02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Mikroplarla savaşı kaybetmek üzereyiz! İnsanlar ve bakteriler arasında milyonlarca yıldır süren savaşta üstünlük, son 60 yıldır antibiyotiklerin piyasaya çıkmasıyla insanlara geçmişti. Ne var ki bakteriler olağanüstü uyum kabiliyetleri sayesinde en güçlü antibiyotiklere karşı bile direnebiliyor. Bilim insanları bu tehlikeli gidişatı durdurmak için öncelikle enfeksiyon tedavisi ile ilgili ekonomik ve politik yaklaşımlarda köklü bir değişiklik yapmamız gerektiğini söylüyor. “Bizler antibiyotiklerin yalnızca güvenli ve yararlı olmasını değil, aynı zamanda ucuz olmasını da bekleriz. Bu ilaçları Tanrı’nın bize sunduğu bir lutuf olarak görürüz.” Bu görüşe koşut olarak 2009 yılında bazı büyük ilaç şirketleri jenerik antibiyotikleri ücretsiz olarak dağıtmaya başladı. Amaç daha fazla müşteri çekmekti. KLİNİK DENEYLERDE SORUN İ ngiliz gazetelerinde “Kâbus geri döndü” başlığı ile duyurulan habere göre, İngiltere’de 6 hafta içinde 10 kişi domuz gribinden yaşamını yitirdi. Kış mevsiminin soğuk yüzünü gösterdiği şu günlerde grip vakalarının artması normal karşılanabilir. Ancak kuş gribi, domuz gribi gibi çok çabuk yayılan ve öldürücü grip türleri, toplu ölümlere yol açabildiğinden büyük korku yaratıyor. Enfeksiyon hastalıklarına karşı bugüne dek geliştirilmiş en önemli silah olan antibiyotiklerin bazı vakalarda yetersiz kalması, bu korkuyu derleştiriyor. Enfeksiyon tedavisi, antibiyotik öncesi ve sonrası olmak üzere iki döneme ayrılır. Antibiyotik öncesi dönemde en sıradan bir enfeksiyon dahi toplu ölümlere yol açabiliyordu; benzer şekilde basit bir ameliyat, Staphylococcus enfeksiyonu riski taşıyordu. Antibiyotik sonrası dönemde, güçlü ilaçlar karşısında bakteriler gerilemek zorunda kaldı. Ne var ki geri çekilen bakteriler, kısa zamanda toparlanıp karşı saldırıya geçmekte gecikmediler. Bugün bazı mikroplar en güçlü antibiyotiklere karşı bile direnç geliştirebiliyor. UCLA Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü’nden David Geffen: yalnızca ABD’de yılda yaklaşık 100 bin insan antibiyotiğe dirençli enfeksiyonlardan yaşamlarını yitirdi. Geffen’e göre bu tablo giderek daha da vahim olacak. Öyle ki antibiyotikler yakında kemoterapi ilaçları gibi, toksik yan etkileri olan ve hastayı nasıl etkileyeceği önceden kestirilemeyen ilaçlar olarak tarihe geçecek. daha az bir süredir işbaşında. Bundan da mikropinsan savaşlarında mikropların daha uzun süredir bu mücadeleye hazırlanmış olduğu sonucu çıkıyor. Bu yarışta insanlar, kendi hataları yüzünden savunma stratejilerini doğru dürüst geliştiremediler. Bunun nedenlerinden biri ilaç kullanma konusuna yeterli özeni göstermemeleri, bir diğeri ise ilaç politikalarının karmaşık ekonomi politiği. Örneğin aşırı kullanım –hayvan yemlerine karıştırmak veya grip gibi antibiyotiklerin hiçbir etkisinin olmadığı hastalıklarda yerli yersiz kullanmak gibi veya çelişkili bir şekilde yetersiz kullanım sonucunda antibiyotiklerin gücü boşa kullanıldı. Özellikle yoksul ve eğitimsiz kitlelerde sıklıkla görüldüğü gibi, hastalar kendilerini iyi hissetmeye başlar başlamaz ilacı bıraktıkları için, geride kalan dirençli bakteriler büyük bir hızla çoğalmaya ve yayılmaya başladı. Bu ekonomik kaygılar, antibiyotiklerin karşı karşıya kaldığı yasal süreçlerin yanında önemini yitiriyor. Enfeksiyona karşı geliştirilen yeni bir bileşimi denemek için önce bir grup hastanın bulunması gerekir. Bu, kanser ve kronik hastalıklar söz konusu olduğu kolay. Özellikle ilaç direncinin gelişmiş olduğu enfeksiyon hastalıklarında ise biraz zor. Üretici firma bir salgının ortaya çıkması için beklemek zorunda. Örneğin sindirim sistemini ve idrar yollarını tutan vancomycin dirençli Enteroccus (VRE) mikrobu için geliştirilen bileşimi denemek için bir ilaç şirketi tam iki yıl boyunca 54 farklı test merkezi kurdu. Bu süre içinde yalnızca üç hasta çalışmaya katılmak için başvurdu. Çalışma durduruldu. Beş yıl sonra ilaç, SAVAŞI KAYBEDİYOR MUYUZ? MRSA (Methicillinresistant Staphylococcus aureus) gibi “süpermikroplar” ilk nesil antibiyotiklere karşı direnç geliştirirken, piyasaya çıkan yeni ilaç sayısında belirgin bir düşüş yaşanıyor. BAKTERİLERİN DİRENÇ KAZANMA HIZI ANTİBİYOTİKLERİN ALTIN DEVRİ Bir süre bu sorun yaratmadı, çünkü birbiri ardına yeni antibiyotikler piyasaya çıkıyordu. 1940’lı yıllarda penisilinin piyasaya ilk çıktığı dönemlerden başlayarak insanoğlu olabildiğince çok miktarda toprak örnekleri toplayarak, bunlardan mucize tedavi geliştirmek için incelemeye aldı. Öyle ki müttefik askerler Afrika cephesinden, National Geographic Society Himalayalar’ın zirvesinden, öğrenciler kazabildikleri tüm park ve bahçelerden toprak numunelerini ilaç şirketlerine gönderdiler. Şirketler 30 yıl gibi kısa bir sürede 200 yeni ilaç geliştirdi. Ancak 1980’li yıllara gelindiğinde yeni ilaçların piyasalara çıkış hızı büyük ölçüde yavaşladı. Bilim insanları modern ilaç tasarımında moleküler yaklaşımın bakterilere karşı savaşı hızlandıracağını düşünüyordu. Ama düşündükleri gibi olmadı. AstraZeneca’nın tıbbi konulardaki danışmanı John Rex bu konuda şunları söylüyor: “Kimyacılar yeni bir ilaç üzerinde çalışırken bir takım kurallara uymak zorunda. Ancak antibiyotik üretiminde bu kuralları yıkmak zorundasınız. Bunlar ürettiğimiz tüm ilaçlardan farklıdır, çünkü amaç canlı bir organizma içinde yaşayan başka bir organizmayı öldürmektir.” Bütün bunlar antibiyotiklerin sonu geldiği anlamına glemiyor. Şimdi oşinograflar devrede. Derin denizlerden çıkarttıkları bir santimetre küp hacmindeki çamur kütlesi içinde daha önce bilinmeyen binlerce organizma bulundu. Ayrıca bakteriofaj’lar (bakterileri enfekte edip öldüren virüsler) da antimikrobiyal ilaç hammaddesi olarak son derece zengin bir kaynak oluşturuyor. Bir başka kaynak da eskiden toplanmış toprak örnekleri. Şimdi bunların yeni teknolojiler yardımıyla incelenmesi sonucu farklı bulgular elde edilebilir. BİLİM TARİHÇİLERİ VE BUGÜN Gelecekte bilim tarihçileri, bakteriler üzerinde kazandığımız üstünlüğü büyük bir olasılıkla “geçici bir zafer” olarak kayda geçirecek. Penisilinin piyasaya çıktığı günden bu yana aradan geçen 60 yıl, ileride mikrop ve insan arasındaki ezeli ve ebedi savaşta “kısa bir mola” olarak değerlendirilebilecek. İnsanlar karmaşık ve hassas dengeler üzerine kurulu, çok hücreli bir yapıya sahipken, sayıları bizlerden çok fazla olan bak ONAYLANAN YENİ ANTİBAKTERİYEL İLAÇLAR Kaynak: Amerikan Enfeksiyon Hastalıkları Kurumu ANTİBİYOTİK ÜRETİMİ NİÇİN DURAKLIYOR? Antibiyotik üreten bakteri teriler, tek hücreli ilkel canlılardır. Çekirdeğe bile sahip olmalarına karşın insan vücudu içinde yaşamak için olağanüstü bir uyum yeteneğine sahiptirler. Uygun koşullarda insanların etini tüketirler; gerilerinde bıraktıkları artıklarla da insanları zehirlerler. 60 yıl boyunca insanlar antibiyotikler yardımıyla bakteri saldırılarını geri püskürtmeyi başarmıştı. Fakat bakterilerin olağanüstü uyum ve üreme becerisi karşısında savunma hatları zayıflayınca, giderek daha fazla sayıda bakteri türü, antibiyotiklere karşı biyolojik direnç kazanmaya başladı. Unutmamalı ki evrim yüzlerce milyon yıldır Yeryüzü’nde hükmünü sürdürüyor. Oysa modern biyoloji bilimi, 150 yıldan Ne var ki bu araştırmacılar, artık antibiyotiklerle ilgilenmiyor. Amerikan Enfeksiyon Hastalıkları Kurumu’na göre 13 büyük ilaç şirketinin içinde yalnızca beş tanesi şu anda antibiyotikler üzerinde çalışıyor. Kanser, diyabet, kalp hastalığı, hatta kellik gibi hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçların çok daha kârlı olması, ilaç şirketlerini antibiyotiklerden uzaklaştıran en önemli etken. Örneğin en pahalı antibiyotiklerin (linezolid ve daptomycin) tek bir kürü yedi gün sürüyor ve hastaya 1.000 dolar ile 2.000 dolara mal oluyor. Oysa tipik bir kanser kürü haftalarca, hatta aylarca sürüyor ve maliyeti antibiyotiklerin 20 misline ulaşabiliyor. Kronik hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçları hasta yaşam boyu kullanmak zorunda kalabiliyor. Princeton Üniversitesi’nden sağlık ekonomisti Ramanan Laxminarayan antibiyotik üretimi ile ilgili şöyle konuşuyor: klinikdeneyler safhasında tıkanıp kaldı. Bu, VRE’nin önemsiz olduğu anlamına gelmiyor. Hastalık Kontrolü ve Önlenmesi Merkezleri’ne (CDC) göre her yıl bu süpermikrop 26 bin hastane hastasını enfekte ediyor. Ancak bugüne dek kimse bu hastalarla ilaç deneylerini buluşturmayı başaramadı. Öte yandan, pek çok veriye göre antibiyotik kullanımının %50’si gereksiz. Doktorlar alışkanlık olarak, mikroplar daha ortaya çıkmadan önlem olarak antibiyotik önermeye devam ediyor veya hastalanmaktan korkan insanları yatıştırmak için antibiyotik veriyor. Doktorlar çoğunlukla hastanın hangi mikrop tarafından enfekte edildiğini veya ilacın mikrobu nasıl etkileyeceğini bilmez. Bu temel sorulara yanıt oluşturmak için zaman ve para harcamak yerine doktorlar birkaç antibiyotiği aynı anda hastaya verirler ve yararlı olması için içlerinden dua ederler. Bu yaklaşım ucuzdur, kısa sürede etkisini gösterir. Ancak aşırı kullanım ve dolayısıyla bakterilerin direnç kazanmasına yol açar. Gelecek kesinlikle farklı olacak ve farklı olmak zorunda. Antibiyotiklerin maliyetleri artacak ancak etkileri azalacak. Ayrıca ilaçlara eskisi kadar kolaylıkla erişemeyebiliriz. Hızlı tedavi, bedava ilaç dağıtımı, “önlem” olarak kullanma gibi olanaklar artık söz konusu olmayabilir. Elimizi çabuk tutar isek, antibiyotiksiz bir dünyada yaşamanın ne demek olduğunu öğrenmek zorunda kalmayabiliriz. Kaynak: Newsweek, 13 Aralık, 2010 www.acponline.org/patientsfamilies/.../antibioticresistance www.sciencedaily.com/articles/a/antibioticresistance.htm www.pbs.org/wgbh/evolution/educators/lessons/.../act1.html Derleyen Reyhan Oksay CBT 1239/ 13 17 Aralık 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle