02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

na kayıtsız kalmak istemeyenTurgutluluların, Çaldağı’nı çevreleyen yerleşim merkezlerinde oturanlara ait duyguların, doğanın çok daha uzak alanlarında yapılaEge’nin hatta dünyanın en verimli topraklarında her yıl yeşerip kendiler cak tahribatı düşünüp soruna ciddiyetle eğilenlerin tepkilerinden ine kıymak isteyenler için bile olgunlaşan üzümün, pamuğun, domatesin, başka şeyler değil değindiklerim. zeytinin, incirin, kirazın, eriğin ve daha nicelerinin köklerinin kurumaması Sanıyorum, Cumhuriyet dileğiyle; 15 yıllık tarım üretimi 5.1 milyar dolar olarak hesaplanan bölTürkiye’sinin vatanını seven, yaşadığı yerde onun bilincini genin bir defa kazanılacak olan 163 milyon dolara feda edilmemesi utaşıyan, oluşturduğu ve taşıdığı muduyla. Salih Özbaran, Turgutlulu, emekli tarih profesörü kültürün değerini bilen bir vatandaşın böyle hisler taşıması doğaldır; zlanda’da patlayan yanardağ ve yayılan duman dünya gün doğal sayılmalıdır. Turgutlu’da doğmuş, gençliğini orada geçirdemini tutadursun; 15 Nisan 2010 tarihinde Turgutlu miş olan ve sıklıkla da oraya uğrayan dostum Profesör Rıza Filizok Çevre Platformu’nun TEMA Vakfı ile ortaklaşarak düzen şöyle tasvir ediyor güzel bir vatan parçasını, Kasaba’sını gözünlediği “Yeraltı Varlıklarımız ve Sürdürülebilir Yaşam” bil den ırak tutmadan: gilendirme toplantısında sağduyu bir kez daha haykırdı; doğaya “Vatan derin ve kutsal anlamı olan bir kelime olmakla birsahip çıkmanın erdemini gösterdi; ”benim” memleketim olan likte soyut bir kavramdır. Onu bizim için vazgeçilmez kılansa Turgutlu’nun ve çok daha uzaklarındaki canlıların karşılaşa o mekana bağlı somut yaşantılarımızdır. Gurbette vatan hasreti bilecekleri akılalmaz madenciliğin getirebileceği sonuçları bil çekenin ıstırabı, vatan ile ilgili soyut fikirlerden doğmaz. imin verileriyle ortaya koydu; çok büyük bir acıyla ve kaygıy Onun hasreti, doğup büyüdüğü şehiredir; çocukluğunu geçirdiği la uyardı. Çekirdeksiz üzümün “başkenti”nden hükümet so evin bahçesindeki hanımellerinedir; yazın göçtüğü yaylalaradır; rumlularını ve Sardes Nikel Maden İşletmeciliği’ni yeniden ve beyaz peynirine, karpuzuna, kavununadır. Kasaba’lıysa eğer bağıyeniden derin derin düşünmeye çağırdı. na, bahçesine, yol kıyısındaki bir kavağa sarılıvermiş asmalarıYüreğim parçalanarak dinledim İstanbul Teknik na, üzümüne, incirine ve dost çehrelerinedir. Velhasıl vatan Üniversitesi’nden Profesör İsmail Duman’ı, Ege Üniversitesi’nden sevgisi ile çocukluğun ve gençliğin geçtiği yerlerin sevgisi çok Profesör Yusuf Kurucu’yu, Dokuzeylül Üniversitesi’nden Profesör zaman birbirine denktir” (R. Filizok, “Turgutlulu Bir Edebiyat Yaşar Uysal’ı, daha önce de bilgilendirmelerinden yarar Alimi: Prof. Dr. Şükrü Elçin”, Turgutlu SosyoEkonomik landığım Mühendis Tahir Öngür’ü. Kimi şirketlere hazır Tarihi Sempozyumu, s.102). latılan ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporuna dayanılarak girişilen nikel arama işlemlerinin yapabileceği TALEBE TRENİ İLE tahribatı bu bilginlerin açık seçik anlatımlarıyla bir kez daha 1950’li yıllarda Manisa Lisesi’ne sabah ulaşabilmek ve oradan gözümüm önüne getirmeye çalıştım. akşam dönmek için günde iki kez ve haftanın altı günü “talebe TEMA Vakfı Kurucusu ve Onur Başkanı Hayrettin treni” ile yaptığım yolculuklarımda, dostum Rıza’nın betimlediği Karaca’nın yıllardır görgü tanığı olduğu doğa tahribatının önüne mekâna, sağlı sollu yanlarından geçip gittiğim üzüm bağlarına, geçilmesi yönündeki haykırışıyla ve insanlığı buna karşı çık pamuk tarlalarına, atılan tohumu ve dikilen fidanı cömertçe maya çağıran seslenişiyle tüylerim diken diken oldu. yeşerten tarla ve bahçelere, göğe yükselen binbir çeşit ağaca tanıkTurgutlu’mu düşündüm; yüzbinlerce ağaç kesiminin sebep o lık ederken Çaldağı da görüş açım içindeydi hep. lacağı toprak kaymasının, susuzluğun ovalarda yaratacağı ku“Çaldağı’na kar yağmış” haberlerini anımsar gibiyim bugün. raklığın, uçuşacak asitin uzaklara kadar taşıyacağı zehirin etk Turgutlu istasyon binasının ötelerine giden, oralara varmadan ilerini karmakarışık olan belleğimde gezindirirken durumun de şehri yarıp geçen ancak sonradan kuruyup gitmiş çayın hşet saçan vahameti hava’sını içim kalkarak hayal etmeye Gediz’e ulaşmak için katettiği alanların etrafındaki görüntü çalıştım. Yine de, Çaldağı’nda odaklanacak çevre felaketinin çocukluk ve gençlik dönemimin bende yer etmiş çok önemli durdurulacağı yönündeki inancımı sağlam tuttum ve içim acı anıları arasındadır. Mahallemizde oturan bir öğretmenin, hafızayarak toplantıdan çıkan sonuçların ilgililere ulaşmasını dile mın bana bahşettiği anımsamayla 1940’lı yılların ikinci dim, diledim, diledim. yarısında Irlamaz Köyü’ne at üstünde gidişgelişinin ne tür bir Çaldağı benimdir, Turgutlu’nundur, Gediz’indir… özveriyi gerektirdiğini şimdi daha çok anlıyor ve minnetle anıyÇaldağı benimdir; Çampınar köyünden Memed’indir, orum; yakınımızdaki yoldan geçen deve kervanlarının Çaldağı Ramazan’ındır; Emekli Assubay Muammer Arabulan’ındır, etrafındaki Türkmen köyleriyle ne tür bir ekonomik bağlantı Turgutlu’nundur; Gediz’indir; çevresinindir, Türkiye’nindir; tüm kurduğunu düşünerek tarihin derinliklerine daha doğru gidedoğaseverlerindir. Doğdukları, kısa veya uzun yıllarını geçirdik biliyorum. leri yer olan bir coğrafya parçasının başına gelebilecek felaketleri 1922 yangınından yıllar sonra, Cumhuriyet’in 1940’lı yıldüşünüp üzülen, içi burkulan en azından o yörenin sorunları larındaki aşamasında çocukluğumun bu tür görüntülerini hatır Çaldağı Benimdir! İ larken yaşam mücadelesi yolundaki çabaları yerli yerine oturtabiliyor, Turgutlu’nun gelişme evrelerinden birine tanık olduğumu sanıyorum. Ancak günümüzden birkaç/üçbeş yıl önceliği olan ve andığım bu bilgilendirme toplantısında daha da açıkça ortaya çıktığını sandığım olumsuz gelişmelerin bu güzel tabiat parçasına ve uzaktakilere ne tür bir çevre felaketi yaşatabileceğini düşünürken geçmişten sürükleyip getirdiğim güzel anılardaki çekiciliğe nasıl bir darbe vurabileceğini canım sıkılarak, çok sıkılarak, gözümün önüne getiriyorum. Çaldağı’nda yakın bir geçmişte sadece kırık bir parçası ortaya çıkarılmış ve 1889/90 yılına ait bir mezar taşında kalan okunabilir (meslektaşım ve dostum Aydoğan Demir’in ustalığında ortaya çıkan) kısımlarına gönderme yapmak istiyorum; “merhum”un nelerden yakındığını, ne zorluklarla yaşadığını düşünerek, “Diri ve Sonsuz Tanrıdan izin isteyen [merhum], yazık, bu dünyaya gelenler hep meşekkat hanesinde…” sözcüklerini anımsatmak istiyorum. Merhum’un kendi yaşamı boyunca karşılaşmadığı ama günümüzde tanık olunan yıkımın ve acımasızlığın getirebileceği acıların ıstırabını şimdiden hissederek; yeraltından çekilecek suların, yayılacak asitin, kaybolacak çamların, can çekişecek ve yok olacak canlıların ve tarihe tanıklık etmiş uygarlık sembollerinin karşılaşabilecekleri tahribatı düşünerek. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin “meşruiyet” için “Batı”ya yaptığı kıyak, benim memleketimi ne denli karanlığa itmiş olabileceğinin tarihsel bir belgesi olarak, “merhum” ve “merhume”lerin mezar taşlarına “meşekkat” yazılabileceğinden korkuyorum. Meşekkatı çektirenlerin onları düşünerek pişmanlıkla etmek isteyecekleri dua için, korkarım ki, zamanları kalmayacaktır. Ne garip ve üzücü! Kimyasal silah üretebileceği ve “Batı”ya karşı bir kıyıma gireşebileceği korku ve endişesiyle İran üzerinde dikkatlerini toplayan nükleer silahlara sahip “insan hakları kahramanları” Çaldağı’nda oluşabilecek ve çevre felaketine yol açabilecek gelişmelere ne kadar sessizler! Sadece sessiz değiller, çokuluslu şirketler olarak işin içindeler! Yine ne garip ki, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 13 Şubat 2010 tarihinde, Katar’ın Sheraton otelinde yapılan ABDİslam Dünyası Forumu’nda “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” başlayıp sürdürdüğü konuşmasında “ey insanlık neredesin” demiş; özellikle Gazze’deki ölüm ve yıkımları anımsatarak, terör dehşetini sergileyerek, İslam dininin faziletlerini dile getirerek! Ne güzel bir uyarı! Ne var ki benim Çaldağı’mın üstünde ve altında yaratılabilecek tehlikelere göz yumanlar İslam’ın faziletlerinden ve “Batı”nın arkasında yatan insanlık tarihinden nasiplerini almamış görünüyorlar. Yüreği Çaldağı ile çarpanlar Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nden ve “Batılı” müttefiklerinden insaf ve umut ışıkları bekliyor! i Bu yazıdaki değerlendirmeler, aksi belirtilmediği sürece şirketlerin gelir düzeyine göre yapılan sıralamaya dayanmaktadır. i http://money.cnn.com/magazines/fortune/global500/2009, (23.03.2010). ii Ayrıntılar için bkz. Y. Cao, Y. Qian, B. R. Weingast, “From federalism, CBT 1206/ 19 30 Nisan 2010 sından önemli alanların işletmeleri devlet kontrolündedir. Devlet Varlıkları Yönetim ve Denetim Komisyonu (SASAC), merkezi yönetim adına, mali işletmeler dışındaki tüm devlet işletmelerini yönetiyor. Komisyonun yönetiminde 150 işletme var.xi Birçok sektör piyasaya açılmakla birlikte özelleştirilen hisseler sınırlıdır. Kamu payının çoğunlukta olması genel ilkedir. Çin’de özelleştirme, kamu işletmelerinin verimsizliği vb. gerekçelere dayanmadığından, uygulanan yöntemler de farklıdır. Özelleştirme, devletin ekonomide ağırlığını sürdürdüğü bir yapı içinde, özel sermayeyi işletmelere çekerek hükümet üzerindeki mali baskıyı hafifletmek gibi taktiksel bir stratejiye dayanmakta.xi Aslında göz önünde bakanlık, komisyon gibi biçimsel yapılar bulunmakla birlikte ekonomi ve kamu işletmeleri politikalarının asıl sahibi Çin Komünist Partisi’dir (ÇKP). İşletmeler ile üst yöneticilerinin tamamı, Parti üyesi olan SASAC ÇKP’nin kontrolündedir. Artık ÇKP nezdinde “uzman”, “teknokrat” olmak “kızıl” olmaktan daha önemli olduğundan, Parti kontrolünün işletmeleri arpalığa çevirdiği düşünülmemeli. Sonuç: Çin, enerjisini ve kaynaklarını rekabet gücü olmayan çok sayıda işletmelere dağıtmak yerine “sayıca azaltma ve güçlendirme” stratejisi izledi. Bu strateji somut iki hedefe yöneldi: Rekabet gücü yüksek 100 dev işletme yaratmak ve “küresel olana yönel!”sloganı ile bunların 30 ila 50’sini küresel piyasalarda rekabet edebilir hale getirmek. Bu hedefe adım adım yaklaşılmakta. Küresel şirketler listesindeki Çin şirketlerinin giderek artmasının gerisinde bu politikalar yatıyor. 1980’lerden itibaren kamu işletmeciliğinin çağdışılıkla yaftalandığı, özelleştirmenin küresel ekonomiye eklemlenmenin koşulu olarak görüldüğü ve siyasal iktidarların başarısının yaptıkları özelleştirmelerin çapıyla ölçüldüğü Türkiye, listede yalnızca bir şirketle varlık gösterirken, Çin’in küresel piyasalarda varlığını dev devlet işletmeleriyle göstermesi insan aklına ister istemez şu soruyu getirmektedir: Birileri yanlış yapıyor, ama acaba kim? Chinese style to privatization, Chinese style”, Economics of Transition, Vol. 7/1, 1999, s. 103131. i A.k. v Bilim ve teknoloji politikaları için bkz. S. Sezen, “Çin Kalkınmasında Bilimsel ve Teknolojik Gerçekler”, Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji, Sayı 1201, 26 Mart 2010, s. 89. http://www.faw.com/webcontent/aboutfaw.jsp?pros=profile.jsp&phight= 920&about=Profile, (23.03.2010). vii http://www.cofco.com/en/aboutcofco/statusquo.aspx?conid=3354, (22.03.2010). viii http://www.crecg.com/en/news/mid.aspx?type=1, (01.04.2010). ix Çin’de iki tür kamu işletmesi bulunmaktadır. 1) Mülkiyeti tüm halka ait olan ve merkezi yönetimin kontrolündeki devlet işletmeleri. 2) Mülkiyeti yerel topluluğa ait olan ve yerel yönetimlerce yönetilen kolektif işletmeler. Bu yazıda konu edilen devlet işletmeleridir. x S. Sezen, Çin’in İkinci Uzun Yürüyüşü, TODAİE, Ankara 2009, s. 208209. x Ayrıntılar için bkz. Y. Cao, Y. Qian, B. R. Weingast, “From federalism, Chinese style to privatization, Chinese style”, Economics of Transition, Vol. 7/1, 1999, s. 103131. xii http://www.sasac.gov.cn/n2963340/n2963393/2965120.html, (03.04.2010). xiii K. Yang, “StateOwned Enterprises Reform in PostMao China”, International Journal of Public Administration, Vol. 31/1, January 2008, s. 35.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle