14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yunus’u Kaybettim Ruhumun Çöllerinde Yard. Doç. Dr. Hacer Gülşen (İstanbul Kültür Üniversitesi) B azen insan güne başlarken isteksiz, mecalsiz hisseder kendisini. Aslında her şeye aşkla başlamak gerektiğini bilir, yine de içinin koridorlarında dolaşır. Ruhunun çöllerinde kaybolur. Geceyi karanlık evinin odalarında yaşar, içine ışığı almak istemez. Sevmenin ne olduğunu bilmeden yaşar, belki yaşamak bile istemez. Birbirimize kapalı odalarımız var. Ansızın değişen ruh hallerimiz. Kararsızlıklarımız, sızlanışlarımız var. Sürprizlerimiz var. Gitmek gibi ani davranışlarımız. Çünkü insanız. Çoğu zaman biz olmadan dünya dönmez sanırız. Biz olmadan işler yürümez. Biz olmadan olmaz. Biz olmadan… Ve bir gün biz olmadan da dünyanın döndüğünü anlarız. Bu dünyada hangi unvan, üzerine giydiğin hangi giysi, hangi renk ruj daha güzel ve vazgeçilmez yapar seni? Hangi söz içini rahatlatır. Ruhun nasıl huzur bulur bu keşmekeşte? Senin için kim daha doğru, kim yanlış kişidir? Senin sana verdiğin en büyük hediye hangisidir? Kendimizi ararken bazen labirentlerde kaybolur gideriz. Bir yol, bir iz bulmak isteğiyle aşmaya çalıştığımız yolların, sorunların altında eziliriz. Oysa yollar aşmak için, sorunlar çözülmek için vardır. İşte o zaman bir şair, kaybolduğumuz çölde bize yol gösterir. Zaten çoğu zaman şairler, kendilerini acı çeken insanların yerine koymaz mı? Onlar, adeta bütün bu çile çeken insanların kardeşi, arkadaşı, dostu değil midir? Yaşamak sevdiğimiz bir şey, yaşamak alıştığımız bir şey, yaşamak tek kolu, bacağı kalsa da insanın inadına direndiği, kaybetmemek için mücadele verdiği bir büyük savaş. Bizde bir biz var ki bizden içeri. Bunu anladığımızda bizden birçok biz yaparak sıkışık kaldığımız odalardan dışarıya, insanların içine karışabiliriz. Duvarları genişletip, bir başka diyara yol bulabiliriz. Aslında içimizde olan biz, bizden daha çok biz oluşturabilmek için bir yol buluyor. Yunus böyle dememiş miydi: “Beni bende demen bende değilim Bir ben vardır bende benden içeri” Çağımızın sorunlarından bahsederken de Yunus’un: “Bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı” mısrasını hatırlıyoruz. Belki en büyük sorun bunca varlığın olması. Yani modernleşme adı altında her şeyin bir düğmeye bağlanması. Teknolojik gelişmelerin kolaylaştırdığı hayatta iç sıkıntısı, bitmek bilmeyen sorunların belki en büyüğü. İç sıkıntısı, Fransızların “angoisse” kelimesiyle karşıladığı bizde, Osmanlıca ducret veya zucret kelimeleriyle ifadelendirdiğimiz durum. Neden bitmek bilmez iç sıkıntısı? Çünkü insanların etrafında bu kadar çok varlık var. Sorun bu varlıkları akıllıca kullanabilmekte, özümleyebilmekte, sindirebilmekte. Belki en önemli şey, bu varlıkların ağırlığını yürekte taşımamakta, bu varlıkların bizi yönlendirmelerine izin vermemekte. Varoluşçuların varlığı her şey yapan görüşleri bu hissin, sosyal şartların da etkisiyle kuvvet kazanmasına neden olmuştu. Yunus Emre’nin sorunları çözmek konusundaki yaklaşımı varoluşçuların düşünce yapısından farklı. Onun sesi kendi yaşadığı çağdan günümüze ulaşmakta. O halde Yunus Emre moderndir. Günümüz hastalıklarının çözüm yolunu, çok önceden, daha 13. yy’da bulmuş olması, bir bakıma geleceği görmesi, insanları sevgi, merhamet ve hoşgörü içinde kucaklaması, bu kavramlarla 16. yy’da yola çıkan Montaigne’den de öncedir. “Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz” derken hümanizmin iki anlamından birine sesleniyor. İnsan sevgisi. Bilindiği gibi Yunus Emre, eski Yunan ve Latin eserlerini yeniden ihya etmek (canlandırmak) anlamında değil ama insan sevgisi anlamında hümanist kabul edilmektedir. Yunus’taki biziz aslında. Hani o kaybettiğimiz biz. Biz önce bizi inceleyeceğiz, en büyük ilmin kendini bilmek olduğunu bileceğiz, ondan sonra “sen bende, ben sende” diyebileceğiz yani bir başkasının haliyle hemhal olacağız. Belki bütün bu basamaklardan geçtikten sonra biz, sevgi ve hoşgörünün ne demek olduğunu anlayabileceğiz. “Yaradandan ötürü yaratılanı hoş gör”ebileceğiz. “Gelin tanışık olalım” derken Yunus Emre, işi kolay tutmaktan bahsediyor. İşi kolay tutmak, insanlarla iyi geçinmek, sevgi ve hoşgörünün ummanlarında gezinebilmek değil midir? O halde işi kolay tutacağız. Sözün özü, insan olarak içinde bulunduğumuz meseleleri çözmekte Yunus Emre’nin rehberliğini kabul etmek yerinde bir davranış olacaktır. Bunun için gelin, Yunus Emre’yi bir kez daha ama bu kez farklı bir gözle yeniden okuyalım. Ruhumuzun çölünde susuz ve rehbersiz kalmayalım. Unutmayalım ki: “Yunus bu sözleri çatar Sanki balı yağa katar Halka matahların satar Yükü gevherdir tuz değil.” Hubble Uzay Teleskopu Kariyeristlerin Güdümünde mi? Derleyen: Prof. Dr. Rennan Pekünlü (Ege Üniversitersitesi) “Birbirinden olabildiğince farklı kırmızıya kayma gösteren iki gökcisminin fiziksel olarak birbirine bağlılığı gösterildiğinde, gökada ötesi gökbilimde devrim yapılmış olacak. Bilimsel yöntemi Baconist olan bilim insanları (bilimsel çalışmaların deneyle başlayacağını savunan ve çağdaş bilimin öncülerinden Sir Francis Bacon anısına bilim insanlarına verilen isim), bu olasılık her ne denli küçük de olsa, bu konu üzerinde dikkatli bir araştırma yapılması gerektiğini düşünüyor. Kariyeristlerse (gerçeği araştırmak yerine meslekte ilerleme isteğiyle güdülen kişilere verilen isim), böylesi bir durumu, üzerinde çalışmaya değmez, şans eseri oluşmuş bir izdüşüm olarak savunur. Birbiriyle fiziksel ilişki içinde olan ancak çok farklı kırmızıya kayma gösteren bu gökcisimlerini incelemek “teleskop zamanının harcanması” olarak değerlendirilir. NGC4319+Markarian 205 dizgesini Hubble Uzay Teleskobu’yla (HUT) ayrıntılı olarak inceleme isteğimiz geri çevrildi. Belki de Halton C. Arp ve Jack Sulentic’in bu ko CBT 1240 / 14 24 Aralık 2010 nuda yanlı davrandığı düşünüldü. Daha sonra bir amatör gökbilimciye (bir lise öğretmenine) HUT zamanı verildi ve bu amatör kişi bize HUT ile aldığı görüntüleri gösterdi. Bu görüntüler farklı kırmızıya kayma gösteren NGC4319 ile Markarian 205’in birbiriyle fiziksel olarak bağlı olduğunu doğruladı. Ben kendisini uyardım ve bulgusunun yanlış olarak değerlendirileceğini, HUT sorumlu luarının bu bulguyu yayımlamakta isteksiz davranacaklarını söyledim. Gerçekten de COSTAR öncesi görüntüler yayınlanmadı. COSTAR sonrası görüntülerse ışınım yapan “köprü”ye ilişkin görüntüleri yayımladı. “NGC4319+Markarian 205 dizgesinin doğası nedir? Şekil 1. Sarmal kollu Bu iki dizge arasındaki fila NGC4319 gökadasıyla daha mentin farklı kırmızıya kay büyük kırmızıya kayma gösma gösteren iki gökcismi ara teren Markarian 205 kuazarının görüntüleri (NASA arsındaki fiziksel bağ OLMAşivinden). DIĞINI, düşünelim. Mantıksal olarak bu filament ya “önalandaki” NGC4319 ile veya artalandaki Markarain 205 ile ilişkilidir. NGC4319 gökadası yalıtılmış, yalnız bir gökada değildir; yakın komşuluğunda (~6 yay dakikası uzaklıkta, kırmızıya kayması NGC4319 ile aynı değerlerde olan eliptik bir gökada (NGC4291) vardır. Bu iki gökadanın gökyüzü düzlemi üzerindeki izdüşümleri arasındaki uzaklık 10 – 20 kiloparsek denlidir. Devamı yan sayfada
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle