Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sağlık Yumurtalık kanserlerinde risk faktörleri Yumurtalık (over) kanser kadınlarda kansere bağlı ölümlerde dördüncü sırada yer alır. Belirtiler geç ortaya çıktığı için tanı genellikle geç evrelerde konulabiliyor. Kanseri tanısı konan hastaların %70’inde evre III ve IV hastalık görülmekte. Erken tanı oldukça zor olup yıllık kontrollerin ve tanıda kullanılan serum tümör belirteçlerinin rolü oldukça sınırlı. Doç. Dr. Ramazan Mercan, Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü O ver kanserinde 5 yıllık sağkalım oranı ortalama sadece %30 olduğu için risk faktörleri ve koruyucu önlemler oldukça önem kazanıyor. Riski artıran en önemli neden genetik faktörlerdir. Bu kanserlerin yaklaşık olarak %10’u genetik faktörlere bağlıdır ve bu üç grupta inceleniyor: 1Sadece overde görülen kanserler 2Overmeme kanseri Lynch sendromu: Burada over ve meme kanseri dışında prostat, kolon, pankreas ve safra kesesi gibi diğer organ kanserleri de görülebilmekte. Genetik açıdan over kanseri riskini artıran en sık değişiklik BRCA 1 ve 2 genlerinde oluşan mutasyonlardır. Genetik geçişli over kanserlerinin %85’i BRCA1 ve 2 mutasyonlarına bağlı. Bu mutasyonların sıklığı 1/300 ile 1/800 arasında değişmekle birlikte, bu sıklık toplumlar arasında önemi farklılıklar gösterebiliyor. Örneğin Askenazilerde görülme sıklığı 1/40’dir. Araştırmalar gösteriyor ki, BRCA 1 mutasyonu olan kadınlarda yaşam boyu over kanseri görülme riski %3284, BRCA 2 mutasyonunda ise bu oran daha düşük. BRCA mutasyonu olan kadınlarda over kanseri riski, genel toplumdaki orandan 15 kat daha yüksek bulunmuştur. Genetik açıdan over kanseri riskini arttıran diğer önemli bir faktör de MMR genlerinde (örn. MSH2 ve MLH1) olan mutasyonlardır. MSH2 ve MLH1 mutasyonlarında rahim, bağırsak, prostat, pankreas ve safra kesesi kanserleri ile birlikte over kanseri riski de arttırmaktadır. Askenazi Yahudilerinde ailede en az 1 kişinin over veya meme kanseri olması. kini azalttığı gösterildi. Doç. Dr. Ramazan Mercan KORUYUCU ÖNLEMLER Genetik yatkınlığı olan kadınlarda koruyucu önlemler oldukça önemlidir. Ultrason muayenelerine ve CA125 olarak adlandırılan tümör belirteçlerine 2535 yaşlarında başlanılması ve yıllık sürdürülmesi; Doğum kontrol hapı kullanılması; Koruyucu olarak yumurtalıkların alınması: Genetik açıdan riskli olan BRCA 1 veya 2 mutasyonlarını taşıyan, ailesinde en az 2 over kanseri hasta bulunan kadınlar çocuk doğurup ailelerini tamamladıktan sonra veya 35 yaşında her iki yumurtalığın alınması önerilmektedir. MMR gen mutasyonu olanlarda da yine 35 yaşından sonra overlerin alınması önerilmektedir. Menstruasyon faktörleri: Bazı çalışmalarda erken yaşta adet görme ve geç menopoz ile over kanseri riskinin arttığı gösterilmekle birlikte, bu ilişki kesin kanıtlanmış değil. Kimyasal karsinojenler: Bu konuda en çok suçlanan ajan talk pudrası olup, birçok çalışmada genital bölgeye pudra sürülmesi, riskte çok az da olsa artışa neden olduğu gösterildi. Enfeksiyonlar: En çok üzerinde durulan ajan, kabakulak virüsüdür, riskin arttığını ve azaldığını gösteren çelişkili araştırmalar var. DİĞER RİSK FAKTÖRLERİ Çevresel faktörler: Dünyada over kanserinin en yüksek olduğu ülkeler İskandinav ülkeleri ve en düşük olduğu ülkeler Çin ve Japonya gibi Uzakdoğu ülkeleridir. Japonya’dan ABD’ye göç eden kadınlarda bu oran yükselmekte ve AngloSaksonlardaki düzeye ulaşıyor. Bu yiyecek, kültürel ve geleneksel faktörlerin over kanseri gelişiminde etkili olduğunu düşündürmektedir. Beslenme faktörleri: Over kanseri riski ile beslenme faktörleri konusunda kesin bir veri yok ama kırmızı et ve yağdan zengin beslenme şeklinin riski arttırdığı düşünülmekte. Ayrıca glisemik indeksi yüksek olan besinlerin birçok kanserle birlikte over kanseri riskini de arttırdığı bazı çalışmalarda gösterildi. Kısırlık ve tedavide kullanılan ilaçlar: İlk defa 1992 yılında kısırlık tedavisinde kullanılan ilaçların over kanseri riskini 2.8 kat arttırdığı ile ilgili bazı veriler yayımlandı ancak birçok çalışmada bu ilişki doğrulanamadı. Bugün genel kabul edilen görüş, kısırlık tedavisinde kullanılan ilaçların over kanseri riskini minimal düzeyde arttırabileceği şeklindedir. Kısırlığın tek başına risk faktörü olduğu birçok çalışmada gösterildi. Bu nedenle tedavide kullanılan ilaçların getirdiği ek riskin önemli düzeyde olmadığı kabul edilmektedir. Doğurganlık: Çocuk doğurmayanlar da over kanseri riski daha yüksektir. Ancak burada önemli olan çocuk doğurmamanın, kadına bağlı faktörlerden kaynaklanmasıdır. Erkek faktörüne bağlı kısırlıklarda bu riskte önemli bir değişiklik gözlenmiyor. Bir çalışmada bir kez gebe kalan kadınlar ile hiç gebe kalmamış kadınlar karşıaştırıldı ve riskin 1.27 kat azaldığı gösterildi. Emzirme: Birçok çalışmada emzirmenin over kanseri ris KORUYUCU ÖNLEMLER Beslenme: Bazı çalışmalara göre, soyadan zengin beslenme riski azaltıyor. Doğum kontrol hapları: 5 yıl süre ile doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda over kanseri riskinin %40 oranında azaldığı ve bu koruyucu etkinin hap kesildikten sonra 10 yıl süre ile devam ettiği gösterildi. Risk altındaki kadınlarda doğum kontrol hapı kullanımı oldukça önemli. Doğum ve Emzirme Tüplerin bağlanması: Kesin olmamakla birlikte, bazı çalışmalarda tüpleri bağlanan kadınlarda riskin daha düşük olduğu gösterildi. Bu nedenle overlerin alınmasını istemeyen kadınlarda tüp bağlanması önerilebilir. Overlerin koruyucu amaçla alınması: Gen mutasyonu olduğu gösterilen veya öyküye dayanarak riskin yüksek olduğu saptanan kadınlarda 35 yaşından sonra veya çocuk doğumundan sonra overlerin alınması önerilmekte. Buna rağmen, karın duvarında hâlâ kanser görülebileceği unutulmamalı. Asetaminofen kullanımı: Bazı çalışmalarda asetaminofen kullanımının over kanseri riskini önemli azalttığı gösterildi. Metformin (Glukophage) kullanımı: Diabet hastalarında kullanılan ve insülin direncini azaltan metfromin birçok kanser riski ile birlikte over kanseri riskini azalttığını gösteren çalışmalar var. İnsülin direnci ile kanser ilişkisini gösteren birçok veri bulunmakta ve bu nedenle metformin ilerisi için oldukça umut vaat etmekte. Sonuç olarak over kanseri riskini arttıran en önemli faktörün genetik faktörler olduğunu ve en etkin korunma yöntemlerinin doğum kontrol hapı kullanımı ile overlerin koruyucu amaçla alınması oduğunu söyleyebiliriz. GENETİK TARAMA Over kanseri riski yüksek olan kadınların genetik açıdan taranması ve riskin objektif olarak ortaya konması, alınacak koruyucu önlemler açısından oldukça önemlidir. Genetik tarama için kesin kriterler olmamakla birlikte, aşağıdaki gruplara önerilmektedir. Birinci derece iki yakınında meme kanseri olması ve bunlardan en az birinde tanının 50 yaşından önce konulması. Birinci veya ikinci derece en az üç kişide meme kanseri olması. Birinci veya ikinci derece 1 kişide over ve meme kanserinin birlikte bulunması. Birinci derece bir yakınında her iki memede kanser tarama için yeterli görülmektedir. Birinci veya ikinci derece en az 2 yakınında over kanseri olması. Ailenin bir erkek bireyinde meme kanseri olması. Cumhurbaşkanı ve rektör atamaları Baştarafı 13. sayfadan Pamukkale, Afyon, Van Yüzüncü Yıl, Harran üniversiteleri ile 2006’da kurulan 15 üniversite bu grupta yer almakta. Rektör atamalarının üniversitelerde yol açtığı tahribat: Rektör atamalarıyla ilgili yukarıda özetlenen olumsuzluklar, içinde yaşadığımız dönemde bu üniversitelerde belirsizliğe, hatta derin bir karamsarlığa yol açtı. Seçimi geride bırakan üniversitelerde kendi yönetim piramidini kuran rektörlerin, kendisi gibi düşünmeyenleri dışlayan yönetim anlayışları, bu karamsarlığın başlıca nedenidir. Henüz rektör ataması yapılmayan üniversitelerde özellikle genç akademisyenleri daha çok etkileyen bu karamsarlık, siya si iktidara ve cemaatlere yakınlığı ile bilinen bazı adayların, oy potansiyellerine bakmaksızın şimdiden kendilerini rektör ilan etmelerinden ve yeni dönemde, üniversitenin akademik dokusunun değişeceği kaygısından kaynaklanmakta. Akademik teamüllerin yok sayıldığı, herkesin kendisini bir fiskos girdabında hissettiği böyle bir iklimin üniversitelerde yol açacağı tahribatın boyutunu tahmin etmek güç olmasa gerek. SİYASİ MÜDAHALENİN GİRDABINDA Rektör atamalarında dikkate alınan ölçütlerdeki “eksen kayması”, adayları hem yerel yöneticiler hem milletvekili bağlamında, siyasi irade ile dirsek temasına itti. Böyle bir gelişme ister istemez, siyasileri üniversitenin içişlerinde rol alma eğilimine yöneltmektedir. Anadolu’daki üniversitelerde daha etkili olarak görülen bu rolün, üniversiteye alınacak idari ve akademik personelin se çiminden, akademik yükseltmelere kadar uzandığını gösteren işaretler bulunmakta. Üniversite özerkliği ile hiç bağdaşmayan bu gidişin, üniversiteleri, 1980 öncesi MEB’e bağlı yüksekokullara dönüştüreceği ortadadır. O dönemi bilmeyenler için hatırlatalım. 1980 öncesinde yaşanan kargaşada, üniversiteler özerklikleri nedeniyle ayakta kalabilmişler, siyasi atamalarla eğitim ortamı vasfını kaybeden MEB bünyesindeki tüm yüksekokullar ise 2547 Sayılı Kanun’la üniversite şemsiyesine alınarak kurtarılabilmiştir. Bir ülkenin kalkınmasında ve gelişmesinde lokomotif görevi üstlenen üniversitelerle ilgili bu gidiş, üniversiteleri nereye götürür ve Türkiye’ye ne kaybettirir? Bu soruların ilk muhatapları öncelikle, gelinen bu sonuçta sorumluluğu olanlardır. Ancak her akademisyen, her eğitimci ve her aydın, kendisini bu konunun dışında görmemeli, bu soruların cevabına ve bu gidişten kurtulmada izlenecek çözüm yollarına kafa yormalıdır. CBT 1219/17 30 Temmuz 2010