Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Eğitim fakültelerinde değişim nereye doğru? Öğretmen üniversiteleri ve alan öğretmeni yetiştirme tartışmalarına katkı... Prof. Dr. Nevzat Kavcar, DEÜ Buca Eğitim Fakültesi Fizik Eğitimi AD ÖĞRETMEN ÜNİVERSİTELERİ Cumhuriyet Bilim Teknoloji (CBT) ile Cumhuriyet gazetesinde 2010’un ilk ayları içinde ‘öğretmen üniversiteleri’ konulu ilginç iki yazı yayımlandı. Birincisinde (1) Sayın Güney, ortaöğretime alan öğretmeni yetiştirme amacıyla eğitim ve fen edebiyat fakülteleri öğrencileri için son 12 yıldır, (3,5+1,5), (4+1,5) ya da (4+1) yıl olarak kesintili yapıda uygulanan ‘tezsiz yüksek lisans programı’nı ‘saçma’ ve ‘zaman israfı’ olarak değerlendirmekte; öğrenim süresinin dört yıldan beş yıla çıkarılmasıyla öğrencinin bir şey kazanmadığını, önceki öğrendiklerini son yıl içinde unuttuğunu, buna neden olarak da bulunduğu anabilim dalı ile ilişkisinin en alt düzeye inmesini göstermektedir. Sonuç olarak, kimi düzenlemelerin yapılmasıyla, ortaöğretim öğretmeni yetiştirme süresinin yeniden dört yıla indirilmesini önermektedir. Bu öneri ilk bakışta uygun görülebilir; bizler de eğitim fakültelerindeki (3,5+1,5) ve fen edebiyat fakültesi çıkışlılara yönelik (4+1,5) yıllık kesintili yapıdaki tezsiz yüksek lisans programları uygulamasının ilk yıllarında yaptığımız gözlemler, gerçekleştirdiğimiz çalışmalar ve yayınlarla (2) kesintili yapının sakıncalarını, sürekli yapıya geçilmesinin gerekliliğini savunduk; ayrıca güçlü bir alan bilgisi, genel kültür, genel ve özel alan meslek bilgi ve becerileri boyutlarında öğretim programının içeriği doldurulmak kaydıyla, öğrenim süresinin beş yıl olmasının daha uygun olabileceğini belirttik. Belki bu tür tartışmaların da etkisiyle, bilindiği gibi artık 2007 yılından sonra, eğitim fakültesi öğrencileri için hem kesintili yapı hem de tezsiz yüksek lisans programı adı kaldırılmış; tüm derslerin beş yıla dengeli bir biçimde serpiştirilmesi modeli uygulamaya konulmuştur. Sayın Güney, aynı yazısında ‘öğretmen üniversiteleri’ görüşünü dile getirmektedir: Buna göre, bu üniversiteler 12 coğrafi bölgenin merkezinde kurulmalı, fen edebiyat ve eğitim fakültelerinde dört yıl okuyan öğrenciler sınavla alınıp iki yarıyıl eğitim görmeli ve beş fakülteden oluşmalıdırlar. Bu model, bugünkü eğitim fakültelerinin yapısını değiştirmekte, öğretmenlik mesleği alanında eğitim ve fen edebiyat fakültelerini eşit konuma getirmekte; önceki tezsiz yüksek lisans programlarında olduğu gibi (4+1) yıllık kesintili yapı içermekte; ayrıca, yazarın öğrenim süresi için beş yerine dört yıllık süre önerisiyle de çelişmektedir. Öteki alanlarda olmasa bile, ortaöğretim öğretmeni yetiştirmeyi beş yıllık sürece yaymak daha uygun değil mi? Niçin öğrenciyi ortaöğretimden seçme yoluna gitmeyelim? (YÖK) aldığı kararlarla fen edebiyat fakültesi öğrencilerine yönelik (4+1) yıllık tezsiz yüksek lisans programına son verilip, lisans öğretimine paralel (4+0) yıllık ortaöğretim öğretmenliği yeni sertifika programı uygulamasının, eğitim fakültelerinin ortaöğretime yedi alanda öğretmen yetiştiren OFMAE ve OSAE bölümlerini işlevsizleştirileceği açıktır. Olayın tarafı konumundaki eğitim fakülteleriyle tartışılmadan kararlar alınırken eğitim fakültelerindeki benzer amaçlı, içeriği oldukça zengin ve beş yıl süreli programların geleceğine yönelik hiçbir açıklama yapılmamaktadır. Öğretim elemanları ve öğrenciler tedirgindir. YÖK’ün 21 Ocak 2010 tarihli kararı uyarınca, sertifika programı açma ölçütlerinden birisi, “İlgili üniversitede eğitim fakültesinin veya eğitim bilimleri bölümünün bulunması ile bu alanda yeterli sayıda ve nitelikte kadrolu öğretim üyesi olması”dır. İlgili web sitelerinin taranmasıyla yapılabilecek kısa bir araştırma, 51 devlet üniversitesindeki 48 eğitim fakültesinden en azından 37’sinde, önceden olduğu gibi yine sertifika programının açılabilecek durumda olduğunu göstermektedir. Bu eğitim fakültelerinin 13’ünde öğrencisi bulunan OFMAE bölümü, 24’ünde ise tezsiz yüksek lisans yoluyla öğretmenlik sertifikası vermek üzere kurulmuş OFMAE bölümü bulunmaktadır; herhalde diğerlerinde de eğitim bilimleri bölümleri vardır. Buna göre, ülkemizde ortaöğretim öğretmenliği sertifikası açamayacak üniversite bulmak neredeyse olanaksız görünüyor. Ortaöğretim öğretmenliği bölümleri bitiren öğretmen adaylarının özellikle son on yıl içinde atanmada çok büyük zorluklarla karşılaştıkları bilinmektedir (4,5); öğretmen adaylarının moral ve güdüleri yıldan yıla zayıflamakta, bu durum fakülteye giriş puanlarının görece düşmesine yol açmaktadır. Bu yeni uygulama, anılan bölümlerde önemli ölçüde bir öğretim elemanı ve deneyim birikiminin de verimsizleşmesine yol açacaktır. Öğretmenlerin daha nitelikli nasıl yetiştirilebileceğinin tartışılması, öğretmenlerin nitelik ölçütlerine yönelik çalışmaların yapılması (6) ve bu bulgular doğrultusunda önlemler alınması beklenirken tersi yönde bir uygulama başlatılmaktadır. Konu her yönüyle tartışılmalıdır; oldubittiye getirilmemelidir; öğretmen yetiştirme nicelikten çıkarıp nitelik boyutunda ele alınmalıdır. Ortaöğretime yönelik fizik, kimya, biyoloji, matematik, Türk dili, tarih ve coğrafya alanlarında gereksinimin çok üstünde yeni öğretmen yetiştirildiği bilinmektedir. Felsefe grubu öğretmeninin yetiştirilmesi konusu (7) ayrıca tartışılmaya değer. Ancak, Sayın Çotuksöken’in, “Tüm alanlarda ortaöğretim öğretmeni yetiştirme işi fen edebiyat fakültelerine bırakılmalı, eğitim fakülteleri sadece okul öncesi ve ilköğretim öğretmeni yetiştirmelidir” görüşüne katılmamızın olanağı yok. Bu öneri, ülkemizde 19591978 yılları arasında yüksek öğretmen okullarından yetişen öğretmen sayısını azlığı sonucu, hiçbir öğretmenlik meslek bilgi ve becerisi taşımayan fen ve edebiyat fakültesi çıkışlıların lise öğretmenliği yapmak zorunda kaldıkları dönem yaşanıyor olsaydı belki geçerli olabilirdi; ayrıca, bu ve benzeri öneriler, ülkemizde ortaokullara öğretmen yetiştiren ‘eğitim enstitüleri’ deneyiminden de esinlenildiğini akla getiriyor. Ne var ki 1982’den sonra, daha önce eğitim tarihimizde yer almayan ‘eğitim fakülteleri’ öğretmen yetiştirme işlevini yüklenmişlerdir; eleştirilecek çok yanları vardır; ama son 15 yıllık süreçte ‘alan eğitimi’ nde hatırı sayılır derecede yol alınmış bulunduğunu da yadsıyamayız. SONUÇ VE ÖNERİLER Ortaöğretim alan öğretmeni yetiştirme görev ve sorumluluğu eğitim fakültelerinde olmalı; öğrenciler Anadolu öğretmen liseleri gibi ilgili ortaöğretim kurumlarından seçilmeli, gerektiğinde az sayıda fen edebiyat fakültesi öğrencileri de birinci yılın sonunda yapılacak iyi bir seçim sonucunda eğitim fakültesi öğrencileriyle ortak eğitime alınmalıdır. Günümüzde asıl görevimiz, gelişmiş eğitim fakülteleri dışındaki kaynaklardan, yaklaşık on kat yeni öğretmen yetiştirmek değil, görev başındaki öğretmenlerimizin iyi yapılandırılmış bir hizmet içi eğitim almalarıdır. Bu gerçekleştirilemezse, MEB’ nin son yıllarda ortaöğretime yönelik öğretim programı değişiklikleri sonuçsuz kalacaktır. İşsiz ve mutsuz yeni öğretmen yetiştirme girişiminden dönülerek; eğitim fakülteleri, YÖK ve MEB işbirliğiyle görevdeki öğretmenlerimizin gelişimlerine katkı vermeliyiz; başkaca bir çıkış yolu da görünmüyor. KAYNAKÇA 1 E.Güney, CBT 1199/18, 12 Mart 2010. 2 N.Kavcar, S.K. Şengören ve R.Tanel, CBT 1188/14, 24 Aralık 2009. 3 İ.Gürşen Kafkas, Cumhuriyet, 1 Nisan 2010. 4 İ.Eşme, Cumhuriyet, 4 Ocak 2010. 5 İ.Eşme, CBT 1201/26 Mart 2010. 6 N.Kavcar, S.K. Şengören ve R.Tanel, CBT 1094/21, 7 Mart 2008. 7 B. Çotuksöken, CBT, 1189/14, 1 Ocak 2010. Zordur hekim olmak Doç. Dr. M. Mahir Özmen, ozmenmm@gmail.com KAFKAS’IN YAZISI “Eğitimde Çözüm Öğretmen Üniversiteleri” başlıklı makalesinde Sayın Kafkas (3), öğretmenlik mesleği açısından Köy Enstitüleri ile eğitim enstitülerinin önemine değinerek “Dört yıllık bilimsel öğretimin bugün beş yıla çıkarılmasıyla ‘öğretmen formasyonu’nun verilecek olması düşüncesi de tartışma konusudur” demektedir. Kafkas, bir model açılımı yapmamakla birlikte, nitelikli öğretmen yetiştirme bağlamında, eğitimcilerin ‘öğretmen üniversiteleri’nde yetiştirilmelerini kaçınılmaz görmekte, “Bir zamanlar ‘öğretmen akademileri’ diye düşünülen eğitim kurumu yerine ‘öğretmen üniversitesi’ kurulmalıdır” önerisini getirmektedir. Öğretmen üniversitesine ilişkin bu görüş ve öneriler, üzerinde tartışılıp geliştirilmeye değer görülmektedir. Ancak madalyonun bir de öteki yanı var: Eğitim fakültelerini öğretmen üniversitelerine dönüştürme görüşünün tam tersi bir gelişmenin yaşanma olasılığı; bu fakültelerin ortaöğretim alan öğretmenliği bölümlerinin (OFMAE ve OSAE) işlevsizleştirilmesi belki de kapatılmaları… Bunu biraz açmaya çalışalım. 2009’un son aylarında Yükseköğretim Kurulu’nun B CBT 1215/ 18 2 Temmuz 2010 ütün okul yaşamlarında, her dönem sınıfların en başarılı çocuklarıdır onlar. Üniversite sınavlarında en yüksek puanları alarak girerler fakülteye.. Tıp fakültesinde okumak hepsinden zordur okulların. Sosyal yaşantıları olmadan sürekli çalışmakla geçer zaman… Sorumlulukları her sene katlanarak artar. Okulu bitirdikten sonra da devam eder zorluklar.. Önce mecburi hizmete giderler, kimsenin gitmeyi aklından dahi geçirmeyeceği ücra yurt köşelerine.. Hevesle, azimle çalışırlar tükenene kadar yokluklar arasında. Sonra kazanabilirlerse TUS denen ucube sınavı, başlarlar bir yerde ihtisasa.. İstemedikleri bir branştır oysa kazandıkları, beklentileri, hayalleri hepsi bir kenara itilir.. Bakmak zorunda oldukları insanlar gelir gözlerinin önüne ve onların sorumlulukları ağır basar isteklerine.. İstediği branşa girebildilerse şanslılar demektir.. Her şey de zaten bundan sonra başlar.. Daha yükselmek isterler iyi hekim olmak için. Önce uzmanlık sınavı ardından yine mecburi hizmet… Yan dal yapmak istiyorlarsa bir de onun sınavına girerler gece gündüz çalışarak.. Hepsi bitti tamam derken, bir eğitim hastanesinde baş asistan olmaya uğraşırlar, yine sınavlara girerler.. Daha fazla uykusuz kalıp, daha fazla ihmal ederler sevdiklerini.. Hayvan laboratuvarları, yurtdışı çalışmalar, yapabilirlerse eğer bir sınav daha vardır önlerinde gerekli dosya hazırlığından sonra…. Onu da geçerler doçent olmak için … Klinik şef yardımcılığı ardından klinik şefliği, her aşama ayrı bir sorundur. Daha çok çalışır, daha az uyur, daha az görürler çocuklarını… Tersine tüm meslekleri boyunca artar iş yükü ve sorumlulukları yükseldikçe... Bir de bakarlar ki ne ev, ne araba, ne bankada para… Geçip gitmiştir hayat… Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değil dostlar Zordur hekim olmak...