Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
rektör seçimleri lik her zaman olabilmiştir ve keyfiliğe karşı mücadelenin önemli araçları olarak, karar verme modelleri geliştirilmiştir. Bir karar modelinin varlığı, alınan kararın oluşma biçiminin saydamlığını sağlamaktadır. SEÇİM SÜRECİNİ TASARLAMAK Bizce, Bilim ve Teknoloji dergisinde yayımlanan çalışmalardan da yararlanarak, çok amaçlı karar verme süreçlerini kullanan bir rektör seçim süreci tasarlanabilir ve tasarlanmalı. Çok amaçlı karar verme anlayışına dayalı bir seçim süreci şu şekilde olabilir. 1) İlgili mevzuata rektör seçim amaçlarını ve rektör seçiminde dikkate alınması gereken değerleri açık ve net bir şekilde açıklamak: Bu aşama bir defa ve mevzuatta yapılacak değişiklik ile yapılmalı. YÖK Yasası’nın 5. maddesindeki ilkelerin veya 13. maddesindeki rektör ile ilgili açıklamaların bu boşluğu doldurması olanaksızdır. Bu maddeler ne rektörden beklenen “bağımsız kişilikten” ne de “bilimsel yetkinlikten” söz ediyor. Bu maddelerde YÖK’ün veya Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini kullanırken dikkate alacağı amaç ve değerler de açıklanmıyor. Bu da YÖK’e ve Cumhurbaşkanı’na istediği gibi atama yapma olanağını vermekte. 2) Rektör seçim amaç ve değerlerine hizmet eden, seçim yapılacak kurumun gereksinimlerine, bu kurumdan beklenen işlevlere uygun kişiyi belirleyebilecek seçim ölçütlerinin katılımcı bir anlayışla belirlenmesi: Bu aşamaya öğretim üyeleri, üniversitelerin ilgili grupları (Cumhurbaşkanlığı temsilcileri, YÖK, Üniversiteler Arası Kurul, Hükümet temsilcileri, yerel yöneticiler, sivil toplum vb) katılabilir. Hatta katılım şekilleri bir düzene kavuşturulmalı ve ulusal politikaların, yerel farklılıkların karar sürecine katkısı garanti altına alınmalıdır. Üstelik her seçim dönemi için ayrı ölçütler belirlemek de gerekmeyebilir. Önceden belirlenen dönemler için bir defa ölçütler seti hazırlanabilir. Bu set yapısal değişimler ortaya çıktığında yenilenebilir. Kullanılabilecek ölçütler ile ilgili öneriler, Türkdemir örneğinde görüldüğü gibi (CBT 1122/20), oluşmaya başlamıştır. Fakat sadece ölçüt sahibi olmak başarılı bir seçimi garanti etmemektedir. Bu ölçütlerle ilgili “doğrulama araçlarının” da tanımlanması gereklidir. 3) Belirlenen ölçütlerin önem derecelerinin veya ağırlıklarının belirlenmesi: Birden fazla ölçüt söz konusu olduğunda bu ölçütlerin birbirleriyle ilişkilerini de dikkate almak gerekli. Birden fazla ölçütten dem vurup, tek ölçüte göre verilen kararlar çoktur. Kararlaştırılan ölçütlerin önem derecelerinin de açıkça bilinmesi gereklidir. Ağırlıklandırma aşamasında da katılımcı bir anlayış kullanılmalı. Hatta ve hatta farklı ilgi gruplarının bu aşamaya katkı düzeyini de ağırlıklandırmak mümkün. Belirlenen aralıklarla ağırlıkların değişimi gözden geçirilebilir. 2. ve 3. aşamaların önceden belirli olması, gelecekte aday olacak kişilerin kendilerini geliştirmesi için çalışması gereken alanları da ortaya koyacaktır. Bu durumda adaylar basit seçim lobilerinin ötesinde ve tanımlanmış alanlarda çalışırken, farklı ilgi gruplarının nerede ve nasıl sisteme dahil olacağı da netleşmektedir. 4) Adayların belirlenen ölçütlere göre kişisel dosyalarını hazırlamaları ve yetkili kurullara, kişilere sunmaları: Her ölçüt adayın farklı bir alandaki yetkinliğini veya uygunluğunu gösterir. Adaylar bu alanlardaki çalışmalarını kabul edilebilir doğrulama araçlarıyla birlikte seçmenlere tanıtmalı. Bu aşama için tüm adaylara standartlaştırılmış (toplantılar, web olanakları, değerlendirme dosyaları vb) olanaklar Yazının devamı arka sayfada CBT 1128 / 21 31 Ekim 2008 sağlanmalı, gerekli bilgilendirmeyi yapabilmeleri teşvik edilmeli. Bu aşamanın icrası için belirli bir süre konmalı ve adaylar hakkında kanaat bildirecek, oy verecek seçmenlerin daha doğru davranması için gerekli altyapı oluşturulmalı. 5) Belirlenen ölçütlerle ilgili kıymetlendirmelerin yapılması: Rektör seçiminde dikkate alınması gereken ölçütlerin bazılarını niceliksel değişkenlerle ölçmek mümkündür. Fakat bu ölçütlerin bazılarının niteliksel karakterde olması kaçınılmazdır. Örneğin Şengör’ün savunduğu uluslararası yayın durumunu adet olarak ölçebiliriz. Ancak adayların yapacakları işlerle ilgili öneri projelerini iyi, kötü şeklinde niteliksel olarak yargılamak daha kolay veya doğru olabilir. Üstelik yayın sayısını adaydan da öğrenebiliriz. Fakat projelerinin iyi veya kötülüğünü birilerinin değerlendirmesi gereklidir. Yani, kabul edilen her ölçüte göre adayların durumunun kim veya kimler tarafından değerlendirileceği açıklığa kavuşturulmalı. İşte bu noktada, farklı ölçütlerin farklı kişi veya kurullarca değerlendirilerek karar sürecine girdi sağlaması, böylelikle öğretim üyeleri seçsin veya kurullar atasından daha doğru bir yaklaşımın geliştirilmesi sağlanabilir. Bu altyapının kurulması halinde bugünkü düzendeki oy verme ortadan kalkmakta, yerine her ölçüte göre tüm adayların durumu hakkında, ilgililerin kanaat belirlemesi gelmektedir. 6) Karar verme tekniğinin uygulanması: Analitik Hiyerarşi Süreci veya ELECTRE tipi tekniklerden yararlanılabilir. Söz konusu tekniklerin gerektirdiği hesaplamalar için paket programlar geliştirildiği gibi, üniversite seçimleriyle ilgili özel programlar dahi yazılabilir. Şüphesiz bu tekniklerin üstünlükleri ve zayıflıkları vardır. Uygulama süreçleri bazı farklılıklar içermektedir. Fakat bu farklılıklara göre süreçte bazı değişiklikler yapmak da mümkündür. 2, 3, 4 ve 5. aşamaları belirlenen tekniğe göre yeniden düzenlemek ve 6. aşamada kullanılacak paket program ile ilişkilendirmek de olanaklıdır. 7) En iyi adayın belirlenmesi ve atama: Kullanılacak tekniklerin sonucunda adayları tüm ölçüt ve ağırlıkları dikkate alabilmiş bir şekilde sıralamak mümkün olmaktadır. Dolayısıyla karar kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Üstelik bu karar tek bir ölçüte göre veya sürece katılmış tek bir kişi veya kurumun tercihine göre ortaya çıkmış bir karar olarak nitelendirilememektedir. Seçilen kişi veya seçenek de tek bir amacın veya kişinin tercihi olarak adlandırılamamaktadır. Doğal olarak, sürece katılmış her kişi ve kurumun saygı duyması gereken bir karara ulaşılabilmektedir. Bu da rektörleri birilerinin adamı olmaktan kurtaracak büyük bir üstünlüktür. Rektörlük seçimiyle ilgili tartışmaların akademik hayatı bilimin yol göstericiliğinde kararlar alan bir kurum haline getirmesi en büyük dileğimizdir. Bilimsel birikimleri pratik hayata aktarmayan profesyonellerden şikâyet edebilmemiz için, öncelikle akademik hayatın bu birikimleri kullanması gereklidir. Önerdiğimiz yaklaşım, gelecek günlerdeki seçimlere çare olabilecek kısa dönemde faydalı bir öneri değildir. Üstelik yukarıda temel adımları açıklanan karar modellerine getirilen eleştiriler de bulunmaktadır. Ancak bunlar genellikle çok fazla hesap yükü gerektirmek, ölçütleri yanlış kararlaştırmak, önem derecelerini öznel yargılarla oluşturmak noktalarında toplanmaktadır. Model kurulmasında gösterilecek özen ile eleştiriler ortadan kaldırılabilmekte, bilgisayar olanaklarının devreye girmesiyle hesap yükü de bir sıkıntı olmaktan çıkmaktadır. Geriye hiçbir ilkeye bağlı kalmaksızın, sadece kendi değerlerine göre “keyfi” kararlar vermek isteyenlerde yarattığı sıkıntı kalmaktadır. İstanbul Üniversitesi’nin Doğu Akdeniz seferi İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesine ait YunusS araştırma gemisi Doğu Akdeniz’deki araştırmalarını tamamladı. Geçen yıl Suriye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapılan araştırmalara bu yıl Lübnan’da eklenerek, Kızıldeniz ve Süveyş kanalından iklim değişikliği nedeniyle doğu Akdeniz’e giren canlı türleri hakkında bilgi toplandı ayrıca, Akdeniz’in münhasır ekonomik bölge sınırlandırılmasıyla ilgili bir harita hazırlandı. Araştırma seferinde, Finike Deniz Altı Sırtı (Anexamender) ile Kıbrıs/ Suriye arasındaki bölgede derin su (9001000m.) örneklemeleri yapıldı. Dr. Bülent Topaloğlu, İ.Ü. Su Ürünleri Fakültesi & Türk Deniz Araştırmaları Vakfı S efer sırasında Rodos açıklarında Kaşalot (Physeter catodon) balinaların üreme ve beslenme yerleri de tespit edildi. Kaşalotların bu bölgeyi tercih etmeleri, bu bölgenin derin olması ve kalamar türlerinin bolluğuna bağlanmakta. Ancak bu bilgilerin, araştırma bölgesinde gelecek yıl da test edilmesi gerekiyor. İlk kez bir Türk araştırma gemisi Suriye sularında iki yıl üst üste araştırma izni aldı ve bu izinle ülke sularında deniz kirliliği ve balıkçılık konusunda araştırmalar yapıldı. R/V YUNUSS gemisi ve araştırmacılar bu ülkenin gazete ve televizyonlarına da haber kaynağı oldu. Ülkemizin en mo Balon Balığı (Lagocephalus sceleratus) Doğu Akdeniz’de görülmeye başlayan Kızıldeniz kökenli bir balık türü. dern araştırma gemisi olan R/V YUNUSS’de 10 araştırmacı ve 10 mürettebat görev yapıyor. YUNUSS, geçen yıl da uzun bir seyir yaparak Türkiye denizleri hakkında birçok yeni veri toplamıştı. Bunların başında ise iklim değişikliği sonucu Kızıldeniz’den gelen yabancı türler ile bu türler arasında zehirli canlıları özellikle bazı zehirli balık türleri ve denizanalarının ekosisteme ve balıkçılığa yapacağı etkiler geliyordu. Kızıldeniz’den Süveyş Kanalı yoluyla gelen bu yabancı türlerinin içinde ülkemizin turizm endüstrisini olumsuz etkileyebilecek olanlar var. Çünkü bu denizel organizmaların toplu ölümleri, zehir taşımaları veya haftalarca sürecek kıyıya vurma olayları halkın denize girmesine engel olabilir. Akdeniz’deki iklim değişikliğinden karasal türler gibi deniz canlıları da etkilenmekte. Ölçümlerde deniz suyu sıcaklığının 32 ºC’ye kadar çıkması ve Hint Okyanusu’yla arasında sadece 2 ºC kalması,