16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AYLAK BİLGİ bilgileri veriyor: “Kalsiyum karbonat insan vücudu ile bilinen en yüksek biyolojik uyumluluğa sahip inorganik malzemelerden birisidir. Bu tip biconvex microhaplar burada sıralanamayacak denli çeşitli tıp uygulamasında rahatlıkla kullanılabilecek. Optik olarak transparan olan bu parçacıkların olası fotonik uygulamaları ise ayrı bir ilgi alanıdır.” Bu buluş için PCT patent başvurusunun Ağustos 2007’de yapıldığını açıklayan Taş, başvuru sürecinin doğal seyrinde ilerlediğini söylüyor. * Alman minerolog Heinrich Vater tarafından bulunan bir kalsiyum karbonat biçimi Kalsiyum karbonat (CaCO3) deniz canlılarının ve bazı memelilerin sert dokularının ana minerali olmasının yanı sıra kozmetik, kâğıt, eczacılık, lastik, polimer, gıda, diş macunu, ortopedi ve mürekkep sanayilerinde sıklıkla kullanılan inorganik bir malzemedir. Kalsiyum karbonatın kalsit, aragonit ve vaterit olmak üzere üç ayrı kristal yapısına (ama aynı formüle) sahip ve su içermeyen polimorfik biçimi bulunur. Bunlardan kalsit doğada en kararlı olanı, vaterit ise en az kararlı olanı olarak bilinir. Özellikle, göze çok hoş görünen abalone tipi sedefli deniz kabuklarında aragonit formu gözlenmektedir. Kalsiyum karbonatın kalsit veya aragonit biçimleri 19. yüzyıldan bu yana endüstriyel boyutlarda üretiliyor ve yukarıda anılan sanayilerdeki çeşitli ürünlerde kullanılıyor. Kalsiyum karbonat tozları suveya alkolbazlı kimyasal süreçler kullanılarak üretilir. Üretimin sonucunda ortaya prizmatik, dikdörtgen, kare, küresel, elipsoidal, beyzi, iğnemsi, dikensi gibi şekillere sahip toz parçacıkları çıkar. Ve bunlar yüz yılı aşkın bir süredir var olan oldukça geniş kalsiyum karbonat literatürünü oluşturur. Tahir M. Ceylan [email protected] CaCO nedir? 3 TOFAŞ fabrikalarındayız. Geniş bir alana yayılmış araba stoklarının arasından geçip, içinde bir sürü yürüyen bantın olduğu binaya girip, üzerinden vites kutuları akanın yanına geliyoruz. Önümüzden, içinde çapları farklı beş dişlinin olduğu kutular yavaş bir hızla geçiyor. Makineden İnsan Yapmak Yanda bir robot, elini ileri geri çekerek ve soldan sağa döndürerek kapaktaki beş vidadan yandaki üçünü sıkıyor. Basitçe ele bir bilek ve bir dirsek ekleyerek onun yukarı çıkıp aşağı dönmesini ve üstteki ikisini de sıkmasını sağlıyoruz. Sonra bu dirseğe bir omuz ekliyor ve kolun arkada akan banttaki motor vidalarını da çevirmesini beceriyoruz. Sonra omuza bir ayak ve gövde ekleyerek içindeki jeneratörle elektriğini üretmesini sağlayıp onun fişini çekiyor, robotu elektrikle beslemeye ihtiyaç duymuyoruz. Şimdi de tamamen insan ürünü bu yapıya silisyum merceğinden bir gözle, silikon bir devre yerleştiriyoruz. O başka bantlara geçiyor ve bulduğu her vidayı sıkıyor. Vites kutusunun kapağından sonra motor kapağını, kaputu ve diğer beş kapıyı tek bildiği şeyle vida sıkarak kapatıyor. Sonra “vidaları sıktığın sırayla diğer robotları konumlandır” diyerek onu üretim müdürlüğüne getiriyoruz ve içine büyük bir devre ekleyip dünyanın başka yerlerindeki başka fabrikaları, yan sanayi atölyelerini, çelik üretim tesislerini, kauçuk ormanlarını, sünger avcılarını, dikiş makinelerini, boyahaneleri, buralarda çalışan faklı açlıktaki, dolayısıyla farklı ücretteki işçileri, farklı tokluktaki, dolayısıyla farklı alım gücündeki müşterileri tanıtıyoruz. Devreleri yeni yönler bulsun, “kafası açılsın” diye Milano’ya götürüp defile seyrettiriyoruz. Daha da büyük bir devre ekleyip fizik profesörü çağırıyor, aerodinamik öğretiyoruz. Bundan sonra o, J. Nahum’u koltuğundan kaldırıyor ve fabrikalar müdürü oluyor. Peşinden büyük bir devre daha ekliyor, dünyada oradan oraya akan parayı, faiz “spread”lerini, “vix” endeksini, “swap” işlemlerini öğretiyoruz ve o Mustafa Koç’un yerini alıyor. Bu sefer daha büyük bir devre entegre ediyoruz, denizlere açılıyor, orkestralar yönetiyor, sanat eserleri topluyor, müzeler kuruyor, amacı para olmayan işlemler yapıyor ve bir halle Rahmi Koç’u da yerinden ediyor. Sonra ona en büyük devreyi ekliyoruz, evreni, sonsuzluğu, bir başlangıç olmadan olmayı, bir sonu olmadan bitmeyi, “bilmediğini bilmeyi” öğretiyor, demirden bir Sokrates “yapıyoruz”. Ortaya bir “filozof” çıkarmış olsak da, hâlâ bir insan yaratmış değiliz, halihazırda en önemli nokta eksik duruyor: “Benlik,” o olmadan insan olmuyor. Orada da ilk aşama, “selfrepresentation” yani kendiliğin temsili ve izlenmesidir. Yani yaptıklarımın kaydedilmesi, bu kayıtların incelenmesi, karşılaştırılması ve bütün edimlerin bir referans noktasından momentum alarak yapıldığı sonucunun çıkarılması ve sonunda o referans noktasına “Ben” denilmesi gerekiyor. Yeme, içme, sevişme, karar verme, gözleme edimleri bu gövdeden kafadan çıktığına göre burası merkezdir, “ben”dir. “Ben” olduğumuzun kararı verildikten sonra, şimdi de “ben”in gövdeye gömülmesi gerekiyor. Bunun için gövdede “egocentric(*)” bir boşluk yaratmak lazım. Yani kişinin kendi yaptıklarını izledikten sonra mest olup, narsistik bir yükselmeyle lale gibi açılması ve ortadaki “egocentric” boşluğa yağlı/kesif bir tohum halinde “benliğini” koyması gerekir, “benliğin” gömülmesi budur. Gömülme işlemi büyülüdür ve insan, en dipteyken bile ayağa kalkmasını sağlayacak çekirdek özgüveni burada taşır. Benlik, dünyanın/kendinin iç temsillerine, kendinden haberdarlığa (**) büyülü, alengirli bir oyunla sahiptir. Şu an bir makineden bir insan oldu diyebilir miyiz? Bu soruyu, “çok yaklaştı, ama yine de olmadı, töz eksik kaldı” diye cevaplamak lazımdır. Her yapıya destek olan değişmez gerçekliğin yeri boş duruyor hâlâ. O tohuma büyüyü veren, böylece benliğin yapma gücünü sonsuza kadar genişleten, kendisi hakkında bir sonsuzluk duyumsaması yaratan, bir aşkın yolunda mantıksız biçimde ufalanmayı, milyonlarca kişiyi oradan oraya, imkânsızı olur yapacak biçimde sürükleyerek çağları ileri atmayı göze alan töz hâlâ yok ortada. O olmadan olmaz, radyoaktif bir element gibi bozunarak devasa bir enerji yaratan o yağlı tohum olmadan asla. Eğer bir gün insan, becerisini olduğu kadar tözünü de yarattığına aktarırsa, o zaman onun, varolan canlıyı kopyalamaktan öte geçip kendi canlısını yarattığına inanabiliriz. **Benmerkezci **C.Dobbyn, S.Stuart Mind and Machines,13, 187201, 2003 Prof. Dr. A. Cüneyt Taş kimdir? Türkiye Bilimler Akademisi Asosiye Üyesi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Fakültesi’nden 1983 yılında lisans, 1986 yılında lisansüstü derecesini aldı. Doktorasını 1993 yılında Iowa State Üniversitesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği’nden aldı. ODTÜ’de Doçent olarak 1999 yılına dek çalıştıktan sonra Almanya Stuttgart’taki MaxPlanck Enstitüsü’nde 19992001 arası konuk profesör olarak çalıştı. Bunu takiben 20012003 arasında Almanya, Darmbtadt’taki kimya şirketi Merck’te çalıştı. Daha sonra ABD’deki Clemson Üniversitesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği bölümünde 2003 2006 yılları arasında görev aldı. 2006 yılında Türkiye’ye dönerek Mersin Üniversitesi’nde profesör olProf. Dr. A. Cüneyt Taş du. Ağustos 2007Haziran 2008 arasında New York Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nin Biyomalzeme ve Biyomimetik Bölümü’nde konuk profesör olarak çalıştı. Kasım 2006 tarihinden bu yana Yeditepe Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi. 74 uluslar arası yayınının yanı sıra, 7 adet Türkiye patenti, 6 ABD, 5 Avrupa, 4 Kanada, 3 Japonya, 1 Alman, 1 Avustralya ve 1 Avusturya patenti bulunuyor. CBT 1142/ 7 6 Şubat 2009 Yarışmalar, seminerler, paneller ve sergiler gibi etkinliklerle Türkiye’nin en önemli gücü olan üreten beyinlerini, 2007 ve 2008 yıllarında benzersiz bir bilimsel etkinlikle buluşturan İTÜRO, bu yıl da bu yaratılan hareketin devamı için çalışacak. İTÜ Robot Olimpiyatları, 2008 yılında 4000 katılımcı, 362 proje ve 10'u aşkın seminer, söyleşi ve panel ile ülkemizde eksikliği hissedilen bu alanda yeni açılımlar sağlıyor. Robotiğin gün geçtikçe geliştiği ve önem kazandığı günümüzde, İTÜ’de robotiğin gelişmesine katkıda bulunacak pek çok çalışma yapılıyor. İTÜ Robot Olimpiyatları hem amatör anlamda robotik ile ilgilenenlere, hem de profesyonel olarak yeni ve yaratıcı fikirler ile fonksiyonel robotlar yapmak isteyenlere hitap eden kategorileri, konusunda uzman konuşmacılarıyla kendini geliştirmek isteyenlere farklı bakış açıları sunan konferansları ve eğlenerek öğrenmeyi ilke edinen zengin programı ile robotiğe gönül veren herkese kapılarını açıyor. OTOKON, İTÜRO'yu düzenlerken başlıca şu hedefleri göz önünde bulunduruyor: • Robotik alanına ilgi çekmek, • İlgilenen kişileri, düzenlenen seminerler ve söyleşilerle birlikte bilgi ve deneyim yönünden desteklemek. TÜ Robot Olimpiyatlar 2009 organizasyonu ile ilgili ayr nt lara www.ituro.org adresinden ula abilirsiniz. Yaz ma adresi: [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle