02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TEKNOLOJİPOLİTİK “Değişen Doğa, Değişen Bilimler”: Sonuç Bildirisi Baha Kuban [email protected] Sosyal bilimciler, insan bilimcileri ve felsefeciler dünyadan endişeli Türkiye Bİlimler Akademisi’nin de üye olduğu üyesi Uluslararası Sosyal Bilimler Konseyi’nin (International Social Science Council ISSC) 1012 Aralık 2010 tarihlerinde 2010 Yılı Genel Kurul Toplantısı düzenledi. Hemen arkasından CIPSH (International Council for Philosophy and Humanistic Studies) ile birlikte 1314 Aralık 2010 tarihleri arasında Nagoya’da (Japonya) “Değişen DoğaDeğişen Bilimler” konulu ortak sempozyumu düzenlendi. Bu toplantı ile ilgili bir sonuç bildirisi yayımlandı. Toplantılara TÜBA’yı temsilen Akademi Şeref Üyesi Prof. Dr. Bozkurt Güvenç katıldı. Aşağıda önemli gördüğümüz, Türkçesi TÜBA sitesinde de bulunan bu bildiriyi yayimliyoruz. 4 İnsani ve beşeri serüvenimizde yeni bir çağın eşiğindeyiz; öyle bir çağ ki bir yandan bizden küresel araştırmaları izlerken, öte yandan yeni bilgi kaynaklarına ulaşmamızı sağlayacak yeni kuram ve yöntemler geliştirmemizi talep ediyor. 5 Uzmanlık dışı, geleneksel ve özel söktör vb alanlarda, disiplinler arasında yeni bilgi kaynaklarının bulunması ve ortak üretimlerin yapılması ve iletişm ağlarının kurulması artık, hayati bir önem ve öncelik kazanmıştır. 6 Eğitim hayatidir. Dünya sorunlarının karmaşıklığını kavramada sosyal –beşeri bilimler büyük bir rol üstlendiği için, bilim eğitimi, ilköğretimden yüksek ve halk eğitimine değin bütün düzeylere nüfuz etmelidir (girmelidir). 7 Çevresel değişim, sosyal eşitsizlik, ekonomik kriz, yoksulluk ve çatışma (terör) sorunlarının çözülmesi için yerel düzeydeki demokratik temsil (yönetim) ile küresel sorunlar arasında daha iyi bir denge (iletişim) kurulmasına ihtiyaç duyulmaktadır. 8 Bu çetin sınavları aşmak ve gelişme (çözüm) modellerine erişmek için, yeni felsefi ve bilimsel görüşlere (paradigmalara) gerek vardır. İçinde yaşadığımız fosil yakıt esaslı sanayi uygarlığı, antropomorfik, yani insan kaynaklı üç gelişmeden dolayı bugüne kadar karşılaştığı en ciddi beka sorunuyla yüzyüzedir. Teknolojik ve Mekânsal Kilitlenme; Enerji ve Kent Bunlar: 1 Hemen tüm faaliyetlerin üzerinde yükseldiği fosil yakıt esaslı enerji tedarik sisteminin ana girdileri olan fosil yakıtların öngörülebilir tükenişi; 2 Fosil yakıt bağımlılığının yol açtığı iklim değişikliği başta olmak üzere genel ekolojik yıkım; 3 Son küreselleşme dalgasıyla yayılma hızı ve derinliği artan, sürdürülemez eşitsiz ekonomik büyüme paradigmasıdır. Bu gelişmelerin merkezinde, 18. yüzyılın ortalarından itibaren iktisat tarihinin de odağında yer alan kent olgusu yatar. Modern kentin bugünkü biçiminin, özelliklerinin ve öneminin ortaya çıkmasında, tarihsel sıralamaya göre kömürpetroldoğal gaz esaslı, merkezi ve ucuz enerji üretimi vazgeçilmez bir rol oynadı. Gelişmekte olan ülkelerde hızlanarak süren bu tarihsel eğilim varlığını, tüm kentsel altyapı inşasında, inşaat faaliyetlerinde, aydınlatma, ısıtma ve soğutma, iletişim ve modern bilgisayar sistemlerinde, havada, karada ve denizde insan ve yük taşımacılığında vb. görüldüğü gibi; klasik iktisadi anlamda “ucuz” fosil yakıtlar (başta petrol olmak üzere, doğalgaz, kömür gibi) kaynaklı enerji üretimine borçludur. İnsanlığın bu mekansal yaşam biçimine; büyük kent eksenli gelişmeye kilitlenmesi, kentleri ve onların çevrelerini gıda, enerji ve diğer temel ihtiyaçlar açısından bağımlı yerler haline getirdi. Tarımsal bölgeler boşaltıldı, kitle üretimi esaslı endüstriyel tarım ve hayvancık başat hale geldi; kent, özellikle gelişmekte olan dünyada, uygarlığın simgesi konumundan, kirliliğin, çarpık ve gayriinsani gelişmenin merkezi durumuna getirdi. Bu durum, hızla kentleşen dünyanın nüfusunun önemli bir kesimini barındıran ve büyük kısmı gelişmekte olan ülkelerde bulunan megakentleri son derece acımasız ve belirsiz bir gelecek ile karşı karşıya bırakmaktadır. Orta vadede ıskartaya çıkacak büyük ölçekli enerji alt yapı yatırımları sözkonusudur. Bugünkü anlamıyla kentleşme, sanayi devrimiyle yaşıt bir kavramdır. Dünya nüfusunun yarıya yakını kentlerde yaşıyor ve bu oran hızla artıyor. Kentsel mekanlar ve onların kaynak kullanımı, insanlığın yeryüzündeki varlığına damgasını vurmaktadır. Modern kenti enerji talebinden daha iyi tanımlayan bir büyüklük olamaz. Hemen bütün insan faaliyetleri açısından; ulaşım, barınma, ısınma, soğutma, aydınlanma v.b., kentler ucuz fosil enerjinin kullanılması sayesinde bugünkü biçimlerini aldı. 19 ve 20. yüzyılın sanayi uygarlığının kentleri ve olanak verdikleri modern kültür ve yaşam biçimleri fosil yakıt bağımlıdır. Dünya fosil kaynaklı enerjiye bağımlıdır. Son elli yılda bu bağımlılık arttı, tüketim 56 kez katlandı. Bu haliyle dünyanın enerji gereksiniminin %85’i fosil kaynaklı yakıtlardan karşılanmakta, bunun önemli bir kısmı da kentlerde enerji gereksinimlerini karşılama ve kentlere ulaşım ya da nakliyede kullanıldığı bilinmektedir. Petrol endüstrisinin kendi muhafazakar tahminleri bile, rezervlerin 2050’de tükeneceğini ya da inişe geçeceğini öngörüyor. Aynı kaynaklar doğal gazın 2040, kömürün ise en çok 2100 yılında biteceğini belirtmekte. Fosil enerji bütün modern ekonominin, onun petrokimyasal üretim, ulaşım/nakliye ve sınai üretim sistemlerinin belkemiğidir. Bu dolayımla da insan uygarlığının fiziksel mekan olarak merkezi olan kentlerin ve kentsel bölgelerin can suyudur. Bütün bu nedenlerle modern kente, fosil kent demek daha doğru olur. Fosil yakıtlar kaynaklı enerji ve ulaşım nedeniyle, hava kirliliği, sayısız kimyasal madde ve bu arada kükürt dioksit, azot oksitler kent yaşamını cehenneme çevirdi. Gelişmiş dünya bunlardan en zararlılarını, sera gazları hariç daha sonraki on yıllarda azaltabilirken, tüketimin ve dolayısıyla kentleşmenin hızla arttığı üçüncü dünya megakentlerinde hava kirliliği ve solunum yolu hastalıkları yaşamın parçası haline geldi. Bugüne kadar yaşanan olumsuzluklar, kıt fosil enerji kaynaklarına erişimden kaynaklanan savaşlar bile, geleceğin sunduğu belirsizliklerin yanında önemsiz kalacağa benzer. Büyük çoğunluğu ile gelişmekte olan ülkelerin megakentleri, yeni tehditler karşısında her an artan nüfuslarına güvenli bir gelecek sağlayacak uzun vadeli planlama yeteneklerinden uzaktırlar. Tüm enerji tüketen etkinliklerin bugünkünden çok daha enerji etkin hale getirilmesinin yanısıra, nihai çözüm orta vadede, kentsel, bölgesel olarak geniş ve yaygın bir yenilenebilir enerji kaynakları yelpazesine sistemsel bir geçiştir. Bu tür paradigmatik bir dönüşümün imkanları ve önündeki engeller, gelecek yazıların konusu olsun. ÖNERMELERTAVSİYELER NİHAİ BİLDİRİSİ 1 ISSC VE CIPSH, küresel çevre sorunlarının dünyanın geleceği üzerinde yarattığı karmaşa, belirsizlikler ve kaygılar karşısında, sosyal ve beşeri bilimlerin eğitimdeki rolünü, geçerliğini ve işlevini güçlendirmeyi görev saymaktadır. 2 İklim değişmesi sorunlarını sosyal ve beşeri bilimlerin hizmet alanı dışından tutmak mümkün değildir; tam tersine, iklim değişmesi bu disiplinlerin ana konusu olmuştur. 3 Tarihsel gerekçelerle disiplinlerimizi ayıran geleneksel sınırların aşılması gerekir: Doğa bilimleriyle meşru ilişkiler kurmak. Kamusal hizmet alanlarında sosyal ve beşeri bilimleri desteklemek. Geçerliğini tanımak ve tanıtmak. Etkileşimlerini sağlamak. Disiplinleraşırı bilim eğitimini teşvik etmek. Küresel değişmelerde sosyalbeşeri bilimlere yeterli kaynak bulmak, vb gibi. A ISSC ile CIPSH, yukardaki sorunlar ve hedefler çerçevesinde, küresel çevre sorunları üzerinde bütünleştirilmiş araştırmaları desteklemeye çalışacaklardırüyeleri, konseyleri, ICSU vb ilgili ortaklarla birlikte. B Çevresel tükenmeden, iklim değişmesinden ve biyoçeşitliliğin kaybından sorumlu olanlarla, bu gelişmelerin olumsuz sonuçlarından ve yürürlükteki “çözümler”den etkilenenler arasındaki ters ilişkiden, ve gelişme düzeylerindeki dengesizliklerden dolayı, ISSC ve CIPSH, küresel Güney’in [Afrika’nın] yoksulluk ve eşitsizlik, sosyal adalet ve dayanışma önerileriyle, bilgi, dil ve kültür farklarını, sesini duyuramayan güçsüzler üzerindeki görüşlerini dikkatle değerlendirecektir. C Sonuç olarak, ISSC ve CIPSH: (1) Gerçekten küresel ve kapsamlı çalışma programları ile somut çözümler bulup uygulamaya; (2) uygulamacılara ve karar alma düzeyindeki politikacılara ulaşmaya; (3) Kamuoylarını uyarıp harekete geçirmeye çalışacaktır. Açık Ders Malzemelerinin Yayını Başladı Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Açık Ders Malzemeleri Projesi kapsamında, 2010 yılında, Temel Bilimler alanında hazırlatılan derslerin yayınına başlandı. Herkesin erişimine açık olan derslere www.acikders.org.tr adresinden ulaşılabilmekte. Bu proje, Massachusetts Institute of Technology'de (MlT) 2000 yılından beri yürütülmekte olan Açık Ders Malzemeleri Projesi'nin DPT desteğiyle TÜBA trafından Türkiye'de de uygulanmasıdır. Sadece Amerika değil, Çin, Japonya, Fransa, Hollanda, Hindistan, Vietnam ve Tayland ile İspanyolca konuşulan ülkelerde benzer şekillerde uygulanan Açık Ders Malzemeleri Projesire ilgi gösteren 24 üniversite, YÖK, DPT ile TÜBİTAKULAKBİM temsilcileri buluşmasıyla genişleyen projenin Türkiye'de yüksek öğretim sistemine yapacağı katkılar tartışılmıştı. Üniversitelerimizde, öğretim üyelerinin bireysel girişimi olarak ders malzemelerini kişisel web ortamında veya üniversitenin bir açık erişim hizmeti içinde sunma çabalarının teşvik edilmesi, yabancı dersleri çevirmenin yanı sıra üniversitelerimizin özgün Türkçe ders malzemelerini bir web ortamında tüm Türkiye'nin yararlanmasına sunmalarının desteklenmesi ve bu amaçla ulusal eşgüdüm ve farkındalığın sağlanması gerektiği saptanmıştı. CBT 1246/9 4 Şubat 2011
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle