17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK POLİTİKASI Güneş enerjisi giderek ucuzluyor Güneş enerjisi, uzun süre pahalı ve rekabetçi olmadığı için eleştirildi. Ama, 1980’lerden beri üretim maliyetleri olağanüstü şekilde azalmakta. Dünyada 6 yıllık ARGE harcamaları 250’den 500 milyar dolara çıktı. 2050’de küresel enerjinin yüzde 10’u güneşten.. Hayrettin Ökçesiz [email protected] http://okcesizhayrettin.blogspot.com Sevgili Atatürk’ün ve O’nun direnen bilimcilerinin anısına... G üneş enerjisi son yirmi yıldır önemli bir atılım içinde. Öncelikle Avrupa, sonra Kaliforniya ve son olarak da Çin’de 1992 yılından beri, kurulu güneş enerjisi kapasitesi her yıl %40 artış gösterdi ve geçen yıl 40 gigawat’a ulaştı (önceki yıl 26). Uzmanların PV (PhotoVoltaik) adını verdikleri güneş enerjisinin tüm dünyada sağladığı enerji 50 terawatt/saat olup, dünya elektrik tüketiminin %0.2’si sağlıyor. Önemli bir pay değil, ama her on yılda bir ikiye katlanıyor. Bu eğilimin artarak sürmesi bekleniyor. Teknolojik ilerlemeler kamunun araştırma harcamalarıyla destekleniyor ve 2001 ile 2007 yılları arasında bu harcamalar 250 milyar dolardan 500 milyar dolara çıktı. 2050 yılında güneş enerjisi toplam küresel enerjinin %10’u üretebilecek. Uluslararası Enerji Ajansı’ndan Cedric Philibert’e göre, ‘1976’dan bu yana kurulu güneş enerjisi kapasitesi iki kat arttığında (her on yılda bir) fiyatlarda %19%20 azalma görüyoruz.’ Yenilik kadar ölçek ekonomileri de bu azalışı sağlıyor. Güneş panelleri, ortalama yılda ve kurulu güç / kilowat olarak 1250 kw/saat enerji sağlıyor. Coğrafik olarak tabii ki farklılıklar var. Çok yaygın olan polikristalinli silisyum tekniğini kullanan 1 kw’lık modül, Fransa’nın kuzeyinde yıllık 900 kw/saat üretirken, güneyde 1350 kw/saat, İspanya’da 1500 kw/saat ve Kuzey Afrika’nın çöllerinde 1800 kw/saat elektrik üretmektedir. almalarını zorunlu kıldı. Arada bir fark olduğunda, bu da değişik yollarla kapatılmakta. Piyasa doygunluğa ulaştıkça elektriğin fiyatı ucuzlamakta. 2011 Haziran ayında, kurulu güce göre, kw/saat 2946 santim (Avro’nun 100’de biri) arasında değişiyor (2010 yılında ise 4560 santim). Bu ücret de çekicidir. Çünkü, elektriğin satış fiyatı Fransa’ da 11.50 Avro kw/saat iken, Almanya’da 23 santimdir. Çevre ve Enerjiye Egemen Olma Ajansı Başkanı Yvonnick Durand “hükümet endüstriyel bir sektör oluşması için çalışıyor. Çünkü Çin, güneş panoları üretimin de piyasa payını, sadece bir yıl içinde %38’den %48’e çıkardı” diyor. İkinci sırada Tayvan (%13), sonra sırasıyla Almanya (%9.8), Japonya (%8.5), ABD (%4.6) gelmekte. Fransa’da ise sadece tek bir pano üreticisi var (Photowatt) ve altı yılda dünya sıralamasında 12. sıradan 72. sıraya düştü. CBT 1286/ 7 11 Kasım 2011 Çok güneşli olmayan Almanya 2000 yılından beri bu sektöre önemli bir destek sağlıyor ve dünya pazarının yarısı elinde. Almanya’da kurulu modül maliyeti watt olarak 2 Avro’ya indi (ticari ve sanayi kuruluşlarının çatısında 2.30, konut çatılarında 2.60 avro). Fransa’da ise, Yenilebilir Enerji Sendikası Başkanı Arnaud Mine’e göre ‘1.5 yıl önce 7 Avro olan maliyet 2.54.5 Avro arasında seyretmekte. Düşüş sürecek ve 2020 yılında 1.10 ile 1.35 Avro arasında olacağı tahmin edilmekte.’ Piyasaların devingenliği kamu politikalarıyla destekleniyor. Çoğu ülke, güneş enerjisini çekici kılan bir fiyat belirledi ve piyasadaki üreticilerinc de bu elektriği satın ÇİN’DEKİ BÜYÜK ATILIM Güneş enerjisinin gerçek üretim maliyeti nedir? Tüketicilere satılan elektrik fiyatına ne zaman eşit olacak? Almanya’da fark 6 santim iken bu fark Fransa’da 18 santimdir. Güney İtalya’da fiyat eşitliği vardır. ‘Fransa’da elektrik fiyatının beklenen artışı dikkate alınırsa, eşitlik 2020 yılından önce gerçekleşebilir. Sonra da, güneş enerjisini kısıtlamaya gerek kalmaz, çünkü elektrik fiyatının düşmesine yardımcı olacaktır’ diyor Cedric Philibert. Ayrıca, güneş enerjili sisteme sahip konutların fiyatı, kurulu watt başına 4.80 dolar ile 7.70 arasındadır (ABD’de yapılan araştırma). Bu, ilk başta yapılan güneş enerjisi yatırımının yarısını karşılıyor. Dolayısıyla bir tür teşvik oluşturuyor. Cedric Philibert’e göre “güneşli günlerin fazla olduğu Kuzey Afrika ve Orta doğu ülkelerinde 2030 yılından önce güneş enerjisi nükleer enerjiden daha ucuz olacak.” Fukuşima nükleer santralı kazasından sonra, Japonya’da hükümet 2020 yılına kadar güneş enerjisi fiyatını üç kat, 2030 yılına kadar da altı kat azaltmayı öngörüyor. Böylece güneş enerjisi giderek rekabetçi bir düzeye geliyor. İsmail Kılınç, [email protected], kaynak: Denis Delbecq, gazeteci, les Dossiers de la Recherche, Ağustos 2010. İTALYA’DA EŞİTLENDİ “Direnen” ya da “düşünen” dediğimiz üniversitenin, bu nitemlerinin gereklerini layıkıyla yerine getirebilmesi için asgari bir yapısal uygunluğa kavuşturulması zorunludur. Üyelerinin cesaretiyle hayata geçirilebilen her düşünüş (direniş) üniversitenin yapısal özellikleriyle desteklenebilmelidir. Üniversitenin ve üyelerinin onurunun korunabilmesi, hedeflerinde başarılı olabilmesi için kaldıraç niteliğinde gördüğüm bazı araçları burada dile getirmek istiyorum: Bir “Üniversite Ombudsmanlığı”nın kurulması Bir “Yargı Giderleri Yardımlaşma Sandığı”nın kurulması Rektör yardımcılarının da seçimle gelmesi Kurul yaşamının tüm ayrıntılarına dek canlandırılması Anabilim dallarının 24 yıllık aralarla ulusal ve uluslararası kongreler düzenlemesi Bölüm ve fakülte kütüphanelerinin kurulması ve bunların bağımsız biçimde kitap vs. satın alabilmelerinin sağlanması; üniversiteye güvenlikçi yerine kütüphaneci alınması. Öyle sanıyorum ki, bu birkaç araç bile dayanışmayı, paylaşmayı, verimliliği ve yaratıcılığı teşvikte çok önemli işler görebilecektir. Üniversite Ombudsmanlığı üniversitelilerin yönetimle olan sorunlarını, başvuruları üzerine, inceleyerek karara bağlayan ve sonucunu talepleri üzerine yönetime ve kamuya duyuran, bağımsız, yansız bir kurul olacaktır. Üniversitelilerce seçilen üyelerden oluşacaktır. Bu kurul, idareye yanlışını düzeltme olanağını sağlayacağı gibi, mağdura da maruz kaldığını düşündüğü haksızlığı böyle bir kurula incelettirerek, haklı bulunduğunda idareye moral bir baskı yapılmasını sağlamak olanağını verecektir. Yönetimin, disiplin soruşturmalarını bu kurulda yer alan üyelere yaptırması nesnel ve adil sonuçların elde edilmesini sağlayacaktır. Yargı Giderleri Yardımlaşma Sandığı, üniversiteliyi gerek üniversite idaresine karşı idari yargıda, gerekse akademik özgürlüklerinden dolayı bulunduğu öteki yargısal ilişkilerde malen desteklemek amacıyla çalışacaktır. Üyelerin aylık ödentileriyle sağlanacak gelir, taraf olacakları yargı süreçlerinde ödeyecekleri her türlü gideri karşılamakta kullanılacaktır. Rektör yardımcılarının da seçimle gelmesi aynı demokratik mantığa ve akademik özerklik düşüncesine dayanmaktadır. Sosyal Bilimler, Fen Bilimleri ve Sağlık Bilimleri olarak ayrımlaşmış üniversitenin üç rektör yardımcısının bu birimlerin mensuplarınca seçilmesinin ve alanlarında rektör vekili olarak çalışmasının; rektörün de temsil ve gözetim görevine yoğunlaşmasının daha işlevsel olacağını düşünüyorum. Direnen ve düşünen bir üniversitenin bu özelliklerinde kurumlaşabilmesi için kurul yaşamının tüm ayrıntılarına dek canlandırılması zorunludur. Kurulların özerk ve yetkin kararlar alabilmesi için üyelerinin gündem hakkında sürekli ve yeterli derecede bilgilendirilmesi gerekmektedir. Üyelerin bu işlevlerinde başarıyla teşvik edilmesi bir üniversiteyi sorumluluğuna uygun bir konuma taşıyacaktır. Anabilim dallarının 24 yıllık aralarla ulusal ve uluslararası kongreler düzenlemesinin bir üniversiteyi nasıl canlandıracağını düşünebilmek zor değildir. Bu etkinlikler, her bir öğretim elemanının üniversite içinde ve dışında itibar kazanmasının, biliminde özgünlüğünün ve veriminin artmasının ciddi bir kaldıracıdır. Burada işin püf noktası, bunun her bir anabilim dalı için zorunlu bir etkinlik olarak, düzenli ve yetkin koşullarda gerçekleşmesidir. “Proje”ler çerçevesinde yürütülen çalışmalar buradaki dayanışmaya, paylaşıma ve ortak akademik güç oluşumuna yabancıdır. Salt proje bazında çalışıyor olmanın getireceği yabancılaşmayı ve doğuracağı sakıncaları göz ardı etmemelidir. Bilimin kolektif bir insani yetkinlik olduğunu unutmamalı; bu özelliğini daima ölçüt almalıdır. Kütüphanelerinde milyonlarca kitabın öğrencisiyle buluştuğu üniversitelere doğru yürümeye bakmalı; “üniversite”nin hiçbir dogmasının bulunmadığını bilmelidir. Üniversiteler paradigmaların yaratıldığı tinsel, düşünsel aydınlık alanlarıdır. Bu alanları zorbaların, şarlatanların, yoz ve yabancı ögelerin baskısına açık duruma getirmek “üniversite”ye çok ağır bir ihanettir. Sapı bizden “balta”ların yaptıkları budur. Üniversitede hiyerarşik bir yapılanmadan, yatay ve farklılaşmış bir yapılanmaya geçebilmenin yollarını aramalıyız. Bireyler olarak gereksindiğimiz akademik özerkliğin ve özgürlüğün kurumsallaşmasına çalışmalıyız. Birbirimize, öğrencilerimize ve ülkemize verebileceğimiz şey bu çabadaki içtenliğimiz ve bununla ortaya koyacağımız gerçekler olacaktır. “Direnen Üniversite”2
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle