24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com “Cenâbı Hak CeBIT Fuarı’nı hakkımızda hayırlı etsin, hayırlı içeriklere ulaşmayı nasip etsin.” [Bir cuma hutbesinden] Aklımızın Bir Köşesine Kaydetmek İçin... YÖK Başkanı’nın 1 Ekim’de domates tohumu konusunda söylediklerini bu köşede de dikkatlerinize sunmuştum. Amacım daha çok bu sözleri aklımızın bir köşesine kaydetmemiz içindi. Bugün de, zaten bildiğiniz şeyleri tekrarlama pahasına da olsa, aynı amaçla, bir ‘proje’ ve bir ‘hutbe’den söz edeceğim. Bu ne işe yarayacak? Kanımca, bu kayıtları zihnimizde birleştirdiğimizde, bizi nasıl bir geleceğin beklediğine ilişkin oldukça net bir resim elde etmiş oluruz. ‘Proje’, tahmin etmişsinizdir, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun açıkladığı “Cami Dışı Din Hizmetleri Projesi”dir. Bardakoğlu demiş ki: “...Cami dışı din hizmetleri adıyla bir proje başlattık. Bu proje ile din hizmetlerinin sâdece namaz kılmak ya da oruç tutmak olmadığını, dinin bütün sosyal hayatı kapsadığını vermeye çalışıyoruz. Din görevlimiz sâdece camide namaz kıldıran bir memur değildir. Toplumun bütün sosyal hayatına müdahale eden kanaat önderi olmalıdır.” Şimdi diyebilirsiniz ki, “İyi be kardeşim ama bu yeni bir şey değil ki! İslâm’da din ‘bütün sosyal hayatı kapsar’ ve imam ibâdette bir yol gösterici olmanın ötesinde toplum için bir kanaat önderidir de. Zâten ‘vaaz’ ve ‘hutbe’ bu önderliği yerine getirebilmenin bilinen araçları değil midir?” Öyledir; ama imamlar bu önderlik görevlerini bugüne kadar, ne de olsa, lâik Cumhuriyet’in çizdiği sınırlar içinde yapmaya çalışıyorlardı. Şimdi yapılmak istenen bu sınırları öteleyerek imamları “cami dışında ...toplumun bütün sosyal hayatına müdahale eden kanaat önderleri” hâline getirmektir. Bu gidiş din ve devlet işleri arasındaki ayrımı kaldırmaya doğru bir gidiştir. Dahası, bilim ve teknolojinin sonsuz ufuklarının önüne set çekmeye doğru bir gidiştir. Abartmıyorum; bu gidiş aynîyle vâki... 9 Ekim 2010 günlü gazetelerde yer alan haberlere göre, “TÜYAP Beylikdüzü Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleştirilen bilişim fuarında, cuma namazı öncesinde Diyanet İşleri Başkanlığı Bilgi İşlem Şube Müdürü Abdurrahman Aktaş, verdiği hutbede” şunları söylemiş: “Asıl üzerinde durulması gereken internetin kendisi değil üzerinde taşıdığı içerik dünyasıdır. ...Özellikle şiddet, terör ve kumar içeren oyunlar, kaba, yoz, müstehcen yayınlar aile kurumunu etkiledi, kişilerde bağımlılık yaparak iş verimliliğini düşürdü. Kıymetli zamanların, enerjinin heba olmasına, çocukların, gençlerin ahlâkî, manevî değerlerden uzak, kültür seviyeleri düşük, ruhen çöküntü içerisinde yetişmesine sebep olmaktadır. “...Zararlı içerikler, Yüce Allah’a kâlbi selim ile gitme çabası içinde olan Müslüman’ın gözlerinin nurunu söndürmekte, yüreklerdeki sevgiyi ve saflığı yok etmekte, harama karşı vicdanlarda duyarsızlığı artırmaktadır. ...Bu sebeple Yüce Allah’ın erişin dediği yerlere erişmeli ve rızasının bulunmadığı yerlere erişmemelidir. Cenâbı Hak CeBIT Fuarı’nı hakkımızda hayırlı etsin, hayırlı içeriklere ulaşmayı nasip etsin.” İşte size bilişim dünyamızda kanaat önderliği görevini üstlenmiş bir din görevlisinin ‘internette erişim’ konusunda bize gösterdiği yol... Yol göstericimiz herhâlde “Yüce Allah’ın erişin dediği yerler” ve “[erişim] rızasının bulunmadığı yerler” neresidir, bu konuda devlete de gerekli kılavuzluğu yapmıştır. Devlet de, uygulayageldiği yasakların kapsamını genişleterek, pek yakında, biz gafil internet kullanıcıları için de hayırlı olanı yapacaktır. Bilişimcilerimiz bu önderliği benimsemiş olmalılar ki, bildiğim kadarıyla, bu konuda hiç seslerini çıkarmadılar. Sanıyorum bilim ve teknoloji dünyamızın diğer kesimlerinin de içine gömüldükleri derin sessizlik kendilerini irşâd edecek kanaat önderlerinin söyleyeceklerini benimsemeye hazır olduklarının nişanesi... Galiba gen teknolojisi ya da kök hücre araştırma ve uygulamaları gibi konularda kanaat önderlerimiz ne diyorlar, YÖK Başkanının verdiği ilk sinyale bakılırsa, yakında onu da öğrenmiş olacağız. Hepinize hayırlı gelecekler... Dahilerle dolu Bernoulli Ailesi’nin ünlü jeoloğu Daniel Bernoulli ile söyleşi Son 400 yıldır fizik ve matematiğin neredeyse bütün dallarına yaptıkları katkılar nedeniyle öğrenciler arasında bilimin mafyası olarak bilinen dâhilerle dolu Bernoulli ailesinden Prof. Daniel Bernoulli, 2009 Aralık’ında İhsan Ketin Konferansı için İTÜ’de bir konuşma yapmıştı. Bernoulli ile jeoloji ve bilim hakkında konuştuk. Senem Onan, senemonan@gmail.com Birçok denklem, teorem, prensip ve formüle ismini veren bir ailede büyümek sizi nasıl etkiledi? Herkese nasip olmayan ayrıcalıklarla, Erasmus’a kadar uzanan hümanizm geleneğinden gelen bir şehirde, kitaplarla dolu bir evde büyüdüm ve çok iyi eğitim aldım. Bunun, hayatımı olumlu yönledirdiğini sonraları fark ettim. Daha çok, düşünür olma yolunda ilerlerliyordum. Fakat jeoloji sayesinde entelektüel ortamda öğrendiklerimi hazmetme ve gerçek dünyada çalışma imkânına sahip oldum. Jeolojiye yaptığınız en önemli katkı nedir? Üzerinde çalıştığım hipotezi kanıtlamam aslında tamamen tesadüf eseri oldu. 70’li yıllarda Alp Dağları üzerine çalışıyordum. Daha sonra Atlantik Okyanusu Modern jeolojinin başlangıcını belirleyen en önemli faktörler nelerdir? 19. yüzyıla geçişte yerkürenin 6000 yıldan çok daha yaşlı olduğunun anlaşılması jeolojinin bilimselleşmesindeki en önemli adımlardan birincisidir. Diğeri de, yeryüzünün sabit olmadığının, yaşamın başlangıçtan bu yana aynı şekilde devam etmediğinin farkına varılması ve evrimleşen yerküre kavramının yerleşmesidir. Ayrıca aktüalizm prensibi sayesinde günümüzün süreçlerine bakarak yerküre tarihinin belli bir döneme kadar, temelde şimdikinden farklı olmadığının kabul edilmesi çok önemli bir adımdır. Dağların birkaç günde oluşmadığını açıklayabilmek için uzun zaman dilimleri, yavaş kayaç deformasyonları gerekir. Ayrıca yerkürenin çok dinamik olduğunun, kıtaların birbirinin üzerine bindiğinin, okyanus tabalarının açıldığının anlaşılması da jeolojinin gelişimi etkilemiştir. Yüzyıllardır süren din ve bilim çatışması günümüzde nasıl seyrediyor? Durum hiç iç açıcı değil. Din ve bilim farklı dünyalara aitler, din insanın iç dünyasıyla ilgilenirken bilim dış dünyayı anlamaya çalışır. İnsanlığın içinde bulunduğu depresyonu bilimin günümüzdeki durumuyla açıklamak mümkün değil. Entelektüel özgürlüğün olmadığı yerde bilim de gelişemez. Dini inançlara tanınan özgürlük, ateistler ve agnostikler için de geçerli olmalı. Bu noktada bilim insanlarının sorumluluğu da gündeme geliyor. Bizler politikacı değiliz, sadece doğruları bulmaya çalışırız, tek sorumluluğumuz bulduklarımızı açık bir dille ve yüksek sesle herkese anlatmaktır. Kimileri için bilim felsefesi bilim insanlarının bile anlamadığı boş bir uğraş. Sizce bilim insanlarının kendi uğraşları hakkında düşünmesi gerekir mi? Tarih ve bilim felsefesi çok önemli. Çünkü nereye gittiğinizi bilmek için nereden geldiğinizi bilmeniz gerekiyor. Günümüz biliminde bu anlayışın yok olması üzücü. Mesela kıtaların kaydığını, okyanus tabanlarının açıldığını kabul ediyorsunuz ama bu kavramların nereden geldiğini, anlamını ve neden değiştiğini bilmiyorsunuz. Bu kavramları geliştirmek konuya sadece teknik açıdan bakmakla değil, gelişimine de bakarak mümkün olabilir. Ayrıca kavramların tarihini öğrenmek insana büyük bir entelektüel keyif de veriyor. Öğrencilerime her zaman, bir şeyi neden bildiğimizi, insanların eskiden nasıl düşündüğünü ve nasıl birtakım sonuçlara vardıklarını öğrenmenin gerekliliğini anlatmaya çalıştım. Aksi taktirde, gerçek bir bilim insanı olunamaz, sadece Babil Kulesi hakkında yarım yamalak bilgiye sahip insan ordusunun bir neferi haline gelinir. tabanının hareketlerini inceleyen bir araştırma gemisinde bulundum. Gemidekiler, incelenen kayaların özelliğini fark etmedi. Halbuki ben Atlantik’in ortasında; Yunanistan, Türkiye, İtalya’daki dağ kuşaklarında 150 milyon yıl önce oluşmuş kayaların aynının bulunduğunu fark ettim. Demek ki eskiden Afrika ve Avrasya arasında da derin deniz tabanları bulunuyordu ve deformasyonla şimdiki dağ yataklarını oluşturmuşlardı. Bu harika bir şeydi, daha önce de şüphelenenler olmuştu, ancak ilk kanıtlayan ben oldum. Jeolojinin tarihsel bir doğa bilimi olması ne anlama geliyor? Jeoloji, bugün yaşadığımız dünyayı anlamamıza yarar. Dolayısıyla bir açıdan fizik, matematik, kimya ve biyolojiden yararlanır; her geçen gün daha önemli hale gelen canlı ve cansız çevre arasındaki etkileşimleri de inceler. Yerkürenin bir de tarihi vardır. Bir zamanlar daha sıcaktı, daha fazla volkanik aktivite vardı, tektonik levhalar daha hızlı hareket ediyordu. Milyonlarca yıllık evrimi hâlâ devam ediyor. Bütün bunları sadece günümüze bakıp inceleyemeyiz, bir tarihçi gibi mevcut verileri değerlendirmemiz gerekir. Bizim belgelerimiz kayalar ve fosillerdir, dolayısıyla ilk işimiz bunlara ulaşmaktır. Doğa bilimcileriyle, arkeologlarla, tarihçilerle işbirliği içinde, geçmişin jeolojik olaylarını anlamaya çalışırız. CBT 1232/ 6 29 Ekim 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle