Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com Bu yazının başlığı bile tek başına sevindirici; ama bu sevincin sürmesi için, galiba dikkat edilmesi gereken bazı noktalar var... Virüsler konusunda bilmediklerimiz.... Virüsler canlı değildir: hücreleri yoktur, besinleri enerjiye dönüştüremezler, üzerinde barındıkları konakçıları olmadığında etkisiz ve durağan bir kimyasallar yığınından ibarettirler. Virüsler tam olarak cansız da değildirler. Genleri vardır, ürerler ve doğal seçilim yoluyla evrilirler. Rus mikrobiyoloji uzmanı Dimitri İvanovski’nin tütün bitkisinde bulaşıcı bir hastalığın bakteriden daha küçük bir şey aracılığıyla yayıldığı görüşünü ortaya attığı 1892 yılından beri bilim insanları bu konuyu tartışıyorlar. Bu küçük “şey” artık tütün mozaik virüsü adıyla biliniyor. Amerikalı biyokimya uzmanı Wendell Stanley tütün mozaik virüsünü iğneyi andıran protein kristallerine dönüştürmek suretiyle katıksız duruma getirdi. Bu başarısı, 1946 yılında, ona kimya dalında (tıp değil) Nobel ödülünü kazandırdı. Kimi virüsler “pilus” adıyla bilinen ve uzun bir tüp biçimindeki cinsel uzantıları aracılığıyla bakteriye DNA sızdırırlar. Bu, yaşamın bir göstergesi değil de nedir? Virüs sözcüğü Latince “zehir” ya da “iğrenç sıvı” anlamına gelen bir sözcükten gelmektedir. Grip ve nezleye neden olan mikroba cuk oturan bir nitelendirme, öyle değil mi? 1992 yılında İngiltere’de patlak veren bir zatürree salgınının izini sürmeye çalışan bilim insanları soğutma kulesinin bir köşesine çöreklenmiş bir amipin içinde dev boyutta yeni bir virüs türüne tanık oldular. Söz konusu virüs öylesine büyük ve karmaşıktı ki, ilk bakışta onun bir bakteri olduğu düşünüldü. Ülkemizde Kurulan ARGE Merkezleri... 16 Nisan 2010 tarihli CBT’de, bu köşeye komşu sütunlarda yer alan “Ülkemizde ARGE merkezi sayısı 56 oldu” başlıklı haber ilgi çekiciydi. Gözünüzden kaçmamıştır; bir süredir günlük gazetelerin ekonomi sayfalarında da, ülkemizde kurulan ‘ARGE merkezleri’ne ilişkin haberler sıkça yer alıyor. Hepsi de ‘ARGE merkezi’ olarak anılan bu birimlerin ortaya çıkışının ve sayılarındaki dikkate değer artışın nedeni, pek çoğunuz bilir, 2008 Nisan’ında yürürlüğe giren 5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında[ki] Kanun’dur. Bu yasaya göre, ARGE faaliyetlerini Teknoloji Geliştirme Bölgeleri dışında yürüten firmaların ‘ARGE indirimi’, ‘gelir vergisi stopajı teşviki’ ve ‘sigorta primi desteği’nden yararlanabilmeleri için aynı yasadaki tanıma uygun ‘ARGE merkezleri’nin bulunması gereklidir. Bu yardımlardan yararlanmak isteyen firmalar o nedenle ‘tanıma uygun’ ARGE merkezleri kuruyorlar. Yasadaki tanım şu: “ARGE merkezi: Dar mükellef kurumların Türkiye’deki işyerleri dahil, kanuni veya iş merkezi Türkiye’de bulunan sermaye şirketlerinin; organizasyon yapısı içinde ayrı bir birim şeklinde örgütlenmiş, münhasıran yurtiçinde araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunan ve en az elli tam zaman eşdeğeri ARGE personeli istihdam eden, yeterli ARGE birikimi ve yeteneği olan birimleri[ni] ifade eder.“ ‘ARGE indirimi’ ne demek? Yasaya göre, eğer bir sermaye şirketinin, Türkiye’de bu tanıma uygun ARGE merkezi varsa, bu merkezde gerçekleştirdiği ARGE ve yenilik harcamalarının tamamı 31.12.2023 tarihine kadar Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10’uncu maddesine göre kurum kazancının ve Gelir Vergisi Kanunu’nun 89’uncu maddesi uyarınca da ticari kazancın tespitinde indirim konusu yapılacaktır. ‘Gelir vergisi stopajı teşviki’ ne ifade ediyor? Yine yasaya göre, şirketin tanıma uygun ARGE merkezinde çalıştırdığı ARGE ve destek personelinin, bu çalışmaları karşılığında elde ettikleri ücretlerinin doktoralı olanlar için %90’ı, diğerleri için %80’i gelir vergisinden muaf tutulacaktır. Ya ‘sigorta primi desteği’? Söz konusu ARGE ve destek personelinin Merkez’deki çalışmaları nedeniyle elde ettikleri ücretleri üzerinden hesaplanan sigorta primi işveren hissesinin yarısı beş yılı aşmamak üzere Maliye Bakanlığı bütçesine konulacak ödenekten karşılanacaktır. Görüldüğü gibi, ARGE yapan ya da yapmaya niyeti olan şirketler için önemli yardımlar bunlar. Bu tür yardımlar, söz konusu yasa çıkıncaya dek yalnızca Teknoloji Geliştirme Bölgeleri’nde, ARGE personeli sayısı kaç olursa olsun, ARGE yapan firmalar için geçerliydi. Bu yasayla, ARGE yapan ama çeşitli nedenlerle mevcut ARGE birimlerini bu bölgelere taşı[ya]mayan firmalar da artık bu yardımlardan yararlanabiliyor / yararlanabilecek. Ön şart, mevcut ARGE birimlerini yasadaki tanıma uygun olarak örgütlemeleri ve Sanayi Bakanlığı’nın sorumluluğundaki Değerlendirme ve Denetim Komisyonu’ndan ARGE Merkezi Belgesi [Yasaya uygunluk belgesi] almaları... Kurulduğu haber verilen ‘ARGE merkezleri’nden kaçının mevcut ARGE birimlerini yasadaki tanıma göre uyarlayan; kaçının bu yasanın nimetlerinden yararlanmak için Türkiye’de yeni ARGE birimi kuran sermaye şirketlerine ait olduğuna ilişkin bir veriye henüz ulaşamadım. Sırası gelmişken belirteyim; Yasa’da öngörülen yardımlar Türkiye’de ‘ARGE merkezi’ kuracak yabancı sermaye şirketlerini de kapsıyor (tanımda geçen “dar mükellef kurumların Türkiye’deki işyerleri dahil” ibaresi bunu anlatıyor). Ümidimiz, yasanın, Türkiye’de kurulu orta ve büyük ölçekli işletmelerin ARGE’ye yönelmelerinde, özellikle de yabancı sermaye şirketlerinin ülkemizde ARGE merkezleri kurmalarında gerçekten etkin bir teşvik unsuru olarak bekleneni vermesidir. Burada elbette Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na büyük bir sorumluluk düşüyor. Çünkü kamu kaynaklarından karşılanan, yasa konusu yardımların bekleneni verip vermediğinin denetlenmesi sorumluluğu bu bakanlığa aittir... • • • Mamavirüs öylesine büyük bir virüs ki, Sputnik adıyla bilinen uydu bir virüsü üzerinde barındırıyor. Anlaşılan şu ki, amipler yeni virüslerin izini sürenler için son derece zengin bir kaynak. Bu canlılar büyük şeyleri yutmaya bayıldıklarından, virüslerle bakterilerin gen değiş tokuşu yapabildikleri bir tür pota işlevi görürler. Virüslerin hayvanlara, bitkilere, mantarlara, protozoalara, arkelere ve bakterilere bulaştıkları zaten biliniyor. Sputnik ile Mamavirüs virüslerin başka virüslere de bulaşabileceklerinin somut birer göstergesi. Nitekim, insanlardaki DNA’nın yarısını atalarımızın yumurta ve sperm hücrelerine bulaşan ve bu hücrelere yerleşen virüsler oluşturuyor. • • • • • • • • Hücrelere yerleşen bu virüslerin büyük bir bölümü artık tarihe karışmış durumda. Ne var ki, 2005 yılında, Fransız araştırmacılar soyları tükenen bu virüslerden bir tanesini yeniden yaşama döndürmek üzere izin isteminde bulundular. Kimi bilim insanları yeniden yaşama döndürülen virüsün ortalığı kasıp kavuracağı gerekçesiyle buna karşı çıktılar. Sonunda araştırma bakanlığı projeyi onayladı. Dünyanın sonu olmadı: Phoenix adı verilen virüs, ne yazık ki, bir fiyasko çıktı. İnsan genomundaki öteki virüs kaynaklı kalıntılar kendiliğinden bağışık hastalıklarda ve kimi kanser türlerinde belli bir rol oynayabilirler. Virüs kökenli kimi proteinler insana yararlıdırlar. Örneğin, bizler ana rahmindeyken bu proteinler bizleri annelerimizin bağışıklık sisteminin saldırılarından koruyabilir. Binlerce yıldır insanlarla birlikte evrilen HTLV adlı virüs tarihöncesi göç yollarının aydınlığa kavuşturulmasına katkıda bulunuyor. Bu virüsün günümüzdeki dağılımı Japonların Amerika topraklarına ilk ayak basan topluluk olduğunu ve bunun Sibiryalıların Bering Boğazı’nı aşmalarından binlerce yıl önce gerçeleştirdiklerini ortaya koyuyor. Biz bir aileyiz: bilim insanları bir milyarı aşkın yıl önce DNA tabanlı dev bir virüsün bir bakteri hücresi içine yerleşerek ilk hücre çekirdeğini oluşturmuş olabileceğinden kuşkulanıyorlar. Eğer durum gerçekten de öyle ise, biz insanlar da virüslerden geliyor olmalıyız. Rita Urgan, Kaynak: Discover • • • • •Daha önce adı sanı bilinmeyen bu virüse, bakterileri andırdığı için ve virüsün genetik dizgesini bulan Fransız dirimbilimci Didier Raoult babasının anlattığı “Mimi adlı Amip” öyküsünü anımsadığı için, “Mimivirüs” adı verildi. • CBT 1206/ 6 30 Nisan 2010 Mimivirüsün içinde, öteki virüslerde olmayan proteinleri içeren, 900’ü aşkın gen bulunur. Genetik dizgesi bilinen tüm öteki virüslerin iki katı büyüklüğünde olduğu gibi, birçok bakterinin genetik dizgesinden de daha büyüktür. Mimivirüs ile yakından bağlantılı, ancak daha da büyük olan Mamavirüs de Paris’te bir soğutma kulesinin içindeki amipte bulundu. (Birileri şu kuleleri temizlese iyi olur!) • • •