02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;[email protected] “Sayın Koç’a dedim, ‘Artık soyadınız gibi bir marka ile şurada biz yerli otomobilimizi üretelim ve dünyaya diyelim ki, bak bu da artık bizim otomobilimiz.” (Başbakan) “Otomotiv Sektörü İçinde Olan Babalar; Bu İşi Halledin!” Birbirleriyle yakından ilintili olduğu için, Türkiye’nin bilim, teknoloji ve yenilik politikalarıyla birlikte sanayi politikalarını da izlemek durumundayım. Yalnızca izlemekle kalmıyorum; bunları incelemeye, değerlendirmeye de çalışıyorum. Bunun için de, konuyla ilgili belgelere erişebilmem gerekiyor. ‘Belge’, dedim ama bazen de ‘politika’, hem de can alıcı bir ‘politika’, önceden hazırlanmış bir belgeyle değil de, üst düzeydeki bir siyasinin yaptığı bir konuşma sırasında ortaya konuveriyor. Başbakan’ın, 20 Ocak’ta TÜSİAD Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada da öyle oldu... Sözle ifade edildikten sonra gazetelere geçince belgelenmiş olan bu politikayı siz de biliyorsunuz ama bir kez de bu köşede belgeleyelim ki, kolay unutulmasın... Aslında kısa ve veciz bir politika... Sayın Başbakan, şöyle ifade etmiş: “Geçen akşam Sayın Koç’a dedim, ‘Artık soyadınız gibi bir marka ile şurada biz yerli otomobilimizi üretelim ve dünyaya diyelim ki, bak bu da artık bizim otomobilimiz.’ Şu anda otomotiv sektörü içinde olan babalar burada... Bu işi halledin. Bir araya gelerek mi yaparsınız, yok ben bunu kendim de yaparım mı dersiniz, nasıl arzu ederseniz...” Hatırlayacaksınız, Sanayi Bakanı 5 Ocak’ta, yani Sayın Başbakan’ın bu politikayı vaaz etmesinden 15 gün önce, Türkiye Sanayi Stratejisi: 20112014’ün ana hatlarını kamuoyuna sunmuştu. Orada, otomotiv sektörüyle ilgili olarak ne deniyordu? “...otomotiv, beyaz eşya, makine ve elektronik sektörlerinde Türkiye’nin üretim merkezi olmasına çalışılacaktır. [Altı tarafımdan çizildi.]” Aynı stratejide, bir de şu söyleniyordu: “Sanayi ve Ticaret Bakanlığı koordinasyonunda, özel sektör ile ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının katkılarıyla ‘Otomotiv Sanayi Strateji Belgesi’ hazırlanmaktadır. Bu çalışmalar kapsamında sektör için rekabet gücünü arttırmak ve dönüşümü yönetmek’ ana hedef olarak belirlenmiştir. Bu ana hedef altında, ...sektörde teknolojik derinleşmenin sağlanması, üretimdeki katma değerin arttırılması ve bölgemizin en rekabetçi üretim ve ArGe merkezi olma spesifik hedefleri belirlenmiştir.” Görüldüğü gibi, bu stratejide, “yerli marka ile yerli otomobil üretimi” yok. Bilindiği gibi, “üretim merkezi” olmakla ya da “sektörde teknolojik derinleşmenin sağlanmasıyla” yerli markayı geliştirip, dünyaya “bak bu da bizim otomobilimiz” diyebilmek aynı anlama gelmiyor. Sözün kısası şu ki, arada geçen on beş gün içinde her ne olduysa olmuş, Başbakan, Sanayi Stratejisi Belgesi’nde sözü edilen‘Otomotiv Sanayii Strateji Belgesi’nin hazırlanmasını beklemeden, sektör stratejisini ortaya koyuverdi. Daha da önemlisi, bu politikayı gerçekleştirmekle yükümlü kıldıklarını da, o dört cümlenin içine sığdırdı: “Sektörün içinde olan babalar”; özellikle de ‘Koç Baba’... Sayın Başbakan bu politikayı vaaz ettikten sonra, “babalar”ın, özellikle ‘Koç’ ailesinden olanlarının yaptığı açıklamalara bakılırsa, bu işe akıllarının pek yatmadığı anlaşılıyor. Ortalığı biraz yatıştırmak için olsa gerek, Sanayi Bakanı, “Bunu gerekirse kamuözel işbirliğiyle yapmalıyız...” demiş ama, bu lafın da “babalar”ı pek fazla tatmin etmediği anlaşılıyor. Etmez, çünkü “bu işi [bir biçimde] halledemezlerse” başarısızlığın faturasının kendilerine ve de, “bitaraf olduğu için bertaraf olması” gündeme gelmiş bir örgütün diğer babalarına kesileceğini biliyorlar... Tabii bütün bunlar, işin, politika vaaz etme kültürümüzle ve siyasetle ilgili yanı... Ama yıllardır bu ülkede, otomotiv sektörünün yalnızca bir üretim [imalat] merkezi olmaktan çıkıp yeni tasarımlar, yeni ürünler de geliştirebilmesi; böylece, net katma değer yaratma açısından çok daha iyi bir konuma gelebilmesi için araştırmalar yapan; bıkmadan usanmadan bu yolda çaba gösterenler de var. Ben de onlardan birine, Tülay Akarsoy’a ‘Otomotivde gerçekten ne yapılabilir?’, sorusunu yönelttim. Gelecek hafta sözü ona bırakacağım. Tunuslu bilimciler: ‘Gerçek bir devrim’ Bilgisayar mühendisi işsiz genç kendini yakarak devrimi başlattı Tunus’ta gençlerin öncülüğündeki ayaklanma sonucu 23 yıllık Zeynel Abidin bin Ali iktidarı devrildi. Ülkenin önde gelen bilim insanları, Bin Ali dönemindeki otoriter rejimin yıkılmasını “Gerçek bir devrim” olarak nitelendiriyor. Saygın bilim dergisi Nature’a görüşlerini aktaran bilim insanları, yakın gelecekte pek çok önemli sorunla baş etmek zorunda kalacaklarını öngörmekle birlikte, yeni bir demokrasi, insan hakları ve akademik özgürlük çağının başlamak üzere olduğuna inanıyor. Bu yeni özgürlük ortamında bugüne dek baskı altında tutulmuş eğitimli ve nitelikli Tunus halkının, yaratıcı ve girişimci bir güç olarak ülkeyi hızla kalkındıracağını umuyor. Derleyen: Reyhan Oksay T unus Devlet Başkanı Zeynel Abidin bin Ali’nin ülkeyi terk etmesine yol açan halk isyanı, 26 yaşındaki bilgisayar mühendisi Muhammed Buazizi’nin üzerine benzin dökerek kendisini yakması ile başladı. Polisin, sert müdahalesi, isyan ateşine benzinle gitmekten başka bir işe yaramadı. İsyan ülkenin her yanında alevlendi. Devrimlerin öncüleri genellikle öğrenciler ve aydınlardır. Ancak Tunus’ta öyle olmadı. Tam tersi, ülkenin görece olarak eğitimli gençliğinin büyük bir kısmı, işsizlik, yüksek enflasyon, yolsuzluk ve insan hakları ihlallerini tepki olarak gösterilere başladı. Sfaks Üniversitesi rektörü Hamid bin Dhia, devrimin beklenmedik bir anda, spontan olarak başladığını söylüyor. Pek çok akademisyenin ve aydının gösterilere katılması üzerine üniversite ve okullar gösterilerin yayılmasını önlemek için kapatıldı. Tunuslu bilim insanları, rejimin yıkılmasıyla birlikte, insan hakları ihlalleri karşısında duydukları sıkıntıları artık özgürce ifade edebileceklerini düşünüyorlar. Tunus, diğer Arap komşularıyla karşılaştırıldığında daha güçlü bilimsel bir temele ve yüksek öğrenim sistemine sahip. Burgiba yönetimi 1987 yılında sona erdi; Bin Ali kansız bir darbe ile başa geçti. Yeni hükümet daha büyük özgürlükler vaat etmesine karşın, kısa süre içinde yönetim acımasız bir polis devleti haline dönüştü. BİN ALİ DÖNEMİNDE ÜNİVERSİTELER Bin Ali rejimi bilim ve eğitime desteğini sürdürdü. Bütçeden bilime ayrılan pay 1999’daki GSMH’nın %0.43’ünden 2007 yılındaki %1.07’ye ulaştı. Beyin göçü hız kesti. Yurtdışına giden bilim insanlarının (çoğunlukla Fransa’ya) gerekçesi daha iyi ücret ve araştırma koşullarına erişim olmakla birlikte Tunus, bilim insanlarına makul bir yaşam standardı sağlıyordu. Bu nedenle pek çoğu ülkelerinde kalmayı tercih ettiler. Ne var ki son yıllarda yönetimin, bilim insanları da dahil, tüm nüfusu kontrol altında tutma refleksi, dinamik bir araştırma ve inovasyon sistemini soluk alamaz hale getirmişti. Üniversiteler ve bilim insanları kendi stratejilerini geliştirmekte özgür değildiler; hatta kiminle çalışacaklarını bile belirleyemiyorlardı. Öyle ki yurtdışındaki bilimsel toplantılara katılmak için bile çok sayıda yetkiliden izin almak gerekiyordu. Tunus’ta düzenlenecek bilimsel toplantılara katılacak tüm konuşmacıların ve sunumlarının bir listesi, önceden yönetime verilmek zorundaydı. En ilginci de, üniversite yönetimlerinin bünyelerinde çalıştırdıkları tüm öğretim görevlilerinin zamanlarını nasıl geçirdiklerine ilişkin ayrıntılı bir raporu hükümete vermek zorunda kalmalarıydı. Kısaca üniversite yaşamının her düzeyinde “entelektüel bir engelleme” politikası uygulayan rejim, bilim insanlarının gücünü elinden alıyor ve inovasyonun önünü kesiyordu. Bin Ali’nin ülkeyi terk etmesiyle işbaşına geçen geçici hükümette yüksek öğrenimden sorumlu devlet bakanı olarak atanan Fauziya Charfi, devrilen yönetimdeki bürokratların üniversiteler ve sanayi arasındaki ilişkiyi de baltaladığını söylüyor. Üniversiteler, ayrıca, kendi araştırma stratejilerini geliştirmekten de alıkonuyordu. Sonuçta üniversiteler hedefi tutturmak için belge ve diploma üreten makinelere dönüştüler; sosyal ve yenilikçi gereksinimlere sırtlarını döndüler. BURGİBA BİLİMİN TEMELLERİNİ ATIYOR… Nature’a yaptıkları açıklamalarda, bilim insanları Tunus’un güçlü bilim ve eğitim temellerini Bin Ali’den önceki devlet Başkanı Habib Burgiba’nın attığını söylüyor. Tunus’un Fransa’dan bağımsızlığını kazandığı 1957 yılında devlet başkanı olan Burgiba, ilerici, modern ve laik bir devletin temellerini attı. Aynı zamanda insan kaynaklarına yatırım yaptı, kadınların sosyal statülerini güçlendirdi ve bütçede eğitime öncelik tanıdı. Tunus’un bağımsızlığını kazandığı dönemde, yüksek eğitim sisteminin ve araştırma kurumlarının esamisi okunmuyordu. Yalnızca tarıma yönelik bazı küçük araştırma merkezleri vardı. Burgiba, Fransa’dan gelen akademisyenlerin desteği ile ülkede çok sayıda üniversite kurulmasına ön ayak oldu. Bugün, bu girişimler sayesinde Tunus, Arap dünyasının en eğitimli nüfusuna sahip. Bilim insanları Burgiba’nın ülkeyi diktatörlükle yönetmesine karşın, iyi niyetli ve aydın bir kişiliğe sahip olduğunu söylüyor. CBT 1246/ 6 4 Şubat 2011
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle