17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR EN BÜYÜK OPTİK TELESKOP ŞİLE’DE KURULACAK Avrupa Güney Gözlemevi (ESO) Şile’de dünyanın en büyük optik teleskopunu kuracak. ESO genel müdürü Tim de Zeeuw ve Şili Dışişleri Bakanı Alfredo Moreno “European Extremely Large” teleskopunun (EELT) kuruluşu için işbirliği sözleşmesi imzaladı. Teleskop önümüzdeki on yıl içinde her şeyden dra’daki bir mezarlıktan alınan iskeletten yalıtmışlar. Tübingen Üniversitesi’ndeki çalışmaya Amerikalı, Kanadalı ve İngiliz bilim insanları da katıldı. riyor. Bu fenomen insandan balinaya ve böceklerden belli başlı solucanlara kadar birçok canlı için geçerlidir. önce üzerinde yaşamın var olabileceği dünya benzeri gezegenleri arayacak. EELT, 40m sınıfı ana aynasıyla, Şile’nin kuzeyindeki Antofagasta bölgesindeki Cerro Amazones dağına yerleştirilecek. Bu bölge ESO’nun Paranal gözlemevine yaklaşık olarak 20 km mesafede yer almakta. Şili gerekli araziyi, iletişim tekniği ve enerjiyi sağlayacak. Dünyadaki en parlak gökyüzüne sahip Şili önemli gözlemevlerinin de anavatanı. Moreno bu yüzden projeyi insanlığın gelişimi için de önemli bir katkı olarak görmekte. Lozan Federal Politeknik Okulu (EPFL) ve Cenevre Üniversitesi’nden Denis Duboule, Danil Noordermeer ve arkadaşlarına göre insan az çok omurların sayısıyla uyumlu yaklaşık olarak otuz yatay bölümden oluşmakta.. Boyun, göğüs, bel omurları ve kuyruk kemiğine denk gelen genler doğru zamanda etkinleşmekte. Eğer zaman çizelgesine kesin olarak uyulmasaydı, örneğin bel omurlarında kaburgalarımız olurdu, diyor Duboule. Her şeyin zaman çizelgesine uygun olarak işleyebilmesi için DNA adeta bir saatin görevini üstlenmiş. Uzuvların ve belkemiğinin oluşumundan sorumlu Hoxgenleri önemli bir özelliğe sahip. Bunlar DNA zinciri üzerinde dört grup halinde belli bir sıra içinde yer alıyor. EPFL araştırmacılarına göre Hoxgenleri embriyonun başlangıç evrelerinde henüz uykudalar ve bir DNA yumağında saklanıyorlar. Ancak doğru zaman geldiğinde yumak açılmaya başlıyor. Bu süreç, makinenin çalışması sırasında komutları gönderen delikli karta benzer bir şekilde işlemekte. İNSAN, BELİRLİ ZAMAN ÇİZELGESİNE GÖRE OLUŞUYOR Uluslararası bir araştırma ekibi Güney Afrika’nın başkenti Cape Town’daki Blombos mağarasında salyangoz kabukları, kemikler, kömür ve baltalar üzerinde okr içerikli boya kalıntıları buldu. Witwatersrand Ünisından Kristof Kolomb ve Kuzey ve Güney Amerika’yı keşfeden diğer kâşifler sorumlu! Stanford Üniversitesi jeokimyacısı Richard Nevle’ye göre, Kızılderili nüfusunun iyice azalmasından sonra yeni kıtada ormanlar o kadar çok çoğalmış ki buna bağlı olarak da atmosferdeki karbondioksit miktarı önemli ölçüde azalmış. 15. yy’ın sonlarında Kuzey ve Güney Amerika’da 4080 milyon insan yaşıyordu. Toplulukların birçoğu tarım alanları elde etmek için ormanları yakıyordu ki bu Orta Amerika’da bulunan kömür kalıntılarından da anlaşılmakta. Kıtaya ayak basan Avrupalılar, çiçek ve difteri gibi hastalıkları da beraberinde getirince Kızılderililerin neredeyse yüzde doksanı hayatını kaybetmiş, dolayısıyla da tarım alanı açma çabaları da son bulmuştu. Böylece ormanlar yeniden büyümüş ve tüm Benelüks ülkelerini kapsayan bir alandan daha büyük bir bölgeye yayılmıştı. Bu süreçlerin atmosferi ne derecede değiştirdikleri iklim için büyük bir önem taşımakta. Nevle’nin hesaplarına göre yeni büyüyen ağaçlar iki ila on yedi milyar ton arasında CO2 soğurmuş olmalı ki bu da 16. ve 17. yy’daki ani karbondioksit azalışını açıklamak için yeterli. Kuzey Kutbu buzundaki iklim arşivlerindeki hava kabarcıkları örneğin 1525 ila 1600 yılları arasında karbondioksit oranının 610 ppm arasında düştüğünü göstermekte. Uzun bir süredir sıcaklık düşüşünün 17.yy’da güneşteki etkinliğin yavaşlamasıyla ilgili olabileceği tartışılıyordu. Ancak güneşin çok küçük bir rolü olduğunu kısa bir süre önce Alman iklim bilimcisi Georg Feulner’ın araştırması göstermişti. Feulner bu dönemdeki sıcaklık düşüşünü, volkanik etkinliklerle yayılan sülfürik asit damlacıklarına bağlıyor. Nilgün Özbaşaran Dede 100.000 YILLIK RESİM ATÖLYESİ CBT 1284/ 4 28 Ekim 2011 Bilim insanları 13471353 yılları arasında Avrupa’da yaklaşık 25 milyon kişinin ölümüne neden olan veba mikrobunun kalıtımını çözdü (Nature). O tarihteki veba mikrobunun kalıtımı günümüzde görülen bakterilere şaşırtıcı derecede benziyor. Tübingen Üniversitesi araştırmacısı Johannes Krause, mikrobun günümüzde görülen veba bakterilerinin anası olduğunu söylüyor. Veba kalıtımı sadece on iki bölgede farklılık göstermekte. O tarihten sonra niçin o kadar büyük bir salgının meydana gelmediğini Krause şu şekilde açıklıyor: O tarihlerde ne insan ne de bağışıklık sistemi veba mikrobuyla nasıl başa çıkacağını bilmiyordu. Vebaya yakalanan insanların büyük bir kısmı hayatını kaybetmiştir. Hayatta kalabilenler bir olasılıkla veba mikrobuyla savaşabilecek bir bağışıklık sistemine sahipti. Ayrıca insanoğlu daha sonra mikroba örneğin karantina ve veba evleriyle kültürel olarak da uyum sağladı. Tübingen Üniversitesi bilimcileri bu bakteriyi, daha önceki bir çalışmada da 14.yy’daki veba salgınına neden olan bakteri olarak tespit etmişlerdi. Yersinia pestis olarak isimlendirilen bakteriyi araştırmacılar, Lon VEBA’NIN KALITIMI ÇÖZÜLDÜ İlk önce boyun omurlarının oluşumundan sorumlu genler çıkıyor yumaktan ve çalışmaya başlıyorlar. Daha sonra sırada göğüs kafesi var ve bu kuyruk kemiğine kadar bu şekilde devam ediyor. Doksan dakikada bir yumaktan yeni bir gen çıkıyor. Böylece yumak iki günde tamamen açılıyor ve embriyonun katları tamamlanmış oluyor, diyor Denis Duboule. Bu sistem genetikte keşfedilen ilk “mekanik” saattir ve dikkat çekici dakikliği göste versitesi’nde (Johannesburg) Christopher Henshilwood ile çalışan ekip, buluntunun karmaşık insan algısının gelişimi için önemli bir kilometre taşı olduğunu söylüyor. Kalıntılar insanoğlunun 100.000 yıl önce bile bilinçli olarak planlama ve üretme yetisine sahip olduğunu göstermekte. Ayrıca temel kimyasal bilgilere de sahiptiler. Demiroksit içerikli hematit kristalleri kuvars taşlarıyla ufalandıktan sonra öğütülerek kırmızı bir pudra haline getiriliyordu. Yağ içerikli kemik tozu, kömür ve bir sıvıyla karıştırılan boya tahminlere göre salyangoz kabuğuna boşaltılıyor ve kemikle karıştırılıyordu. Boya karışımı salyangoz kabuğuna dökülmeden önce soluk delikleri kapatılıyordu. Daha önceki kalıntılardan okrın boya pigmenti olarak aşağı yukarı 60.000 yıl önce kullanıldığı biliniyordu. Son buluntular boyanın çok daha önceleri kullanıldığını hatta insanların boyayı sadece üretmediklerini saklamayı bildiklerini de gösteriyor. Bilim insanları boya üretiminde kullanılan aletlerin çok kez kullanıldığını yani bir seferlik bir deneyim olmadığını da söylüyorlar. Buluntular Cape Town’daki İziko müzesinde sergilenecek. KÜÇÜK BUZ DEVRİNDEN KRİ STOF KOLOMB MU SORUMLU? Yeniçağdaki Avrupa ikliminin soğuma Araştırma T.Rex aslında daha büyükmüş Dünya tarihinin en büyük etçillerinden olan Tyrannosaurus rex tahmin edilenden daha büyükmüş. Kısaca “Sue” olarak adlandırılan çok iyi korunagelmiş bir örnek, son hesaplamalara göre 9,5 ton ağırlığında olmalıydı ki bu daha önceki tahminlerden üçte bir daha fazla demek. Gelişim evresinde bir yılda 1,8 ton aldıklarını sanıyoruz, diyor İngiliz araştırmacı John Hutchinson. Ancak bacakları gövdeyle orantılı olarak büyümediği için hayvanın hızı ve hareket yeteneği zayıflamış olabilir. Tyrannosaurus rex 65 milyon yıl önce diğer büyük dinozorlarla yok olmuştur. Beden boyunu saptamak için kemik kalıntılarından yararlanılıyordu. İskelet verilerinden beden kitlesini bulabilmek için eski araştırmalarda yararlanılan modellerde daha küçük ölçüler kullanılıyordu. Hutchinson ve arkadaşları buna karşın iskeletin üçboyutlu bilgisayar görüntüsünden dört yetişkin ve bir yavru hayvanın özgün beden büyüklüğünü bulabilmek için ışık ve röntgen tarayıcılarından yararlanmışlar. Bu dijital modeller daha sonra kuş ve sürüngenlerdeki oranlar dikkate alınarak kas ve cilt olarak ayrılmış. Buna göre yetişkin Tyrannosaurus rex altı ila sekiz ton ağırlığındaydı. Hatta 13m’lik Sue dokuz tondan daha ağır olmalıydı diyor araştırmacılar PLoS ONE dergisinde. Yetişkin dinozorlar saatte en fazla 1740km hızında hareket edebiliyorlardı. Yani T.rex kara hayvanları arasında kesinlikle en hızlısı değildi diyor bilim insanları.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle