05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Afrodisias heykeltıraşı’nda aşk ve cinsellik Batı Anadolu’daki en görkemli kentlerden biri olan Afrodisias, Roma ve Bizans Dönemi boyunca Doğu Akdeniz’deki birçok kente heykel ihraç eden bir heykel okulu olarak tanınır, ama buradaki yerleşim çok daha eski dönemlere inmektedir. Antik kentin ortasında karşılıklı olarak yükselen Pekmeztepe ve Akropol Tepe isimli iki höyükte yapılan arkeolojik kazılar, kentin yerleşim tarihinin Geç Kalkolitik Dönem’e, yani MÖ 4800’lü yıllara kadar indiğini gösteriyor. MÖ 4800’lerde başlayan ve MÖ 2. yy’a kadar bu alanda iki mahalleli bir köy yerleşimi olarak sürdüğü anlaşılan yerleşimlerin oluşturduğu katmanlaşma sayesinde Akropol Tepe ve Pekmeztepe oluştu. M. Umut Doğan, Arkeolog, Afrodisias Müzesi Müdür V.; muratumutdogan@gmail.com larca kabartma panosu ortaya çıkarıldı. Çalışmalar, kabartmaların, caddenin ikinci ve üçüncü katındaki sütunlar arasında durduğunu gösterdi. İmparatorluk ailesinin o güne kadar yapıp ettiği işlerin, zaferlerin ve fetihlerin alegorik simgeler de kullanılarak anlatıldığı panolar ikinci katı süslemişti. Üçüncü kattaki panolar ise, birbirinden farklı birçok mitolojik öykünün “an”larının işlendiği kabartmalardan oluşmaktaydı. Öyle anlaşılıyor ki, Antik Çağ’da kent meydanından Sebasteion Tapınağı’na gitmek isteyen Afrodisiaslılar, birçok hey Resim 5: Ankhises ve Afrodit’in Aşkı kelle süslü, tamamı mermerden yapılmış görkemli bir kapıdan geçerek sağlı sollu yer alan rengârenk kabartmaların görkemi arasında tapınağa varıyorlardı. Sebasteion kabartmalar üzerinde yaklaşık 20 yıldır süren onarım çalışmaları ve bilimsel etütler tamamlandı ve bu eşsiz panolar 2008 yılında Afrodisias Müzesi’ne eklenen yeni bir salonda eşsiz bir sanat ve kültür ziyafeti olarak ziyaretçilere sunuldu. (Res. 4) Kentin MS 1. yy’daki yontu sanatının en güzel örnekleri arasında yer alan Sebasteion panoları, içerdikleri konu zenginliği, birbiri ile adeta yarışan yüksek stil özellikleri ve Afrodisias okulundaki sanat çeşitliliği gibi konularla, antik sanata önemli katkılar sunmaktadır. Özellikle mitolojik sahnelerin konu edildiği kabartmalarda karşımıza çıkan konu zenginliği içinde yer alan aşk ve cinsellik içerikli motifler de dikkati çekiyor. Mermerin soğukluğunu başarılı bir işçilikle aşarak kimi zaman duygu yoğunluklarının kimi zaman masumiyet ifadelerinin kimi zaman da cinsellikteki şeytanca kurnazlıkların ustalıkla verildiği bu sahneler, genel koleksiyonun önemli bir parçasıdır. Resim 6: Akhilleus ile Pentesileia kabartması Sevişme sonrasındaki küçük bir anın işlendiği panodaki karakterlerin duygusal yüz ifadeleri öyle yoğun ve gerçekçi işlenmiştir ki, izleyici bu aşkın tüm öyküsünü hissedebilmektedir. Efsane bu ya, çocuk Aeneas hemen doğuvermiştir ve tanrıça sevi dolu bakışlarla kucağındaki bebeğine bakmaktadır. Afrodit’in yüzünde görülen utanmış genç kız ifadesi ile, genç Ankhises’in aşk dolu bakışlarını tanrıçaya odaklamış olması, dikkatlerden kaçmaz. Panonun üst sol kenarında bir kadın başı şeklinde işlenmiş olan Selene betimi ile de, sevgililerin bir gecelik aşkının tek şahidi taşınmıştır kompozisyona. AMAZONLAR TROİA’YA KOŞUYOR İçinde hazin bir öykü de barındıran bir başka aşk hikayesi de Akhalıların yenilmez savaşçısı Akhilleus’un (Günümüz batı dillerindeki adı ile Aşil) Amazon kraliçesi Penthesileia’ya (Penthesilya) duyduğu aşkın hikâyesidir. MÖ 8. yy’dan günümüze gelmiş olan, Smyrnalı (Simürnalı) (İzmir) Ozan Homeros’un ölümsüz destanı İlyada’da anlatılan bu hazin hikâyenin “aşk” ile sonlanan en son “an”ı, Afrodisiaslı yontu ustalarının murçlarıyla mermere işlenmiştir. Troia Savaşı’nın en kızıştığı günlerden biridir. Güçlü Troia kalesinin (Çanakkale’nin 15 km. güneyinde) düşmek üzere olduğunu duyan birçok Anadolu kavmi gibi, bugünkü Samsun ili çevresinde yurtlandıklarına inanılan ve kadın savaşçılardan oluşan efsanevi halk Amazonlar da Troia’ya yardıma koşarlar. Başlarında kraliçe Penthesileia (Pentesilya) vardır. Kılıcını kuşanan, miğferini takan Penthesileia hiç gözünü kırpmadan karşı koyar Akhalı yiğit Akhilleus’a. Yunanistan’dan gelen işgalci Akhalılar’ın en güçlü savaşçısı Resim 3: Sebasteion (İmparatorlar Tapınağı) kalıntıları MÖ Resim 4: Afrodisias Müzesi Sebasteion Salonu Yazının devamı arka sayfada CBT 1187/9 18 Aralık 2009 ailesinin efsanevi kökeninin, Tanrıça Afrodit’e dayandırılıyor olması. Bu nedenle Afrodit’in önemli bir kült merkezi olan adını bu tanrıçadan alan Afrodisias’a gösterdikleri özel önem de, bu kentsel dönüşümde kuşkusuz ki etkili olmuştur. İmparator Augustus’un “Bütün kentler içinde Afrodisias’ı kendime şeçtim” demesi bu desteğin bir ifadesidir. İmparatorluk ailesinin kente karşı gösterdiği cömert destek karşılıksız kalmadı ve Afrodisiaslılar kent merkezinde, imparatorların kutsandığı görkemli bir Sebasteion (İmparatorlar Tapınağı) inşa ettiler (MÖ1. yy’da). Sebasteion yapısı, günümüzde sadece ön cephesindeki birkaç basamağından kalan izler ile bilinen küçük bir tapınak ile, onun önünde, doğubatı yönünde uzanan anıtsal bir caddeden oluşmaktadır. Kentin iki büyük meydanından biri olan Kuzey Agora’ya görkemli bir mermer kapı ile bağlanan Sebasteion kompleksi 1970’li yıllarda Prof. Dr. Kenan Erim başkanlığındaki ekip tarafından kazılarak gün ışığına çıkarılmıştı. Sebasteion kompleksinin bir parçası olan mermer tabanlı cadde, Antik Çağ’da iki yanında yer alan üç kat sütunlar ile sınırlandırılmaktaydı. Caddenin iki yanında birer stoa (yürüme yolu) oluşturan bu sütunlar, birinci katta Dor, ikinci katta İon ve en üst katta ise Korint düzeninde başlıklarla süslenmiştir (Res. 3). Sebasteion’un sütunlu cadResim 1: Afrodisias’ın en gözde yapısı Tetrapylon Resim 2: Afrodisias Stadiumu desinde yapılan kazılarda onve Prof. Dr. Kenan Erim’n Mezarı 2. yy’dan itibaren kent yerleşiminin höyükler üzerinden çevreye yayılmaya ve büyümeye başladığı bilinmektedir. MÖ 1. yy’ın sonlarına doğru Afrodisias’taki kentleşmenin büyük bir ivme kazandığı anlaşılmakta. Bugün kenti gezen ziyaretçilerin hayranlıkla izlediği birçok kamu binası, bu dönemde başlayan düzenli kent planlaması çerçevesinde yapılan ve Milattan sonraki birkaç yüzyıl süren düzenlemelerin parçasıdır (Res. 1, 2). Bu yeni kentleşme sürecinde adına yazılı kaynaklarda hem “köle” hem de İmparator Augustus’un “dostum” dediği Afrodisiaslı Iulius Zoilos’un büyük maddi katkıları olduğu bilinir. Kuşkusuz ki imparatora “dost” olabilmiş bu isim yazıtlardaki “köle” sıfatını köle olduğundan değil, devlete hizmette “köle” oluşundan almıştır. Kentin Erken Roma Çağı’nda keskin bir hamle ile atılım yapmış olmasında bir başka etken daha var: Roma imparatorluğu’nun yönetimini elinde tutan ilk sülale Iulius Claudiuslar TANRIÇA İLE ÇOBANIN AŞKI Bu grup içinde değerlendirilebilecek ilk eser Tanrıça Afrodit ile çoban Ankhises’in (Ankises) aşkının anlatıldığı sebasteion kabartmasıdır. (Res. 5) Efsaneye göre Troia’nın kral soyundan gelen Ankhises İda Dağı’nda (Bugünkü Kazdağları) çobandır aynı zamanda. Öylesine yakışıklı bir gençtir ki Ankhises, aşk tanrıçası Afrodit’in aklından çıkmaz bir türlü. Delikanlı bir gün sığırlarını otlatırken, Frigyalı güzel bir kız olarak görünüverir ona tanrıça. O an başlar bu tutkulu aşk ve gece olup ay çıktığı vakit sevişir tanrıça ile Ankhises bir çalı dibinde çılgınca. Bu tutkulu birleşmenin ardından kimliğini açıklayan Afrodit, bir çocukları olacağını ve bu çocuğun Troailılar’a (Troyalılar) kral olacağını müjdeler. Tanrıçanın sözünü ettiği çocuk, öyküsü Roma şehrinin kuruluşuna kadar uzanan Troialı kahraman Aeneas’dır (Ayneas). Bu aşkı gizli tutması için sıkı sıkıya tembihler genç sevgilisini. Ama sarhoş olduğu bir gün herkesin içinde bu aşktan söz eden Ankhises’i baş tanrı Zeus şimşekleriyle çarparak sakat bırakır. İşte böyle anlatılan bu aşk öyküsünün küçük bir anını, Afrodisiaslı heykeltıraş taşa işlemiştir. Panoda, Genç Ankhises, kucağında bebek tutan Afrodit ve onların gerisinde bir kadın başı gibi panonun üst köşesinde işlenmiş Selene (Ay) motifi görülür. olan Akhilleus, yarı tanrısal bir varlık olmasının getirdiği avantajla olsa gerek, yenilmezliği ile ün salmıştır. Genç savaşçının sadece ve sadece topuğundan alacağı bir darbe ile öldürülebileceği anlatılır efsanede. İşte bu nedenle, tıp literatüründe bacağın arka kısmında yer alan baldır ile topuk arasındaki hassas bölüme “aşil tendonu” Resim 7: Akhilleus ile Pentesileia adı verilir. heykelinden detay. Akhilleus tanıyamaz döv grup Penthesileia’nın yarası üştüğü düşmanı, ama düşünür de bir yandan, en güçlüsü olduğunu şimdiye kadar savaştıklarının. Ve nihayet sağ göğsü altına sapladığı kılıcı ile ulaşır zafere. Miğferli savaşçı düşer yere kanlar içinde. Zafer sarhoşluğu içinde gururla eğilir yerde yatan düşmanın üzerine ve miğferini çıkarır ta Resim 8: Poseidon ile Amfitrite panosu nımak için güçlü rakibini. Miğferini çıkardığında Akhilleus, yerde yatan cansız bedenin, Anadolu’nun efsanevi savaşçı kadınları olan Amazonlar’ın kraliçesi, güzeller güzeli Penthesileia olduğunu anlar. Bir anda ona âşık olan Akhilleus hem bir kadını öldürmüş olmanın acısı hem de güzelliği karşısında duyduğu derin hisler ile onu yerden kaldırır ve Troia kalesine kendi elleri ile teslim eder kraliçenin cansız bedenini. İşte bu trajik öykünün final anı, Afrodisiaslı heykeltıraşın esin kaynağıdır. Sebasteion kabartmaları arasında yer alan yontuda Akhilleus, pişmanlık duyguları içinde Kraliçeyi Troaialılara teslim etmeye giderken, çifte ağızlı savaş baltası tıpkı sonlanan ömrü gibi Penthesileia’nın elinden yavaşça kaymaktadır. Serbest plastik olarak işlenen aynı konulu diğer eserde ise, Akhilleus’un Penthesileia’yı kolundan tutarak yerden kaldırdığı an, başarılı bir heykelcilikle işlenmiştir. MS 2. yy’da yapılmış olan bu heykel grubunda, birçok parça günümüze gelmemiş olsa da, heykelin işlenişindeki stil kalitesi ve gerçekçi sanat üslubu, Penthesileia’nın sağ göğsü altındaki orijinal boya ile kuvvetlendirilmiş yara izi sayesinde doruğa ulaşır (Res. 7). Resim 10: Leda ile Zeus kabartmasından detay Ama Poseidon vazgeçmez aşkından; tanrının simgesi olarak her daim çevresinde dolaşan yunuslardan birini gönderir sevgilisinin peşine. Cana yakınlığı ile kadına sokulan yunus, sırtına binen Amfitrite’yi alıp getirir Tanrı’ya ve evlenirler. Sebasteion’un güney portikosunun ikinci katını süsleyen kabartmalar arasında yer alan bir panoda (Res. 8) Poseidon, simgelerinden biri olan bir denizatı üzerinde karısı Amphitrite ile birlikte oturmaktadır. Belki de yontu ustası, bu kalabalık ve canlı sahnede tanrı ile sevgilisinin deniz altındaki kutsal evliliğini anlatmak istemiştir. Sahnede, belden yukarısı insan, belden aşağısı ise balık olan mitolojik yaratıklar olan Tiritonlar da canlılığı arttırır. Sevgililer arasında yer alan, yaşlı ve bebek tritonlar bu şölene eşlik etmektedirler. AT GÖVDELİ ADAM VE HERAKLOS Mitolojik anlatımlara güçlü ve kahraman kişiliğiyle konu olan Tanrı Herakles ile Karısı Deianeira’nın (Deyaneyra) bir gün birlikte derin Euneos (Evneos) Irmağı’nı geçecektir. Deianeira’yı ancak dere kenarında bekleyen Nessos adlı Kentaur (At gövdeli adam) geçirebilir. Oysa daha bir süre önce Nessos, diğer Kentaurlarla birlikte Herakles’e savaş açmış ama yenilmiştir. Buna rağmen Herakles ona güvenmek zorundadır ve çaresizce bu eski düşmanın sırtına oturtur karısını. At adam, kadının güzelliğine dayanamadığı için mi yoksa Herakles’ten hıncını almak amacıyla mı bilinmez, henüz daha dereyi geçmeden bir anda tecavüz etmek için saldırır Deianeira’ya. İşte Sebasteion panolarından birinde, Nessos’un küstahlığına anında cevap veren Herakles’in karısını kurtarma çabası işlenmiştir Resim 11: Leda ile Zeus kabartmasından detay mermere. Tanrı, onu simgeleyen sopasını müthiş bir hınç ile önünde duran Nessos’a vurmak üzere kaldırmıştır sahnede. Nessos ise can havliyle, cinsel arzularını unutmuş olsa gerek, Deianeira’yı bırakmış, Herakles’in kollarına ve bacaklarına sarılmaktadır kendini koruyabilmek için. Hâlâ azgın Nessos’un sırtından inememiş olan güzel Deianeira ise, yaşadığı şok ile hem kendini geriye doğru atmakta hem de saldırı sonucunda gövdesinden sıyrılıvermiş olan elbiselerini tutmaktadır. Antik Ege mitolojisinde bu kahramanların öyküsü bu sahne ile bitmez. Efsaneye göre yediği dayaktan uslanmayan Nessos’un, Deianeira’ya gizlice verdiği bir gömlek Herakles ve karısının başına olmadık işler açacaktır. Bu gömleğin Herakles’i ona daha çok âşık edeceğine inandırılmıştır zavallı kadın. Bir gün Deianeira’nın, kendisine daha bağlansın diye POSEİDON EFSANESİ Antik Çağ’da geçimini denizciliğe bağlamış ne kadar kent varsa, Poseidon (Poseydon) oranın en önemli tanrısı sayılırdı. Gemiciler, ona sunular yapmadan kolay kolay denize açılmazlardı. Çünkü denizlerin efendisiydi Tanrı Poseidon. Azgın dalgaları yaratan da, denizi bir kumaş gibi dingin hale getiren de O’ydu. Öte taraftan Poseidon, üflediği borusu ile yeryüzünü titreten, depremleri yapan tanrıydı. Bir gün Poseidon, kumsalda kardeşleri ile oynayan Amfitrite’yi görüp âşık olur. Utangaç bir kız olan Amphitrite kaçar ondan ve çok uzaklara, Resim 9: Herakles, Nessos ve Atlas’ın sırtında dünyayı Deianeira kabartması taşıdığı diyarlara gider. CBT 1187/8 18 Aralık 2009
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle