17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Dünya Enerji Krizine EkoSosyalist Yanıtlar Dünya enerji krizi, insanlığın üretici güçlerinin ve tarihsel gelişiminin, insanlığın bir bütün olarak ihtiyaçlarını gidermeye yeterli bir temel sağlayıp sağlayamadığı, insan ve doğayı tahrip etmeden insan ihtiyaçlarını gidermenin mümkün olup olmadığı ile, bu sorunların toplumsalpolitik niteliği gibi hususları içeren geniş bir bağlamda ele alınmalı. Yrd. Doç.Dr. İrfan Mukul, Sinop Üniversitesi, [email protected] S orunun çözümüne yanıtlardan biri, Sendika.Org’da yayımlanan Daniel Tanuro’nun “Yeşil Kapitalizm’in Geçersizliği” adlı kitabı için yapılan söyleşide var. Güney ülkelerinin gelişmeleri sürecinde fosilyakıt kullanma aşamasını ‘hemen terk ederek’ doğrudan yenilenebilir enerji kullanım kademesine mi geçmeleri gerekir? Yenilenebilir enerjilerin (teknik ve miktar olarak) bunun için yeterli olmadığını ileri sürerek buna itiraz edenlere yanıtınız ne olacaktır? Sorusuna Daniel Tanuro’nun verdiği yanıt şöyle: “Onlara hatalı olduklarını söylüyorum. Dünyanın yüzeyine ulaşan güneş enerjisi akımının miktarı, gezegenin enerji tüketim miktarının 8–10 bin katına eşit. Yenilenebilir enerjilerin teknik potansiyelinin (maliyeti hiç olmayan ve bilinen teknolojilerle uygulanabilir olan bu teorik potansiyelin miktarının) dünya gereksiniminin 6 ilâ 18 katından fazla olduğu tahmin edilmektedir. Şurası kesin ki, yenilenebilir enerjilerin gelişimi, enerji araştırmaları politikalarında kesinlikle ilk sırayı aldığı takdirde ki şimdi henüz bu konumda değildir, bu teknik potansiyel hızla artacaktır. Yenilenebilir enerjilere geçiş, kuşkusuz bir dizi karmaşık teknik sorunları beraberinde getirecektir, ancak bunları başa çıkılamayacak sorunlar olarak görmek için hiçbir neden yoktur. Yenilenebilir enerjilere geçişte en büyük engeller politik olanlardır. İlk olarak: Yenilenebilir enerjiler, hâlâ, fosil yakıtlara göre daha pahalı olma özelliğini sürdürüyor. İkinci olarak: Yenilenebilir enerjilere geçiş basitçe pompalanan enerjinin değiştirilmesi demek değildir: Enerji sisteminin tümden değiştirilmesini gerektirir. Bu ise muazzam yatırımları gerektirir ve dönüşümün başlangıcında, dönüşümün kendisi de zorunlu olarak fazladan fosilyakıt tüketimi ve fazladan seragazı üretimine neden olur. Bu ilave sera gazı salınımlarının dengelenmesi gerekir ve bu yüzden, bir kere uygulamaya konulduğunda yeni ufuklar açacak olan yenilenebilir enerjiye geçişin olmazsa olmaz koşulu, başta toplam enerji tüketiminin azaltılması olmalıdır. Tekrarlıyorum: Kapitalist kâr ve büyüme unsurlarının iç içe geçmiş ikili engeline karşı mücadele etmekten başka olası tatmin edici bir çözüm yolu yoktur. Bu da özellikle şu anlama gelir: Kuzey ülkelerinin elinde ve denetiminde olan temiz enerji teknolojileri, yalnızca kamu sektörü tarafından uygulanabilirlik ve yerli halk tarafından kontrol edilmek şartıyla güney ülkelerine ücretsiz transfer edilmelidir”. Öte yandan günümüzde tanık olduğumuz olaylar, doğa yasaları olmayıp, sermayenin giderek genişleme ve yayılma sürecinde önüne çıkan engelleri aşma çabalarının politik yansımalarıdır. Sermayenin tetiklediği bu dönüşüm sermaye dokusuna nefes aldırırken, bunun bedeli olarak da, insan ve doğa dokularını tahrip etmektedir. Bu durumun çözümüne ekososyalist yanıtlarından biri de şudur: “Ekososyalizm, üretim araçlarının özel mülkiyetinin ortadan kaldırılması yolu ile insanın insan üzerindeki ege DEĞİŞİM DEĞİL, KULLANIM DEĞERİ menliğinin son bulması, toplumun kendi kendini yönetmesi ve adalet fikrinin yeniden gündemleştirilmesi ve insan ve doğa arasındaki etkileşim alanlarının sömürüden adalete doğru yer değiştirmesini imliyor. Hiç kuşkusuz, ekososyalist bir toplumun temeli üretim araçlarının özel mülkiyetinin ortadan kalması. Kâr güdüsü ortadan kalktığında ve ekolojik gereklilikler ve insan ihtiyaçları arasında bir denge söz konusu olduğunda, toplam olarak da değişim değeri değil, kullanım değeri ön plana çıktığında yeni bir üretim tarzından söz edilebilir olacak. Yine kuşkusuz, bunun için ‘ihtiyacın’ demokratik bir ortamda yeniden tanımlanması gerekiyor”. (1) Bu durum kendisini en iyi biçimde, üretici güçlerin sunduğu muazzam olanaklarla insanlığın mevcut sefaleti ve doğanın inanılmaz boyutlardaki tahribatı arasındaki çıplak çelişkiyle ifade etmektedir. Bu çıplak çelişkiye bu yazının son ekososyalist yanıtını bir alıntıyla ve bir soru ve yanıtıyla bitirelim: “Dünya kaynakları, hepimizin hep daha iyi yaşamamız için değil, hepimizin iyi yaşaması için vardır. ‘Vaat edilen bolluk’ diye yazar G.A. Cohen ‘sonsuz mal akışı değil, en az sıkıcı zahmetle üretilen yeterli miktardır’. Bunun gerçekleşmesini engelleyen Doğa değil siyasettir. Gördüğümüz üzere Marx’a göre, sosyalizm için üretici güçlerin büyümesi gereklidir ama bunların genişletilmesi görevi sosyalizmin değil, kapitalizmin görevidir. Sosyalizm maddi zenginliğin yaratılmasıyla değil, bunun yönetimiyle ilgilidir”. (2) Küresel kapitalizmin kendini kurtarmak için gezegenimizi ve insanı kurban etmesine karşı ne yapmalı? Yanıt çok basit; gezegeni ve insanı kurtarmak için kapitalizmi kurban seçmek. Kaynaklar (1) Engert, K., Ecehan , B., Doğan, A.E. (2011). “Ekolojik Krize Yanıtlar”, Praksis, sayı: 25. (2) Eagleton, T. (2011). Marx Neden Haklıydı. Yordam Kitap. Bireyselkonuşmanın tıpkısı, yapay olarak üretilebilir mi? Konuşmaya çevrilmek için yazılmış bir metin bir aletle bireysel söyleyiş özellikleri işlenerek gerçekmiş gibi okunabilir mi? Prof. Dr. Ömer Demircan 1. Bireysel sözlü metinler izinsiz olarak iki yolla elde edilebilir. Birincisi, yakın ya da uzak dinleme ve kayıt ile. İkincisi ise, başkasının yazdığı bir konuşma metninin, bir alet kullanılarak, seçilen bireyin söyleyiş özellikleriyle okunması yoluyla. İkinci tür üretim olanaklı ise, iki türün karıldığı üçüncü bir yoldan da söz edilebilir. İkinci ve üçüncü işlemi ilgilendiren sesbilimsel gelişmeler şöyle olmuştur. 1880’lerde uluslararası seselyazım abecesi (IPA) yapılmış; 1939 yılına kadar, (Türkçedeki harfler gibi) anlam ayırıcı dileözel en küçük seselbirim olan “sesbirim”ler belirlenmiş; 1951 yılına kadar da sesbirimleri oluşturan fiziksel / akustik altayrımlar ortaya konmuştur. 196768 öğretim yılında İngiltereNewcastle upon Tyne Üniversitesinde bize, üretilmiş olan yapay bir konuşmanın bir kopyası dinletilmişti. “Parameters of Artificial Talker” (yapay konuşucu değişkenleri) üzerine kısa bir açıklamadan sonra dinlediğimiz o metin, bir aletle yazıdan konuşmaya dönüştürülmüş olan “The Sun and the Wind” (Güneş ile Rüzgâr) masalı idi.1 2. O yapay konuşma ‘sesletim ve ezgi’ ayrımları bakımından kimi inceliklerden yoksundu ama, içerik anlaşılıyordu. Demek ki, yapay konuşma üretiminde önemli bir başarı elde edilmişti. Aradan geçen 45 yılda o yolda çok ilerleme sağlandığı, artık yazılı bir konuşma parçasını bireysel özelliklerle okuyan aletlerin ya da programların üretildiği söylenebilir. Nasıl bütün renkleriyle doğal görüntü çekilebiliyorsa, artık, bireysel sesletim ayrımları bir aletle belirlenip, seçilen yazılı bir metin bireysel bir konuşmanın tıpkısına dönüştürülebilir. Kısacası, bir kimsenin bir konuşması alınarak bir aletle sesletim, tını, ezgileme gibi söyleyiş ayrımları belirlendikten sonra onlar yazılı olarak başkasınca üretilmiş bir konuşma metnine bindirilebilir. Öyle ezgisel bir yayılımla, bir metin seçilen bireye kolayca özgülenebilir. Ben söyleyişle ilgili olarak Sesbilim üzerinde uzun süre çalıştım, ancak bu konuyu ilgilendiren Akustik Sesbilimle 1970’lerden sonra hiç ilgilenmedim. Boğaziçi, Ortadoğu Teknik, Hacettepe üniversiteleri ve Güvenlik akademilerinin ilgili bölümlerinde çalışan araştırmacılardan öyle gelişmeleri yakından izleyenler vardır. Ulusal Dilbilim Kurultaylarına (1987) aletli ölçüm içeren bildiriler sunulmuştur. 3. Son zamanlarda bireysel iletişim özgürlüğüne aykırı türlü ortam dinlemeleri, ya da başka yollarla elde edilen sözlübelgeler kitle iletişim araçlarında yayımlanıyor. Öyle kimi metinlerin dava dosyalarına birer suç kanıtı olarak girdiği belirtiliyor. Ortada insan özgürlüğünü kısıtlama aracına dönüşmüş, birey dışında ama bireyeözel, yapay bir sözlümetinüretimi varsa, mahkemelere o konuda bilgi sunulabilmeli, O metinlerin gerçekten de söz konusu kişilere ait olup olmadığı yetkili kurum uzmanlarınca önceden belirlenebilmeli. Eğer, herhangi dışsal bir metne bireysel söyleyiş özellikleri bir aletle yapay olarak yüklenebiliyorsa, öyle bir metin dinleme yapılmadan da elde edilebilir; gizli dinleme ile elde edilmiş gerçek bir metne, herhangi dışsal bir ek girilebilir. Çok ileri bir uzmanlıkla üretilen yapaybireyselkonuşmalar, gerçeklerinden ayrılamayacak tıpkılığa ulaşmış olabilir. Dıştan kurgulanmış öyle metinlerin ortam dinleme yoluyla elde edilmiş gerçek metinler gibi yorumlanması büyük haksızlıklara yol açar. Öyle belgelerin gerçekliği, onlara dayanarak verilmiş kararların doğruluğu, ya da yanlışlığı asla kanıtlanamaz. Yapay yollarla üretilen, ama izinli, izinsiz dinleme yoluyla elde edildiği ileri sürülen öyle dışsal sözlümetinler birer suç kanıtı olmaktan çıkarılmalıdır. CBT 1286/ 19 11 Kasım 2011 [O masalda: “ Güneş ile rüzgâr, kimin daha güçlü olduğu üzerine iddiaya tutuşurlar. Güçlerini bir yere gitmekte olan bir yolcu üzerinde denemeye karar verirler. Yolcunun üzerindeki palto ile ceketi kim çıkartabilirse, yarışı o kazanacaktır. İlkönce Rüzgâr dener: eser savurur ama yolcu paltosuna gittikçe daha sıkı sarılır. Ardından Güneş açar. Havayı ısıttıkça yolcu terlemeye başlar, ilkönce paltosunu, daha sonra ceketini çıkarır. Yarışı Güneş kazanmıştır.] 1
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle