24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÜNCEL TIP Mustafa Çetiner cetiner.m@superonline.com Sağlık Son iki yazımda cep telefonları konusunda yazdım, bu hafta da aynı konuda yazmayı sürdüreceğim. Ben elbette konunun doğrudan uzmanı değilim, konuya ilgim sadece bir tüketici olmam nedeniyledir. Dolayısıyla “Güncel Tıp” köşesi, uzmanlardan gelecek eleştiri ve katkılara her zaman açık. Neden yaz aylarındaki canlılığımız, enerjimiz kış aylarında tükenir? Kışın canlılığımızı korumak için nasıl bir beslenme düzeni kurmalıyız? Dr. Sinan Tanyolaç, Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi Endokrinoloji, Diyabet ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü Cep Telefonları (3) Bir hekim olarak cep telefonlarıyla ilgili beni şaşırtan bilgilerden biri, cep telefonlarının insanın merkezi sinir sistemini koruyan ve onu vücudun diğer bölgelerinden izole eden kan beyin bariyerini zayıflattığı bulgusuydu. Finlandiya’daki Radyasyon ve Nükleer Güvenlik Merkezinin yaptığı çalışma, bir saat boyunca cep telefonu radyasyonuna maruz kalan hücrelerin hasar gördüğünü ve kimi moleküllerin kan beyin bariyerini aşarak beyin dokusuna ulaştığını ve ona zarar verdiğini gösteriyor. Konuyla ilgili olan bilim insanlarından Profesör Darius Leszczynski, cep telefonu radyasyonuna maruz kalan hücrelerde birtakım anormal biyokimyasal değişiklikler olduğunu, hücrelerin yenilenme sürecinin kesintiye uğradığını, hayvan çalışmaları ile ise kan beyin bariyerinin bütünlüğünün bozulduğunu belirtiyor. Bu çalışmaların henüz insanda doğrulanmadığının altını çizmek gereklidir. Bununla beraber epidemiyolojik çalışmalar cep telefonlarının masum olmadığı konusunda değerli bilgiler vermeye devam ediyor. Örneğin, İsveç ve Norveç’te 11.000 kişi üzerinde yapılan bir çalışma, cep telefonu kullanan kişilerde baş ağrısı ve yorgunluk yakınmalarının arttığını ortaya koyuyor. Cep telefonları ile ilişkili bir diğer önemli sorun, teknolojilerin hızla değişmesi ve elde edilen bilimsel sonuçların hemen değerini kaybediyor olmasıdır. Örneğin İsviçreli kanser uzmanı Lennart Hardell, 90’lı yıllarda kullanılan eski model cep telefonlarının kanser riskini arttırdığını gösterdiğinde günümüz kullanıcıları için bu bulgunun pek az önemi oluyor. Ancak yine de buna benzer çalışmaların faydasız olduğunu söylememek lazım. Hardell’in çalışmasına benzer çalışmalar geriye dönük olarak tüketicilerin açtığı tazminat davalarına kanıt oluşturabiliyor. Nitekim ABD’de Hardell’in bulgularının cep telefonu üreticilerini mahkemeye çıkartacak kadar ikna edici olup olmadığı tartışılıyor. Çarpıcı tartışma konularından biri de anten sayısı ile ilgili olandır. İlk cep telefonlarında sadece bir tek anten olduğu, yeni telefonlarda hem telefon, hem internet hem de özel anten olmak üzere anten sayısının üçe çıktığı, bunun da radyasyon riskini 3 kat arttıracağı iddia ediliyor. Hardell’in çalışmasında kullanılan telefonların tek antenli olmaları göz önüne alındığında düz bir mantıkla şimdi daha büyük risk altında olduğumuz öne sürülüyor. Experimantal Oncology dergisinin Temmuz 2010 sayısında yayımlanan makaleye bakacak olursanız, 10 yıldan daha uzun süre ve hep aynı kulak ile yapılan cep telefonu konuşmaları o tarafta tükürük bezi tümörleri, glioma, akustik nöronom, menengioma gibi beyin tümörü gelişim sıklığını arttırabiliyor. “Radiation Research Trust and Britainbased Powerwatch” raporuna bakarsanız, cep telefonu kullanıcılarının beyin tümörü riski 10 yıl içinde %280, çocuk ve gençlerde %420 kat daha yüksek olacaktır. Bütün bu toz duman arasında bir gerçeğin de hakkını vermeliyiz. Yapılan çalışma sonuçları çelişkiler taşımaktadır ve cep telefonlarının insanda “mutlak zararlı” olduğunu düşündürecek net kanıtımız yoktur. Gelinen bu noktada konunun uzmanı olmayan bizler, güvenebileceğimiz, etik duruş sahibi bilim insanlarına muhtaç haldeyiz. Her ne olursa olsun uygar dünyanın belki de en vazgeçilemez araçlarından biri olan cep telefonlarını daha bilinçli kullanmak gerektiği kesindir. Onu sadece gerektiği zaman ve süre boyunca, korunma kurallarına uyarak kullanmak gereklidir. Kulaklarda sıcaklık hissi, başın bir yarısında (sıklıkla telefonu kulağınıza yaklaştırdığınız kafa yarısı) titreşim hissi ve baş ağrısı sık kullanım ile ilgili uyarıcı belirtilerdir. Uzun süreli ve devamlı kullanımda görme ile ilgili yakınmalar, hafıza kaybı, halsizlik gibi bulgular da ortaya çıkabilmektedir. Sanırım cep telefonlarından vazgeçemediğimize göre, onlarla güvenli yaşamanın yollarını zorlamalıyız. M CBT 1240/17 24 Aralık 2010 evsimlere bağlı duygu durumunda dalgalanmalar sık olarak karşılaşılan bir durumdur. Yazın güneş ışınlarının bedenimize etkisi, hava sıcaklığının daha yüksek olması bizi daha enerjik kılmaktayken, kış aylarına gelindiğinde güneş ışınlarına daha az maruz kalmak ve ısı değişimi canlılığımızda ve enerji düzeyimizde düşmeye neden olmaktadır. Hormonal düzeylerdeki değişim de kış aylarında enerjimizin azalmasına yol açar. Beyinde etkisi olan seratonin adlı hormonun kış aylarında daha az salgılandığı, bu yüzden daha depresif duygu durumu içinde olunduğu saptanmıştır. Yine beyinden salgılanan bir başka hormonun, Melatonin, salgılanması ışık düzeyleri ile kontrol edilir, düzeylerinde değişiklik olmaktadır. Kış depresyonu (winter depression) veya kış melankolizm (winter blues) denilen bu durum, normal mental sağlığı olan kişilerde kış aylarına gelindiğinde depresyonla ilgili semptomların daha fazla hissedilmesi olarak tanımlanmaktadır. Görülme sıklığı ekvatordan uzaklaştıkca artmakta, kutuplara doğru gidildikçe %10 düzeylerinde olmaktadır. Beynimizden salgılanan endorfin hormonu düzeyleri ile mutsuzluk ve bezginlik hissi arasında bir ilişki vardır. Bazı gıda maddelerinin endorfin salınımını arttırdığı gözlemlenmiştir. Portakal, mandalina gibi narenciye ürünleri zengin C vitamini kaynağı olması ve endorfin hormonunu artırması nedeniyle diyette olması gerekmektedir. Öncelikle almamız gereken günlük kalori miktarını bilmeliyiz. Ortalama 70 kg olan bir kimsenin, aktivite durumuna göre 18002200 kaloriye ihtiyacı vardır. Kompleks karbonhidratlar tüketilmelidir. Yulaf, kepek ekmeği, kepekli pirinç gibi karbonhidratlar, basit şeker içeren gıdalara tercih edilmelidir. Yer elması, tatlı patates, kereviz hem yüksek miktarda lif içermesi hem de A ve C vitamini yönünden zengin olması nedeniyle tüketilmelidir. Çikolata ise vücudumuzda oksitlenmeyi önleyici flavanollerden zengin bir besin maddesidir. Epicatechin denilen çikolatanın özünde bulunan madde, damarların genişlemesinde önemli bir rol oynamakta, aynı zamanda endorfin hormonunu uyararak mutlu olmayı sağlamaktadır. Özellikle kakao miktarı %70’in üzerindeki bitter çikolatalar tercih edilmelidir. Stresten uzak durun!... Stresten uzak durmaya çalışmak daha canlı olmamızı sağlayacaktır. Meditasyon, yoga gibi yöntemler iç dünyamızda rahatlamaya yardımcı olabildikleri gibi daha canlı ve enerjik olmamızı sağlayan yöntemlerden birkaçıdır. Düzenli egzersiz yapın Düzenli egzersiz yapmanın beyinde endorfin hormonu düzeylerini arttırdığı bilinmektedir. Haftada 3 kez, yaşımıza göre maksimum kalp hızımızın %80’i düzeyinde ya Sinan Tanyolaç pılan 4560 dakikalık spor kendimizi daha enerjik hissetmemizi sağlamaktadır. Haftada 3 defadan fazla yapılan ağır aktiviteli (aletli jimnastik, kross koşuları vb.) yeterli ve dengeli beslenilmediği takdirde yorgun hissetmemize neden olabilir. Koruyucu hekimlerin önerilerini uygulayın: Öncelikle koruyucu hekimlik önerilerini uygulamamız gerekmektedir. Kış aylarında hepimizin en az bir kere geçirdiği gribal infeksiyona yakalanmamak için, hijyen kurallarına uyulmalıdır. Ellerin sık yıkanması, hasta kimseler ile yakın temas kurulmaması, çatal, bıçak, havlu gibi infeksiyonun sık geçebileceği eşyalara dikkat edilmesi gerekmektedir. C vitamini ve çinko içeren gıdaların alınması bağışıklık sistemimizin güçlenmesine ve kış aylarında gribal infeksiyondan korunmamıza yardımcı olacaktır. Düzenli yaşayın En önemli tüyo ‘düzenli yaşamak’. Yaşa göre olması gereken uyku miktarının dışına çıkmamak ilk başta söylemem gereken önerimdir. Sabah kalktığımızda mutlaka kahvaltı için zaman ayırıp, az ya da çok birşeyler yemeliyiz. Yapılacak bir sabah kahvaltısı güne daha enerjik başlamamıza neden olacaktır. Gün içinde yapılan ara öğünler de yorgunluk hissetmemizi engelliyecektir. Akşam yemekleri saat 8’den önce yenilmelidir. Geç saatte alınan yüksek kalorili gıdaların vicutta metabolize edilmesi gece yarısından sonraya kaldığı için vücut tam olarak dinlenemez ve sabah yorgunluk hissi ile güne başlanır. Bir başka tavsiyem de akşam saat 7’den sonra kafein alınmamasıdır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle