25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BİLİM DÜNYASINDAN K I S A ENCELADUS KOMŞU CİSİMLERİ NASIL AYDINLATIYOR? Satürn’ün küçük uydusu Enceladus’un komşu cisimleri ne şekilde aydınlattığı anlaşıldı. Uydunun güney tarafından atılan buz partikülleri halka sistemi üzerinden diğer aylara ulaşıyor ve bu şekilde aydınlanıyorlar. Sonuç, Satürn’ün E halkasındaki diğer uydularla birlikte Enceladus’u da Hubble uzay teleskopuyla gözlemleyen Virginia Üniversitesi Anne Verbiscer’e ait. Tethys, Mimas, Dione ve Rhea’da güneş ışınlarının güçlü bir şekilde geriye yansıması, Enceladus’tan gelen buz partikülleri sayesinde gerçekleşmekte. Astronomlar, uyduların üzerindeki yansıma özelliklerini belirleyebilmek için, Güneş’in, Dünya’nın ve Satürn’ün aynı hizaya gelmesini beklemişler. 13 Ocak 2005 tarihinde yaşanan böyle bir durum sırasında uyduları gözlemleyen araştırmacılar, uydulardan dikey olarak yansıyın Güneş ışınlarını yakalayabilmişler. Yansıma verileri ve model hesaplarına göre uyduların üzerindeki aydınlığın E halkasındaki bir madde yağmuruyla ilgili olabileceği tahmin edilmiş. Enceladus, güneş sistemindeki en büyük yansıma gücüne sahip gök cismidir. Yüzeyindeki buz örtüsü, Güneş ışınlarının %99’unu uzaya geri yansıtıyor. Bilim insanları uydunun güney kutbunda, buz partiküllerini Satürn’ün halka sistemine savuran volkanik veya benzeri bir etkinliğin varlığını tahmin ediyor. H A B E R L E R DİYABET 2 HASTALIĞINDAN SORUMLU GENLER TESPİT EDİLDİ Londra Imperial College araştırmacıları, diyabet tip 2 hastalığından sorumlu olan en önemli genleri saptadılar. Sonuçlar sayesinde hastalığın genetik sebepleri %70 oranında açıklanabiliyor. Genetik haritada diyabet riskiyle ilişkili olan toplam İngiliz ve Kanadalı araştırmacılardan oluşan ekip, diyabet 2 hastalığı bulunan 700 kişinin ve aynı ailelerdeki 700 sağlıklı kişinin sağlık geçmişini araştırarak dört önemli bölge bulduktan sonra sonuçlar, diğer 5000 diyabet hastasının verileriyle karşılaştırılmış. Araştırmayı yöneten bilim adamı Philippe Froguel, sonuçların diyabet riskini gösteren bir testin geliştirilmesine imkân vereceğini söylüyor Nature dergisinde. Ayrıca genetik mutasyonlar hakkındaki bilgiler sayesinde yeni tedavi yöntemleri de geliştirilebilir. Araştırmacılar şimdi saptadıkları genleri daha ayrıntılı bir şekilde incelemeye çalışacaklar. cilt bakterileri olmaksızın da işlediğinden en uygun yöntemdir. Nitekim her mikrop yapay ortamda üremiyor. Araştırma sonucunda, bir kişinin cildinde 48 farklı bakteri türü saptanmış ancak diğer deneklerde bunlardan sadece dördü bulunmuş. Küçük bir bakteri grubu insanı hiçbir zaman terk etmezken, çoğu bakteri cildimizde geçici olarak "konaklar". Bakterilerin çoğalması, hava, ışık, kişisel hijyen, kozmetik ürünleri ve ilaç kullanımı gibi faktörlere bağlı. Cildimiz hiçbir zaman bakterilerden tümüyle arınmaz. Nitekim insan bakterilere bağımlıdır. İnsan bedenindeki on hücreden dokusu mikrobik hücredir. Sedef veya egzama gibi cilt hastalıklarının bakterileri ne şekilde etkilediklerini araştırmacılar henüz bilmiyorlar. Hastalıkların, cilt üzerindeki bakteri karışımının değişmesi halinde ortaya çıktığını tahmin eden bilim insanları, bundan sonraki çalışmalarında bu konuyu araştıracaklar. KOKU ALMA ORGANINA TAKVİYE Hareketli sinir hücreleri koku duyusunu güçlendiriyor. Bu aynı zamanda insan beyninde yeni nöronların geliştiği anlamına geliyor. Bilimsel dogmaya göre yetişkin memelilerin beyninde yeni sinir hücreleri büyümez. Ancak bu tez birkaç yıldan bu yana geçerliliğini yitirmekte. Yeni Zelandalı ve İsveçli bilim adamlarının son bulguları da insanın koku duyusunun yaşam süresince yeni sinir hücreleriyle beslendiğini kanıtlıyor. Auckland Üniversitesi’nden Maurice Curtis ve arkadaşları, ölen dört bölge tespit edilmiş. Bilim adamları yaklaşık olarak 400.000 genetik mutasyonu inceledikten sonra en önemli mutasyonu, ensülin salgısında önemli bir rol oynayan SLC30A8 taşıyıcı geninde gördüler. Bazı hastalıkların tedavisi bu taşıyıcı geninin "onarılması " halinde mümkün olabilecek. UZAY ARAŞTIRMALARI VİRÜSLER ÇOĞALMAK İÇİN HÜCRELERİ KULLANIYOR Aralarında AIDS hastalığına neden olan HIV’nin de dahil olduğu retrovirüsler, hızla hücreden hücreye yayılabiliyor. Bugüne kadarki tahminler, bu sürecin, hücrelerin birbirleriyle doğrudan doğruya temas etmeleriyle gerçekleştiği yönündeydi. Fakat bu bilgi virüslerin hızlı dağılımını açıklamıyordu. Yale Üniversitesi Tıp Okulu’nda Walther Mothes ile birlikte çalışan araştırmacılar, şimdi virüslerin hangi hücre bağlantılarıyla bu kadar hızlı hareket edebildiklerini saptadı. Virüsler, sağlıklı hücre çıkıntılarını ele geçirdikten sonra, bağlantılar virüs proteinleriyle sağlamlaştırılıyor. Böylece bunlar komşu hücrelere geçmek için birer köprü görevini görüyorlar diyor araştırmacılar Nature Cell Biology dergisinde. Araştırmacılar hücre kültürleriyle çalışırken, virüsleri takip edebilmek için morötesi ışında görülebilen boyar maddelerle işaretlemişler. Böylece virüslerin hücre çıkıntılarından nasıl yararlandıkları ortaya çıkmış. Filopodlar, sağlıklı hücrenin parmak biçimindeki çıkıntılarıdır; bulaşık hücrelerle temas ettiklerinde bunlar burada yapışıp kalıyorlar. Virüsler işte bu köprülerden geçerek komşu hücrelere ulaşıyorlar. Bilim adamlarının açıklamalarına göre virüslerin bir hücreden diğerine geçmeleri için 20 dakika yeterli. Daha önceleri virüslerin, hücrelerin birbirine bitişik olduğu durumlarda yayılabildikleri sanılıyordu. Bilim adamları hücre köprülerinin kurulması için özel virüs proteinlerinin gerekli olduğunu ve bu proteinlerin bloke edilmesi halinde virüslerin yayılamayacağını düşünüyorlar. Bu da yeni terapilerin geliştirilmesine imkân verebilecek. Fare beynindeki öncü sinir hücreleri (kırmızı, yeşil, sarı) hedef bölgeye doğru ilerliyor. CİLDİMİZ BAKTERİ DEPOSU Cildimizde tahmin edilenden çok daha fazla bakteri yaşıyor. Amerikalı araştırmacılar, sağlıklı insanın cildi üzerinde yaşayan 180 farklı bakteri türü tespit ettiler. Bunlardan otuzu daha önce bilinmiyordu. Bilim insanları ayrıca ilk kez, cilt bakterilerin insandan insana farklılık gösterdiğini de kanıtladılar. Ve mikroplar, kişilerin yaşamına göre de uyum sağlıyorlar. New York Üniversitesi Tıp Okulu’ndan Zhan Gao ve arkadaşları, altı sağlıklı deneğin kolundan cilt bakterileri topladıktan sonra bunları 165 ribozomal DNA olarak adlandırılan bakteriyel bir kalıtım malzemesiyle karşılaştırmışlar. Bu moleküler biyolojik yöntem, deney tüpünde üretilen CBT1041/4 2 Mart 2007 insanların beyinlerinde, yeni oluşan hücrelerin beyne ulaştıkları yolları saptadı. Daha önceleri sadece bu öncü hücrelerin rezervleri biliniyordu, ama koku merkezine giden rota görülmemişti. Araştırmacılar şimdi Science dergisinde, sinir hücrelerinin insan beyninde de subventriküler (yan beyin karıncığı altındaki bölge) alan üzerinden "Rostral Migratory Stream" ile koku soğanlarına girdikten sonra burada yeni sinir hücreleri oluşturduklarını yazıyorlar. Bu şekilde örneğin eş seçimi ve bozulmuş yiyeceklerin anlaşılmasında önemli olan koku duyusu kalıcı olmakta diye tahmin ediyor araştırmacılar. Sonuçlar, insan beyninde de yeni sinir hücrelerinin büyüyebildiğini kanıtlıyor. Amerikan Bilimler Akademisi’nin geçen yıl Proceedings dergisinde yayımlanan bir araştırmasıyla da beyni inmesinden sonra yeni sinir hücrelerinin geliştiği kanıtlanmıştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle