27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com Arpat Özgül’ün araştırması Nature’da kapak Devlet ARGE’ye destek parasını gelişigüzel dağıtamaz. Dağıtıyorsa, kime hizmet ettiği belirsiz bu politikaya ‘ulusal politika’ denmez. Niçin Eleştiriyorum? (2) “Hedefimiz, üniversiteden olsun sanayiden olsun, ARGE yapmak niyetiyle, usulüne uygun olarak hazırlanıp sunulan her projeye devlet desteği sağlamaktır. Hangi bilim ya da teknoloji alanına girerse girsin, hakemlerimiz, projenin konusunun gerçekten bir ARGE konusu olduğunu ve projeyi sunanın bunu yürütebilme kapasitesine sahip bulunduğunu belirlemişse, biz bu desteği veririz. Ülkenin gelecekteki ihtiyacı bu olacak diye, bazı bilim ve teknoloji alanlarına öncelik verilerek, destek uygulamalarında bu alanlara ağırlık kazandırılmasına; sanayinin ve üniversitelerin bu alanlarda ARGE yapmaya yönlendirilebilmeleri için devletin özel programlar uygulayarak, sürece müdahale etmesine biz karşıyız. Çünkü bu desteklerden sanayiye verilenlerin hangi alanlarda yoğunlaşacağı, nasıl olsa, pazar ekonomisinin kurallarınca kendiliğinden belirlenir. Zaten, işin içinde olan sanayi, yöneleceği ARGE alanlarını bizden daha iyi bilir. Üniversite için de bunu, bilim insanlarımızın kendi meraklarının ve bunun yanında da sanayinin üniversiteden olan ARGE talebinin yoğunlaşacağı alanlar belirler. Bizim ulusal politikamız budur.” Uygulamadaki destek politikalarının karşısındaki düşünce tarzı bu. Pazar ekonomilerinde bu geçerli bir savunma mıdır? Tekrar olacak ama meseleyi baştan alalım: Pazar ekonomilerinde, devlet, örneğin sanayicinin, sonuç olarak, ticari bir getiri sağlamak üzere yaptığı ARGE’ye niçin kamu fonlarından karşılıksız olarak para aktarır? Bu, ARGE süreciyle de sınırlı olsa, devletin ekonomiye müdahale etmesi anlamına gelmez mi? Devlet bunu niçin yapar? Şundan: Firmalar, ARGE ve yenilik sürecinde ortaya çıkabilecek belirsizliklerin yaratacağı kayıpları göze alamayabilirler (her ARGE başarıyla sonuçlanmaz) ya da ARGE faaliyetlerinin getirisini, bu faaliyetlerin doğası gereği, bütünüyle kendilerine mal edemezler (piyasaya çıkardıkları yeni ürün kopyalanıp ya da hangi teknolojiye dayandığı öğrenilerek bir benzeri, rakiplerince daha ucuza piyasaya sürülebilir ve o ürün için ARGE’ye onca para harcanmışken beklenen kazanç elde edilemeyebilir). Bu gibi olasılıklar, firmaların, ekonomik büyüme ve mevcut ekonomi sisteminin sürdürülebilirliği açısından gerekli olan optimal düzeyin altında ARGE yatırımı yapmalarına neden olur. Uzun vadeli araştırmalara ya da o gün için ticari uygulaması olmayan, ama yenilikçilikteki yeteneklerini gelecekte de sürdürebilmek için yaşamsal önemde olan araştırma alanlarına, kaynak yetersizlikleri dolayısıyla yeterince yatırım yapamamaları da aynı sonucu doğurur. ‘Pazar tökezlemesi’ olarak anılan bu durumun önlenmesi gerekir. ARGE faaliyetleri ile ilgili olarak, firmalara kamu fonlarından sağlanan destekler, hep, pazar ekonomisinin doğasından kaynaklanan bu tökezlemeye dayandırılmış ve meşru sayılmıştır. Bu anlayış, 1994’te, Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması’nın ekindeki Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Önlemler Anlaşması ile uluslararası hukuk yönünden meşru bir zemine de oturtulmuştur. Devlet, sadece parayı verip gerisine karışmaz mı? Hayır, belirli bilim ve teknoloji alanlarını hedef alan ulusal programlar yürürlüğe koyarak, güdümlü proje siparişleri verip belirli konularda ARGE’ye talep yaratarak, elindeki ARGE birimlerini o alanlarda seferber edip sanayi ile işbirliğine yönelterek mevcut ekonomi sisteminin, ülkenin askeri gücünün ve dünya pazarlarındaki rekabet üstünlüğünün sürdürülebilmesi, ayrıca, toplumun daha iyi bir yaşam standardına kavuşabilmesi açısından stratejik öneme sahip bilim ve teknoloji alanlarındaki araştırmalara, yenilik faaliyetlerine öncelik kazandırır. Parayı ancak o koşulla verir. Çeşitli kurumları eliyle akademik araştırmaları desteklerken de benzer ölçütleri gözetir. Onun içindir ki, devlet ARGE’ye destek parasını gelişigüzel dağıtamaz. Dağıtıyorsa, kime hizmet ettiği belirsiz bu politikaya ‘ulusal politika’ denmez. Kaldı ki, devletin ARGE ve yenilik alanlarındaki müdahalesi sadece pazar tökezlemesinin üstesinden gelmekle de sınırlı değildir. Bir de, yine ekonominin ve toplumsal yapının doğasından kaynaklanan sistemik tökezlemeleri önleme misyonu vardır. Ona da gelecek hafta değineceğim. Marmotlar iklim değişikliğinin yeni habercileri Küresel ısınmayla beraber kısalan kışlar, marmotların* kış uykularından daha erken uyanmalarına, bu da marmotların hem beden ağırlıklarında hem de sayılarında önemli bir artışa yol açıyor. Imperial College London’da araştırma yapan Türk bilim insanı Dr. Arpat Özgül ve çalışma arkadaşları, dünyanın önde gelen bilim dergilerinden birisi olan Nature’da iklim değişikliği üzerine yeni bir makale yayımladı. Nature’ın bu haftaki sayısında “kapak konusu” olarak okurlarına duyurduğu bu araştırmada Dr. Özgül, büyük bir yersincabı türü olan marmotların küresel ısınma sonucu meydana gelen iklim değişikliğinden nasıl etkilendiğini inceliyor. Küresel ısınmanın sebep olduğu düşünülen iklim değişikliği neticesinde gittikçe kısalan kışlar, marmotların kış uykularından daha erken uyanmalarına neden oluyor. Kış uykusundan eskiye göre daha erken uyanan marmotlar daha erken yavruluyor ve bir sonraki kış uykusuna kadar daha uzun süre beslenme şansı yakalıyor. Ortalama beden ağırlıklarının artmasıyla, kış uykusuna daha besili giren bireylerin hayatta kalma ve ertesi sene üreme şansları da artmakta. Tüm bu süreç, son birkaç yılda marmotların sayısının hızla artmasına yol açmış. İngiltere ve Amerikan üniversitelerinden bilim insanlarının ortak yürüttüğü bu araştırma küresel iklim değişikliğinin sebep olduğu mevsimsel değişimlerin bir hayvan türünün hem fiziksel özelliklerini, hem de popülasyon büyüklüğünü nasıl etkilediğini açıkça gösteren ender çalışmalardan birisi. nıtı şöyle: “Beden ağırlığında ve sayılarda gözlemlediğimiz bu artışın çok uzun süreceğini düşünmüyoruz. Marmotlar soğuk ortamlarda evrildiklerinden, aşırı sıcaklara karşı çok dayanıksızlar. Bu yüzden, iklim değişiminin marmotlar üzerindeki uzun süreli etkileri yaz kuraklıklarının ne kadar artacağına bağlı. Önümüzdeki birkaç yılın verilerinin bize bu konuda önemli bilgiler sunmasını bekliyoruz”. Kolorado’daki Kayalık Dağlar’da yaşayan marmotlar üzerinde yapılan bu araştırma bir memeli popülasyonu üzerinde sürdürülen en uzun süreli ekolojik çalışmalardan birisi. Her yıl, yaz aylarında kapanlarla yakalanan marmotların cinsiyeti, ağırlığı ve üreme durumu kaydediliyor. Toplanan bu veriler yoluyla her bireyin hayatındaki önemli gelişmeler (doğum tarihi, ne zaman yavruladığı, hangi yıl öldüğü) belgeleniyor. Nature dergisinde yayımlanan çalışma 1962’den beri toplanmakta olan bu verilerin son 33 yılını kapsıyor. Arpat Özgül, bir marmot ile. VERİLER YETERLİ DEĞİL Dr. Özgül, ilk olarak geçtiğimiz yıl “iklim değişikliği ve küçülen koyunların sırrı” isimli makalesi ile gündeme gelmiş, Science dergisinde yayımlanan ve Time, CNN, BBC, New York Times gibi medya kuruluşlarının ele aldığı çalışması bilim dünyasında olduğu kadar popüler medyada da yankı uyandırmıştı. Dr. Özgül, Türkiye’de benzer çalışmaların başlatılmasının önemini şöyle vurguluyor: “İklim değişikliğinin etkilerini anlamak için birkaç yıllık veriler malesef yeterli değil. Özellikle ABD ve Avrupa’da, onlarca yıldır sistematik olarak doğadan meteorolojik ve biyolojik veriler toplanıyor. Bu çalışmalar sayesinde doğal hayatın değişen çevre koşullarından nasıl etkilendiğini daha iyi anlıyoruz. Ne yazık ki, Türkiye’de bu tip çalışmalar yok denecek kadar az. Var olan bir iki çalışma da devlet desteği olmadığından çok zor şartlar altında yürütülüyor. Türkiye’nin farklı bölgelerinde bu tip uzunsüreli araştırmaların sürdürülmesi hem çevre koruma hem de ekoloji eğitimi açısından büyük önem taşıyor.” Bu araştırma Imperial College London, Sheffield, Florida, Kansas, California Los Angeles ve Stanford Üniversiteleri’nin ortak bir çalışmasıdır ve Natural Environment Research Council (NERC), Wellcome Trust, National Science Foundation (NSF), National Institutes of Health (NIH) ve National Institute in Aging (NIA) tarafından finansal olarak desteklenmiştir. * Marmotların Türkiye’deki en yakın akrabaları boyca daha küçük bir yersincabı türü olan gelengiler. KIŞIN BEDEN AĞIRLIĞININ %40’I KAYBEDİLİYOR Kolorado’daki Kayalık Dağlar’da yaşayan büyük bir yersincabı türü olan sarıkarınlı marmotlar yılın soğuk ve sert geçen 78 ayını yeraltına kazdıkları yuvalarda kış uykusunda geçiriyor ve bu esnada beden ağırlıklarının yüzde kırkını kaybediyorlar. Kış uykusu öncesinde depoladıkları yağ, zorlu kış aylarında sağ kalmalarını ve sonrasındaki üremelerini belirleyen en önemli faktör. Makalenin baş yazarı Dr. Arpat Özgül anlatıyor: “Marmotlar yılın sadece birkaç ayı aktifler ve bu kısacık dönemde yapmaları gereken çok iş var. Hızla üreyip yavrularını büyütmeli ve bir sonraki kış bastırmadan kaybettikleri kiloları tekrar kazanmalılar. Kısalan kışlarla birlikte kış uykusundan daha erken uyandıklarından, bir sonraki kışa kadar bütün bunları yapmak için artık daha fazla zamanları var. Dolayısıyla eskiye nazaran daha fazla beslenebiliyor ve bir sonraki kışa daha ‘şişman’ giriyorlar. Böylece daha çok birey kışı sağ atlatıyor ve bir sonraki yaz yavrulayabiliyor.” Bu çalışmanın sonuçlarının küresel ısınmanın marmotlar için faydalı olduğu şeklinde yorumlanıp yorumlanamayacağına dair soruya ise Dr. Özgül'ün ya CBT 1219/ 6 30 Temmuz 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle