Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SON ARAŞTIRMALAR HAVADAN B LE BULAŞAB L YOR yüklükte ve aynı bileşiklere sahip küçük gezegenler dışında yıldızının etrafında yaşanabilir bir mesafede dönen gezegenler de bulmayı umuyorlar. Yıldızın yörüngesindeki bu bölge, gezegenin üzerinde sıvı suyun varlığına izin verecek, dolayısıyla da yaşam potansiyeli olan bir alanda yer almaktadır. Kepler, güneşötesi gezegenleri, son derece hassas fotometresiyle, yıldızın önünden geçen bir gezegenin yarattığı minik ışık oynamalarını ölçerek buluyor. Yıldızın parlaklığını etkileyen bu periyodik değişimlerden, astronomlar gezegenin yörüngesini ve büyüklüğünü hesaplayabiliyorlar. Kepler10 gezegeni güneş sistemimizden yaklaşık 560 ışık yılı uzakta, Ejderha (Draco) takımyıldızında. Türünün en küçüğü olan Kepler –10’un yoğunluğu, santimetre başına 8,8gram. Gezegen merkezi yıldızının etrafını 0,84 günde çevreliyor.. Kepler10’un üzerindeki sıcaklıkların da çok yüksek olduğu sonucu çıkartılıyor. gerginse, geminin yol alabilmesi için daha hızlı hareket etmesi gerekir. Bu tablo hücre çekirdeğine aktarıldığında çapa, hücrenin kuvvet duyargası ve hücre çekirdeğinin de ana şalteri haline gelir. Böylece baskı halinde hücre çekirdeği daha fazla ve daha iyi kemik hücresi üretmek için uyarılır. Farelerin sinyal yolunu yapay olarak devre dışı bırakan bilim insanları, farelerin cüce kaldıklarını gördü. Osteoporoz hastalarında da kemik oluşumu ve indirgeme süreçleri arasındaki denge bozuk olduğu için, indirgemeyi telafi edecek kadar kemik kütlesi üretilmemekte. Bu yüzden hastaların kemikleri kırılgandır. Osteoporozu iyileştiren yani kemiğin yeniden büyümesini sağlayan tedaviler bulunmuyor henüz. Yeni keşfedilen sinyal yolunun bedendeki kemik dokusunun büyümesini teşvik ediyor olması, yeni terapiler için umut oldu. Sinyal yolunun protein molekülleri yeni osteoporoz ilaçlarının geliştirilmesinde yardımcı olacak. açıklanacak. Almanya’daki beklenmedik bir AIDS tedavisi yol gösterici oldu. Berlin Charite hastanesi doktorları 2008 yılında dünyada ilk kez bir AIDS hastasını iyileştirdiklerini açıklamıştı. Aynı zamanda lösemi hastası olan HIV taşıyıcısı T R , HIV karşı dirençli olan bir bağışçının kemik iliği nakledilmişti. HIV ilaçları almamasına rağmen, bedeninde AIDS virüsü kalmamıştı. (Blood dergisi, Aralık). Bu tedavi ağır yan etkileri nedeniyle terapi için uygun değildi. Ama Berlin’deki hasta doğru yolda olduğumuzun kanıtı diyor araştırmayı yöneten Pablo Tebas. Deli dana (BSE/Sığırların süngerimsi beyin hastalığı) ve CreutzfeldJakop hastalığına (insanda görülen prion hastalığı) sebep olan prionların havadan bile bulaşabileceği ortaya çıktı. Farelerle gerçekleştirilen deneylerde hastalık etkeninin solunum yoluyla enfeksiyona yol açma riskinin son derece yüksek olduğu görülmüş. Prionlar solunum yolları üzerinden doğrudan doğruya beyne sızıyorlar. Son on yıllarda 280.000’in üzerinde hayvan, deli dana yüzünden öldü. BSE hastalığının etkeni hatalı katlanmış bir protein olan priondur. BSE, örneğin deli dana hastalığı bulaşmış hayvan eti tüketimiyle insana geçerek, göreceli olarak hızlı ilerleyen ve ölümle sonuçlanan hastalığına yol açmaktadır. Ayrıca prionların sterilize edilmemiş cerrahi aletler ve daha ender olarak da kan nakliyle insandan insana bulaştığı bilinmektedir. Adriano guzzi ile çalışan Tübingen ve Zürich Üniversitesi bilim insanları şimdi prion enfeksiyonlarının havadan bile bulaşabileceğini gösterdi. Deneyler sırasında farelere, özel solunum kabinlerinde prion içerikli aerosoller solutuldu. Bir kerelik uygulama bile hayvanların hepsinde prion enfeksiyonun gelişmesi için yeterli olmuş. Uygulama süresi ne kadar uzarsa, prion hastalığının klinik belirtileri de o kadar hızlı ortaya çıkıyor. Sonuçlar bilim dünyası için gerçekten de sürpriz oldu çünkü yaygın görüşü göre prionlar havadan bulaşmıyor. Bu nedenle de bilimsel laboratuvarlarda, mezbahalarda ve atıkların yok edilmesi sırasında prion enfeksiyonuna karşı aerosollerden korunma için bir zorunluluk bulunmuyor. Şimdi yeni kuralların getirilmesi gerekmekte. NASA’nın uzay gözlemevi Kepler ile güneş sistemimizin dışındaki en küçük gezegen keşfedildi. Kepler10b, dünyamızdan sadece 1,4 misli büyük ve dünyamızınkinden 4,6 misli kütleye s a h i p . DÜNYA BENZER EN KÜÇÜK GEZEGEN Kemikler her türlü baskıya uyum sağlar. Öyle ki kuvvet uygulanan kemikler büyürken, kullanılmayanlar incelir ve zayıflar. Uzun süre alçı taşıyanlar bunu bilir. Kemikler statik değildir, sürekli değişerek yenilenirler, diyor Alexander Pfeifer. Bugüne kadar hücrelerin mekanik baskıyı ne şekilde değerlendirdikleri ve hücrelere nasıl ilettikleri bilinmiyordu. Bu sorunun yanıtı şimdi San Diego ve Bonn Üniversitesi bilim insanlarından geldi. Science Signaling dergisindeki araştırmaya göre, kemik hücrelerindeki biyokimyasal bir sinyal yolu, dış kuvvetleri kaydederek, bilgileri hücre çekirdeğine iletmekte. Zincirleme bir reaksiyon içinde birbirlerini uyaran ve bilgileri ileten dört protein molekülü böylece kemiği büyümesi için teşvik ediyor. Bilim insanları kemik hücrelerindeki reaksiyonu, çapa atmış bir geminin durumuyla karşılaştırıyorlar. Çapa deniz dibinde gömülü ve zincir de C REAKS YON LE BÜYÜYOR Doğuştan HI virüsüne karşı bağışık olan insanları inceleyen Amerikalılar, sağlıklı insanların genetik özelliklerini, hastalara aktarmak istiyor. Pennsylvania Üniversitesi Penn AIDS Araştırmaları Merkezi’nden James oxie, ilk kez kesin tedavi için umutlandık diyor. Kuzey Avrupa kökenli insanların yaklaşık olarak yüzde biri doğuştan HIV’ye karşı bağışık. Bu koruyucu etkiyi hastalara aktarmak isteyen araştırmacılar, şimdi ilk kez kalıtımda isteğe göre kesin değişimler yapmaya izin veren genetik yöntemle, hastaların kanlarından, HI virüsüne karşı duyarlı olan bağışıklık hücrelerini yalıtıyor. Daha sonra ise hastalık etkeninin hücum noktası olarak kullandığı her geni kalıtımdan ayıklıyor. Bilimciler, bu şekilde değiştirilen genlerin HIV’den korunduğunu görünce insanlar üzerinde de denemişler. O n hastaya uygulanan ilk gen terapisinin sonuçları ilkbaharda AIDS HASTALIĞINA KES N TEDAV UMUDU Padova Üniversitesi’nde U ve arkadaşları, ikizler arasındaki etkileşimin anne karnında başladığını gördüler. Beş ikiz embriyosunu dört boyutlu ultrasonla incelemişler. Dört boyutlu ultrasonda, üç boyutlu ultrason yöntemi dördüncü bir boyutla tamamlanmakta. Bu şekilde ultrason ekranında durmadan güncellenen ve bebeklerin hareketlerini neredeyse birebir canlı gösteren bir görüntü oluşmakta. Araştırma ekibi bu yöntemi gebeliklerin 14. ve 18. haftalarında 20’şer dakikalık videolar çekmiş. Bebekler 14. haftadan itibaren başlıyorlar. Araştırmacılar bunun rastlantısal dokunuşlar olmadığını, çünkü bebeklerin dikkatli davrandıklarını söylüyor. Bebekler kendilerine dokunurlarken bu kadar özenli davranmıyor. Ayrıca rahim duvarına yaklaştıklarında hareketler duruyor. 14’ncü ve 18. haftalarda bebekler kendilerinden çok kardeşlerine dokunuyor. Bilim insanları bu dokunuşlardan, ikizlerin 14. haftadan itibaren sosyal etkileşimlerde bulundukları sonucunu çıkardı. Bu durum insan beyninin, daha anne karnındayken sosyal ilişki kurma yetisine sahip olduğunu göstermekte. Nilgün Özbaşaran Dede K ZLER ARASINDAK ETK LEŞ M ANNE KARNINDA BAŞLIYOR Araştırma MAMUT KOPYALAMAYA DOĞRU Kopyalama teknolojisindeki yeni bir gelişme sayesinde binlerce yıl önce ölen bir tüylü mamut türü “canlandırılabilecek”. Bir Japon bilim adamı ilk kopya mamutun birkaç yıl içinde dünyaya gelebileceğini açıkladı. 1990’lı yıllarda Sibirya’da bulunan donmuş bir mamuttan cilt ve kas dokusu yalıtmaya çalışmışlardı. Fakat hücre çekirdekleri aşırı soğuklar yüzünden zarar gördüğü için bu deneme başarısız olmuştu. Ve yeni yöntemler aramaya başladı bilimciler. Riken Gelişim Biyolojisi Enstitüsü’nden T , 2008 yılında, 16 yıl önce donan bir farenin hücreleriyle başka bir fare kopyalamayı başardı. Kyoto Üniversitesi profesörü A şimdi Wakayama’nın bilgilerinden yola çıkarak yeni bir deneme yapmak istiyor. Hedefi, CBT 1245/ 4 28 Ocak 2011 Astrophysical Journal dergisindeki yazıda, katı yüzeyli gezegenin yıldızına çok yakın hareket ettiği ve bu yüzden de yaşam için elverişsiz olduğundan söz edilmekte. Bugüne kadar keşfedilen beş yüzün üzerindeki güneşötesi gezegenlerin önemli bir kısmı dev gaz gezegenleri, Dünya benzeri küçük gezegenler neredeyse yok gibi Kepler gözlemevi bu tür gezegenleri bulabilecek ilk teleskop. Astronomlar sadece Dünya ile aynı bü 5000 yıl önce soyu tükenen bir tüylü mamut türünü kopyalamak. Daily Telegraph gazetesine konuşan profesör, teknik sorunların aşıldığını sadece donmuş bir mamuta ait iyi bir dokuya ihtiyacı olduğunu söyledi. Iritani deneyinin başarılı olabilmesi için, mamutun kullanılabilir hücre çekirdeklerini dokudan çıkarmadan, görmeye izin veren Wakayama’nın yöntemini kullanacak. Araştırmacı hücre çekirdeklerine sahip olduktan sonra bunları bir Afrika filinin yumurtalarına aşılayacak. ki tür aynı aileye ait olduğu için filin bir mamut yavrusu doğurması beklenir, diyor Iritani. Önümüzdeki yaz Sibirya’da sağlam cilt ve doku örneği arayışına başlayacaklar, başarı şansının yüzde otuz olduğunu ve 45 yıl içinde ilk kopya mamutun dünyaya gelebileceğini düşünüyor.