18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sağlık Kanser Tedavisi ve Kısırlık Kanser günümüz dünyasının en önemli sağlık sorunlarından biri. Her yıl binlerce çocuk ve doğurganlık çağını henüz tamamlamamış genç kadına, kanser tanısı konuyor. Modern tanı ve tedavi metodlarının kullanılmaya başlaması ile son 30 yılda kansere bağlı ölümler azaldı. Örneğin 1970’lerde çocukluk çağı tümörlerinde 5 yıllık sağ kalım oranı yüzde 58’ken 2000’li yıllarda yüzde 80’e çıktı. Erişkin kanser türlerinde de sağ kalım oranları aynı dönemde yüzde 66’ya yükseldi. Dr. Özgür Öktem, Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü A rtan yaşam süresi ile birlikte hastaların yaşam kalitesi konuları ön plana çıkmaya başladı. Kanser hastalarının doğurganlık yeteneklerinin korunması bunlardan biri. Maalesef kanser tedavisinde kullanılan kemoterapi ilaçları yumurtalık dokusu üzerinde toksik etkiler göstererek erken yumurtalık yetmezliğine (prematür menopoz) yol açıyor. Üstelik kendileri kanser hastası olmadıkları halde, kemoterapi ilaçları ile tedavi gerektirebilen bazı otoimmün (vücudun kendi doku ve organlarına karşı, bağışıklık sistemini kullanarak tahribat yapması) ve bağ dokusu hastalıklar vardır. Sistemik Lupus Eritematozus, Behçet Hastalığı, Wegener Vasküliti (damar iltihabı) bu hastalıklardan bazılarıdır. Soru: Kanser tedavisine ba l k s rl k riski nedir? Kanser tedavisi sonrası ne oranda kalıcı kısırlık gelişeceği bazı faktörlere bağlıdır. Bunlar şöylece özetlenebilir: 1. Tedavinin ekli, süresi ve dozu: Her kanser ilacı yumurtalık dokusu üzerinde aynı toksik (zehirleyici) etkiye sahip değil. Alkilleyici ajanlar olarak bilinen kanser ilaçları, yumurtalar üzerinde en fazla toksik etkiye sahipler. Önemli bir nokta şu: Kanser ilaçları günümüzde kombine olarak veriliyor. Yani birden çok kanser ilacı toplu halde uygulanmakta. Burada amaç, daha fazla kanser hücresini öldürerek tedavi şansını artırmak. Bu kombine tedaviler içinde alkilleyici madde yoksa, tedaviye bağlı kısırlık riski daha azdır. Ancak unutulmamalı ki, ileri yaştaki hastalar ile, alkilleyici olmasa da yüksek dozda ve uzun süreli tedavi olacak hastalarda da, kümülatif dediğimiz birikimsel etki ile kısırlık gelişebilir. 2. Hastan n ya : Her kadının yumurtalık dokusunda belli sayıda yumurta bulunur. Bu yumurtalar farklı gelişimsel dönemlere aittir. Bunların en temel formu olarak bilinen yumurtaların sayısı, o kimsenin yumurtalık rezervinin bir göstergesidir. Tüm yumurtalar, kökenini bu temel formdan alarak gelişir. Normalde yaşla beraber bu yumurtaların sayısı azalır. Dolayısıyla kemoterapi ve/veya radyasyon (ışın) tedavisi gören 35 yaşın altında genç bir kadında, yumurtalık dokusunda tedavi sonrası hayatta kalan yumurta sayısı, yaşlı (35 yaşının üzerinde) hastalara kıyasla daha fazla olacağı için, erken menopoz veya yumurtalık yetmezliği gelişme riski daha az olacaktır. Örneğin meme kanseri tedavisinde sık kullanılan ve siklofosfamid gibi alkilleyici ajan içeren CMF kemoterapisinde erken menopoz riski 40 yaşın altında yüzde 40 iken, 40 yaş ve üzerindekilerde yüzde 76’ya çıkıyor. Daha az toksik etkili adriamicin içeren kemoterapi formlarını alan hastalar, şayet 30 yaşın altında iseler adet düzensizliği ve adetten kesilme riski hemen hiç yokken, 4049 yaş arası hastaların hemen tamamında âdet düzensizlikleri olmaktadır. 3. Kemik ili i nakilleri: Lösemi (kan kanseri), lenfoma (lenf bezi kanseri) ile bazı kan hastalıklarının tedavisinde kemik iliği nakilleri çok yüksek başarı oranına sahip. Ancak ne var ki bu işlem öncesi hastalara çok yüksek dozda ışın ve alkilleyici kemoterapi ilaçları verilmekte. Ne acıdır ki yaşı ne kadar genç olursa olsun, bu hastaların hemen tamamında erken ve kalıcı yumurtalık yetmezliğine bağlı kısırlık gelişmektedir. Soru: Kanser ilaçlar n n yol açt k s rl ktan korunmak için ne gibi seçenekler var? Bu, hastanın yaşı, evli olup olmaması ve kanserin türü gibi faktörlere bağlıdır. A. Embriyo dondurma: En başarılı seçenektir. Dondurulan her embriyo için ortalama yüzde 27 canlı doğum şansı vardır. İşlem aslında bir tüp bebek uygulamasıdır. Hastaya dışarıdan yumurta büyümesini sağlayıcı ilaçlar verildikten sonra elde edilen yumurtalar laboratuvar ortamında hastanın eşinden alınan spermle döllenerek belli bir büyüme aşamasına geldiğinde nakletmek yerine dondurularak saklanmaktadır. Kanunlar gereği hastanın evli olması zorunludur. Ayrıca bu bir tüp bebek uygulaması olduğu için 1014 günlük bir tedaviye ihtiyaç vardır. Normal tüp bebek uygulama protokollerinde kadınlık hormonu olarak bilinen östrojen hormonu normalin 10 katına kadar çıkabildiği için, meme kanseri hastalarında uygulanması arzu edilmiyor. Zira meme kanseri olu şum ve yayılmasında bu hormonun rolü olduğu biliniyor. B. Oosit (yumurta) dondurma: Erişkin yaşa gelmiş ancak evli olmayan hastalarda seçenektir. İşlem aynı embriyo dondurulması gibidir. Tek fark, elde edilen yumurtalar döllenmeden dondurularak saklanır. Ancak dondurulan yumurta başına canlı doğum şansı düşüktür: Yüzde 3 civarında. C. Yumurtal k dokusu (over) dondurma: Yine evli olmayan hastalar yanında, çocuk ve adolesan kanser hastalarındaki tek fertilite koruyucu seçenektir. Erişkin hastalarda da evli ancak kanser tedavisi öncesi oosit ve/veya embriyo dondurulması için yeterli zamanı olmayan veya buna tıbbi bir engeli bulunan hastalarda da, over dokusu dondurulması bir seçenektir. Henüz deneysel bir yöntem olarak kabul edilir. İşlem, diğerlerinden farklı olarak ameliyatı gerektirir. Yumurtalıklardan biri çıkartılarak 1 cm’lik parçalar halinde dondurulur. Hastaya yeniden nakil yapılması gerektiğinde bu dokular çözülerek çıkartılan yumurtalık dokusunun eski yerine veya karın içinde yan duvara yerleştirilmektedir (ortotopik yaklaşım). Alternatif olarak, hasta kol veya karın cilt altı bölgelerine de yerleştirilmiştir (heterotopik yaklaşım). Eski yerine yerleştirilen yumurtalık dokusundan doğal hamilelik ihtimali olabilirken, diğer yerlerde tüp bebek yapılması zorunludur. Zira doku anatomik yerinden başka alanlara yerleştirildiği için yumurtaların toplanıp dışarıda döllenmesi zorunludur. Yumurtalık dokusu dondurulan hastalardan hâlâ pek azına tekrar nakledildiği için, işlemin gerçek başarı şansı bilinmiyor. Dondurulan dokular 10 yıl saklanabiliyor. Bu süre, hastaya gelişen tıp teknolojilerinden faydalanabilme açısından da zaman kazandırabilir. Zira günümüzde yardımcı üreme tekniklerindeki başarı 10 sene öncekinden daha fazladır. Bu açıdan bakıldığında bugün başarı şansı düşük olan işlemler, seneler içinde belki de çok daha başarılı ve rutin uygulamanın bir parçası olacaktır. Cansel’in Otobiyografisi Doç. Dr. A.Gülden Diniz Ünlü Gerek patoloji uzmanlık sınavına, gerek doçentlik sınavına hazırlanırken çok zorlandım. Çünkü tüm patolojiyi kuşbakışı gözden geçiren, şöyle hap gibi özetlenmiş Türkçe bir kaynak yoktu. Hani insan hep bir son tekrar yapmak ister ya, işte bunu gerçekleştirecek bir kitap yoktu. Doçentliğe hazırlık sürecinde değişik kitaplardan, farklı zamanlarda katıldığım hizmet içi eğitim kurs notlarından ve internet kaynaklarından yararlanarak kendim için “bir son tekrar kitabı” hazırlamayı düşündüm. Çalışmaktan bunaldıkça, insan vücuduna farklı bir boyuttan bakmaya çalıştım ve bir öykü anlattım. Neredeyse 3 yıla yakın süren bu hazırlık dönemi sonucu ortaya çıkan ürünü sizlerle paylaşmak istedim ve bastırdım. Bir ders kitabı olmasına karşın diğer ders kitaplarından 2 önemli farkı var. İlkin kitabın bilim dışı ve soyut bölümleri var. İkincisi ise kaynaklar bölümünde internet kaynakları da belirtilmiş. Daha önce hiçbir klasik kitap CBT 1160 / 13 12 Haziran 2009 ta böyle bir uygulamaya rastlamadım. Sadece TUBİTAK bilim dergisinin özel sayılarındaki bazı yazılarda internet kaynağı verildiğini gördüm. Bana hatalı bir yaklaşımmış gibi gelmedi. İnternet kaynakları geçici olduğu ve bilirkişi denetiminden geçmediği için güvenilmez kaynak olarak değerlendirilebilir. Ama ben kullandığım bilgileri karşılaştırarak doğruluğunu sınadım. Diğer yandan kullandığım geçici kaynaklar bu kitap sayesinde kalıcı hale gelmiş oldu… Öykümün kahramanı benden çok daha genç, patoloji uzmanı olmak üzere olan bir hekim. Sınav için yoğun çalıştığı bir gün uyuyakalıyor ve uyandığında nörona dönüştüğünü fark ediyor. İlk acılı reddetme dönemi sonrası daha iyimser yaklaşmaya çalışıyor, bir barsak epitel hücresi yerine bir sinir hücresine dönüştüğü için şükrederek, bu deneyimi patoloji pratik eğitimi haline getirmeye karar veriyor. Hücreden embriyoya, fötustan insana bedenimize ilişkin normal ya da patolojik her şeyi incelemeye çalışıyor. Her bölümün başında Cansel’in öyküsü kaldığı yerden devam ediyor. Doktor kızımızın adı neden mi Cansel? Çünkü canlı hücreyi çağrıştırabileceğini düşündüm. Hayalim kitabımın dünya çapında ilgi çekmesi, enternasyonal bir dil olan İngilizceye çevrilmesi. Hatta kitabın İngilizce adı bile hazır: “the autobiography of live cell”. Kitap kimleri mi ilgilendirir? Tıp öğrencileri, patoloji asistanları, hatta patolojiyle ilgili bir genel sınava girecek olan patoloji uzmanlarının işine yarayabilir. Kim bilir belki tıp ile hiç ilgisi olmayan, ama Dr.Cansel’in öyküsünü merak eden birileri de çıkar ve salt bölüm başlarını okur… Dileğim kitabımın çok merak uyandırması, çok okunması, çok sevilmesi ve hiç eleştirilmemesi (!). Bir başka dileğim de, bilimsel hata yapmamış olmak. Bu amaçla çok çabaladım, kitabı defalarca gözden geçirdim ve birkaç kişiye okuttum. Ama yine de gözden kaçan hatalar olabileceğini düşünüyorum. Okurken yanlışları yakalar ve bildirirseniz, kitabımın sonraki baskıları için düzeltilmesine yardım etmiş olursunuz. Kitabın dağıtımını İzmir Beytıp Kitapçılık üstlendi. Beytıp’ın internet sitesinden sipariş verebiliyorsunuz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle