Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
•KÜLTÜR• DOĞAN KUBAN Toplumun psikolojik direnci zayıf mı? Aşağıdaki düşünceler Türk voleybol takımının Japonya’ya karşı maçını seyrederken aklıma geldi. Başarılı olduğunu işittiğimiz voleybolcularımız eşit götürdükleri bir maçın son yarısını adeta başka bir kimliğe girerek oyunu kolayca verdiler. Psikolojik olarak çöktüler. Televizyondaki yorumcular bu takımın ilk setlerdeki takım olduğundan şüpheye düşmüşlerdi. Biz bunu futbol takımlarımızda da görüyoruz. İlk golü yedikten sonra performanslarını yitiren birçok futbolcu var. Düşünen ve ihtiyatlı bir insanı kaygılandıran her şey var bu ülkede. Bunlar bazı kişilerin yaşamı hiçe sayan davranışlardan, bürokrasinin ve politikacıların kaygısızlığına ve sabahtan akşama kadar pompalanan ve ara sıra da uygulanan terörizme ve olasılıkla sistematik olarak uygulanan korku psikolojisi yayma programlarına dayanıyor. Kuşkusuz en başta ulaşım zorluğu ve trafik canavarı (öyle diyorlar) geliyor. Çünkü günlük yaşamın en büyük dinamik bileşeni araba. Araba sahibi olmak en büyük hastalıklı istek. Neredeyse psikolojik bir dürtü. Fazla maddi olanakları olmayanlar için bir tür toplumsal tatmin. Kuşkusuz aynı zamanda, bir prestij sorunu. Kendi yaşamınızla birlikte, canınız ciğeriniz arabanız da evden işe, işten eve gelirken bir savaşa girip çıkıyor. Trafik kurallarını öğrenmemiş, ne insan hakkına ne de yaşamına saygılı olmayan adamlar, şarapnel parçaları gibi trafiğin küçük açıklıklarından yararlanarak dört izli bir anayolun sağından soluna, solundan sağına zikzaklar yaparak diğer arabaların yolunu diyagonal olarak kesiyorlar. Bu trafik teröristleri sizi birkaç kez ölümle tehdit ediyorlar. Bu yollarda kontrol yapıldığını görmek şerefine henüz nail olamadım. Bu trafik terörünün çeşidi çok, cüsseli TIR ve kamyonların gövde gösterilerinden, eli silahlı gözü dönmüşlere, arabanız ya da sizden hoşlanmazlarsa, herhangi bir duraklama anında arabadan atlayıp öndeki ya da arkadaki şoförü döven haydutlara kadar her tür varyasyonu var: Trafik bir terör ve korku kaynağı olarak kent yaşamında bir çöküntü ajanı ödevi görüyor. Türk insanı kişisel yaşamında tahammülsüz gibi dursa da, toplumsal yaşamında akıl almaz bir tahammül gösterilebilir. Kuşkusuz bunda yüzyıllarca sürmüş sultan kulluğu, son yılların eşraf ve ağa zorbalığı, topraksızlığın ezikliği ve her zaman devlet otoritesinin dokunulmazlığına inanılmış olması hâlâ etkili psikolojik temellerdir. Bu kökleşmiş düşünsel eğilimler ve davranışlar eleştirisiz, sesi çıkmaz bir toplum psikolojisi yaratmıştır. Toplumsal dayanışma bilincinin gelişmemiş olması da bunun sonucu olarak görülebilir. Kişinin yalnız kalmaktan korkmasına karşın, toplumsal dayanışmaya güvenci yoktur. 19. yüzyıldan kalan zaptiye korkusuna, üst sınıflar için hafiye korkusu, cumhuriyet döneminde köylerde jandarma korkusu birikmiş olmalı. Komünist suçlamalarından bugüne gelene kadar aşama aşama toplumun ve kişinin potansiyel suçlu kimliğini vurgulama modası sürüp gidiyor. ABD ve Avrupa dahil, bütün toplumların korku içinde yaşamalarının büyük örnekleri en çok 20. yüzyılda gelişmiştir. 20. yüzyıl fotoğraf albümleri insanların bir mutluluğunu gösterirlerse dokuz mutsuzluğunu gösteriyorlar. Yine Lao Tzu’nun mantığına dönersek Yin Yang karşıtlıkları içinde mutsuzluk – mutluluk, açlık – tokluk, kötülük – iyilik, savaş – barış olgu çiftleri içinde kefede ağır basanlar mutsuzluk, açlık, kötülük ve savaştır. 20. yüzyıl tarihini bilen herkes bunu az çok biliyor. Bu pis kokulu tarih güçlülerin güçsüzler üzerinde süregelen eziyetini de sergiler. Bu geçmişin mirası Rusya’da, Afrika’da, Almanya’da, Çin’de daha çok olsa da, bulaşmadığı ülke yoktur. Dünya basını korku ve endişe üzerine ‘rating’ yapar. Savaşlar, açlık, deprem, yangın, cinayet dünyada en bol olan olaylardır. İşkence de her zaman dünyanın bir köşesinde vardır. ABD’de korkunun sistematik olarak beslendiğini ünlü dilci Chomsky söyler. Bu konuda Amerikan filmleri öğreticidir. Dünya Amerikan filmlerinden, Frankenstein’dan başlayarak, kovboy hikâyeleri, gangster hikâyeleri, polisiyeler, savaş ve casusluk hikâyeleri ile korkuyu öğrenmiştir. Amerikan filminin simgesi patlamaya hazır silahtır. Toplum gelecekten umudunu yitirmişse geleceği karşılamak, kendini savunmak için bir şey yapmaz. O zaman çürümüş bir orman gibi mantarlar, yosunlar, sarmaşıklar, otlar geleceğin yolunu tıkarlar. Cennet umudu dinlerin en büyük gücüdür. Umudun rasyonel olup olmaması önemli değildir. Umudun varlığı önemlidir. Bu gözlem öğreticidir. Toplumları idare edenlerin bir temel sorumluluğu topluma umut vermektir. enelde sporun bazı dallarındaki başarıların herkesin farkına vardığı bir genel özelliği var. Takımların performansı inişli çıkışlı. Kişisel psikoloji ise en ufak değişik koşullarda çöküntüye uğruyor. Bunun uzmanları araştıradursunlar psikolojik çöküntünün asıl göstergesi aydınlarda. Büyük bir aydın grubu için Türk toplumu, gökdeleni, otomobili, telefonu, televizyonu, interneti, süper marketine karşın, ya da onların Toplum gelecekten varlığı yüzünden, Hazreti Ömer dönemine dönmek umudunu yitirmişse geüzere. leceği karşılamak, kenBu psikoloji, rasyonel dini savunmak için bir değerlendirmeyi dışlıyor. Birdenbire konkretize olşey yapmaz. O zaman muş (=nesnelleşmiş) bir korçürümüş bir orman gibi kulu durum, uçurum, yanmantarlar, yosunlar, gın, deprem ve kontrol edilemez bir felaketin çöksarmaşıklar, otlar gelemekte olduğunu düşündüceğin yolunu tıkarlar. rüyor insanlara. ‘Ne olacak halimiz?’ marka soru olmuş. Yaşamlarında büyük ve önlenemeyecek neredeyse tanrısal kaynaklı bir çöküş olasılığını düşünenler var. Bundan yüz yıl önce Türkiye’nin başkenti ile birlikte işgal edilmiş bir ülke olduğunu anımsatmak bile endişelerimi hafifletmiyor. Bu ülkede herkes birbiriyle kavgalı. Bu da psikolojik bir deprem gösterisi değil mi? Toplumda her şey Lao Tzu’nun Tao öğretisinde vurgulandığı gibi, karşıt olguların varlığı ile belirleniyor. Çok korkanlar var, çok cesurlar (fütursuz) ya da her riski göze alan gözüpekler var. Bunların varlığı korkanları büsbütün kaygılandırıyor. G Tayfun Akgül Telgraftan İnternete “Telekominikasyon” TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Alpaslan Güzeliş Bilim ve teknolojideki gelişmeler büyük bir gelişim içinde. Dilini kullanarak iletişim kurma gibi insanı insan yapan yeteneklerin gelişmesini yüz bin yıl önceye kadar götürmek olanaklı. Gün be gün daha iyi yontarak geliştirdiği usta eli ile gördüklerini çizgiye dökmeye başlamasının 35 bin, yaşamını ilgilendiren döngülere ilişkin verilerin kaydını kemikler üzerine çentik atarak tuttuğu günleri 25 bin, avcıtoplayıcı konumdan tarım toplumuna ve onun gereksinimi olan mühendislik araçlarının üretimine geçişi de 12 bin yıl öncesine tarihleyebiliyoruz. Bu kitapta telekominikasyon alanının özütünü bilgi CBT 1245/2 28 Ocak 2011 çağının gereksinimlerine yanıt veren nitelik ve geniş bir tarihsel çerçeve içerisinde yerel ve evrenseli bir arada ele alıyor. Kitabın içinde 9 bölüm bulunuyor. 1 Telekominikasyona giriş (elektriksel telekominikasyon öncesi uzak iletişim, ilk telekominikasyon araçları) . 2 İlk belge, veri iletişimi ve paylaşımı araçları (elektrikli telgraf, teleks, faks iletişim araçları, veri iletişimi ve internet, çağrı sistemleri). 3 Ses iletişimi araçları (a) sabit ses sistemleri (b) gezgin mobil ses sistemleri). 4İletişim sistemleri (Transmisyon). 5Kitlesel iletişim araçları (radyo ve televizyon yayınları). 6 Telekominikasyon araçları işletmeciliği ve düzenleyici kurumlar. 7 Telekominikasyon araçları üreticileri. 8 Sonuç. 9 Kaynakça.