23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

tırmak için harcamaları arttıran bazı yollara başvurmak durumunda kalıyorlar. Bu koşullarda yakında tümü ile yürürlüğe girecek tamgün çalışma düzeninden ne bekleyebilirsiniz? İktidar bugün eminim her şeyden çok nasıl yandaş rektör, yandaş başhekim ve yönetici atamalarını gerçekleştirebilirim diye düşünmektedir. Tamgünle amaçladığı da hekimleri yönetime bağlı ve muhtaç hale getirmek, denetim altına almaktır. Üniversiteleri nasıl gerçek bilim yuvaları haline getirebilirim kaygısını taşıdıklarına ait hiçbir kanıt yoktur ortada. Sayıları artan tıp fakülteleri acaba nasıl bir eğitim veriyor. Harvard Tıp Fakültesi’nden sıkça söz ederim. Sağlık sisteminin hiç de iyi işlemediği Amerika’da tıp okullarının bir disiplini vardır. Harvard’a hiçbir otorite şu kadar öğrenci alacaksın diyemez. Harvard en çok 200 öğrenci alır. Bu hastane en iyi doktor ve bilim insanlarına olduğu gibi en iyi sağlık elemanlarına, sekreterlere, en güzel salonlara, amfilere, kafeteryalara sahiptir. Hiçbir özel hastane ondan daha iyi olamaz. Bilim insanları özel hastalarını da orada görür, sonra akşam saatlerindeki toplantı ve seminerlere katılırlar. Sorulması zorimkânsızsoru: Nerede yanlış yapıyoruz? Bireysel ya da kesimsel olarak kendisine ezbere belletilen[1] doğrularından başka doğru tanımayan insanımızın çoğunluğu için hangi ideolojik kampa dahil olursa olsun “neyi yanlış yapıyorum“ sorusu anlamsız, dolayısıyla da imkânsız bir sorudur Tınaz Titiz D DENETİM MEKANİZMASININ ÖNEMİ Bu kapitalist ülkede denetim mekanizmalarının önemini, nasıl çalıştığını ve vazgeçilmezliğini de çok iyi anlamış ve anlatmışımdır. Bu öylesine önemli ki Harvard’ın bu aksamayan denetimlerle kalitesini koruduğunu söyleyebilirim. Bir profesör, bir klinik direktörü o yeri hak ettiğini ve bunu sürdürdüğünü ispatlamak zorundadır. Hakkında akademik üretiminin değerlendirilmesi amaçlı bir rapor (evaluation of his academic productivity) istenir. Bu olumlu değilse o mevkiini terk etmek zorunda kalır. Atamalarda geçerli olan bilimsel kriterlerdir. Bilim merkezlerinde yandaş aramak kimsenin aklına gelmez. Bilim insanları orada kendilerini tatmin edecek çalışma koşullarını bulurlar. Bu koşullar herhangi bir özel hastane ile kıyaslanamaz. Üniversitenin elbette bir üstünlüğü ve ayrıcalığı olmalıdır. O nedenle fakülte hastanesi akademisyenlere sahip çıkabiliyor, onları en verimli bir şekilde kullanabiliyor. Bizde böyle bir ortam yaratmak olanaklı değil. Bunun başlıca nedeni, politikacının hiç de yakın olmadığı bilime müdahale hakkını kendisinde görmesi ve bilim dünyasının buna karşı duramayışıdır. YÖK sistemi ve yandaş rektörlerle iktidarın üniversitelere ne kadar çok müdahale ettiğine sık sık tanık oluyoruz. Türban tartışmalarından bilime, bilim üretimine öncelik vermeğe sıra gelmiyor. İstanbul Üniversitesi, Evren Paşa’dan sonra Başbakan Tayyip Erdoğan’a da doktora vermek gibi hiç de övünemeyeceği bir eyleme imza atmıştır. Üniversitelerimizde bilime öncelik veren ne denetim, ne ödül, ne verimlilik, ne kalite arayışı var. Bu koşullarda bile küçümsenemeyecek bilimsel çalışmalar gerçekleştirenleri takdirle anmak isterim. Tıp fakülteleri elverişsiz koşullara karşın en iyi yayınları yapıyor. Üniversitelerimizin bilimi ve onun bağımsızlığını koruyacak direnci göstermesi büyük bir beklentimizdir. Şu serbest piyasa ekonomisi, şu liberalizm, şu hastayı müşteri yerine koymak ve bunu benimseyen politikacılarımız var ya, işte o çok şeye mal oluyor. Siyasetin huzursuzluk, karmaşa, kutuplaşma yarattığı, darbeye karşı çıkıyoruz diye çeşitli Bizans oyunlarının, saray entrikalarının sergilendiği; demokrasiyi savunuyoruz diye akla, bilime, laikliğe darbe üstüne darbe vurulduğu, bütün bu yapılanların bir bölüm soldan dönme liberal aydın tarafından alkışlandığı, iktidar yalakalarının, medyanın önemli bir bölümünü ele geçirdiği bir ortamda, halka eğitimi ve sağlığı eşit koşullarda ulaştırmayı amaçlayan ve özlemini duyduğumuz sosyal devlet ve bilim toplumu anlayışını nasıl bekleyebiliriz? EVET ÇOK ŞEY BEKLEMEKTİR! Çok şeydir, hem de her şeydir. Bireysel ya da kesimsel olarak kendisine ezbere belletilen[1] doğrularından başka CBT 1232/ 19 29 Ekim 2010 eğerli dostumuz Dr. Necati Saygılı’nın Hollanda(lılar) hakkında bir yazısı üzerine kimi düşüncelerimi yazmak istiyorum. Ama önce, Dr. Saygılı’nın içinde Simon McKenzie’den alıntılar içeren yazısından kimi paragraflar: Makalenin yazarı Simon McKenzie yazısına, “Tanrı dünyayı yarattı, fakat Dutch milleti Hollanda’yı yarattı” diye başlamış. “Hollanda, kimi Avrupa dillerinde basık/alçak toprak anlamında, Netherlands, PaysBas gibi isimlerle adlandırılmakta; bu adlandırmaya hak kazandıran gerçek, ülke topraklarının 2/3’ünün deniz basacak kadar düşük rakımlı olması ve ülke nüfusunun %60’ının deniz seviyesinin altındaki topraklarda yaşıyor olmasıdır” diye devam etmiş. Söz konusu makalede yine bir Hollandalı olan Han van der Horst’un, Low SkyUnderstanding the Dutch adlı kitabından şu cümleler nakledilmektedir: “Ülkeyi ve toplumu deniz şekillendirmiştir. Su, hem bir arkadaş, hem de varlıklarını tehdit eden bir tehlikedir. Yabancılar, Hollandalılar için, su ile mücadele ediyorlar ve kazanıyorlar diye düşünse de; deniz olsun, nehir olsun suyu yenmek mümkün değildir; çünkü o çok daha güçlüdür. O nedenle insan için, onunla birlikte yaşamanın bir yolunu bulmaktan başka çaresi yoktur.” “Hollandalılar için son 1000 yılın başlıca uğraşısı, deniz ve nehir suyu ile birlikte yaşamanın yolunu arayıp bulmak olmuş; su ile mücadelede kazandıkları uzmanlık, bu milletin karakterini silinmez şekilde biçimlendirmiştir.” “Suyla baş etmede başarının esası su, insan ve ekosistemin diğer canlı varlıkları arasındaki uyuşumu ve dengeyi gözetmek / korumaktır: Gücünüzü sergileyeceksiniz önce; sonra, sıra ötekine geldiğinde ona müsaade etmeniz gerektiğini bilmeli ve anlamalısınız ki, sonuç sizin için utandırıcı olmasın. Gerçekçi olmalı ve sağduyunuzu kullanmalısınız; duygularınıza esir olmamalı, bilhassa kızmamalısınız. Her zaman aşırılığa kaçmadan itidalli olmalısınız. Dikkatli ve hep tedbirli olmak zorundasınız; uykuya dalarsanız, ayaklarınız ıslanmış halde uyanmak zorunda kalırsınız. Bütün bu özellikler, ulusun karakterinde yer etmiş; varlığımızı sürdürme ve düşünme yollarımızın taşları olmuştur.” İlginç tesbitler! ....... Bu alışkanlık o milletin politik hayatına da yansımış. Çok partili demokratik bir sistemin uygulandığı Hollanda’da hiçbir zaman tek parti hükümeti olmamış! Hep koalisyon hükümetleriyle yönetile gelmiş bu ülkede uzlaşı kültürü, günlük hayatın her alanında kendisini hissetirmekte imiş. Yazar şöyle diyor; “Çelişen çıkarların masaya taşınacağı ve aralarında bir şekilde uzlaşının aranacağı bir komite teşkil etmeksizin karara bağlanmış önemli bir konu hemen hemen yok gibidir”!.. Dr. Saygılı buradan sonra şu soruyla yazısını bitiriyor: “Bu kadar bol nimetin bulunduğu bir ülkede yaşayan insanlarımızın, yaşam koşullarındaki doğal zorluklara rağmen Hollandalıların dünyanın sayılı denizci milletlerinden olmalarına; sanayileşmişgelişmiş ülkelerinden biri olabilmelerine; kişi başına milli gelirlerinin bizimkinden 3.54 misli daha yüksek olmasına bakarak; kendilerini sorgulamalarını ve nerede yanlış yapıyoruz sorusunu sormalarınıcevabını aramalarını beklemek çok şey beklemek midir?” doğru tanımayan insanımızın çoğunluğu için hangi ideolojik kampa dahil olursa olsun “neyi yanlış yapıyorum“ sorusu anlamsız, dolayısıyla da imkânsız bir sorudur. Doğruyu yapan kendisi / kendileri, yanlış olanlar ise dışındaki(ler)dir. Yukarıdaki alıntı içindeki bir cümle, toplumumuzun bugünkü Sorun Çözme Kabiliyeti açısından yol göstericidir. Toplumların karakterlerinde de aynen onu oluşturan bireylerde olduğu gibi, içinde bulunduğu koşulların etkisi büyük oluyor. Bizim son 1000 yılımıza damgasını vuran başat kültürel öğe nedir diye bakıldığında, ezberitaatbiat üçlemesi dikkat çekiyor. Sorunlarının çözümünü onu yönetenlere ihale etmiş, yöneticileri ise bu ihaleyi Tanrı’ya devrederek başarısızlık karşısındaki olası sorgulama ve/ya hoşnutsuzluğu kesin olarak bitirmiştir. Suyla uğraşan su sorunları hakkındaki becerilerini ve oradan yola çıkarak diğer sorun alanlarındaki becerilerini yani Sorun Çözme Kabiliyetini; geliştirirken, sorunlarını ihale etme konusunda uzmanlaşan toplumumuz da kurtarıcı arama ve bulma becerisini geliştirmiştir. Ayak sesleri eğitim sınıfımızın dışındaki herkesçe duyulan Öğrenme Devrimi iki anahtar ilke çevresinde örgüleniyor[2]: İKİ ANAHTAR İLKE: AKILBEDEN BAĞLANTISI VE AKILBEYİN BAĞLANTISI.. 1. Birinci ilke, öğrenmenin akademik bir süreç olmadığını, bebeklikten itibaren yapılan her türlü bedensel eylemin aklı geliştirdiğidir. 2. İkinci ilke ise, gelişen aklın beyinde yeni bağlantılar oluşturduğunu, bunun da yeni bedeni ve akli eylemleri tetiklediğini, bu sürecin kendi kendini beslediğini söylüyor. Eğer bu ilkeler doğru ise ki her gün doğruluğunu deneyip doğruluyoruz, sorun çözme konusundaki uğraşlarımız aklımızı geliştirecek, gelişen aklımız yeni sorun çözme girişimlerini tetikleyecektir. BUNA GÖRE YAPILMASI GEREKEN NEDİR? Ortak akıl bu soru’nun ayrıntıları konusunda en iyi cevapları bulacaktır. Hollandalı yazarın ifadesini tekrarda yarar var: “Çelişen çıkarların masaya taşınacağı ve aralarında bir şekilde uzlaşının aranacağı bir komite teşkil etmeksizin karara bağlanmış önemli bir konu hemen hemen yok gibidir” Ayrıntıları ortak akla bırakmadan önce bizim yapmamız gereken tek şey, Sorun Çözme Kabiliyeti’mizin yüzyıllar içinde dümura uğradığını ve bu yetmezliğin tüm karar ve eylemlerimize bir parmak izi gibi yansıdığını kabul etmek, bu sorunu gündemimize alarak tartışmaya başlamak. [1] Mümkün olan yerlerde “ezbere bellemek” sözcüklerini yan yana kullanıyor ve böylece farklı anlamlar taşıdığını hatırlatmayı umuyorum. Bellemek, bellekte tutmak, akılda tutmak, unutmamak anlamına gelirken; ezberlemek ise sorgulamadan kabul etmek (by heart, par coeur, yürektenlik) anlamındadır. Bellemek bir öğrenme yöntemi iken ezberlemek Tanrı vergisi merak duygusunun kendi egemenliklerini sorgulamalarını engellemek amacıyla yasaklanmasıdır. [2] Gordon Dryden and Dr. Jeanette Vos, The Learning Revolution
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle