17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TEKNOLOJİPOLİTİK Prostat Kanseri Taramasının Artı ve Eksileri A BD Koruyucu Hizmetler Çalışma Kolu, sağlıklı erkeklerin çok yaygın olarak kullanılan PSA (prostat spesifik antijen) kan testini yaptırmaktan vazgeçmeleri önerisinde bulunmak üzere. Öneri insanlar üzerinde yapılan ve taramanın yaşam kurtarmadığını ortaya koyan çeşitli araştırmalara dayandırılıyor. Haberin, zaten var olan tartışmaları yeniden kızıştırması bekleniyor. Aşağıda PSA taramasının uzmanlar tarafından sıklıkla öne sürülen kimi artı ve eksilerine yer veriliyor. Baha Kuban [email protected] Aşağıdaki başlığı taşıyan bildiri geçtiğimiz iki yazıda sözü geçen İstanbul’daki düzenlenen enerji konferansında sunuldu. • Kanser tanısının sağaltım olanağının olduğu erken bir evrede konması son derece önemli. • Erken tanı ve sağaltım ölümcül metastatik hastalıkların önüne geçebilir. Kanser tanısının erkenden konmaması durumunda iyileşme olasılığı tümden yok olabilir. • Hastalar erken yaşta sağaltım görürlerse etkilerine daha iyi katlanabilirler. • Son 20 yılda dünya üzerinde prostat kanserinden ölenlerin sayısında bir azalma meydana geldi. Bu azalma PSA testi ve sağaltımın yaygın olarak uygulanmasından kaynaklanıyor olsa gerek. • Belirgin fiziksel göstergelerin yokluğunda, neyse ki kanserin varlığını ortaya koyabilen bir kan testi var. • PSA taramasının değerlendirilmesi amacıyla yapılan araştırmaların daha uzun erimli sonuçlarla desteklenmesi gerekir. Elde edilen olumsuz sonuçlar verilerle ilgili değerlendirmelerin vaktinden önce yapılmış olmasından kaynaklanabilir. • Prostat kanserinden ölüm oranındaki düşüşün sürdürülebilmesi için çok daha etkili tarama yöntemlerinin devreye sokulması gerekiyor. • PSA testi sonucunda prostat kanseri olduğu anlaşılan erkeklerin sağaltımında yeni bir eğilim, hastanın sağaltımına hemen başlamadan önce birtakım destekleyici deneylerle daha yakın bir gözlemden geçirildiği “etkin gözetim” yöntemi. Bu yöntemde kanser tehlike sinyali verdiğinde ve el konması gerektiğinde sağaltıma başlanıyor. Ancak test sonuçları kanserin aşaması, ya da ilerleme hızı konusunda eksik bir değerlendirme yapabileceğinden bu uygulama Rus ruleti oynamaktan farksızdır. PSA taramasının artıları: • Prostat kanseri tanısında ortalama yaş 7173 arasında değişiyor. Bu yaş grubundaki erkeklerin başka hastalıklardan ölme olasılığının çok daha yüksek olduğu görülüyor. • Sağaltımın yan etkileri arasında idrar kaçırma, sertleşme bozukluğunun yanı sıra, ışınım terapisi uygulananlarda böbrek ya da rektum iltihaplanması gibi etkiler yer alıyor. Bu yan etkiler hastanın yaşam niteliğinde önemli değişikliklere yol açıyor. PSA testi sonucunda prostat kanseri tanısı konan hastaların birçoğunun kanserden ötürü herhangi bir sıkıntı çekmeyeceği düşünüldüğünde, bu yan etkileri haklı bir gerekçeye dayandırmak çok güç. Üstelik, yan etkiler bu sayılanlarla da kalmıyor. Dışkı kaçırma gibi kimi yan etkiler rapor edilmediğinden kayda geçirilmiyor. • Düşük derecede prostat kanserinin düzenli bir biçimde daha üst derece kanserlere dönüştüğü yönünde hiç bir inandırıcı kanıt yok. Bu yüzden de erken sağaltım mutlaka gerekmiyor. • Etkin gözetim PSA testi sonucunda aşırı bir sağaltıma gidilmesini önlerken, sağaltıma gereksinimi olanların yaşamlarını kurtarmak amacıyla derhal devinime geçilmesine de olanak tanıyabilir. Erkeklerin etkin gözetim programlarının bir parçası olmaları durumunda prostat dışında kanserle bağlantılı herhangi bir nedenden ötürü yaşamlarını yitirme olasılığının prostat kanserinden ölme olasılığından 14 kat fazla olduğu görüldü. Öyle ki, etkin gözetim PSA taramasının yarattığı olumsuzlukların en aza indirilmesinde oldukça mantıklı bir yöntem gibi görünüyor. Etkin gözetimle ilgili araştırmalar halen sürdürülüyor. Önerilerin sağlıklı erkeklerle ilgili olduğuna dikkat çekiliyor. Ailesinde prostat kanseriyle ilgili yoğun bir geçmişi olan erkeklerle Afrika kökenli Amerikalı erkeklerde prostat kanserine yakalanma olasılığının daha yüksek olduğu, bu yüzden bu kişilerin PSA taramalarını bir olasılıkla sürdürecekleri belirtiliyor. Prostat bezinde büyüme saptanan ve 5alfaredüktaz inhibitörleri adıyla bilinen ilaçları alan erkeklerin de PSA taramalarını sürdürmeleri gerekiyor. İlaçların etkisiyle PSA düzeylerinde bir düşüş meydana gelmesi gerekiyor. PSA’da bir düşüş olmaması durumunda, söz konusu erkeklerde prostat kanserine yakalanma olasılığının daha yüksek olabileceği belirtiliyor. Kısacası, yaşamsal açıdan tehlikeli olabilecek prostat kanserleriyle olmayanlar arasında kesin bir ayırım yapabilecek ve çok daha az yan etkiler yaratacak tarama yöntemlerine ivedilikle yaşama geçirilmesi gerekiyor. Rita Urgan, Scientific American blog, 7 Ekim Eşitlikçi Bir Toplum İçin Güneş Enerjisi? Başlığın sonundaki soru işareti, yazarın güneş enerjisi ve eşitlikçi toplum arasındaki ilişki konusunda en azından kesin bir sonuca varamadığı anlamına geliyor olmalı. Öte yandan, daha önceki yazılarımızın da konusu olan enerji teknolojileri – toplumsal yapı bağıntısına bir fırsat verildiği şeklinde de anlaşılabilir mi? Bu başlığı taşıyan bildiri ile tartışmaya girmenin faydalı olabileceği düşüncesiyle, bu yazıda bildiride öne çıkan bazı önemli kavramları özetlemeye çalışacağım. Ama bunu yapmadan önce, güneş enerjisinin ve başka temiz enerji teknolojilerinin kullanımının, devletçe verilen desteklerin ve toplum tarafından kabullenilmelerinin, tartışmasız en üst düzeyde seyrettiği Almanya’dan, kanımca çok çarpıcı olan bir örnek vermek istiyorum. Örnek, edebiyat alanından ve bundan önceki tüm romanlarını büyük bir zevkle okuduğumuz genç yazar Juli Zeh’in 2009’da yazdığı ve Türkçeye Sevinç Altınçekiç tarafından kazandırılan (Metis, Ekim 2011) son romanı “Temize Havale” den. Zeh, daha açılıştan ütopyalarımıza gaz veriyor, modern çağın en belirgin teknolojik görüntülerinden otoyollar, nadiren ziyaret edilen açık hava müzelerine dönüşmüş, artık çalışmayan fabrikalarda kültür merkezleri var, uygarlık pis soluğuyla bulutları griye boyamıyor v.s. Ama en çarpıcı betimleme enerji teknolojileri ile ilgili, sözü Zeh’e bırakmakta fayda var: “Burada pis kokular duyulmuyor artık. Burada kazılan, tüten, söküp çıkarılan, yakılan birşey yok artık; burada huzura eren bir insanlık doğayla ve kendisiyle de mücadele etmeyi bırakmış. Beyaz sıvalı cepheleriyle küçük, kutu gibi evler yamaçlara benek benek yayılıyor, birleşiyor ve nihayetde teraslar halinde basamak basamak bir konut kompleksi oluşturarak büyüyor. Düz çatılar, adeta uçsuz bucaksız bir manzara halinde ufka kadar uzanıp gökyüzünün mavisini yansıtarak donakalan bir okyanusa benziyor: güneş hücreleri birbirine bitişik, sayıları milyonlara varıyor. Mıknatıslı tren rayları ormanı dümdüz yollar halinde her yönden delip geçiyor. Birbirleriyle buluştukları, yansıtmalı çatı denizinin ortasında bir yerde, yani şehrin ortasında, günün ortasında ve yirmi birinci asrın ortasında – işte orada başlıyor öykümüz.“ Doğa ile kavgasını artık sona erdirmiş gibi görünen ‘ileri’ bir toplumun fiziksel görünümünün çarpıcı bir betimlemesi. Kitabı okuyanların göreceği gibi, Zeh bu kabuğun arkasında ‘beden sağlığına’ takıntılı bir uygarlığa, “...ruhları sıkıntıdan patlatan...” , baskıcı bir düzene dair distopyasını anlatıyor. Yani, yazının başlığındaki soru işareti tümüyle haklı! Juli Zeh’in romanında, güneş teknolojilerine dayalı bir enerji sistemi, toplumsal düzeni baskıcı, otoriter ve vicdan yoksunu olmaktan kurtaramıyor. Güneş teknolojilerinin, büyük merkezi enerji üretimine göre küçük ölçekli, dağıtılmış ve yerel denetime elverişli olmaları, topluma eşitlikçi nitelikler kazandırmıyor. Bu sonuç tabii, bu köşede teknolojik belirlenimciliğe karşı dile getirilen tezlerle uyum içinde. Ancak yine de şu sorunun yanıtını bulamamış durumdayız; belirli teknikler/teknolojiler (örneğin dağıtılmış enerji tedariği ve güneş sistemleri), kendiliklerinden, yani bizatihi kendi nitelikleri nedeniyle, başka bazı teknikler/teknolojilere göre (örneğin büyük ölçekli merkezi güç üretimi) eşitlik, katılımcılık vs. gibi olumlu toplumsal nitelikler açısından fırsat yaratırlar mı? Juli Zeh’in distopyasında bu sorunun yanıtı olumsuz. Ancak farklı bir seçenek de söz konusu; belki de olumlu toplumsal fırsatlar yaratan tekniklerin seçiminin, toplumun mevcut güç ilişkilerini ve eşitsizlik yaratan niteliklerini altüst eden toplumsal bir dönüşüm ile elele gerçekleşmesi. Biz soru işaretini buraya koyuyoruz... Zeh’in kurguladığı toplumda gerçekleşmemiş görünen bu dönüşümün, verili modern kapitalist ilişkiler çerçevesinde gerçekleşme olasılığı var mıdır? Bir soru işareti daha...Başlıktaki bildiri ile tartışmaya yer kalmadı, bir daha sefere artık... PSA GEREKLİ OLAN KESİM VAR • Erkeklerin 20 yılı aşkın bir süre izlendikleri uzun erimli araştırmalar PSA taramasından geçenlerle geçmeyenler arasında ölüm oranları açısından hiçbir farklılık olmadığını ortaya koyuyor. • PSA düzeyi kuşkulu olduğunda hastaya biyopsi uygulanması gerekir. Kansere tanık olunursa, hastaların sağaltıma geçilmesi düşünülür. Elde edilen kanıtlar prostat kanserinden ölüm oranlarında bu yoldan geçen erkeklerle hiç taramadan geçmeyenler arasında bir fark olmadığını gösteriyor. PSA taramasının eksileri: CBT 1284/15 28 Ekim 2011
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle