01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÖNÜLDEN BİLİME “Genç Bilim Kadınları Destek Bursları” programı Türkiye Bilimler Akademisi tarafından desteklenen “Genç Bilim Kadınlarına Destek Bursları” programı kapsamında, projeleri seçilecek olan 40 yaşından gün almamış 6 genç bilim kadını L’Oréal Türkiye’den 12’şer bin dolar değerinde birer yıllık burs kazanacak. Ahmet İnam [email protected] Örneğin, deniyor ki, üniversitedeki eğitimi yükseltmek için üniversiteleri, şu şekilde düzenleyelim. Örneğin, herkes yabancı yayın yapsın. Bu yayınlar da çok değerli akademik dergilerde yapılsın. Biz Türk insanında, pragmatik tedbirler, işin anlamının önünde gidiyor. L ’Oréal UNESCO ortaklığında gerçekleşen ve dünyada 10 yıldan bu yana başarı ile yürütülen “Bilim ve Kadın" programının bir uzantısı olan ulusal nitelikteki "Genç Bilim Kadınlarına Destek Bursları" programına başvuru için geri sayım başladı. Türkiye Bilimler Akademisi tarafından desteklenen L’Oréal Türkiye’nin bilim kadınlarını destekleme bursları programına katılmak için başvurular 31 Ekim 2008 tarihine kadar devam edecek. Türkiye Bilimler Akademisi tarafından desteklenen L’Oréal Türkiye tarafından düzenlenen “Genç Bilim Kadınlarına Destek Bursları” programı, bilimin ve bilimsel düşüncenin yaygınlaşmasını ve Türk kadınının bilimsel alandaki çalışmalarını teşvik etmeyi hedefliyor. Programa katılacak araştırmaların Yaşam Bilimleri; Biyoloji, Biyokimya, Biyofizik, Biyoteknoloji, Farmakoloji ve Fizyoloji, Malzeme Bilimleri; Taneli Malzemeler, Polimerler, Camlar ve Seramikler, Kompozitler, Biyomalzemeler, Nanomalzemeler, Özel Tasarlanmış Yüzeyler, Fotonik Kristaller; Yoğun Madde Fiziği ve İstatistiksel Fizik alanlarında olması gerekiyor. Başvurularda, araştırma konularının bilimsel yenilik getirmesi ve bilime sağlayacağı katkılar ölçüt olarak alınıyor. Ülkemizde 2003 yılından beri yürütülmekte olup, 2006 yılından beri Türkiye’nin en saygın bilim kurumu Türkiye Bilimler Akademisi’nin desteğiyle gerçekleştirilen “Genç Bilim Kadınlarına Destek Bursları” programına katılan ve projesi seçilen genç altı bilim kadını, 12’şer bin dolar değerinde birer yıllık burs ile ödüllendirilecek. Programa başvuracak bilim kadınlarının, bilimsel yetenekleri kanıtlanmış, Türkiye Cumhuriyeti uyruklu olmaları, ayrıca 40 yaşından gün almamış ve doktora derecesine sahip olmaları koşulu aranacak. Bugüne kadar tüm dünya ülkelerinden gelen projeleri destekleyen L’OréalUNESCO uluslararası burs programı kapsamında, 67 ülkeden 120 genç bilim kadınına burs olanağı sağlandı, 52 bilim kadını da büyük ödülün sahibi oldu. L'Oréal Türkiye ise projenin yapıldığı 6 yıldan bu yana, 34 genç araştırmacının projesini destekledi. www.loreal.com.tr adresi üzerinden projeye katılım koşullarının detaylarını öğrenmek mümkün. L’Oréal’in bulunduğu 35 ülkede gerçekleştirilen ulusal programlar, binlerce bilim kadınının yaptığı araştırmaları destekliyor ve ortaya çıkarılan projelerin insanlık için hizmet vermesi hedefleniyor. Marie Curie gibi dünyada örnek kabul edilen bilim kadınlarının genetik, fizik, biyoloji, yaşam ve yeni teknolojik gelişmelerde ön saflarda yer almaları amaçlanıyor. Eğitimde Tıkanan Eğitim alanında bakanlıkta çalışan değerli arkadaşların bir bölümü ne yaptıklarını ve ne adına uğraştıklarını zaman içinde unutabiliyor, öyle bir durum içine düşüyorlar ki "Ben burada ne arıyorum? Bütün bu çalışmaları niye yapıyorum, bütün bu çalışmalar neye yarayacak?" diyorlar. Eğitim felsefecilerimiz var, eğitim müfredatı konusunda araştırmacılarımız var, bir sürü kalabalık insan görüyorsunuz; ama bu kalabalık insanlar (tıpkı Sovyetler döneminde ki bürokratlarda olduğu gibi) "Şu kadar memur alacağız, hepsine masa sandalye bulacağız," hesaplarıyla alındıkları için, orada ne aradıklarını pek bilmiyor. O kadar memuru neden alıyoruz? O memurlar gerçekten bizim içine düştüğümüz eğitim problemlerinin çözümüne bir katkıda bulunabiliyorlar mı? Ondan çok emin değilim. Bürokratik yönetimle, eğitim politikasının tinsel boyutu bir türlü buluşmuyor birbiri ile. Örneğin, deniyor ki, üniversitedeki eğitimi yükseltmek için üniversiteleri, şu şekilde düzenleyelim. Örneğin, herkes yabancı yayın yapsın. Bu yayınlar da çok değerli akademik dergilerde yapılsın. Biz Türk insanında, pragmatik tedbirler, işin anlamının önünde gidiyor. Sanıyoruz ki, bir takım kurumlar, bir takım dersler, bir takım düzenlemelerle biz, bu işi çözeriz. Oysa düzenlemeler bir araçtır. “Düzenleyerek” eğitimimizdeki sorunlar çözmek istiyoruz. Eğitimimizdeki sorunlardan bir tanesi; ne adına eğitim yapıldığı konusundaki bilinç eksikliğidir. Bugün binlerce kişinin (üniversite kapısında bekleyen ve üniversite okuyan) nedir amacı? Diploma almaktır. O diplomayı niçin alıyor? Hayatta, hem toplumsal konumu yükselsin, hem karnı doysun, istiyor. Ama, onun dışında "Benim, bu öğrendiğim bilgi ile olan ilişkim nedir?" diye düşünülmüyor. Bilginin kendi içeriği ile ilişki yok; çünkü temel kaygı, diplomaya sahip olmaktır. İlköğretimden başlayarak insanlar test sınavlarıyla birtakım yarışmalar içersine sokuluyor ve siz genç bir insan olarak sanıyorsunuz ki; birtakım test sorularını çözebilirsem, benden isteneni gerçekleştirmiş, annemi, babamı, aile çevremi, sevgilimi mutlu etmiş olurum. Peki, sen bilgi ile ilişkiye geçen birisisin, bilgi edinen, bilgiyi özümsemeye çalışan ve bilgideki sorunları çözmeye çalışan birisisin. Bilgi ile nasıl yaşayacaksın? Genellikle yapılan: Bir biçimde "Bunu al ve bunu da, daha önceden belirlenmiş mekanik yollarla geliştir." "Bilgiyi al, öğren ve bak: Neler eksiktir, nerde, nasıl yayın yapmak gerekir? Oralarda o açıkları bul ve oralarda yayın yap, o yayınlar doğrultusunda ne olacaksan, (Yrd. Doç., Doç) unvanlarını al." Peki biz bunları neden yapıyoruz? Birtakım kurumsal ve yasal düzenlemelerle biz, eğitimimizi düzenleyeceğimizi, sorunlarımızı çözeceğimizi sanıyoruz. Peki, buradaki “ruh” nerededir? Bilgi ile olan ilişki nedir? O bilgiyle bizim yaşama karşı tavrımız ne olacaktır? Eğitime bakışımızda, “bilginin kendisi” gözükmüyor ortada. Bilginin ardına düşmüş hakikat araştırması nasıl bir araştırmadır? Araştırıcı kimdir, neden araştırır? Bir şeyi bilmek demek, özümsemek demek, o özümseme çabasına uygun bir hale gelmek demektir. Dönüşebilmek demektir. Benim bir matematik problemini anlayabilmem için bende, tavır olarak, bakış olarak dönüşümler gerekir. Duygusal olarak, düşünsel olarak bakış açımda büyük değişikler olması gerekir ki ben matematik problemlerini yaklaşabileyim ve problemleri anlayabileyim; ama ben ona uygun değişimler gösteremiyorum ki! Ben, matematik problemlerini kurnazlıkla mekanik bir biçimde “bu sorulursa böyle, şu sorulursa şöyle cevap verilir diye çözen biri miyim? Acaba, örneğin, bu uğraştığım istatistik sorunu konusunda son çıkan makalelerde kim ne demiş? Acaba ben kesyapıştır şeklinde biraz oradan, biraz buradan alsam, azıcık şunu uygulasam biraz da bunu bir doktora tezi çıkarabilir miyim?" Dikkat ederseniz bu tavırda bilginin “özü”yle, anlamıyla, yorumuyla ilgili hiçbir şey yok. Tayfun Akgül CBT 1125/ 11 10 Ekim 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle