05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR YAMYAMLIĞIN İZLERİ: İNSANLAR ŞİŞKEBAP MI YAPILDI? Almanya’nın Karlsruhe kenti yakınındaki 7000 yıllık bir mezarda yamyamlığı belgeleyen kalıntılar bulundu. Beş yüz insan kalıntısı arasında çocuklara ve doğmamış bebeklere ait kemikler de var. Bordeaux Üniversitesi’nde görevli kazı başkanı Bruno Boulestin’e göre, Herxheim kazı yerindeki kalıntılar Avrupa’daki erken Neolitik dönemde yamyamlığı belgeleyen ender buluntulardan biri. Araştırmacıların incelemelerine göre kemikler bilinçli olarak birbirinden ayrılmış ve kırılmış. Tıpkı hayvan kemiklerinde olduğu gibi “şişlenerek kızartıldığını” gösteren özellikler saptadık, diyen Son araştırmada bu şekilde grip aşısından sonra oluşan antikorların da bloke edildiği saptanmış. olduğumuz için çok şanslıyız” diyor Avrupa Güney Yıldız Gözlemevi ve Manchester Üniversitesi araştırmacısı Cezary Szyszka. Szyszka ve ekibi Temmuz 2009’daki gözlemleri için kısa bir süre önce yeni donanımlara sahip olan Hubble uzay teleskopundan yararlanmışlar. Araştırmacılar teleskopu NGC 6302 bulutsusuna doğru ayarlamışlar. Biçimi nedeniyle böcek bulutsusu olarak da adlandırılan bu oluşum, yaşlanmakta olan bir yıldızın son hidrojen rezervlerini kullandıktan sonra atmış olduğu ve hızla genleşmekte olan gaz kılıfı. Aynısını bizim güneşimiz de beş milyar yıl sonra yapacak diye açıklıyor araştırmacılardan Albert Zijistra. Daha önceki gözlemlerle, böcek bulutsusundaki yıldızın çok yüksek enerjili ve yoğun ışın yaydığı sonucuna varılmıştı. Ancak parıldayan gaz kılıfı ve koyu toz halkaları arasında gizlenen yıldız daha önceleri görülememişti. Son fotoğraflarda bulutsunun merkezindeki ışın kaynağı olarak görülmekte. lir. Araplar ise bizim hesaplarımıza göre 7.11. yüzyılda güney Fas’a geldi, diye açıklıyor araştırmayı yöneten Greg Gibson. İki grup da aynı yaşam biçimine sahip ve bazıları köylerde yaşarken bir kısmı kentlere göçmüş. Araştırma için yoğun nüfuslu kentlerde ve iki köyde yaşayan insanlar seçilmiş. Bu kişilerden kan örnekleri alındıktan sonra gen ekspresyonlarıyla karşılaştırılmış. Bu karşılaştırmalar sonucunda şehirde ve köylerde yaşayanlar arasında belirgin farklılıklar saptanmış, özellikle de bugüne kadar virüs enfeksiyonları ve böbrek hastalıklarıyla ilişkilendirilen iki gendeki değişimler dikkat çekici. Kentlilerdeki gen transkripsiyonunun üçte biri farklı. Bilim insanlarının hipotezine göre kentlerde hastalıklar daha kolay bulaştığı için kentliler belli başlı enfeksiyon hastalıklarına daha fazla maruz kalıyor. Daha önceleri gerçekleştirilen araştırmalarla da benzer etkiler solunumun ayarlanmasından sorumlu genlerde tespit edilmişti. Bilim insanları farklı yaşam biçimine sahip veya farklı yerleşim yerlerinde yaşayan insanları karşılaştırarak, gen ekspresyonunun boyutunu belirleyen yüzlerce gen varyantı saptamışlar. İnsanların belli başlı hastalıklara karşı duyarlıklarını belirlemek için sadece genotipe bakmak yeterli değil, çevrenin de dikkate alınması gerekir, diyorlar. Nilgün Özbaşaran dede ERGENLİK KENDİNİ İLK ÖNCE UYKUDA GÖSTERİYOR Boulestin, deri ve etin birbirinden ayrılmış olmasını bir tür ölü gömme ritüeli olarak kabul eden bilim insanlarının görüşlerine katılmıyor. Gerçi kemiklerin sadece yemek için pişirildiklerini kanıtlamak zor olmuş, ama bazı kemiklerde belirgin çiğneme izleri saptanmış. Şeritli çanak çömlek kültürüne ait Herxheim mezarlığı 1996 yılında bulunmuştu. Fakat incelemeler 20062008 yıllarında gerçekleştirildi. Boulestin ile çalışan araştırmacıların sonuçları “Antiquity” dergisinde yayımlandı. Ergenliğin değişen uyku alışkanlıklarıyla başladığı anlaşıldı. Yetmiş İsrailli çocuğun iki yıl süreyle incelenmesi sonucunda, hem kızlarda hem de erkeklerde bedensel değişimden önce dikkat çekici uyku motiflerinin geliştiği görülmüş. Araştırmanın başlangıcında yaşları 1011 arasında değişen çocuklar, araştırmanın sonunda elli dakika daha geç uykuya dalmaya başlamışlar. Ayrıca uyku süreleri de otuz yedi dakika kısalmış. Bu sonuçlardan yola çıkan Tel Aviv Üniversitesi bilim insanları, ergenliğe bağlı değişimlerin ilk önce uyku üzerinde etkili olduğunu ve diğer bedensel fonksiyonların daha sonra etkilendiğini düşünüyorlar. Araştırma yazısı “Sleep” dergisinde yayımlandı. YERLEŞİM YERİ GENLERİ ETKİLİYOR Avustralyalı ve Amerikalı bilim insanlarının Nature Genetics dergisinde yayımlanan araştırmalarına göre, yerleşim yeri ve yaşam biçimi hücrelerdeki genetik bilgilerin ne şekilde şekilleneceği üzerinde etkili olmakta. Queensland Tıp Araştırmaları Enstitüsü’nden Peter Visscher’in raporuna göre, araştırma sonuçları iki farklı etnik gruba (Araplar ve Berberiler) ait 200 Faslı’nın incelenmesiyle elde edilmiş. Berberiler, 35.000 yıl önce Kuzey Afrika’da yaşayan ilk modern insanın ardılları olarak kabul edi EN KIZGIN YILDIZ Avrupalı astronomlar Samanyolu’nun en kızgın yıldızını saptadı. Kızgın yıldız, kılıfının büyük bir kısmını henüz birkaç bin yıl önce atmış. Son incelemeler, yüzeyindeki sıcaklığın yaklaşık olarak 200.000 santigrat derece olduğunu göstermekte. “Yıldızı en kızgın evresinde inceleyebilme olanağına sahip AĞRI KESİCİLER, GRİP AŞISININ ETKİSİNİ AZALTIYOR Missouri Üniversitesi’nde Charles Brown ile çalışan bilim insanları, parasetamol ve asetil salisilik asit gibi etki maddeleri içeren ağrı kesicilerin, bağışıklık ve aşının etkisi için önemli olan bir enzimi bloke ettiğini b u l d u . Konuyla ilgili sonuçlar “The Journal of Immunology” dergisinde yayımlandı. Kalbinde sorun olduğu için düzenli olarak aspirin ya da ağrı ve ateş için paracetamol olan kişiler grip aşısı olduklarında antikorların yeterince etkili reaksiyon göstermeme olasılığı büyük, diyor Brown. Ağrı kesiciler enfeksiyon reaksiyonunda önemli bir rol oynayan Cyclooxygenase1 enzimini bloke ediyor. Araştırma KARBONDİOKSİT, İKLİME SANILANDAN DAHA FAZLA ZARAR VERİYOR İngiliz bilim insanları karbondioksit emisyonlarının sera etkisini düşünülenden çok daha fazla tetiklediğini açıkladı. 8 Aralık Nature Geoscience dergisinde yayımlanan araştırmanın sonuçlarıyla, karbondioksit emisyonlarının uzun vadeli olarak sabit tutulması ve bu şekilde ısınmanın iki dereceyle sınırlı kalması hedefleniyor. Ne var ki bu hedefe halihazırdaki hesap modelleriyle ulaşmak mümkün değil. Nitekim büyük buz alanlarının uzun vadede erimesi ve bitki örtüsünün değişimi gibi karbondioksit emisyonlarından dolaylı olarak etkilenen doğal süreçler yeterince dikkate alınmamakta. Bristol Üniversitesi’nde iklim araştırmacısı Dan Lunt ile çalışan bilim insanlarına göre karbondioksit emisyonlarının sera gazının gelişimindeki payı sanılandan yüzde otuz ila yüzde elli daha yüksek. Güncel iklim modellerinde, sıcaklık artışının uzun vadede iki derece civarında kalabilmesi için karbondioksit yoğunluğunun 450ppm ile sınırlı tutulması önerilmekte. Halihazırdaki karbondioksit yoğunlu yaklaşık 387 ppm. Fakat uzun ömürlü karbondioksitin uzun vadeli etkisi göz önüne alındığında iki derecelik artış ancak 380 ppm ile sağlanabilir diyor Lunt. Sonuçlar, yaygın olarak kullanılan bir iklim modelinin Pliosen devrine uygulanmasıyla elde edilmiş. Pliosen 2,6 milyon kadar önce sona erdiğinde, dünyamız doğal süreçlerin etkisiyle ısınmıştı. Okyanusta gerçekleştirilen sondajlarla elde edilen tortulları inceleyen bilim insanları, milyonlarca yıl önceki karbondioksit yoğunluğunu hesaplama imkânına kavuşmuşlar. Ve bu şekilde 450 ppm’lik karbondioksit yoğunluğunun söz konusu sıcaklığa denk gelmediği ortaya çıkmış. O tarihlerdeki sıcaklık günümüzdekinden üç ila beş derece daha yüksekti. Araştırmaya göre bu fark her şeyden önce yüzey şekillerinin değişimi ile dünyaya daha fazla güneş ışığının yansıması gibi doğal süreçlerle açıklanmakta, ki bu süreçler de karbondioksit yoğunluğuna bağlı sera etkisiyle tetiklenmekte. CBT 1187/ 4 18 Aralık 2009
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle