ve bilimsel kimliğe bürünür. Bilimsel bir etkinliğin soruları yaşamdan ve deneyimlerimizden ortaya çıkmalıdır. Öğrencilerin deneyimleri ile örtüşmeli ve ön bilgilerini aktif hale getirmelidir. Başarılı bir etkinliğin yenilikçi bir düşünsel temeli olmalıdır. Etkinlik süreci düşüncede ve deneyimde bilimsel temelli yönelimler oluşturabilmeli, öğrenenlere bütünsel bir bakış açısı kazandırmalı ve sonuç olarak konu ile ilgili temel bilgi ve becerinin yanında, geniş bir ilginin de oluşmasını sağlamalıdır. MGELEM, GÖZLEM VE MERAK Y CBT 1271/ 18 29 Temmuz 2011 Günümüzde bilimsel bilginin edinim hızı onun üretilme ve yayılma hızının yanında oldukça yavaş kalıyor. Okullar her ne kadar çağı yakalamak iddiasında olsa da bu hıza yetişmesi pek olası değil. Bu durumda “Hangi bilgi?” ve “Bu bilginin ne kadarı?” soruları önemli olmaya başladı. Okul programlarında yer alan bilgilerin yaşam (bağlam) temelli seçilmeye başlaması, bilginin bu bağlam içinde ele alınması, öğretim süreçlerinin olağan problemlerimizi çözmemize yardım edecek şekilde tasarımlanması ve bilimsel bilginin üretilme süreçleriyle paralellik gösterecek durumların içerisinde yer alması, okul programlarında etkinlik temelli bir anlayışın doğmasına yol açan temel sebepler arasındadır. Etkinlikler bilgi alanına ve bireyin öğrenme biçimine göre kurgusu değişebilecek ve zengin bir içerik oluşturma fırsatı sunabilecek esnekliğe sahiptir. Bu esnekliği sayesinde bilimsel bilginin doğası ile öğrenenin doğasını uzlaştırıcı bir yapıya sahip olabilecek bir gücü vardır. Eğer etkinlikler doğru kurgulanabilirse ve uygulanabilirse güçlü ve anlamlı öğrenme fırsatları oluşturabilirler. Gerek bilimsel bilginin doğası gerek bireyin bilme dürtüsünün hareket noktasında soru olduğu için, etkinliklerde bir sorudan hareketle ederek tasarlanmaktadır/tasarlanmalıdır. Soru ile gerçeğe yakın bir kurgunun içerisinde roller alan bireyler, gerçekleştirilen öğrenme sürecinde sorulara/sorularına cevaplar bulduğunda öğrenmeler bilimsel içerik kazanacaktır. Ve etkinlik süreci aynı zamanda bir keşfetme süreci olduğu için, öğrenilen bilgiler daha kalıcı ve işe yarar olabilecektir. Etkinliklerin bilimsel süreç becerilerini içermesi (gözleme, deneye, ölçmeye, varsayımlara ve çıkarımlara fırsat vermesi), katılımcılığı sağlaması ve süreçlerinde alternatif problem çözme yolları barındırması etkinliğin güçlü bir öğrenme aracı olduğunu gösterir. Günlük yaşamda karşılaştığımız olgular başta olmak üzere, içinde bulunduğumuz her durum, uygun formüle edilmiş her soru etkinliğin tasarlanmasında kaynak oluşturabilir. Öğrencinin aklına takılan güzel bir soru, doğanın bize sunduğu şaşırtıcı güzellikler, güncel hayatta karşılaştığımız ilginç anlar, duyularımız ve duy ETK NL KLER NEDEN ÖNEML ? TASARLANMA SÜREC aklaşık 150 yıldır devam eden üretim biçimlerindeki değişmelerin (el işçiliğinden bilgisayar kontrollü seri üretime) ve özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinde teknolojik araçgereçlerin (bilgisayar, internet, telefon, televizyon gibi) yaşamımıza hızla girmesiyle dünya gezegeninde büyük değişimler olmaya başladı. Bu değişimlere ayak uydurabilmek için zaman zaman değiştirilen eğitim programlarına rağmen, umulan sonuçlara varılamadı. Dünya genelinde ve ülkemizde daha barışçıl bir yaşama ulaşılamadı, sorunlar giderek artmaya ve karmaşıklaşmaya başladı. Köklü değişimler getiren yeni anlayışlar (paradigmalar) öğretim programlarına yansıtılmadıkça, bu gezegen üzerinde yaşamı sürdürmek mümkün görülmüyor. Hızla artmakta olan sorunlara ve geleceğe yönelik çözümler için eğitim programlarında yer alması gereken hususlara yakından bakalım. Gelişme ve kalkınma kavramları yeniden tanımlanmalı: Gezegenin sahip olduğu doğal potansiyel kaynaklar tükenme noktasına doğru yaklaşmakta. Gelişmeyi sürekli EKONOM K BÜYÜME olarak görmek doyumsuzluğa doğru bir yolculuktur. Büyümenin böyle devam etmesi yok olmaya doğru bir gidiştir. Yaşamın sürmesini istiyorsak; sadece ekonomik büyüme anlayışı yerine onun paralelinde sosyal kalkınma ve çevrenin sürdürülebilirliği anlayışı da aynı derecede benimsenmelidir. Yani sürdürülebilir büyüme olmalıdır. Fırsatları, imkânları ve gelişmeyi gezegenin her tarafındaki toplumlara ve hatta insan dışındaki diğer canlılara da (bitkiler ve hayvanlar) dengeli bir biçimde yaymayı amaç edinmeliyiz. Bu bir tercih değil, bir gereklilik hatta bir zorunluluktur. 2. Çevre sorunları büyük bir hızla artıyor: Sürdürülebilir yaşamın en temel koşulu sürdürülebilir bir çevredir. Enerjinin üretimtaşımatüketim biçimleri çevreye en çok zararı verdiğinden en az enerji tüketilen yaşam biçimlerine geçmeliyiz. Yenilenebilir enerji kaynaklarına doğru yönelişi daha da artırmalıyız. Artan nüfus ve yaşama biçimi gezegendeki doğal canlı dengesini kısa vadede bitki ve hayvanlar uzun vadede insanlar aleyhine bozmaktadır. Nüfusun artışını frenlemeliyiz aksi takdirde insan kendi sonunu getirebilir. 3. Dünyada ve ülkemizde nüfus dağılımı değişti: Dünyada sanayileşme sonucu çok büyük şehirler oluşmaya başlamıştır. Ülkemizde cumhuriyet kurulduğu yıllarda nüfusta köy şehir ( %75%25 ) dağılımı şehirleşme ile ters yüz olmuştur. Nüfus artarken aynı zamanda belli yerlerde toplanması yani şehirleşme çevre, eğitim, güvenlik, gıda, sağlık ve gelirin paylaşımı ile ilgili sorunları büyük oranda artırmıştır. 4. Tüketimin biçimleri ve alışkanlıkları değişirken bireysel tüketimde arttı: Büyüme anlayışına dayalı ekonomiler toplumu daha çok üret, daha çok tüket, eskiyince değiştir, eskisini at yeni modelini al, hepsi benim olsun, istersem fazlasını hayır olarak dağıtırım, istemezsem çöpe atarım gibi bir tüketim anlayışına yönlendirmiştir. Tüketim biçimi gezegenin kaynaklarını bitirmekte ve canlı yaşamını sürdürebilir olmaktan çıkarmaktadır. 5. Teknolojik araçgereçlerin hayatımızdaki yeri arttı: Teknoloji hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Bu durum yaşama olumlu katkılar yaparken diğer yandan oluşturduğu çevre kirliliği ve atıklarıyla doğal çevreyi yok etmeye ve bu çevredeki yaşamı zorlaştırmaya başlamıştır. Çok tüketmenin kaliteli bir yaşam olduğu şeklindeki yanlış anlayış; toprak, hava, su, gürültü, ışık ve elektromanyetik kirliliği arttırmıştır Teknolojiyi getiri ve götürülerini dikkate alacak şekilde kullanma becerilerini geliştirmek son yılların en önemli sorunlarından birini oluşturmaktadır. Ortalama yaşam süresi uzadı: Artan yaşam kalitesi sonucu uzayan ömür nedeniyle fiziksel ve sosyal yaşlılık sorunları artmıştır. Yaşam boyu öğrenme becerileri kazanma, yaşlı bakım ve hizmetlerini arttırma bu sorunları azaltabilecektir. Ancak bu önlemler alınmazsa uzayan ömür yaşam kalitesini düşürecektir. 7. Bilgi üretim yöntemleri ve üretilen bilgi miktarı arttı: Özellikle bilgisayar, internet ve diğer teknolojik araçgereçlerin kullanımıyla üretilen ve dağıtılan bilgi miktarı artmıştır. Bilgi kirliği artmıştır. Böylece bilgiye ulaşma ve kendine yarayan bilgiyi seçerek kullanıp oradan bir sonuç çıkarma ile ilgili sorunları beraberinde getirmiştir. Sürdürülebilir yaşam için eğitimin temel hedefi bilimsel okuryazar niteliği yüksek toplum oluşturmak olmalıdır. Gelirin paylaşım biçimi değişti: Dünya genelinde ve ülkemizde EKONOM K BÜYÜME anlayışına dayalı mevcut ekonomik sistem zengin yoksul farkını arttığından dolayı uluslararası ve ulusal ölçeklerde ekonomik, sosyal ve çevresel barış bozulmuştur. Gelir dağılımının çok bozulması ırk, din ve dil farklılığına bağlı ay
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle