Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bayramımız şeker mi, ramazan mı? Güney Gönenç İzmir’e yeni üniversite ve isim seçimi İzmir’de kurulacak dördüncü devlet üniversitesinin adı Kâtip Çelebi olarak belirlendi. Bu bağlamda daha önce yapılan önerilerin hiç göz önüne alınmaması, muhalefet partisinin bütün direnmelerine karşın Zübeyde Hanım adının da iktidar partisince reddedilmesi, üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Zeki Arıkan B aşbakan iki yıl önce bir iftar yemeğinde yaptığı konuşmada şöyle demişti: “Bakıyorsunuz, bayram adını değiştirdi. Ne oldu bayramın adı? Tatil. Olmaz. Bu bayram tatil değil, tatil başka bir şey. Adını bir başka türlü de değiştirmişler şimdi: Şeker bayramı. Bu dört dörtlük bir ramazan bayramı, ne şeker bayramı... İlginç şeyler oluyor bu erozyondur aslında. Yani buna bir kültürel erozyon denir. Bunlara fırsat veremeyiz, vermemeliyiz” (Cumhuriyet 24.9.2008). Bu sözleri eleştiren birçok yazar, bu bayramın şimdilerde “ramazan bayramı” olarak yerleştirilmeye çalışılan adını çocukluklarından beri “şeker bayramı” olarak bildiklerini yazdı. Örneğin Nuray Mert Radikal’de şöyle yazdı: “Başbakan’ın sandığı gibi bu yeni icat olmuş bir şey değil. Ben 48 yaşındayım ve farklı bir çevre ile tanışana kadar bu bayramı hep şeker bayramı olarak bilirdim. Muhafazakâr çevrenin, ‘Şeker Bayramcı’ları tatlı su Müslümanı olarak algılamasını anlarım, bu tavırla çok karşılaştım, bu çerçevede kaldığı sürece de hiç rahatsız edici değil. Ama, şeker bayramı icadını neredeyse bir ‘fesat’, bayramı böyle ananları ‘yoz’ diye niteleyen bir Başbakan’ı ürkütücü bulmaya başladım.” (25.9.08) Oktay Ekinci Cumhuriyet’teki köşesinde Erdoğan’ı şöyle eleştirdi: “Adı ne olursa olsun özü ‘gerginliklerin terk edilmesi’ olan bayramımızı bu kez de ‘şeker mi, ramazan mı?’ gerilimiyle karşıladık. Üstelik aldığı ‘imamlık eğitimi’ gereğince bu gibi yersiz çatışmaları körüklemek yerine önlemesi gereken bir başbakanın ‘şeker’ diyenlerimizi azarlaması yüzünden...”(3.10.08) Bu bayramın adı 1935’de kabul edilen 239 sayılı Ulusal Bayramlar ve Genel Tatiller Hakkında Kanun’da “şeker bayramı” olarak geçiyordu. 12 Eylül cuntası 1981’de bu yasayı değiştirdi ve “şeker bayramı” deyimini “ramazan bayramı”na çevirdi. Tartışmanın geldiği noktada sanki bu bayramın adı eskiden “ramazan bayramı” imiş de (yasa zoruyla ya da başka yollarla) “şeker bayramı”na çevrilmiş savı seziliyor. Bu yazımızda dilin aynası olan sözlüklere başvurarak bu savın geçersiz olduğunu göstereceğiz. Şeker bayramının eski dilde adı “ramazan bayramı” değil, “idi fıtır”dır. Burada “id” (“iyd” olarak yazanlar da var) Arapçada “dönemli olarak yinelenen” ve “bayram” demekmiş; “fıtır” (“fıtr” olarak yazanlar da var) ise “oruç açma, yemek yeme” anlamına geliyor. “Kurban bayramı”nın eski dildeki adı ise “idi adha”dır. Şimdi 19. yüzyılın sonlarında yayımlanmış iki önemli sözlüğe bakacağız. Fransızca ve Arapça büyük sözlüklerin yazarı, Kutadgu Bilig ve Orhon Anıtları’nın açıklamalı çevirmeni, ilk Türkçe ansiklopedi olan Kamusül Alam adlı 6 ciltlik yapıtın da yazarı olan Şemsettin Sami’nin (18501904) Kamusı Türki adlı sözlüğü 1317 (1901) tarihini taşıyor. Bu sözlük Türkçenin modern anlamda ilk geniş kapsamlı sözlüğü. Bu sözlükte “id” maddesinin karşılığı şöyle (s. 956): “Bayram. Tebriki id = idiniz said olsun; idi adha = kurban bayramı, hacılar bayramı; idi fıtır = ramazan bayramı, şeker bayramı”. Kamusı Türki’de “bayram” maddesine bak tığımızda ise şunları görüyoruz (s. 275): “Dinde mübarek addolunan gün. Şeker bayramı = idi fıtır; kurban bayramı, hacılar bayramı = idi adha; Musevilerin kamış bayramı = hamursuz bayramı. Meserret, şenlik, şehrayin. Kara bayram = yas ve matem günü”. REDHOUSE NE DİYOR İkinci olarak başvuracağımız kaynak Türkçeİngilizce Redhouse Sözlüğü olacak. Bu sözlüğün yazarı Sir James Williams Redhouse’un (18111892) Türkçe sözlükler, Türkçe dilbilgisi, Türk şiiri gibi alanlarda birçok yapıtı var. 1826’da Türkiye’ye gelen Redhouse, Osmanlı Devleti’nin Tercüme Odası’nda çalışmış, sonradan bu kurumun başkanı olmuş, dışişleri bakanının ve sadrazamın özel mütercimliği görevinde bulunmuştur. Osmanlı dili üzerinde otorite olarak kabul edilmektedir. Birçok kez baskısı yapılan büyük Türkçeİngilizce sözlüğün ilk baskısı 1890 tarihini taşıyor. Bu sözlükte 115.000 tanım ve açıklama var. Redhouse Sözlüğü’ndeki “ramazan” maddesinde “ramazan bayramı = the three day feast at the end of ramazan” (s.848); “şeker” maddesinde de “şeker bayramı = the feast after ramazan” (s 1054) karşılıkları yer alıyor. “İd” maddesi sözlüğün 513. sayfasında. Bu maddenin içeriği aynen şöyle: “Festival, religious festival. İdi adha = the festival of kurban bayramı; idi beşaret = the feast of annunciation; idi fıtr = the festival of şeker bayramı (ending the ramazan fast); idi hamsin = the feast of pentacost; idi kebir, idi kurban = same as idi adha; idi mevlid = the feast of the birth of Prophet Muhammad; idi sagir = same as idi fıtır; idi tecelli = the feast of transfiguration. (Sayfa numaraları sözlüğün 1974 baskısına ilişkindir.) Yakın geçmişte yayımlanmış birkaç sözlüğe bakalım şimdi. Nijat Özön, Büyük Dil Kılavuzu (1995): Ramazan bayramı* = idi fıtır, idi sagir, şeker bayramı*. Şeker bayramı* = idi fıtır, idi sagir, ramazan bayramı*. İdi fıtır = ramazan bayramı*, şeker bayramı*. İdi sagir = ramazan bayramı*, şeker bayramı*. İdi anha = kurban bayramı*. İdi ekber = kurban bayramı*. (Bu sözlükte “*” imi, “yeni sözcüğü ya da kullanımda olan sözcüğü” belirtiyor). Devletleştirilen Türk Dil Kurumu’nun sözlüğü (2005) ve internetteki Büyük Türkçe Sözlük: Şeker Bayramı özel ad hlk = Ramazan Bayramı. Ramazan Bayramı özel ad = Ay takvimine göre Şevval ayının ilk üç gününde kutlanan dinî bayram, Şeker Bayramı. (Burada hlk imi “halk ağzında” anlamına gelmektedir.) Ferit Devellioğlu, OsmanlıcaTürkçe Ansiklopedik Lügat (1970): “İd” maddesinde: İdi fıtr = ramazan bayramı. “Fıtr” maddesinde: İdi fıtr = ramazan bayramı, şeker bayramı. Pars Tuğlacı, Okyanus Türkçe Sözlük (1971): Şeker bayramı = Ramazandan sonra gelen, üç gün süren din bayramı. Ramazan bayramı [böyle bir madde yok. Ama örneğin, ramazan hilali, keyfi, manileri, pidesi, tahvilatı var]. Bunca örnekten sonra sanırım söylenecek pek bir şey kalmıyor. “İdiniz said olsun,” sevgili okurlar; daha doğrusu, “bayramınız kutlu olsun”. B CBT 1224/ 18 3 Eylül 2010 u satırların yazarı, daha önce İzmir’de kurulacak bir üniversiteye, ister resmi olsun ister özel, Halit Ziya Uşaklıgil’in adının verilmesinin uygun düşeceğini dile getirmişti. İzmir’i İzmir yapan, ona yepyeni bir kültürel varlık kazandıran aydınların başında gelen Halit Ziya adının bu yeni üniversiteyle bütünleşmesi hem yaraşır hem de bir kadirbilirlik örneği olabilirdi. Halit Ziya, yalnız İzmir’in değil bütün ülkenin övünç duyacağı bir büyüğümüzdür şüphesiz. Bu arada Mustafa Necati adı gündeme geldi. Milli Mücadele’nin kalpaklı Kuvayı Milliyecisi, TBMM’inin Saruhan milletvekili, Cumhuriyet’in İmarİskân, Adalet ve Milli Eğitim bakanlıkları görevini yürütmüş, çok genç yaşta yitirdiğimiz Necati’nin adı da bu yeni üniversite için düşünülebilirdi elbet. Bu konudaki girişimlerin, toplanan imzaların hiçbir yararı olmadı. Muhalefetin önerdiği Zübeyde Hanım adı da iktidarca geri çevrildi. CHP İzmir Milletvekili Bülent Baratalı diyor ki: “Kent genelinde yaptığımız anket çalışmasına katılan 1067 kişiden yüzde 47’si üniversitenin adının Zübeyde Hanım olması yönünde görüş bildirmişti. Yüzde 4’lük bir kesim de Kâtip Çelebi adına onay vermişti. Bu doğrultuda genel kurulda kente kurulacak üniversitenin İzmir Zübeyde Hanım Üniversitesi olması yönünde verdiğimiz önerge kabul edilmedi.” Genel kurulun Zübeyde Hanım adını kabul etmemesi şaşırtıcı değildir. Çünkü çoğunluğun gönlü, İzmir’de kurulacak bir üniversitenin başına bir Osmanlı sarığı sarmaktan yanadır. Kaldı ki muhalefetten gelen her önerinin geri çevrilmesi değişmez bir tutum olarak benimsenmiştir. TV kanallarında yapılan soruşturmalarda, kamuoyunun Kâtip Çelebi üzerindeki bilgisizliğini ortaya koyuyor…”Ayy…vallahi, biliyordum da!...” gibi yanıtlar, gülünecek değil ağlanacak bir tutumu sergiliyor. Suç kişilerde değil, eğitim sistemindedir. Tarih ders kitaplarımız, padişahların seferlerinin ayrıntılarıyla doludur. Ama kültürel ve sosyal gelişmeler tamamen bir yana bırakılmıştır. Konu, Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri tartışılmakta, sonuç pek değişmemektedir. KÂTİP ÇELEBİ DE GÜZEL, AMA Kâtip Çelebi adına karşı mıyım? Kesinlikle hayır. Benim karşı olduğum bir zihniyet, bir anlayış sorunudur. Bir üniversitenin adının, Cumhuriyet’in yarattığı bunca değere karşın başka yerlerde aranmasıdır. Kâtip Çelebi, Osmanlı’nın bilgisizlik içinde yuvarlandığı, medreselerin çöküntü içinde bulunduğu bir dönemde aydınlık bir kafayı temsil eder. Tarihçi, coğrafyacı, kitap bilgini olarak sivrilmiştir. İlerlemeci, bilimsel bir kişiliği vardır. Müzik, tütün, kahve konusunda yazdıkları onun hoşgörüsünün genişliğini sergiler. Batıya yönelmenin gerekli olduğunun kavramış, yabancı dil öğrenmeye çalışmıştır. Tarihçi olarak Avrupa tarihine de ilgi duyması üzerinde durulması gereken bir konudur. Keşke o nitelikte birkaç kişi daha yetişebilseydi!.. İzmir’le ilgili verdiği bilgiler, ünlü coğrafya kitabında dört beş satırı geçmez. Aynı yüzyılda İzmir’i çevresiyle birlikte karış karış gezen ve canlı biçimde anlatan bir başka çelebi daha vardır. O da Evliya Çelebi’dir. Yaşadığı yüzyılı bütün yönleriyle günümüze taşıyan ender mi ender bir gezgindir. Üniversitelerimize verilen adlar, çağdaş ve evrensel değerleri yansıtmalıdır. Üniversitelerimizin adları özenle değil, rasgele seçilmektedir. Bu adlar, çekişmeye yol açmamalı, tam tersine uzlaşmayı, bilimselliği, evrenselliği çağrıştırmalıdır. Yer, kent adlarına, coğrafi konuma bağlı olarak verilen adlara herhalde kimse karşı çıkamaz. Kişi adları bağlamında yapılan tercihlerde, o kişinin üniversitenin kurulduğu bölgeyle bütünleşmiş, kaynaşmış olmasına özen gösterilmelidir. Bu açıdan bakıldığında Halit Ziya, Mustafa Necati ve Zübeyde Hanım önerileri yerindeydi. Bunlardan birinin seçilmesi uygun düşerdi, diye düşünüyorum.