05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bizim de tic’imiz olsun mu? Türkçemize de girmiş, alışılmış bir deyim olarak (bizdeki okunuşu ile) tik; “kontrol edilemeyen, elde olmayarak ve bir işleve yönelik olmadan yinelenen hareketler” biçiminde açıklanıyor Fransızca sözlükte. Durup dururken nereden çıktı bu “tik” sözcüğü ve sorusu? Şimdi onu anlatmaya çalışacağım. Prof. Dr. Sümer Gürel (EMSÜ) B ireyler, özellikle ünlü iseler ve tikleri de varsa, bu onların özel referansı olmaya başlar halk arasında. Örneğin, rahmetli, saygıdeğer Bülent Ecevit, sıkıldığında ya da sinirlendiğinde göz ve kaşını seğirten bir tik ile tepki verirdi. Tik’i bu denemenin içeriği ve iletisi bağlamında daha geniş bir anlam dizgesi içinde düşünebilirsek, kimi bireylerin “beden dili” olarak davranışlarında, giderek de duygu ve düşüncelerini ifade ederken kullandıkları üslupta adeta tik tanımına uyan hususlara tanık olabiliyoruz nitekim! (Nitekim deyimi, intihar adayı bir paşa eskisinin bu türden tik’i olmuştu adeta). Şimdi çevremize, özellikle de siyasal ortama bir göz atalım; iktidarın önde gelen kişileri içinde dil açısından bu tür arazları sıkça ve bolca gözlemekteyiz. Kuşkusuz daha doğru dürüst incelendiğinde (psikiyatrik/psikoanalitik kapsamda) bu sözel tikler, aslında sürçü lisan’dır. Ve bu özel durum psikanaliz uzmanlarınca kişinin “bilinçdışı” birikimlerinin (elinde olmayarak, aynen tik’te olduğu gibi) ağzından kaçırdığı – eski dilde sürçü lisan eylediği sözcüklerle ortaya çıkmaktadır. Sözgelimi; “al anan da git!” ya da “şeyini şey ettiğimin şeyi”, giderek “babalar gibi satar m!” efelenmesi bu türden çok anlamlı örneklerdir. sin! Bu arada kafama takılan sorular var doğal olarak. Batı hayranlığı içindeyiz ya, AB’ye üye olalım diye (sahte ya da gerçek) çaba harcıyoruz ya, ben de bu denemeyi kaleme alırken şöyle belleğimi bir yokladım. Batı’da, Hıristiyan âleminde, Vatikan dışında Hıristiyanlığı vurgulayan bir devlet biçimi var mı, diye sordum kendi kendime. Yanıt: sıfır! (kimi Batı ülkelerinde Hıristiyan sözcüğüne referanslı siyasal partiler var; ama devlet katına bu deyimin çıkması söz konusu değil!) Kraliyetler var –bir anlamda unvan olarak modası geçmiş de olsa Avrupa’nın kuzey kuşağında boydan boya İngiltere’den başlayarak Hollanda, Belçika, Danimarka, Norveç ve İsveç. Ama ne görüyorum?! Demokrasi beşiği İngiltere (Magna Carta) ile başlayan ve dünya siyaset literatürüne İskandinav Sosyal Demokrasi örnekleri sunan Danimarka, Norveç ve İsveç. Bir kısmı da (İngiltere, Hollanda ve Danimarka ortalama 13 yıl) yaşayarak tanıklık ettiğim ülkeler. Hepsi de (rejimin sigortası olarak, bizde ve Fransa’daki gibi, laisizmi vurgulamasalar da) ruhban sınıfının, yani kilisenin siyasal yapı üzerindeki etkisini sıfırlamış uygar ülkeler. Kısacası din olgusunu simgesel olmaktan çıkarıp kutsallığını da baskı aracına dönüştürerek rejimin ve devletin ana öğesi yapmak, Ortaçağın bile gerisine düşmektir. Bir de bu fikirleri savunanlar “çağ atlamak”tan söz etmiyorlar mı; o zaman nutkum tutuluyor. Hatta DEMOKRASİ kavramı için bile, yine DİN’i kullanarak –kılık, kıyafet özgürlüğü safsatası içinde ortalıkta ahkâm kesmiyorlar mı; pes doğrusu!... Arkadaşlar! Bizim bir tane CUMHURİYETİMİZ var; o biriciktir, İslam âleminde tektir. O nedenle, bizim Cumhuriyet’i numaralamak gibi (maymunsu bir Fransa özentisi ya da öykünmesi içinde) bir değişikliğe gereksinimimiz yoktur. Liberalleşme kavramına gelince, sözcük anlamı itibarıyla; “politik, ekonomik ve sosyal alanlarda bireysel özgürlük taraftarlığı” biçiminde bir sözlük tanımı bulunmaktadır. Ancak, AMA TEMEL AMACIM BU DE L TİC sözcüğünü (tesadüfen frenkçe karşılığı uygun düştüğünden) oyun olsun diye seçtim. Kelime oyunu deniyorum (Mustafa Balbay kardeşimizi bu arada sevgi ve özlemle anıyoruz; kendisi bu işin ustasıdır). TİC sözcüğünü oluşturan harflerin arasına noktalar koyarsak T.İ.C= Türkiye İslam Cumhuriyeti oluveriyor! İşte bu denemedeki temel amacım. Il ml İslam falan gibi “takıyye” kokulu deyimler yerine, göğsümüzü gere gere, kimi İslam ülkelerini de izleyerek koyalım şu mübarek ve de kutsal sözcüğü Türkiye ile Cumhuriyeti sözcükleri arasına olsun bit postmodern felsefe ekolünün çoğu mensubu gibi, böylesine bireye indirgenmiş bir özgürlük olgusunun (ulusal devleti de yadsıyarak!) özü itibarıyla anarşizm gibi kendi içinde çok tutarlı insancıl bir ütopya ile örtüştüğünü kabulden kaçmak bir kavramsal kargaşanın gerisine gizlenmektedir. Bu konu kimi yetkili uzmanlarca (Alan Sokal, ABD’li fizik profesörü, Jean Bricmont, Belçikalı kuramsal fizikçi, birlikte yazdıkları ve dilimize “Son Moda Saçmalar” başlığı altında İletişim Yayınları’nca Mehmet Baydur ve Ongun Onaran çevirisi ile yayımlanan çalışma, 2002) yeterince didiklendiğinden ve postmodernizm kısa ömrünü tamamladığından bizdeki neoliberal akım öncülerinin bilimsel referansları yok olmuştur. O nedenle şu “kanla, irfanla kurulmuş” Cumhuriyeti daha arzu edilir demokratik bir düzeye nasıl taşıyacağımızı, sadaka toplumu yaratarak değil, akılcı ve uygar “toplumsal oydaşım” yaklaşımı içinde tartışsak, daha doğru ve dürüst bir konumda olmaz mıyız? Oluruz elbette!... Ancak Big Brother Watching Us (Büyük Birader Bizi Gözlüyor!) ürküntüsünden ve ödlekliğinden kurtulmak gerekiyor. Oysa şurası bir gerçek ki 1950’den bu yana (aradaki küçük bağımsızlık parantezlerini kenara koyarsak) tüm yönetimler Washington D.C’ den tayinle iş başına gelmişlerdir. Kısacası, göstermelik Demokrasi (D.P’nin ortaya çıkışı) ve göstermelik seçimler böylesi bir “ilahi komedya”nın sahne dekorlarıdır. Acı ama gerçek dostlar! Üretim yerine “mirasyedi” mantığı ile ülkeyi gıdım gıdım satmak, ona buna el açarak borç batağında sürünmek pahasına toplumu “tüketim isterisi”ne koşullayarak “Roma’nın Son Günleri”ni oynamak bize yakışır mı? Özetle, gidişat hiç ama hiç iç açıcı değil!... Bir Kurtuluş Savaşı vermemiz gerekiyor galiba... Düşman hep aynı düşman: Batı Emperyalistleri. İçeride de “bedhahları” var!... Ama bir bilgenin mecazi olarak dediği gibi; “Onlar dışarıdan, biz içeriden şu memleketi bir türlü yıkmayı başaramadık, vesselam!...” Yıkamayız da, yıkamazlar da; temelleri çok sağlam, çimentosu yurtsever marka, harcı kanla yoğrulmuş, teçhizatı da güzelim Türk Gençliği! Hodri meydan T.İ.C’ciler!.. KAYNAK: Le Petit Robert, Grand Format / Dictionnaire de la langue Française, Paris, 1996. 2 “Favorable aux liberte individuelles, dans le domain politique, economique et social”, Petit Robert, Dictionnaire. Le Petit Robert, Grand Format / Dictionnaire de la langue Française, Paris, 1996. “Favorable aux liberte individuelles, dans le domain politique, economique et social”, Petit Robert, Dictionnaire. Ağustos ayında gökyüzü Ba taraf 10. sayfada Ağustos ayı boyunca gökcisimlerin doğuş–yükseliş–batış saatleri (saat : dakika) Ak am Merkür(1–5) Jüpiter Satürn (1–25) Uranüs(1–25) Neptün Gece Jüpiter Uranüs Neptün Sabah Venüs Mars Jüpiter (1–22) Uranüs Uranüs Neptün (1–27) 19 20 24 27 31 08 Ay Yer’e en yakın 13 YEN AY 18 Merkür–Güneş açıklığı en büyük. Doğu (27 derece) 15 LK DÖRDÜN 14 Ay Yer’e en uzak GÜNCEL UZAY HABERLERİ Jüpiter’e gökta çarpt : Jüpiter atmosferinde meydana gelen çeşitli meterolojik olaylar çok uzun yıllar bozulmadan kalabiliyor. Teleskopla bakıldığında Jüpiter’in atmosferinde bu meterolojik olayları görmek mümkün. Ayrıca, büyük kütlesinden dolayı gök taşlarını kendisine çekerek atmosferine çarpma olayları da olmaktadır. Jüpiter’in son gözlemlerinde güney kutbuna yakın enlemlerde daha önce görülmeyen ilginç bir lekenin varlığı ortaya çıkartıldı. Büyük olasılıkla yakın bir tarihte oldukça iri bir göktaşı Jüpiter’e çarptı tıpkı, 1994 yılındaki ShoemakerLevy çarpışması gibi. Olay duyulduğundan buyana ülkemizdeki teleskoplar bu çarpma olayını resimlemeye yöneldi. Ayrıca, Kayseri–Erciyes Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü’ndeki anten kullanılarak yapılan 20.1 ve 45 mega hertz Jüpiter’in radyo gözlemlerinde bir artış gözlendiği haberi geldi. Bunun fizik anlamı: Çarpmanın meydana getirdiği iyonize gazın akısı, Jüpiter’in var olan radyo akısına eklenerek toplam şiddet artmasıdır. Jüpiter’in resmi GEZEGENLER NEREDE? GÖK OLAYLARI GÜNLÜ Ü gün 4 6 7 7 13 14 15 17 saat 04 04 01 05 22 20 21 24 Ay Yer’e en uzak DOLUNAY ve Ay tutulmas Jüpiter Ay’ın 3 derece güneyinde Neptün Ay’ın 3 derece güneyinde SON DÖRDÜN Jüpiter Güneş’e en uzak Juno üst kavuşumda (Yer–Güneş–Juno) Neptün Güneş’e en uzak CBT 1167/15 31 Temmuz 2009 internetten alıntıdır. Jüpiter üzerimize gelebilecek göktaşlarını üzerine çekerek tutuyor: Jüpiter kalkanımız diyebilir miyiz? Periyodik cetvelde 112. element bulundu: Periyodik cetveldeki 112. element yerini aldı, simgesi “Cp” ve ismi: 'kopernikyum'. Gökbilimci Nicolaus Kopernik, gezegenlerin Güneş’in etrafında döndüklerini ve Dünya’nın evrenin merkezi olmadığını göstermişti. Kopernik’in anısına en son bulunan bu elemente ismi verildi.112 sayısı, atomdaki proton sayısını verir. Kopernikyum elementi, hidrojenden 277 kez daha ağır. Kopernikyum, laboratuar ortamında parçacık hızlandırıcılar kullanılarak üretildi, doğal değil. Şunu da ekleyelim, gerçekte ilk olarak 1996 yılında keşfedilen kopernikyum elementinin doğrulanması 13 yıl gibi uzun bir süre aldı ve ismi daha şimdilerde veriliyor. Bilim aceleye gelmez diyebilir miyiz? Kaynakça: The Astronomical Almanac 2009
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle