24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan Solcular referandumda evet diyebilir mi? Evetçi solcular, aydınlanma fikrini ve ilerlemeyi sokakta bulmuş olacaklar ki, kolayca harcamakta tereddüt etmiyorlar. Anayasa tasarısı onlar için hiç yoktan iyi olabilir. Ancak tutumlarını sol adına savunmaları, solun ilke ve değerlerini kendi siyasetlerine kurban etmeleri affedilemez. Kendini solda görenlerin bir bölümü referandumda evet diyecek. Değişiklik teklifini madde madde ele alarak her maddenin demokrasiyi güçlendireceğini, dolayısıyla teklifin kabul edilmesi gerektiğini ileri sürüyorlar. Bu hatalı bir muhakeme örneğidir. Çağlar Güven, cguven@ie.metu.edu.tr B ramaya çalışırken basit nedensonuç ilişkilerine kapılmak safsataya yol açabiliyor. O halde toplumun arzettiği kompleksite karşısında ne yapacak, doğru siyaseti nasıl bulacağız? Eli kolu bağlı kalmayacaksak, üzerinde anlaşabileceğimiz ve bize yol gösterecek ilkeler olmalı, yani ahlaki tercihler yapmamız lazım. Eğer solda isek solun ilke ve değerleri burada devreye girecektir. Solcu olmak özünde ilerlemeden ve ezilenden yana olmak demektir. Referandumda evet diyecek solcuların bu bakımdan ciddi sıkıntıları var. amaç etrafında birleşeceği iddiasını dünyaya dayattı. Kitlesel üretim tarzını terkederken solun bütün kavram ve söylemlerini gaspederek kendine mal etti. Bocalayan solun bir bölümü neoliberal kabulleri şuursuzca benimsedi. Bir vakitler çıkar gruplarının paylaşım için yarıştıkları bir platform olmanın ötesinde yer aldığı düşünülen ve yüksek değerler atfedilen demokrasi kurumu, boş bir kabuğa dönen günümüzün parlamenter demokrasisine indirgendi. Toplum, sadece tüketimle görevli bireylere, toplumsal değerler ise piyasa fiyatlarına tahvil edilerek atomize edildi. Mesnetsiz hükümlerle sosyal sınıfların varlığı adeta inkar edildi. Bütün bunların dayattığı politikaların egemen güçlerin değil herkesin çıkarına olduğu öne sürüldü. Bugün dünyada yaşanan sıkıntıların arkasında bu dayatma yatar ve Türkiye’de iktidar bu politikaların uygulayıcısıdır. Getirdiği taslağın gerekçesi de aynı politikaların tahkimine matuftur. tahirmceylan@gmail.com Emosyon deyince şiddetli duyguyu anlıyoruz. Birisine karşı duyulan sevgi duygudur örneğin, ama sevgi aşka dönerse, o zaman duygu emosyon olmuş demektir. Yine bir arkadaşımıza karşı bir kızgınlık duyabiliriz, bu bizim duygumuzdur, ama eğer kızgınlık öfkeye dönerse duygu emosyona çevrilmiş demektir. Emosyon Sosyalizasyon “Emosyon sosyalizasyon” denen ve aslı bir sosyal işaret olan tanımlama ortak benliğin emosyonlar aracılığıyla insanları sosyal bir yapı içinde nasıl yönlendirdiğine dair bir ifadedir (MalatestaMagai C, 1991). Emosyon sosyalizasyon, topluluğun ilerlemesi gereken yönü topluluk üyelerine işaret eder ve üyeler yüzünü hep bir ağızdan bu yöne döndürürler. Örneğin bir toplumda barış, esenlik rüzgârları eserken savaştan söz etmek, emosyon sosyalizasyona ters tavır almak demektir. Keza herkes bir savaş duygusu içine girmişken barıştan söz etmek de, toplumun ayakları altında ezilmeyle sonuçlanır. Bu yalnızca insanlarda değil, sürü halinde yaşayan canlıların tümünde görülür. Bir bizon sürüsü bir nehri geçmek konusunda uzun süre tereddüt eder, ama sonunda öyle bir cesaret sosyalize olup sürüyü kaplar ki, üyelerin hiçbiri tereddüt geçirmeden teker teker nehre atlar. Emosyon sosyalizasyona karşı durmak, topluluğun içinde bir yöne doğru gelişen hareketin rezonansına engel olduğu ve tek tek üyelerin harekete artan bir güçle katılımını sekteye uğrattığı için, topluluk tarafından anında bastırılır. O yüzden giderek şiddetlenen bir emosyon sosyalizasyonun karşısında durmak cesaret işidir. Emosyon sosyalizasyon bir ortak benlik duygusudur ve bölündüğünde, yarıda kalan her duygu gibi toplumun özgüvenini sarsar. Ortak benliğin, üyelerini uyum içinde yönettiği manivela emosyon sosyalizasyondur. Örneğin Kıbrıs çıkarması sırasında toplumda savaş rüzgârları esmekteydi, herkes hemen ayağına bir asker postalı geçirip savaşmak üzere gönüllü asker yazılmak istiyordu. Bu kişileri, toplumdaki hakim emosyon yönünde yönlendirmek kolaydır. Herkes belli bir yöne doğru akmaya başlamış topluluğun ön saflarına geçip harekette yer almak ister. Örneğin savaşta, ön saftakilerin düşmesi hareketi hızlandırmakta, çünkü arkadan gelenlere, ön safta yer açılmaktadır. Topluluk saldırdıkça küçülse de, yine de hareket belli bir noktaya kadar hızlanır. Bu nokta, ön safa geçmekte yarışanları besleyen arka safların yeni savaşçı çıkarmaktan vazgeçtiği ve bu davranış modeline kendinden bir sonraki safı da katmaya başladığı noktadır. Arka safların ön safa geçme koşusundan vazgeçme hızı bir optimumda olmalıdır. Eğer hız fazla olursa, geriye bir tepki (rebound) olarak ön safta olanlar, inadına daha yüksek bir cesaret göstermeye başlarlar (emosyon sosyalizasyonun dağılması ile hareketin içinde yalnız kalanların, geriye dönemeyecek kadar ilerlemiş olmalarının sonucunda, hedefe varmalarının sadece kendi güçlerine bağlı olduğunu fark ederek ek güç kullanımına başvurmaları). Bu cesaret gösterisi arka safları yeniden ateşleyebilir. Sosyal emosyon civa gibi akıcı bir şeydir; büyüklüğü kaynağındaki güce değil, her bireyin onu, kendi ruhunda yankılama potansiyeline bağlıdır. Bu potansiyel yüksekse, emosyon okyanus dalgaları gibi giderek kabarır ve toplumu bir hortumun içine düşmüş yapraklar gibi savurur. Yok, kişilerin yankılama potansiyeli düşükse, emosyon çıktığı kaynaktan fazla uzağa gidemeden söner. Bir kere sosyalize olarak bütün toplumu kaplamış bir emosyonun sönmesi uzun yıllara yayılır ve zannedildiği gibi ön saftakilerin kırılmasıyla değil, arka saftakilerin karşıt yönde ikna edilmesiyle olur. Arkadakilerin iknası, zor olmakla beraber son derece etkilidir. XII. yy’da Avrupa’da “Küçük Çobanlar Hareketi” ile başlayan kiliseye karşı tavır yüzyıllarca devam etmiş, kendisine Protestanlıktan bir kanal açarak ilerlemiş, “kilisenin bütün malını al, kiliseyi savunan tek papaz kalmaz” diyerek genişlemiş, ama en arkadaki safların yer değiştirmesiyle Almanya’da yenilmiş, İngiltere’de bir uzlaşmaya zar zor varabilmiş, Fransa’da Kalven Hareketi olarak galip gelse de sonradan yine kaybetmiştir. Diyeceğim, toplumda bir emosyon sosyalize olmaya başlamışsa bu uzun yıllara yayılmakta ve emosyon bir halk desteği buldukça, arka saflarındakileri hareketin içinde tutmak mümkün olduğundan, emosyonun ortadan kaldırılması güç olmaktadır. Toplumun davranışları belki de, çoğu şeyden daha fazla matematiktir. MalatestaMagai C., Development of emotion expression during infancy; general course and patterns of individual difference. İçinde J. Garber&K.ADodge(Ed) The development of emotion regulation and dysregulation(pp 4968) Camnbridge UK. Cambridge University Press. 1991 u muhakeme analitik düşünce doktrinine, yani başedilmesi zor bir bütünü parçalara bölerek her bir parçayı kendi açısından hükme bağlama ve daha sonra bu hükümlerin birleşiminden bütüne dair bir hükme ulaşma yöntemine dayanıyor. Analitik metod miyoptur, bütüncü bir amaç ve anlam aramaz; bulunduğu noktadan mümkün olan alternatifleri gözler ve bir sonraki adıma karar verir. Meselâ, güçlendirilecek demokrasinin mahiyetini sorgulama ihtiyacını duymaz; cari olan tanımı kabul etmeyi tercih eder. Hızlı sonuç verir ve yirminci yüzyıl ortalarına kadar bilimde başarıyla kullanılmıştır. Analitik düşünce Anglosakson kökenli analitik felsefede de görülür; bu felsefe akımı, tedrici muhakemeyi, bütünü dikkate alan sistemik sorgulamaya tercih eder. Aydınlanma geleneğinin takipçisidir, ama aydınlanmanın getirdiği temel açmazları sorgulamak gibi bir gündemi yoktur. Aynı yaklaşım, Hayek’in formüle ettiği serbest piyasa kuramında da kendini gösterir: toplum, bireylerin toplamından ibarettir, herkes kendi çıkarını kollar ve piyasa kendiliğinden optimal dengeye ulaşır. GERÇEK VE KARMAŞIKLIK Bilim, analitik yöntemle bilinmeyenleri birer birer keşfederek düzgün bir hat üzerinde kendinden emin ilerlerken, yirminci yüzyılda işler karıştı. Gerçeğin aynı hat üzerinde mesafe alarak keşfedilemeyeceği, her şeyin basit nedensonuç ilişkileriyle açıklanamayacağı ortaya çıktı. Görüldü ki, doğa, parçalara bölünmesi durumunda anlaşılması imkânsız olan, kompleks (karmaşık) ilişkiler içeriyor. Ve böylece analitik yöntemin eskisi kadar işe yaramadığı ortaya çıktı; fizik, biyoloji veya iklimbilim gibi disiplinler yeni arayışlar peşine düştüler. Kısacası Newton doğanın bilinebileceğini söylüyordu, kompleksite kuramı işin o kadar kolay olmadığına işaret ediyor. İnsan toplumları en üst seviyede kompleksite sergiler. Aslında bu yeni bir kavrayış değil: evrensel yasaların toplum değiştikçe değişeceği fikri, Hegel felsefesinde ve Marx’da var. Kant’ın “kategorik mecburiyetini” sorgulayan ve modernleşme eleştirisinin kapısını açan da bu kritik kavrayıştır. Kritik yaklaşımın yöntemi, analizden ibaret olmayan ve bütünü dikkate alan diyelektik sistem düşüncesidir. Koşullar değiştikçe bütün önkabullerin sorgulanmasını talep eder. BİLİM VE MUTLAK BİLGİ Bilimin dayandığı tümevarımla mutlak genellemelere ulaşmak mümkün olmadığından, bilimin temelinde şüphe yatar. Biliyoruz ki bilim bizi mutlak bilgiye ulaştırmaz, ama bilimin gücü de aslında bundan kaynaklanır. Din alimlerinin ürettiği bilgiler de tartışmaya açılabilir, ama tartışan taraflar açısından şüpheye yer yoktur. İkisi de insan aklının eseri olduğuna göre, bilimle ilim arasında bir karşılaştırma yapmak zor olsa da, şüpheci yaklaşımın gücü tartışılamaz. Yani bilim açısından yanlışlar da doğrular kadar kıymetlidir; yanlış yapmadan öğrenme olmaz, bilgi çoğalmaz. Yanılma ihtimalini reddeden anlayış bilginin çoğalmasını, ilerlemeyi zora sokar. SORUNLARIN KÖKENİ SORGULANMALI Yaşanan onca ekonomik soruna, gözler önünde sergilenen fütursuz yalanlara, talan ve çevre tahribatına, hatta iklim değişikliğine rağmen sorunların kökeni sorgulanmıyor. Solun gündeminde bunların olması beklenirken görülen nedir? Sosyal demokrat dediğimiz kesimlerin konunun özünü kavrayıp kavramadıkları belli değil. Bir kısım solcuların ufukları ise 12 Eylül rejiminden güya hesap sorulması ve askeri vesayetin kalkmasıyla sınırlı. Demokrasinin ne olduğunu sorgulamayı dahi unutan bu arkadaşlar mevcut düzene kol verirken siyaset ürettiklerini zannediyorlar. Türkiye’de kurulu iktidar ne ilerlemeden ne de ezilenden yanadır. Öyleyken evetçi solcular aydınlanma fikrini ve ilerlemeyi sokakta bulmuş olacaklar ki, kolayca harcamakta tereddüt etmiyorlar. Anayasa tasarısı onlar için hiç yoktan iyi olabilir. Ancak tutumlarını sol adına savunmaları, solun ilke ve değerlerini kendi siyasetlerine kurban etmeleri affedilemez. REALİTE İLE HAKİKAT İLİŞKİSİ Aydınlanma hareketinin ve başımıza türlü dertler açan modernleşmenin hareket noktaları aslında meşrudur: toplumsal yaşam ancak rasyonalite platformunda gelişebilir. Rasyonalite için gereken bilgi, eğer biz olmasak da var olmaya devam edecek bir realiteye dair ise, bilimi en güvenilir kılavuz olarak kabul etmek zorundayız. Ancak rasyonalite sadece teknoekonomik amaçlara yönelik olamaz; insanlık pratiği gösteriyor ki toplumun anlaşma, uzlaşma ve anlam yükleme gibi vazgeçilmez ihtiyaçlarına cevap veren ve realiteyi de içeren daha büyük bir hakikat var. Bu hakikat, insanın ahlaki tercihlerini düzenler ve tıpkı bilim gibi insan aklının bir ürünüdür. Realite ve hakikatin ortak bir ontolojiyi paylaşıp paylaşmadıklarını bilemeyiz; ama sanat, hukuk veya din gibi kurumların önemi tartışılamaz. İşin zor yanı şu ki, realite ötesinde yatan hakikati, bilim yöntemleriyle sorgulamak mümkün değil. Bununla birlikte ister bilimle ister ilimle olsun hakikati aramak insan yaşamının asıl amacıdır. İlerleme dediğimiz şey, hakikate dair bilginin çoğalmasıyla olur. Şimdi anlaşılıyor ki toplumsal meseleleri kav İNSANLIĞIN TEK AMACI OLABİLİR Mİ? Neoliberal kapitalizm bütün insanlığın tek bir DEMOKRASİ İÇİN ÖNEMLİ ÜÇ TEMEL ÖĞE EKSİK Referandum’da hayır demek için bütün nedenler var! Referanduma sayılı günler kala, anayasa değişikliği tartışmaları anlam ve içeriğinden gittikçe uzaklaşıyor. Birilerini “taraf”edebilme aceleciliği gösterenler ile, bitaraf edilme korkusu duyanlar arasında yaşanan tartışmalar, Türkiye’de siyasi katılım haklarının kullanılması konusunda var olan noktayı, iktidarın bu haklara ve hak sahiplerine bakışını göstermesi açısından son derece önemli. Ancak toplum; tartışmaları bu açıdan sorgulamıyor. Dr.Neval Oğan Balkız, Hukukçu/Akademisyen ru bir tavır belirleme yoluna gitmiyor. Oysa demokrasi adına izlenmesi gerekli objektif yöntem, budur. Hukuksal ve siyasal nitelikleri itibariyle en özgürlükçü ve işlevsel kabul edilen günümüz batı tipi anayasal (modern) demokrasiler; anayasalarında en azından üç öğeyi bir araya getiren kurumsal bir çerçeveye sahiptirler. Bu çerçevenin birinci öğesi; yurttaşların devletin üyesi olarak kamusal özerkliğe sahip olmasıdır. Bu özerkliğin gereği olarak modern demokrasilerde; herkese eşit iletişim ve katılma hakları tanınır ve bu hakların tüm kullanım koşulları sağlanarak, bireylerin siyasal katılımı güvence altına alınır. Diğer öğe de; yurttaşların toplumun üyesi olarak özel (kişisel) özerkliğidir. Modern demokrasilerde kişisel özerkliğin sağlanması ve korunması için; herkese aynı özgürlükleri tanıyan bir temel özgürlükler sistemi kurulur ve işletilir, bu temel hak ve özgürlükler; bağımsız mahkemelerce sağlanan eşit hukuki koruma ile güvence altına alınır. Yasama, yürütme ve yargı arasındaki güçler ayrılığı; kamu yönetiminin hukuka bağlı kalmasını sağlayan ve denetleyen kuvvetler ayrılığı ilkesi yoluyla, kişilerin özel alanının hukukun egemenliğiyle korunması güvence altına alınır. Anayasal kurumsal çerçevenin üçüncü öğesi de; devlet ile toplum arasında aracı olarak iş gören kamusal alanın bağımsızlığıdır. Basın özgürlüğü , haberleşme özgürlüğü ve medyanın çeşitliliği yoluyla; sivil toplum aktörlerinin kamusal alana kendiliğinden geçmesini kolaylaştıran ve kamusal iletişim alanlarının belli çevrelerin örgütlü toplumsal ve ekonomik gücü tarafından işgal edilmesini önleyen düzenlemeler yoluyla, sivil toplumda kök bulan bağımsız bir kamusal alanın varlığı ve devamı güvence altına alır. T CBT 1224/10 3 Eylül 2010 NEYİ OYLADIĞINI BİLME YÜKÜMLÜLÜĞÜ Referandum süreçleri de; evet / hayır şeklinde gerçekleşecek bir oylama ile sınırlı olmayan, ortak toplumsal ve ussal iradenin gerçekleşmesini sağlayacak; oldukça farklı ve geniş kesimlerin katıldığı tartışma, bilgilenme ve katılım aşamaları son Referandumda hayır demek için gerekçeler yeterince açık, görmesini bilene! CBT 1224/11 3 Eylül 2010 oplum ikiye bölünmüş durumda: Bir yanda, Referandum konusunda; partilerini dinleyenler, kendinden emin olanlar, kararsız kalanlar, pazarlık yapanlar var. Öte yanda “AKP zihniyetine hayır, ama anayasaya evet” diyenler, AKP’nin zihniyetine karşı çıktıklarını iddia ediyor, ama bütünüyle bu zihniyetin ürünü olan anayasa değişiklik paketine (dolayısıyla karşı çıktıkları zihniyete) ise evet diyorlar. Ama bu çelişkiyi açıklayamıyorlar. Ve hepi de anayasa düzenlemelerini tartışmak yerine, birbirini tartışıyor. Üstelik bu kesimlerin hepsi de; siyasal duruş ve beklentileri ile hareket ettikleri halde, bunu demokrasi adına yaptıklarını söylüyor. Ama hiçbiri; anayasa değişikliği düzenlemelerini içerik ve yapıldıkları yöntem (usul) bakımından, modern demokrasilerdeki anayasalarla kıyaslayarak, demokrasi adına doğ rasında, kişilerin neyi oyladığını sonuçları ile birlikte değerlendirebilecekleri ortamlar olarak yürütülür. Referanduma sunulacak değişiklik düzenlemeleri bu öğelerden hangisini barındırıyor? Hiçbirini. Bu düzenlemelerle; * Devlet demokratikleşiyor mu? Devlet kendi başına kutsal bir varlık olarak değil; hukuksal bir insan kurumu olarak, meşruiyetini insan hakları ve halkın egemenliğinden alan bir hizmet örgütü olarak mı kurgulanıyor? Devletin özgürlüğü tehdit eden güçleri+ hukuk içine mi alınıyor? Devletin bireyin siyasal katılımına müdahalesi en aza mı indiriliyor? Bireyin kişisel alanını en geniş şekilde koruyan garantiler mi getiriliyor? İdari güç toplumun tek tek üyelerinin çıkarlarının hizmetine sunulacak şekilde mi düzenleniyor? Devletin “insan haklarına saygılı değil, insan haklarına dayalı” olduğu mu belirtiliyor? * Vatandaşların temel hak ve hürriyetlerden yararlanmasında, bu hakları millileştirme vurgusu mu kaldırılıyor? Temel hak ve özgürlükler, ödev ve sorumlulukları içerir şekilde değil, kişinin ödev ve sorumluluğundan tamamen bağımsız şekilde mi düzenleniyor? Temel hak ve özgürlüklerin sınırlamaları mı kaldırılıyor? İdarenin, hak ve özgürlükleri sınırlama yetkisi mi kaldırılıyor? Temel hak ve hürriyetler alanında; kişisel ve siyasal hakları önceliğe alan, sosyal ve ekonomik hakları ihmal eden, ikincil ve daha az önemde gören anlayış terk mi ediliyor ? * Sosyal ve ekonomik haklar alanında “devletin görevinin sınırı” mı kaldırılıyor? Bu hakların, Kanun Hükmünde Kararnamelerle değil, kanunlarla düzenlenmesi mi öngörülüyor? Olağanüstü rejimler hukuktan istisna tutulabilecek rejimler değil, hukuk kurallarıyla belirlenen ve denetlenen rejimler olarak mı düzenleniyor? Hak arama özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü önündeki hukuki ve fiili engeller mi kaldırılıyor? * Bütün devlet işlem ve eylemleri yargı denetimine mi tabi tutuluyor? Anayasa Mahkemesi, iktidarın keyfi davranışlarını sınırlayacak bağımsız bir yapı ve denetim yetkisine mi kavuşturuluyor? Yargı bağımsızlığı ve yargıç teminatı eksiksiz şekilde ve tüm erkler karşısında (özellikle yürütme karşısında), mutlak olarak sağlanıyor mu? Adalet Bakanın HSYK’da yetkisi azaltılıyor mu? * Tüm kurum ve kuruluşların örgütlenme ve işleyişinde; demokratik, sivil, şeffaf bir anlayış getiriliyor mu? Cumhurbaşkanının görevleri; parlamenter hükümet sisteminin gereği olarak, arttırılmak yerine klasik görevler düzeyine çekiliyor mu? Yasama dokunulmazlığı demokratik sistemin gerekli kıldığı içerik ve çerçeve ile sınırlandırılıyor mu? TBMM’de adil bir temsil sağlayacak siyasal katılımın önündeki engeller kaldırılıyor mu? * Basın haber alma ve düşünce özgürlüğü önündeki engeller kaldırılıyor ve kamuoyu bağımsızlaştırılıyor mu? Anayasa değişiklik süreci, toplumsal mutabakat ile müzakereci demokrasi geleneğinin gerekli kıldığı şekilde gerçekleştiriliyor mu? Hepsi için tek yanıt var: HAYIR.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle