23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Sıtkı beyin atom nazariyesi Mühendis Mektebi’nin ilk mezunlarından olan Sıtkı bey, yeni bir atom teorisi geliştirdiğini iddia etmektedir. Görüşlerini içeren Yeni Atom Modeli adlı eserini, Atatürk’e de sunmuştur. Ancak o günkü akademik bilim dünyası, Sıtkı beyin düşüncelerine mesafeli durmaktadır. Cumhuriyet gazetesi 26, 27 Şubat ve 2, 4 ve 6 Mart 1933 tarihli sayılarında bu konuya ve bilim insanlarının görüşlerine yer vermiş ve bir muhabir de Sıtkı bey ile bir söyleşi yapmıştır. Sıtkı bey Cumhuriyet muhabirine, “Devrimiz demir ve ateş değil, elektron devridir” demektedir. Osman Bahadır, bahadirosman@hotmail.com sınırlı değildir. Madeni ve organik bileşik unsurları da içerir. Mendelyev’de bu düzenlilik olmadığı için atom sayıları diye basit cisimlere ikinci ve doğal olmayan bir sıra adı takarak o güzel kuanta teorisinin vereceği sonuçların belirsiz kalmasına neden olmuştur. Eserimde böyle anormallikler görülmediği, yani unsurların tasnifi, atomun yapısının unsurlarına tamamen uygun düştüğü için bu unsurların yarattığı fiziki, kimyasal, mekanik hadiseler de gayet düzenli bir surette sıralanmıştır. Beni senelerce uykusuz bırakan ve merakla çalışmaya sevkeden nokta, röntgen sınırıdır. Unsurların tasnif sınırlarını genişletip, yani eski fiziğin radyoaktivite dediği basit cisimlerle ısıl unsurları içeren son sınıfı geçtikten sonra da aynı düzeni izlediği ve bunun Planck sabitinde sonlandığını gördüğüm gün başarımın bütün fizik dünyasını kapsadığını ve fevkalade önemli olduğunu anladım. Avrupa’dan getirttiğim kuantum mekaniğiyle ilgili eserleri okuduğum zaman, bütün fizik alimlerinin bu cetveli aramakla meşgul olduklarını gördüm. Eserimin bütün noksanlarını tamamladığım sırada Gazi Hazretleri Bursa’yı şereflendirdiler. Kendilerini eserimden haberdar ettim ve bunun milli bir kisveyle görünmeye layık olduğunu iddia ederek yüksek ilim adamlarımızın huzurunda birkaç konferans tertibini rica ettim. Lütfen kabul buyurdular...Fizik alimlerinin değerlendirmeleri lehimde olmayabilir. İzahatımı (Dolmabahçe’deki, O.B.) elektronun varlığıyla donatılmış bir (bilimsel) hava içinde bulunduğumu farzederek verdim. Neticede yanıldığımı anladım. Bununla birlikte devrimiz demir ve ateş devri değil, elektron devridir. Bunun er geç anlaşılacağından eminim.” Dijital teknolojideki gelişmelerin kitap üzerindeki etkisi sadece ekitap dönüşümü ile sınırlı değil. Son 40 yıl içindeki gelişmelerin bu alanda ne tür değişimlere neden olduğunu daha detaylı irdelemek gerek. 2040 yılında belki de dijital kâğıt üzerinde yayınlanan ekitaplarda da selüloz tadı olabilecek. Peki selüloz bağımlılarının bu görmeye ömrü yetecek mi? Dijital Teknoloji ve Kitap Geçtiğimiz günlerde yaptığım yurtdışı seyahati sırasında okuduğum bir kitap vesilesiyle öğrendim. Eski kitapları onaranların bir türevi olarak ortaya çıkan yeni bir meslek varmış: Eski kitapları mevcut halleriyle korumak. Kurgu türündeki kitabın bir bölümünde neden kitabı “onarmak” yerine “mevcut halini koruma”nın tercih edilmesi gerektiğini şöyle izah ediyordu “esas kadın” : Eski bir kitabı bugünün mevcut teknolojileriyle incelediğimizde, bazı önemli izleri tespit edemeyebiliriz. Bu izler kitabın hayatı hakkında çok önemli bilgileri içeriyor olabilir. Eğer kitabı onarırsak, belki de gelecek onyıllarda ortaya çıkacak yeni teknoloji sayesinde çözüme kavuşturulacak o izleri silmiş oluruz. Böylece kitabın hayatıyla ilgili o bilgilere hiçbir zaman ulaşamayız. Görüldüğü üzere teknolojinin kitap üzerindeki etkisi sadece kâğıda basılması yerine elektronik cihazlar marifetiyle okunur hale getirilmesi ile sınırlı değil. Özellikle eski kitaplarla ilgili yapılan çalışmalarda teknolojiden ileri düzeyde istifade edilmekte. Bu vesile ile araştırma yaparken kitapla ilgili olabilecek teknolojik gelişmeler konusunda bir “ekitap” çıktı karşıma. Kitapları ücretsiz olarak dijital dünyaya aktarma misyonu olan Gutenberg Projesi kapsamında yer alan “Herkes için Teknoloji ve Kitaplar” adını taşıyor. Kitabın girizgâhındaki kilometretaşlarından bazılarını sizlerle paylaşmak ve son 40 yılda teknolojinin bu açıdan da bakıldığında ne kadar geliştiğini göstermek istedim: 1971 : Gutenberg Projesi. İlk dijital kütüphane fikri. 1974 : Internet kalkışa geçiyor. 1977 : İlk yaygın bibliyografi formatı UNIMARC 1984 : Yazılım için yeni bir telif anlayışı : COPYLEFT 1990 : Webin yaygınlaşmaya başlaması. 1993 : Online Books Page ücretsiz ekitap listesi. 1993 : PDF formatının piyasaya çıkması. 1994 : İlk kütüphane web sitesinin açılışı. 1994 : Yayıncıların bazı kitaplarını ücretsiz olarak internetten sunmaya baş laması 1995 : Amazon.com – ilk büyük ekitapçı. 1995 : Medyanın internette yayın yapmaya başlaması. 1996 : Palm Pilot’un çıkışı – ilk avuçiçi bilgisayar. 1996 : Webin arşivlenmesi için Internet Archieve’in kurulması. 1997 : Internetten yayıncılığın yaygınlaşması. 1999 : Kütüphanecilerin webmaster haline gelmeye başlaması. 1999 : Open eBook formatının ekitap standardı olması. 1999 : Yazarların internetten erişilir hale gelmesi. 2001 : Wikipedia’nın açılışı. 2001 : Telif konusunda yeni oluşum : CreativeCommons. 2003 : MIT Üniversitesinin ders içeriklerini internetten yayınlaması – OpenCourseWare. 2004 : Google Print (daha sonraki adıyla Google Books) yayında. 2005 : Open Content Alliance’ın (OCA) global dijital halk kütüphanesini açması. 2006 : Microsoft’un dijital arşivden araştırma hizmeti: Live Search Books 2007 : “Güvenilir” bir kooperatifansiklopedi : Citizendium. Japonyalı fütüristler 2020 yılında kâğıdın yerini katlanabilir bir malzemenin alacağını ve gazetelerin bu malzeme üzerinde yayımlanacağını öngörüyor. Keza 2040’lı yıllarda da TV yayınlarının tad ve koku duyularına yönelik yayın yapabileceğini belirtiyor. Demek ki sadece yirmi yıl boyunca (20202040) selülozun tadından mahrum kalacağız. Sonra dijital ortamda da o tadı alabiliyor olacağız! O halde soru şu: Ömrümüz bunları görmeye yetecek mi; ya da ömrü yetecek olanlarda hâlâ geçerli bir selüloz saplantısı kalacak mı? C umhuriyet gazetesinin çeşitli sayılarındaki haberlere göre, daha önce Bursa’da fizik ve kimya öğretmenliği de yapmış olan Mühendis Mektebi mezunu Sıtkı bey, atomların basıncı ve doğadaki enerjinin tasarrufu için bir yöntem keşfettiğini Atatürk’e bildirmiş ve anlaşıldığına göre Atatürk de Sıtkı beyin, Dolmabahçe Sarayı’nda bilim insanlarından oluşan bir topluluk önünde düşüncelerini anlatmasını sağlamıştır. Sıtkı beyin iddiasına göre, bir kıvılcımla bir treni yürütmek mümkün olacaktır. Toplantıdan sonra fizik profesörü Salih Murad (Uzdilek) bey olumsuz bir tutum takınmıştır. Salih Murad bey, “ fizik aleminde bugün en önemli sorunun atomun mekanizmasını öğrenmek ve atomu parçalamak olduğunu, ancak atomun içindeki basınçla büyük lokomotiflerin yürütülmesinin daha sonraki bir mesele olduğunu” söylemiştir. Bazıları da Sıtkı beyin bilinen atom teorisini tekrarladığını, çok bilgili olan bu kişinin kafasındaki fizik ve matematik kurallarını birbirine karıştırdığını, bazıları ise onun başka türlü bir Con Ahmet bey olduğunu ileri sürmüşlerdir. SITKI BEYİN SAVUNMASI Sıtkı bey ise, Cumhuriyet muhabiri Musa beyin kendisiyle yaptığı söyleşide eleştirilere özetle ve bugünkü dilimizle şu şekilde karşılık vermiştir; “Eserimin adı, Yeni Atom Modeli’dir. Aynı zamanda bir unsurların sınıflandırılması kanunudur. Bunu iki sene evvel bulmuş, Mendelyev sınıflandırması sınırlarına kadar yürütmüş ve ona göre çok yüksek bir mahiyette olduğunu anlamıştım. Çünkü Mendelyev yalnız basit cisimleri atom ağırlıklarına göre sıralamış ve onları oksitlenme derecelerine göre de düşey sütunlara ayırarak sınıflandırmıştı. Bunun gerçek bir sınıflandırma olamayacağı delillerle göze çarpıyordu. Gerçek sınıflandırmadan maksat, yalnız kimyasal değil, aynı zamanda fiziki ve mekanik hadiseler için de geçerli bir sınıflandırmadır. Halbuki Mendelyev sınıflandırması, kimya hadiselerine bile tamamen uygun düşmez. Hele bazı nadir cisimlerin tasnif dışında bırakılması kadar mantıksız bir şey olamaz. Tek bir istisnayı bile kabul etmeyen doğa yasası, böyle 15 basit cismi, evrenin oluşumunun yahut atomun bünyesinin dışında bırakmaz. Göze çarpan ikinci üstünlük noktası da şudur: Mendelyev tasnifinde atom ağırlıkları arasında birçok boşluklar görülüyor. Mesela Bor (11) ile Karbon (12) arasında hiçbir boşluk yokken, Azot (14) ile Oksijen (16) arasında niçin boşluk kalmıştır? Bunun sebebini şimdiye kadar kimse araştırmamıştır. Doğa yasası, unsurları öyle tasnif etmiştir ki, onun yaptığı cetvelde böyle boşluklara rastlanmaz. O cetvel yalnız basit unsurlarla değil madeni ve organik kimyasal unsurlarla da süslenmiştir. Yani atomun gerçek yapısal oluşumu, yalnız basit cisimlerle BİR YORUM Sıtkı beyin atom nazariyesinin Cumhuriyet gazetesinde beş gün boyunca önemli bir yer işgal etmiş olması, nazariyesinin doğru olma olasılığının düşünülmesi kadar, önemli bilimsel keşiflere karşı o günün kamuoyunun duyarlılığıyla da ilgilidir. Ayrıca Atatürk’ün Sıtkı beyin iddialı tezine ilgi göstermiş olması da olaya elbette önemli bir haber değeri kazandırmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında kamuoyunda bilime ve yeni bilimsel gelişmelere karşı günümüzdekinden daha kuvvetli bir ilgi vardı. 1920’li yılların ikinci yarısıyla, 1930’lu yılların ilk yarısında çeşitli bilimsel konularda akademik bilim dünyası dışından “Con Ahmet”lerin çıkmış olması tesadüfi değildir. Ayrıca teorisi yanlış olsa da, Sıtkı beyin “devrimiz artık elektron devridir” şeklindeki düşüncesi, günümüzde tamamıyla gerçekleşmiş bir olgu olarak, 1933 Türkiyesi için çok başarılı sayılması gereken bir öngörüdür. Akademik bilim dünyası dışındaki insanların da bilimle ilgilenme düzeylerinin yüksek oluşu, bir ülkedeki genel bilimsel zihniyetin ve buna bağlı olarak bilimde ve teknolojideki gelişmelerin de yükselmesinin en önemli nedenlerinden biridir. CBT 1232 / 14 29 Ekim 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle