17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR ARTERİYOZKLEROZ VE GUT HASTALIĞI ARASINDAKİ BENZERLİK Amerikalı ve Alman bilim insanları arteriyozklerozun (damar sertliği) ne şekilde geliştiğini öğrenmek için moleküllere kadar incelediler. Bonn Üniversitesi araştırmacısı Eicke Latz, hatalı beslenme sonucunda kısa süre sonra damar cidarlarında kolesterol kristallerinin birikmeye başladığını tespit ettik, diyor Nature dergisinde. Ve bu kristaller daha sonra bağışıklık sisteminin obur hücreleri tarafından toplanıyor. Bu bağışıklık yanıtı ise tehlikeli bir zincir reaksiyonunu harekete geçirmekte. Aşırı kristalle yüklenen obur hücreler kolesterolü sindirmeye çalışırken iç zarlarında hasarlar meydana geliyor ve hücrelerin birçoğu ölüyor. Fakat hücreler ölmeden önce “takviye güç” çağırıyorlar. Bu şekilde diğer bağışıklık hücreleri için “çekici” olan bir protein kompleksi salgılanıyor. Bu salgı nedeniyle hücreler “olay yerinde” toplanmaya başlıyor ama problem yine çözülemediği için ikinci kez “takviye güç” çağrılarak, sürekli alarm durumuna geçiliyor. Daha önceleri kolesterol kristallerinin arteriyoklerozun son evresine ait olduğu sanılıyordu. Son araştırma bunların hastalığın başlangıcından itibaren varolduğunu gösterdi. Bu süreç ilginç bir şekilde gut hastalığına benzemekte. Bağışıklık sistemi iki durumda da metabolizmada bir dengesizlik fark ediyor. Yani kolesterol ve ürik asit fazlalığı. Ve bağışıklık sistemi iki durumda da kronik iltihapla karşılık veriyor. Kronik iltihap arteriyozklerozda damarlara zarar verirken, gut hastalığında eklemlerde şiddetli ağrılara neden olmakta. Bilim insanları şimdi arteriyokleroz için gut hastalığında uygulananlara benzer yeni terapilerin geliştirilebileceğini söylemekte. Mesela kolesterol kristallerinin doğrudan doğruya çözülmesini sağlamak mümkün olabilir ya da hastalar et ve et ürünlerinden uzak durarak kolesterolden doğal yollardan kurtulabilirler. BEYİN TÜMÖRLERİ KÖK HÜCRELERİNDEN GELİŞİYOR Alman Kanser Araştırma Merkezi’nden Günther Schütz ve Peter Lichter yönetiminde çalışan araştırma ekibi, kötü huylu beyin tümörlerinin doğrudan doğruya beyin kökü hücrelerinden gelişebileceğini buldu. Bir proteinin etkisiyle, yetişkin beyinde doku kök hücrelerinden yeni sinir hücreleri oluşur. Farelerle gerçekleştirilen araştırmada, söz konusu proteinin kötü huylu beyin tümörlerini tetiklediği ortaya çıktı. Yanal beyin odacıkları boyu uzanan doku tabakasında yer alan beyin kökü hücreleri ihtiyaç halinde yeni sinir hücreleri üretiyorlar. Bu subventriküler bölge uzun zamandır belli baş dek bu teori kanıtlanamıyordu. John Hopkins Üniversitesi’nden S. Rivkin, Tennessee Üniversitesi’nden Joshua P. Emery ve Central Florida Üniversitesi’nden Humberto Campins yönetiminde çalışan uluslararası ekip, Hawaii’deki 4200m yüksekliğindeki MaunaKea yanardağı üzerindeki enfraruj teleskopundan yararlanmışlar. Bilim insanları yansıyan güneş ışığının yardımıyla asteroitin üzerini incelerken donmuş su ve karbon içerikli malzeme bulmuşlar. Buz tabakasının çok geniş bir alana yayılmış olması bilim insanlar için sürpriz olmuş. Nitekim asteroitin güneşe yakın olması nedeniyle buzun milyarlarca yıl içinde erimiş olması beklenirdi. Buzun ne şekilde kalıcı olduğu henüz bilinmemekte. artmış ve hücreler kök hücre nişini terk ederek, glioblastomaya benzer doku değişimleri geliştirmişler. Buna ilave olarak bir de p53 proteini (önemli bir kanser önleyicisi) devre dışı bırakıldığında öncü kanser hücrelerinden agresif glioblastomalar büyümüş. Araştırmacılar bu sonuçlardan yola çıkarak, aşırı Tlx üreten kök hücrelerinin yeni damar oluşumunu uyardığı sonucuna vardı. Bu süreç hücrelere beynin diğer bölgelerine yayılma imkanı vererek dallı budaklı mercan görünümündeki glioblastomanın gelişimini sağlamakta. ADADA YAŞAYAN DİNOZORLAR CÜCE KALMIŞ Brachiosaurus veya Argentinosaurus gibi sauropodlar özellikle de dev bedenleriyle tanınır. Uluslararası bir araştırma ekibi Argentinosaurusun yakın akrabası olan Magyarosaurus dacus’un kemik yapısını inceleyerek, hayvanın hiçbir zaman attan fazla büyümediğini saptadı. Araştırmalarını Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlayan Bonn Üniversitesi bilim insanları, Transilvanya’da bulunan fosil kemikleri keserek mikro yapısını incelemişler. Kemik canlı bir dokudur ve bir canlının yaşamı boyunca sürekli yenilenir ve indirgenir. Mesela insan iskeleti yetişkinlik dönemine kadar gelişir ve kemikler yenilenir. Bilim insanları Magyarosaurus’ta işte bu büyüme işaretlerini inceleyerek, küçük di ERKEKLERİ DUYARLI HALE GETİREN HORMON SPREYİ Kısa bir süre önce test edilen bir hormon spreyi boşanmaları azaltabilir. Araştırmadan ortaya çıkan sonuca göre oksitosin hormonu, erkeklerde duygusal tepki verme becerisini geliştirmekte. Kırk sekiz sağlıklı erkeğe örneğin ağlayan çocuk veya yas tutan erkek gibi duygu yüklü fotoğraflar gösterilmiş. Oksitosin hormonu alan erkekler, Plasebo (etkisiz ilaç) alan erkeklere kıyasla daha duygusal tepki vermişler. Hormon spreyiyle test edilen erkeklerde, kadınlar için tipik olan değerler elde edilmiş. Oksitosin doğum sancılarını harekete geçiren bir hormondur. Ayrıca anne ve bebek arasındaki duygusal bağı da güçlendirmekte. Orgazm sırasında da önemli miktarda oksitosin salgılanır. Bonn Üniversitesi’nden Rene Hurlemann, sevgi ve güven gibi duygularla ilişkilendirilen hormonun, çoğunlukla sosyal iletişim bozukluğu belirtileri gösteren şizofreni gibi hastalıkların tedavisinde kullanılabileceğini söylüyor. ASTEROİTTE İNCE BUZ TABAKASI Aslında asteroitlerde buzun bulunabileceği uzun bir süredir tahmin ediliyordu. İki araştırma ekibi kısa bir süre önce birbirinden bağımsız olarak 24 Themis asteroitinde ince bir buz tabakası saptadı. 24 Themis Mars ve Jüpiter arasındaki asteroit kuşağındaki en büyük asteroittir. Bu gök cisimleri güneş sisteminin gelişimi hakkında bilgi verirler. Birçok uzman dünyamızdaki okyanus sularının herhangi bir zamanda uzaydan geldiğini ve kaynakların da asteroit veya kuyrukluyıldızlar olabileceğini düşünüyordu. Fakat 24 Themis’teki buz tabakası bulunana lı kötü huylu beyin tümörlerinin üreme merkezi olarak da biliniyordu. Gliomaların en tehlikeli temsilcisi glioblastomadır. Blastomalar genelde agresifleşen beyin kök hücrelerinden gelişir. Bu gelişmeden ise çeşitli genlerin etkinliğini tetikleyen bir transkripsiyon faktörü olan Tlx proteini sorumludur. Tlx proteini yetişkin beyinde doku kök hücrelerinden yeni sinir hücrelerinin gelişmesini sağlıyor. Fakat farelerle yapılan deneyler sonucunda aşırı Tlx proteininin beyin kök hücrelerinden kötü huylu beyin tümörlerinin gelişimini tetiklediği görülmüş. Yetişkin farelerde Tlx beyin kökü hücrelerinden üretilmekte. Bilim insanları Tlx proteinini devre dışı bıraktıklarında, beyinde kök hücreleri saptanmamış ve yeni sinir hücrelerinin gelişimi durmuş. Anlaşıldığı üzere kök hücrelerinin işlevi bu proteininin varlığına bağlı. Bilim insanları araştırma sırasında tam tersi bir deney yaparak, Tlx üretimini arttırmışlar. Bunun sonucunda subventriküler bölgedeki hücre bölünme etkinliği nozorun yetişkin olduğunu kanıtlamışlar. Magyarosaurus’u 20.yy.’ın başlarında Transilvanya’da bulduğunda adada yaşayan cüce bir dinozora ait olduğunu tahmin ettiyse de bu teorisini kanıtlayamamıştı. Ama artık bu teorinin doğruluğunu gösteren birçok örnek var. Mesela Sicilya, Malta ve Kıbrıs gibi Akdeniz adalarında bulunan cüceleşmiş fil ve su aygırı fosilleri gibi. Cüceleşmiş Magyarosaurus’un anakaradan yolunu şaşırarak adaya giden dinozorlardan mı yoksa cüceleşmiş Magyarosaurus’un öncüsü mü olduğu bilinmiyor. Nilgün Özbaşaran Dede Araştırma AFRİKA KURBAĞASININ KALITIMI ÇÖZÜLDÜ Kalıtımı çözülmüş canlılar listesi gitgide uzuyor. Afrika’da yaşayan Xenopus tropicalis kurbağası genetiği tamamen çözülmüş 175’inci organizma oldu. Bilim insanları yeni bilgilerle insan kalıtımını daha iyi anlayabilmeyi umuyorlar. İmmünoloji uzmanı Jacques Robert’in konuyla ilgili araştırması Science dergisinde yayımlandı. En fazla altı santim büyüyebilen Xenopus tropicalis kurba CBT 1208/ 4 14 Mayıs 2010 ğasının kalıtımı 20.000 genden oluşmakta ve bunlardan 1700 tanesi insan genlerine benzemekte. İnsan genomunda 23.000 gen bulunmakta. Baz çiftlerinin çözülümü, bu genlerin işleyiş biçimini öğrenmekle aynı anlama gelmemekte. Afrika kurbağasının kalıtımını çözerek çok önemli bir başarı elde ettik diyen Robert, insandaki genlerin işleyiş biçimlerini çözmek için verimli bir model olabileceğini düşünüyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle