Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İnsan bilimlerinin önemi üzerine Ahmet Kocaman, Ufuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi, hmtkocaman@yahoo.com Öğretim üyeliğindeki artış ve bilim dışılık üzerine Dr. Özkan Eroğlu, ozkan@ozkaneroglu.com Ü CBT 1284/ 19 28 Ekim 2011 birinci basamağıdır. Kanımca felsefeden de önemli, felsefeye ulaşmamızı sağlayan dildir; dili bütünlüğü içinde anlamamızı sağlayan da dilbilimdir. O lkemize ve dünyaya baktığımızda nedenle Afrika’da yenidoğan kuntudur (nesaçıkça görünen bir şey var: İnsanoğnedir), konuşmaya başlayınca muntu (insan) lu mutsuz ve mutsuzluğu giderek arolur. Birçok dilde de yeni doğan bebek için tıyor. Gücü, varsıllığı ele geçiren ülke ya da kiyansız (neutre) adıllar kullanılır. Dili anlaşi mutlu gibi görünse de bu bir aldatmacadır; madan insanı anlama olanağımız yok. İlk kez çünkü A. Gide’in deyişiyle, ‘mutluluğu öteki karşılaştığımız yabancılara en kolay dilleri arainsanlarınkini de içerek biçimde’ düşünecılığıyla ulaşabiliriz. Dil aracılığıyla kültürü, mezsek, mutluluğumuz eksik kalır. toplumu, toplumsal değerleri daha iyi kavraÜlkemizde hemen her gün tanık olduğurız. Üstelik dille yalnız bugüne değil, düne ve muz kadına yönelik kıyımlar, azgelişmiş ülke yarına da ulaşabiliriz. Bilinç ve duyarlığımızın insanlarının acıları, gelişmiş ülkelerde gelişgelişmesinde en az felsefe kadar önemlidir dil. mişliğin ölçüsü olarak teknolojik üstünlüÇocuğun ilk sözcüğünde insanın sıcaklığı, ğün öne çıkması insanlık adına utanç kaynayaşama sevinci gizlidir; o nedenle de insan biğıdır.Teknoloji, teknik bilgi elbette insanın ve limleri içinde dilbilimin ötelenmesi bilimsel insanlığın mutluluğu için kullanılırsa yararlıbir tutum sayılamaz. İnsan için düşünceyi ve dır ama B. Russell’ın deyişiyle, ‘tehlikeli olan düşünmeyi önemsiyorsak, düşüncenin ortağı gücün bir iyilik uğrunda değil, sadece güç elve aracı dili ve onun inde etmek için kullanılceleme alanı dilbilimi masıdır. Yeni dünyayı yöİnsan için düşünceyi ve önemsemek durumundanetenler bir güç sarhoşludüşünmeyi yız; yoksa yargıcın karağu içindedirler.’ (Russell önemsiyorsak,düşüncenin rını da, iletişimcinin ile1962, 18) tisini de, doktorun reçeBütün bunların aşılortağı ve aracı dili ve onun tesini de anlamakta zorması, insanın değer kainceleme alanı dilbilimi lanırız; dil çalışmasını salt zanması, insana yaraşır bir önemsemek yapı, sözcük incelemesi dünya yaratılması için, sayarız. fen bilimleriyle aşılmaya durumundayız; yoksa İnsan bilimlerinin çalışılan fiziksel güçlükleyargıcın kararını da, odağına ise eğitimi koyrin ötesinde, insanı daha iletişimcinin iletisini de, malıyız; ancak eğitimin yakından tanımamızı sağtemel ilkesi insana saygı layacak, insanoğlunun bidoktorun reçetesini de üzerine temellendirilirse reysel ve toplumsal özanlamakta zorlanırız; dil işe yarar. ‘İnsan kişiliğine gürlüğünün bilincine varçalışmasını salt yapı, saygı bütün toplumsal somasını sağlayacak, düşün runlarda, ama öncelikle dünyamızı varsılaştıracak sözcük incelemesi sayarız. eğitimde, bilgeliğin başbilimlere daha çok yer ve langıcıdır .’ (Russell, zaman ayrılması yerinde 1963,138) Eğitim ve öğretimi diploma ile eşolmaz mı? leştiren bir eğitim anlayışı insana yarar sağlaÇoğu zaman toplum bilimleri denen bu bimaz. Her bireyi kendi içinde bir değer sayan, limlere (örn. toplumbilim, ruhbilim, hukuk, birey ve toplumun gereklerini önceleyen işeğitim, dilbilim, tarih, insanbilim, felsefe, levsel bir eğitim anlayışı temel alınmadıkça eğipolitika, ekonomi vb.) insan bilimleri demek timden beklenen sonuçlar alınamaz. belki daha doğru, çünkü tümü de tek tek inÖte yandan, çağdaş, bilimsel eğitimin sanı ya da toplumu çıkış noktası olarak alır. Bu büyük ölçekli amaçları yanında asıl önemlisi bilimlerin tümü de önemlidir ve birisindeki ekkişiye bireysel kimlik kazandırmasıdır; eğitim siklik ötekilerin de işlevlerini geçersiz kılabiyalnızca öğretim olarak düşünülürse bu amalir, ancak ben bu yazıda özellikle üçü (felsefe, ca ulaşılamaz. Eğitim felsefe ve dili önemsedilbilim ve eğitim) üzerinde kısaca durmak isyen bir doğrultuyu benimsemedikçe (örneğin tiyorum. Türkçe öğretimi ötelenirse) salt ezberlenmiş Sanıyorum insan bilimlerinin başına felbilgiler toplamından öteye geçemez. sefeyi yerleştirmeli çünkü felsefe düşünmekKısacası insanın ve insanlığın günümüzdeki tir, araştırmaktır, sorgulamaktır. Russell’ın sorunların üstesinden gelebilmesi için insan bideyişiyle, ‘Bilim bildiğimiz şeyler, felsefe ise billimlerine daha çok gereksinmemiz var, ancak mediğimiz şeylerdir. Felsefenin yararı, bilimin insan bilimcilerin de günümüzdeki eksikleriçözemediği şeyler üzerinde düşüncemizi işletni düşünerek ve belli kesimlerin değil bütün mektir… Bir başka önemli yararı da, bize bilinsanlığın yararını temel alarak, insanın büdiğimizi sandığımız şeyleri bilmediğimiz göstünlüğünü kuşatmaya çalışması ve fen bilimtermesidir.’ (Russell 1962,34) leriyle uğraşanları bu konuları düşünmeye Felsefe ile dünyayı ve kendimizi anlamayönlendirmesi geleceğimiz açısından vazgeya çalışırız; elbette sürekli sorgulama ve araçilmez önem taşımaktadır. yış keyfimizi de kaçırabilir ama insan duyarRussell, B. (1962) Dünyamızın Sorunları lığını arttırmak, kendi dışımıza dönmek, in(çev. S. Eyüboğlu, V. Günyol) Çan Y., İssanlığa yönelmek için tedirginlik de geretanbul. (1963 Sceptical Essays.Unwin Books, kir,yoksa robot olmanın ötesine geçemeyiz. London. Sorgulama, bilinci geliştirme insan olmanın Ü lkemizde nereye dönsem, hangi televizyon kanalını açsam ya da hangi süreli yayını karıştırsam öğretim üyesine çarpıyorum. Meselenin genel anlamda niteliksizleştiğini düşünüyorum. Ne oldu da, durmadan öğretim üyesi doğuruyoruz? Aşırma yazıların, taklit sanat yapıtlarının artarak devam ettiği bir toplumda, bir iki doğru düzgün kitabı ve yaratıcı makalesi olmayan insanlar, nasıl bu kadar çabuk öğretim üyesi oluveriyor? Mantar gibi türeyen özelvakıf üniversiteleri, adeta bir ticarethane gibi çalışıyor, hatta birbirleriyle yarışlarına tüm hız ve ihtiraslarıyla acımasızca devam ediyor. Şüphelerim şöyle oluşuyor: Öğretim üyesi olmak için iki aşama var; birincisi yabancı dil, ikincisi bir bilim sınavından geçmeyi şart koşuyor. Yabancı dil aşamasında iki sınav var; bunlardan ÜDS ismiyle bilineni, YÖK’e göre 80 soruluk bir sınavdan 65 ve üstü bir puan almayı şart koşuyor. Diğeri KPDS isimli sınav ki, bu da 100 soru üzerinden 65 ve üstü puan almayı istiyor. İşin tuhaf tarafı, her iki sınav da yabancı dil bilgisini test etmiyor. Sadece istekli insanları sindirmek için düşünülmüş, nitelikli insanların da bir kısımını yok etmeye endeksli sınavlar bunlar. Ayrıca her iki sınavda alınan minimum başarılı puanı, bazı üniversite yönetimleri kabul etmiyor, daha yükseğini talep ediyor. Yani YÖK’e bağlı olduğu zannedilen üniversitelerin bazıları, kendi iç denetimleriyle YÖK’e çoktan karşı durmuş ve özerkliklerini ilan etmiş durumda. Etraftaki gelişmeleri görünce, şüphelerim şu soruyu bana sorduruyor: KPSS ve üniversite giriş sınavlarında bu kadar oyunun döndüğü, dil eğitim seviyesinin yerlerde süründüğü ülkemizde, ÜDS veya KPDS sınavlarında da oyunlar döndürülüyor olamaz mı? Çünkü dil barajını geçen bir öğretim üyesi adayı, bilim ya da sanat jürisini nasıl olsa bir şekilde, önünde sonunda geçerek, öğretim üyesi oluyor. Öğretim üyeliğindeki bu endişe verici artış bana kabul edilebilir gelmiyor. Çünkü bazı perifer üniversite bölümleri halen bir, iki yardımcı doçentle (yardımcı doçentlerin sınavı her üniversitenin kendi bünyesinde gerçekleştiğinden bu unvanı zaten almamak neredeyse olanaksız) yönetilirken, özellikle merkez üniversitelerindeki öğretim üyeliği artışı şüphe uyandırıyor. Ülkemizdeki bu gelişmeler, bilimsel boyutta sanat eğitimi vermesi beklenen güzel sanatlar ile eğitim fakültelerini de yakından ilgilendiriyor. Altı yıl taşrada bir devlet üniversitesinin eğitim fakültesinde çalıştım. Okulda yardımcı doçent olan bilim ve sanat boyutları zayıf kimseler, fakültenin yürümesi adına yardımcı doçent yapıldıktan sonra, kendilerini hiç geliştirmezlerdi. 2000’li yılların sonunda da bu kez, vakıf üniversitelerinden birinin güzel sanatlar fakültesinde iki yıl çalıştım. Bulunduğum sırada üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne bağlı, konuyla ilgili süresiz bir yayını dahi bulunmayan emekli bir öğretim üyesi tarafından Sanat Bilimi Yüksek Lisans programı açıldı. İşin acı tarafı sanat bilimi (Kunstwissenschaft) gibi ciddi bir bölümün üniversitenin para kazanması için açılmasıydı. Bölüme öğrenci toplarken de YÖK’ün de onayı alınarak, normal yüksek lisans alımlarında uygulanan ALES sınavı kaldırıldı ve sadece sıradan bir mülakatla neredeyse hiçbir zorlamaya uğratılmadan, parayı veren herkes bu lisansüstü eğitime dahil edildi. Bu, bence tam bir yüksek eğitim vahşetiydi. Bu vahşeti hocalığım sırasında yazılı ve yazısız enstitü ve bölüme sunduğum eleştirilerimle azaltmaya çalıştım, fakat etkili olamadım. Bugün hazırlanan tezler ve bu tezlerin jürilerden nasıl geçtiğiyle ilgili aldığım duyumlarsa yanılmadığımı gösteriyor. Bunları neden anlattım? Eleştirdiğim bu öğretim üyeliği artışı olayı ve sanat eğitimindeki bilimdışılığın temel nedeni, ciddi olmamak ve bunun, bugün geçer akçe olması ile eğitimin salt kapitale indirgenmesidir. Üniversitelerdeki en kötü durum da, birbirlerini tanıyan ve müthiş politik ilişkiler içindeki kişilerin, bilim jürilerinde birbirlerini sınav etmeleridir (Çünkü her alanın insanları dön dolaş aynı kişilerden oluşur). Bu olumsuzluklar biter mi, bence bitmez, çünkü bitirilmesi bu düzeni yürüten etik yoksunu ve yoksulu insanların işine gelmez. Fakat bir gün düzlüğe çıkmak isteniliyorsa, her konuda olduğu gibi bu konuda da dürüst ve ilkeli olmak gerekecektir. Yoksa arada, kuşaklar harcanacak, gerçek öğretim üyesi ve bilim insanları yitip gidecektir; bu da yitip gidenlerden çok, toplumun bir kaybı olacaktır. SANAT EĞİTİMİ ÖRNEĞİ