17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Afrodisias heykeltıraşı’nda aşk ve cinsellik Herakles’e giydirdiği bu gömlek yüzünden Tanrı amansız acılar içinde kalır ve kendini yanan bir ateşin ortasına atar. Nessos ile kıyasıya çarpışan yiğidinin ölümüne sebep olduğunu anlayan Deianeira, acılar içinde kıvranarak son verir yaşamına. karşılık bulamaz bu aşkına. Oysa Galateia Tanrı Pan’ın oğlu Akis’le delicesine bir aşk yaşamaktadır. Bir gün Galateia’yı Akis’in kollarında büyük bir aşk ile uyur iken görür Polyphemos ve çılgına döner kıskançlığından. Akis daha ne olduğunu anlayamadan, devin kafasına attığı büyük bir taş ile olduğu yerde can verir. İşte o an üzüntüsünden öleceğini düşünen Galateia sevdiğini bir ırmağa çevirivermiştir sonsuz kılmak için. Birçok parçası ne yazık ki eksik olan bu panoda, Galateia’yı dev kolları arasında kendine doğru çekerek ona tecavüz etmeye çalışan Polyphemos’un azgınlığı ve şehveti ustalıkla taşa yansıtılmıştır (Res. 12). OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu ([email protected]) TANRI ZEUS’UN ÇAPKINLIĞI Yunanistan’daki Sparta Krallığının prensesi Leda’nın güzelliği, Tanrı Zeus’un aklından çıkmazmış. Çapkınlığı dillere destan Baş Tanrı Zeus, karısı Hera’nın gazabına uğramaktan korktuğundan olsa gerek hoşuna giden kadınlara bir hayvan kılığına girerek yanaşırmış önce. Bu sefer naif bir kuğu kimliğine bürünen Zeus bir gece vakti yavaşça sokuluvermiş Leda’nın yanına ve ansızın sarmalayıvermiş onu kanatlarının arasına. Gerçek ve onun yadsınmasını idrak etme aşamasında olan birey sanal gerçeklik sayesinde mevzi kaybetmekte. Artık gerçeğin ne olduğu konusunda kafası o kadar net değil. Hangisi doğru hangisi yanlış bilemiyor. Yadsınmış Gerçekliğin Yadsınması Batı kültürünün ya da o beşikte büyümüş olan kapitalist düzenin yan etkilerinden birisi de gerçekliğin yadsınmasını alevlendirmek ise, “sanal gerçekliği” bu tabloda nasıl konumlandırmalı? Değerini yitirmiş gerçekliğin değerini (daha da fazla) yitirmesi belki. Mahalle arasında arkadaşlarıyla özgürce oyunlar oynayarak geçirilen bir çocukluk gerçek ise, apartman dairelerine tıkılarak geçen çocukluk bu gerçeğin yadsınması olabilir. Apartman dairesine tıkılmış çocukların boş zamanlarını bilgisayarın başında oyun oynayarak geçirmesi ise, bu yitik tabloya sanallığın katkısı... Şiddet içeren bilgisayar oyunlarından yakınılıyor. Bir bilgisayar oyununun şiddet içermesi yakınmak için gerekli koşul değil ki. Oynanan herhangi bir oyun “canların bitince” sona eriyorsa, sorun daha oradan başlıyor. Çocuğun ölüm olgusu ile ilgili tanışıklığı ilk bu oyunlar sayesinde oluyor. Ve onun algılamasına göre, ölüm o kadar da kötü bir şey değil. Çünkü oyunu yeniden başlattığında (“restart”) az önce ölen oyuncu yeniden canlanıyor. Gerçek ve onun yadsınmasını idrak etme aşamasında olan birey sanal gerçeklik sayesinde mevzi kaybetmekte. Artık gerçeğin ne olduğu konusunda kafası o kadar net değil. Hangisi doğru hangisi yanlış bilemiyor. Bu ayırda varamayınca da bunun yadsınmışlığı problemi artık bir problem olmaktan çıkıyor. Yaşadığı ülkedeki rejimin özgürlüğü, demokrasiyi askıya aldığını, almaya çalıştığını idrak eden ve bununla mücadele eden birey, sanallık sayesinde ülkedeki rejimin neye hizmet ettiğini ve kendisinin bundan nasıl etkilendiğini ayırt etmekte ya da bu ikisi arasında bir ilişki kurmakta zorlanıyor. Sonuç: Elveda mücadele ! Bir bakış açısı da bunun aslında olumlu bir şey olduğunu iddia edebilir. Mücadele Tarihi’ne bakıldığında, bir kaç istisnai romantizm hariç, pek de kayda değer bir başarı yoktur; ancak buna karşılık müthiş bir kayıp mevcuttur. Mücadele uğruna insanlar, ülkeler, değerler, varlıklar yok oldu gitti. Oysa sanallığın getirdiği oyuncak dünyada mücadele etme idraki yitirileceğinden kayıp hacmi de otomatik olarak azalacaktır. Artık hiçkimse “bir hiç uğruna (!)” yitip gitmeyecek, herkes bir yanılsamanın içinde oynayıp duracak. Bilgisayarda sabahtan akşama dek fal bakan insanların sayısı bu kadar artmasaydı cafelerde bu kadar fal bakan medyum türer miydi? Öldükten sonra restart edildiğinde yeniden canlanan bilgisayar kahramanlarına alışmış gençler sokağa çıktıklarında çok daha kolay şiddete başvurabiliyorlarsa, buna şaşmamak gerek. Peki güzel de bu realite ile mücadele nasıl olacak? Yasaklayarak mı yoksa korakor mücadele ederek mi? Öncelikle referans sistemine (batıya) bakalım. Sorunlar ciddi boyutlara ulaşmadığı sürece sorun olarak kategorize edilmiyor. Daha ziyade bunun adı “bireysel özgürlük”. Bu altyapıda pişmiş bireylerin oluşturduğu ve toplumu etkileyen problemler ise “münferid” problem olarak köklerinden derhal yalıtılıyor. Hal böyle olunca sebep sonuç ilişkisi kopuyor ve asıl sebepler yerine sanal sebepler monte ediliyor. Ülkemizdeki “doğululuk” konuya bu denli yüzeysel bakmamızı engelleyici bir unsur. Bugün hala bunu ciddi bir sorun olarak görebiliyorsak, Batı’dan gelen negatif yükleme her köşeyi istila etmemiş demektir. Ancak bu da mücadelenin sonu değil daha ancak başı. Doğaldır ki burada korakor bir mücadele yasaklayıcı bir mentaliteden çok daha sağlıklıdır. Sorun da burada baş göstermekte. Bu mücadelede bireylerin, ailelerin yanında olan hiçbir kurum yok. Herkes el yordamıyla kendisine bir yol bulmaya çalışıyor. Başarı da başarısızlık da kişisel düzeyde kalmaya mahkum ediliyor. Çözümün bilgisayara, internete kilit koymak olduğuna maruz bırakılan aileler içleri huzur dolu TV dizilerini seyrederken asıl çözümün şu internet denilen şeyi öğrenmek olduğu akıllarının ucundan bile geçmiyor. Zaten ne zaman geçecek ki; reklam arasında mı? ŞARAP TANRISI Tiyatro ve şarap tanrısı olarak Antik Ege mitolojisinde adına rastlanılan Dionyzos (Diyonüzos) şarapçılığı günümüze kadar ün salmış olan Afrodisias yöresi için özel bir anlam taşır. Aşrıca Dionyzos inancının Batı Anadolu kökenli olduğuna duyulan inançtan dolayı olsa gerek, Dionyzos’un konu edildiği birçok yontuya rastlamak mümkündür Afrodisias heykelciliğinde. Dionysiak ayinlerin kırlarda, kent dışındaki ormanlık ve dağlık alanlarda yapıldığı bilinir. Dionyzos ayinleri ile ilgili mitolojik anlatımlar, bu ayinlerde Nymphe (Nümfe), Silen ve Satyr (Satür) adı verilen orman perileri ve cinlerinin şarap içip çılgınca dans ederek seviştiklerini gösterir. Sebasteion kabartmalarından birinde, bir ayinden dönen sarhoş Dionyzos konu edilir. Tanrının kır perilerinden (Nymphe) biri, Dionyzos’un önünde ona kur yapar bir şekilde dans etmektedir. Çıplak bir Satyr ise tanrının koluna girmiş onun ayakta durmasına yardımcı Resim 12: Polyphemos ve Galateia Kabartması, detay Sebasteion kabartmaları arasında bu konuyu işleyen bir pano göze çarpar. Şehvet ve hırsın etkisi ile gerilmiş kanatları üzerinde duran kuğu bir yandan gagasıyla boynunu kıstırdığı Leda’nın bacağına bastırarak onu etkisiz hale getirmektedir. Leda’yı yarı çıplak gösteren yontu ustası, belli ki bu zoraki sevişme anındaki direnci anlatmak istemiştir. Çünkü mitosa göre Sparta Kralı’nın eşidir Leda, iffetli bir kadındır ve karşı koymaya çalışır Zeus’un bu saldırısına (Res. 10). Aşk ve güzelliğin Tanrıçası olarak tapılan Afrodit’in, yeryüzündeki tüm aşkları başlatan Eroslarından birinin, panonun sağ kenarından kuğuyu bu ilişki içine ittirmeye çalışması gözden kaçmaz (Res. 11). Bu kompozisyona kıyısından sokulan bu Eros motifi ile sanatçının bize iletmek istediği şudur aslında: Bu sahnede görgüsüz, hissiz ve kaba bir tecavüz olayı değil, Baş Tanrı Zeus’un kanına giren Eros’un yarattığı yüce bir aşkın ifadesi anlatılmaktadır… Mitolojiye bakılırsa, Eros’un inatla Kuğu’yu itmesi bir sonuç vermiş ve bu birleşme ile meydana gelen yumurtadan çok önemli iki çocuk doğmuştur: Bunlardan biri, “sonsuz dostluğu” simgeleyen Dioskur Kardeşler’den biri olan Polydeukes (Polüdevkes), diğeri ise kaçırılması Troia Savaşı’na neden olan güzel prenses Helene’dir. Resim 13: Sarhoş Dionyzos ile Nymfe Kabartması IRMAĞA DÖNÜŞEN SEVGİLİ CBT 1187/ 10 18 Aralık 2009 Sebasteion’un ikinci katını süsleyen mitolojik konulu tasvirler arasında yer alan birçok aşk ve cinsel konulu sahneden birisi de, Tek gözlü dev Polyphemos (Polüfemos) ile Güzel Galateia’nın (Galatya) birleşmesinin tasvir edildiği panodur. Antik Çağ’ın Pastoral şiirleri ile bilinen şairi Theokritos’un (Teokritos) bir şiiri mermere işlenmiştir burada: Adı “süt beyaz” demek olan güzeller güzeli deniz perisi Galateia’ya âşık olan tek gözlü dev Polyphemos, çirkin oluşundan dolayı hiçbir zaman olmaktadır. Tanrı’nın, gövdesi üzerinden bacaklarına doğru düşüvermiş bir elbiseyle gösterilmesi, onun önünde dans eden Nymphenin ise yarı çıplak bir şekilde sunulmuş olması, hem sarhoşluklarına hem de ayinlerdeki yoğun erotik ilişkilere de vurgu yapar. Tüm bu sahneler gösteriyor ki, insanlık tarihi boyunca hep insanoğlunun en zayıf noktası olmuş olan aşk ve cinsellik, hem Antik Ege mitolojisinde ve ondan esinlenen Afrodisias heykel sanatında çok sevilen bir konu olarak kullanılmıştır. Bir düşününüz bakalım “böyle sanatın içine tükürülen” günümüz Türkiye’sinde, düşünce ve onun yansıması olan sanat “eski” çağlarda kalan o günler kadar özgür mü?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle