26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ÇIKARILACAK DERSLER Rasathanenin yıktırılmasının ülkemizdeki bilimsel çalışmaların geleceğini ne şekilde ve derecede olumsuz etkilediği çok açık bir gerçek olarak ortadadır. Bu nedenle burada ondan daha önemli olan konu, bu vahim olayın,bugünümüz için de dersler çıkarabilecek biçimde nasıl gerçekleşebilmiş olduğunun irdelenmesidir. Gökcisimlerinin gözlenmesi ile kuyrukluyıldızın gökyüzünde görünmesi ile şehirdeki veba salgını arasında bir “nedensellik” ilişkisinin kurulması elbette hurafeden ibarettir. Ebu’l Faruk’un söylediği gibiyse, bu durum hurafelerin 1580’lerde İstanbul halkı üzerindeki etkisini gösterir. Şeyhülislam Ahmet Şemseddin Efendi’nin fetvası ise, sadece doğanın objektif bir şekilde gözlenmesinden ibaret olan bir çalışmaya bile yönetim düzeyinden nasıl bakıldığının anlaşılması bakımından çok çarpıcıdır. Bu yönüyle bu ifade, doğanın bilimsel bir gözle incelenmesi bir yana, doğa olaylarının objektif verilerine dayanarak subjektif sonuçlar üretilmesine bile tahammül edilemediğini göstermektedir. Bu ifadeyle, doğa olguları arasında bağlantı kurmaya çalışmanın önü tamamen kesilmektedir. Yapılan çalışmanın astronomik veya astrolojik nitelikte olması burada önemini tamamen yitirmektedir. Çünkü astroloji, ürettiği sonuçlar realist nitelikte çıkarımlar olmamakla birlikte, simgesel düzeyde bile olsa kendine özgü “nedensel” çerçevesi ve ilkeleri bulunan bir disiplindir. Oysa fetva metninde, doğanın nedensel ilişkiler içerdiği varsayılan sırlarının –bu sırları doğanın yasaları olarak okuyabiliriz– anlaşılması girişimlerine karşı şiddetli bir reddiye görülmektedir. Bu nedenle de bu ifade skolastik düşünce tarzının da gerisindedir ve elbette ondan daha radikal bir biçimde akılcılığı ve bilimi engelleyicidir. Skolastik, asırlar boyunca insanların düşüncelerini esir alarak bilimin gelişimini engellemiş olmakla birlikte, tamamen metafiziksel ya da akıl karşıtı bir düşünce tarzı değildir, çünkü skolastik esas olarak inanç hükümlerinin aklileştirilmesini kapsar. Platon’un ve Aristoteles’in düşüncelerinin Hıristiyan düşüncesi ile bağdaşabilmesinin temelinde, Hıristiyan dininin birçok dogmasının akılcı bir çerçevede savunulması çabaları yatar. Bu nedenle akıl Avrupa’da skolastiğin içinde kendisine her zaman bir yaşam alanı bulabilmiş ve hatta skolastiğin bu özelliği, Avrupa rönesansını, aydınlanmasını etkileyen ve kilise üniversiteleri olarak kurulmuş bulunan büyük üniversitelerin modern üniversiteler haline dönüşebilmesinde rolü olan faktörlerden biri olarak kendisini gösterebilmiştir. Hurafe karşısında ise aklın ve bilimin yapabileceği Gazali düşüncesinin İslam toplumlarında egemen düşünce tarzı haline gelmesiyle birlikte, İslam düşüncesindeki akılcılık eğilimleri de gelişme imkânlarını kaybettiler. Mutezile akımı, İslam düşüncesindeki akılcılığı temsil ediyordu. Fakat Gazalicilik karşısında tutunamadı. Gazali’nin ölümünden sonra doğan ve İslami inançları akılcı bir temelde açıklamaya ve yorumlamaya çalışan İbn Rüşd (11261198) de İslam düşüncesindeki akılcılığın bir temsilcisidir. Fakat onun çabaları da Gazali düşüncesinin egemenliğini yıkmaya yetmedi. Osmanlı toplumunda ne mutezilenin, ne de İbn Rüşd’cülüğün etkisi olabildi. Osmanlı medreselerinde akılcılık eğilimi hiçbir zaman gelişme imkânı bulamadı. OSMANLI AKILCILIĞI Bununla birlikte Osmanlı akılcılığı, medreselerin dışında Katip Çelebi, İbrahim Müteferrika, Emir Çelebi, Şanizade Ataullah Efendi vb. gibi bilim insanlarının çalışmalarında ve devlet yönetimi düzeyinde ise askeri kaynaklı olarak gelişmiştir. Osmanlı Devleti, merkezi yapısı çok güçlü, askeri ve dini bir devlet olarak kuruldu. Ve gelişimini bu üçlü temel özelliğiyle sağladı ve sürdürdü. Osmanlı Devleti’nde üretimin ve ticaretin, vergi sisteminin, toprak mülkiyeti rejiminin vb. oluşumunda ve gelişiminde askeri örgütlenmenin yapısal özelliklerinden ileri gelen belirleyici öğeler vardır. Osmanlı akılcılığının temel yatağı, esas olarak askeri yapılanmanın, askeri ihtiyaçların ve zorunlulukların yarattığı dinamikle oluşmuştur.19. yüzyılın sonuna kadar kurulan başlıca meslek ve eğitim kurumlarının askeri nitelikte olmalarının nedeni de budur. Fakat bu kurumlarda yetişen insanların, kurumsal fonksiyonları dışında, artık modern insanlar olarak toplumsal ilişkiler kurmaya ve ülkenin düşünce ve sosyal hayatında etkili olmaya başlamalarıyla birlikte, yani bütün 19. yüzyıl boyunca genel olarak Osmanlı düşünce hayatında artık askeri mahreçlerinden sıyrılmış akılcı akımların gelişmeye ve etkili olmaya başladığını görüyoruz. Osmanlı ülkesinde, kuruluşundan 595 yıl sonrasına kadar, 1894’teki Bakteriyolojihanei Şahanei Osmani’nin kuruluşuna kadar, hiçbir bilimsel araştırma kurumu olmadı. Çünkü bu geçen süre içinde, bilimsel ve akılcı düşünmeyi isteyen, zorlayan, besleyen ve bu düşünsel potansiyelin bir araştırma kurumunun kurulması ihtiyacına dönüşmesini sağlayan güçte bir ortam olmadı.Bilimsiz ve aydınlanmasız yer, hurafelerin egemen olduğu yerdir. Dipnotlar: 1Aydın Sayılı, The Observatory in İslam and its place in the general history of the observatory, 1988, İkinci baskı, Ankara.2Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, Aykut Kazancıgil ve Sevim Tekeli’nin ekleriyle genişletilmiş baskı, Remzi Kitabevi, 1982, s.103. 3Süleyman Şevket, “Geçmişimizdeki Bilim Azlığı”, Muallimler Mecmuası, sayı 2, 1924 (s.671677), Yeni harflerle, Bilim Tarihi, sayı 26, Aralık 1993, s.2528. İKTİDAR SAVAŞI MI Rasathanenin müneccimler arasındaki bir iktidar savaşına kurban gitmiş olması da mümkündür. Böyle bir olasılık vardır. Çünkü gerçekte astroloji, Osmanlılarda devlet yönetiminde her zaman, imparatorluğun son asrında dahi önemini ve etkisini sürdürmüş olan bir etkinliktir. Devlet işleriyle ilgili tüm önemli olaylarda uğurlu başlama anının (eşref saatinin) belirlenmesi için daima müneccimbaşının zaman saptamalarına bağlı kalınırdı. Takiyüddin’in gerçekte bir müneccimlik faaliyeti olan çalışmalarına bu tür bir tepkinin gösterilmiş olması, olağan bir tepkinin ötesindedir ve bu nedenle böyle bir tutum Takiyüddin’i, çalışmalarını abartarak, onlara her zaman yapılanlardan başka bir nitelik atfederek tehlikeli gösterip onu alt etme girişiminin bir parçası olabilir. Diğer yandan bu ifade, (arka planda başka etkenler olsun veya olmasın) Avrupa ortaçağ bilim tarihinde çokça rastlanmış olduğu şekliyle, bir inanç hükmünün eleştirilmesine gösterilen tepkinin de ötesinde bir tutum olarak görünüyor. şey, kendi bağımsız alanını ve gücünü yaratarak ve genişleterek hurafelerin etki alanını geriletmektir. AKILCILIK VE MEDRESELER Osmanlıların temel eğitim kurumları olan medreseler, çeşitli dönemlerde girişilen ıslahat çabalarına rağmen, 1924’teki kapatılışlarına kadar modern bilgiler veren eğitim kurumları haline dönüşememişlerdir. Osmanlılarda modern meslek ve eğitim kurumları, Deniz ve Kara Mühendishaneleri (1773 ve 1795), Tıbbiye (1827), Harbiye (1834), Baytariye (1842) vb. ve sonra da Darülfünun (1900) gibi baştan modern nitelikte kurumlar modelinde kurulmuşlardır. Ortaçağda İslam ülkelerinde 8. yüzyıldan itibaren yükselmeye başlayan bilimsel çalışmalar ve bilimsel düşünce, başka etkenlerle birlikte Gazali’nin (10581111) de etkisiyle 13. yüzyılda gücünü yitirdi. Gazali, nedensellik fikrini reddederek ve bu yöndeki fikrinin egemen olmasına çaba göstererek bilimsel çalışmaların ve bilimsel akıl yürütmenin önünü tıkamıştır. Zenger heykel sergisi ve atölye çalışması Tasarımcı, mimar, heykel, grafik ve resim sanatçısı Yılmaz Zenger, “Kente iliştirilmiş heykel sergisi” 818 Ekim tarihleri arasında Yapı Endüstri Merkezi’nde açılıyor. İstanbul için tasarlanan ''Attached to..'' aynı zamanda yeni malzemeler, yeni yapım teknikleri ve süreçler ile tasarım yapmak üzerine odaklanıyor. Sergiye paralel gerçekleşecek olan etkinliklerde konferans ve workshop da yer almaktadır. Yılmaz Zenger’in “Tasarım, malzeme ve üretim yöntemleri” arasındaki ilişkiler üzerine vereceği konferansta (14 Ekim 2008, saat 19.00’da Fulya Mah. Yeşil Çimen Sokak No: 12/430 Polat Kulesi Yanı /İstanbul YapıEndüstri Merkezi’nde) tasarım ve yenilikçilik kavramını Türk tasarımının önemli isimleri ile birlikte tartışmaya açacak. Konferans tüm ilgililere açıktır. Yılmaz Zenger, NO COMPUTER adı altında, Tarih: 17 – 18 Ekim 2008 Saat:10.00 – 18.00 arası yine aynı yerde (son başvuru bugün) bir tasarım atölyesi düzenleyecek. Burada, tasarımcıların dijital ortamla ilişkisini keserek yeni form ve malzemeler üzerine araştırma yapmalarına olanak sağlanacak. Workshop’ta tasarlanan nihai ürünün prototip boyutunda üretilmesine destek verilecek. Zenger bu etkinlik ile tasarımcıyı bilgisayarın etkisinden kurtarıp gerçek ortamda ve gerçek malzemelerle arada ekran olmadan hissederek formlar oluşturmayı hedeflemekte. Kimler başvurabilir? Farklı bir malzeme ile sıfırdan üretmek, tasarlamak, form ve işlev kavramlarının derinlemesine tartışılacağı workshop mimarlık, endüstri ürünleri tasarımı, iç mimarlık bölümlerinde öğrenim gören 3. ve 4. sınıf öğrencilerinin ve bu alanlarda eğitim almış profesyonel tasarımcıların katılımına açıktır. Başvuru ücreti: 100 YTL ,kazananlar www.yematolye.com/zenger adresinden duyurulacak. Atölye çalışmasına katılım için hak kazanamayan adayların başvuru ücretleri iade edilecek. Bilgi: Eda Pancaroğlu 0212 266 70 70 Faks.0212 266 70 59 [email protected] www.yematolye.com/zenger CBT 1125/ 16 10 Ekim 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle