25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

EVRİMSEL BİYOLOJİ EVRİMSEL BİYOLOJİ TEKNOLOJİ=YAŞAM Edip Emil Öymen eoymen@bilgi.edu.tr Ahlak, hayatta kalmanın gereksinimi Ahlaki değerlerin salt insanlara özgü bir özellik olduğuna, bu özelliğin öteki doğal ve kötücül özelliklerimize karşı koyduğuna inanırız. Oysa, primatologlar hayvanların da adalet ve şefkat gibi duygulara doğuştan sahip olduklarını öne sürüyor. Dolayısıyla ahlak yalnızca cezalandırılmaktan kaçınmak için canlıların arkasına sığındığı ince bir kabuk değil; tam tersi insan ve hayvanların hayatta kalmak için ihtiyaç duydukları toplumsal bir gereksinim Soru: Dünya kocaman bir köy mü olmuş? Yanıt: Kocaman köy olan, dünya değil... Turizme Kablosuz Boyut Şart Bilgi toplumu niteliği kazanmış ülkelerin turizmden yüklü gelir sağlayan önemli kentlerinde kablosuz İnternet’in varlığına değil, yokluğuna şaşılıyor artık. Bunlardan biri Roma’ydı. Yakın zamanlara kadar kablosuzu yoktu... Şimdilerde olmaya başladı. 2000 yılında Millennium kutlamaları nedeniyle sadece Roma’yı ziyaret eden turist sayısı 26 milyondu. Normal yıllarda sayı daha az her halde. Ama sadece Vatikan’ı 5 milyon ziyaret ediyor. Orası, Roma’nın "bir semti" olduğuna göre turist sayısını tahmin edebilirsiniz. KABLOSUZ PARK Cep telefonları bilgisayara dönüşürken, İnternete bağlanmama gibi bir seçenek söz konusu değil artık. Roma belediyesi bu gerçeği anladığı için kablosuz sistemi 2005’ten beri genişletiyor. Kablosuz listesinde başta, "dünyanın en önemli küçük müzesi" Villa Borghese var. Müzenin bulunduğu dev park da ağa dahil. Belediye, 3 ayrı bölgede daha sistemi kurdu. Önemli meydanlarda ve Vatikan’da da... Not: Meydan deyince, aklınıza bizdeki tür trafik boğuntulu trafik kavşağı gelmesin. İtalya’da meydan demek; trafiksiz, insanların dolaşması ve yürümesine ayrılmış piyasa alanları anlamına. KAYITDIŞI MERAKI İtalya’da İnternet kullanan herkesin kimliği bir yere yazılır. Turistler, pasaport bilgilerini verdikten sonra İnternet kullanabilir. Bu sıkı denetime rağmen kablosuz İnternet kullanımı için henüz kayıtkuyut yok! İlk bir saatlik kullanım ücretsiz. Ama bunun da kolayını bulmuşlar: Bir saat dolarken dizüstünü kapatıp tekrar açıyorlar. Tipik bir kayıtdışılık... Galiba Türklerin İtalyanlarla anlaşmasının temel nedeni iki kültürün de kayıtdışına olan tutkusu. Ama aradaki en önemli fark İtalya’nın bir G7 ülkesi olması... Kablosuz sistemle "Roma Seyahatiniz" sitesine (Viaggo in Roma) bağlanıyorsunuz. Buradaki mini portallerde ne ararsanız var. Şimdilik sadece İtalyanca ve İngilizce. Japonca ve diğer dillerde de olacak. Roma Seyahatiniz sitesi kültür turizmiyle ilgili turistler için. Sadece bavul turizmiyle ilgilenenlere göre değil. Çünkü Roma, her köşesi özenle ve kıskançlıkla korunan bir müze kent. Her köşenin ayrı hikayesi var. Bunlara lokantalar, dondurmacılar, bakkallar dahil. Eğer bir bakkal 1889’dan beri aynı yerde satış yapıyorsa, anlatacağı öyküsü de olur. YENİ KOŞUL Her an her yerden ağa bağlanma ihtiyacına kentlerin yanıt vermesi bir zorunluluk. Türkiye’de turizmin 1 numaralı adresi İstanbul’da bir sorun var:İstanbul’u 2010’da Avrupa Kültür Başkenti ilan ettirmek önemli bir başarıydı –kuşku yok. Rakiplerine kıyasla İstanbul elbette egzotik ve ilginç bir seçimdi Avrupa açısından. Ama acaba bu projenin Türk sahipleri "küçük" bir ayrıntıyı hiç akıllarına getirdi mi? Kentin turistlerin en çok gezdiği tarihi bölgesinde kablosuz İnternet olacak mı? İstanbul’u ziyaret edeceklerin sadece taşa, toprağa, denizgüneş ve mehtaba bakıp yemek yiyip gideceklerini düşünmüyorlar inşallah? Çünkü bu, tamamen İ.Ö. bir turizm anlayışı. Buradaki İ.Ö., İsadan Önce olmayıp, İnternetten Önce anlamına! Acaba oraya geleceklerin, dünya ile bağlantıyı orada da sürdürmek isteyeceklerini akıl ediyorlar mı? mmanuel Kant’ın insanın sevecenliği konusundaki yaklaşımı, A.B.D Başkan yardımcısı Dick Cheney’in enerji tasarrufuna yaklaşımından pek de farksız değildi. Cheney kişisel bir erdem olarak değerlendirdiği enerji tasarrufunu, dünyaya sanıldığı kadar iyilik ve güzellik getirmediğini ileri sürerek küçümserken; Kant, sevecenliğin "iyi" bir özellik olduğunu yadsımamakla birlikte, bu özelliğin erdemli bir yaşam için pek de önemli olmadığını öne sürüyordu. Önemli olan sevecenlik değil, görev sorumluluğuydu. Beyinsel gücün göklere çıkartıldığı bir çağda yaşıyoruz. Ne gariptir ki, yirmi otuz yıl kadar önce "hayvan"ve "biliş" sözcükleri birlikte kullaBir şempanze bir nılamazken, şimdilerde hayvan davranışlarını da başkasına saldırdıkapsıyor. Kıran kırana ğında olaya tanık savaşların yaşandığı buolan üçüncü bir şemgünlerde duygular yeni panzenin kurbanın bir tabuya dönüşmüş duyanına giderek onu rumda. Bir köpeğin "kısavutmaya çalıştığına kançlık", "sevgi", ya da "acımasızlık" gibi duyguçok sık rastlanır. lara kapılabileceğini öne I Nadia LadyginaKohts, şempanze suç işlediğinde evinin çatısına kaçtığında, yemek vermenin bile onu aşağıya indirmediğini, tek yolun oturup acı içindeymiş gibi inlemek olduğunu belirtiyordu. Şempanze ancak o zaman koşarak aşağıya iniyor ve üzgün bir ifadeyle kolunu boynuna doluyordu. Bu durum yakın akrabalarımızdaki güçlü duygudaşlık eğilimini açıkça gözler önüne seriyor. Söz konusu duygu muzun albenisini bile gölgede bırakabiliyor. Karşılıklılık eğilimine ise kendi deneyimlerimizde, kafesteki şempanzelerden birine yiyecek verip onu ötekilerden farklı kılan bir davranışta bulunduğumuzda tanık oluyoruz. Bunu yapmadan önce kimin kimle daha uzun süre ilgilendiğini, onu yalayıp okşadığını gözlüyoruz. Bu tür davranışlar rahatlatıcı ve hoşa giden davranışlardır. Bilim adamları deneylerinde, bir şempanzenin bir başkasını temizleyip yaladığında ötekinin yiyeceğine ortak olma şansını da bir hayli arttırdığı görüldü. Bir başka deyişle, şempanzeler de, tıpkı insanlar gibi, kendilerine yapılan iyiliğe iyilikle karşılık veriyorlar ve iyilikle kötülüklerin ciddi bir muhasebesini yapıyorlardı. gularla sıkı sıkıya bağlı, çok farklı bölgeleri devinime geçirdiğini ortaya koyuyor. Kanada McGill Üniversitesi’nde yapılan son araştırmalar duygudaşlığın farelerde de var olabileceğini gösteriyor. Toplumsal kurallar söz konusu olduğunda, insanlarla hayvanlar arasında bir sürekliliğin de olduğu söylenebilir. Yerkes Ulusal Araştırma Merkezi’nden Sarah Brosnan ödülleri bölüştürdüğünde maymunlarda adil davranış kavramının az buçuk gelişmiş olduğunu gördü. Arkadaşına daha iyi bir ödül verildiğinde, maymun, normal koşullarda bayıla bayıla alacağı bir ödülü elinin tersiyle itebiliyordu. Primatların birbirleriyle ilgili beklentileri araştırıldığında, kimi toplumsal durumların kabul edilemez olduğu yargısına varan tek canlının insanoğlu olmadığını açıkça görebiliriz. Toplumsal kural dayatmasının bile yalnızca insanlara özgü bir durum olmadığını kanıtlamak için, De Waal, yıllar önce Hollanda’daki Arnhem Hayvanat Bahçesi’nde tanık olduğu bir olayı örnek veriyor. Ilık bir akşamüstü hayvan bakıcısı büyük şempanze kolonisini içeriye çağırdığında, iki erişkin dişi şempanze içeriye girmeyi reddettiler. Hava muhteşemdi ve bu iki şempan AHLAKIN EVRİM İLE İLİŞKİSİ Virginia Üniversitesi ruhbilimcilerinden Jonathan Haidt bir araştırmasında, deneklerine kardeşler arasındaki cinsel ilişki türünde birtakım bozuk davranışlar içeren öyküler sundu. Denekler bu öykülere anında tepki gösterdiler. Haidt onların öne sürdükleri görüşlere karşı çıkınca öfkelenip, "ahlaki bir şaşkınlık" içine girdiler. Ancak bu tür davranışın yanlış olduğu konusunda ne denli diretseler de, neden yanlış olduğuna herhangi bir açıklama getiremediler. Bu da insanların çoğu zaman enine boyuna düşünmeden, salt öylesine ahlaki yargılamalarda bulunduklarını açıkça ortaya koymaktaydı. sal içgüdülere sahip olan herhangi bir hayvan...ahlaksal güçleri insanınınki kadar, ya da onunkine yakın bir düzeyde gelişir gelişmez, ahlaki ya da vicdani değerleri de kaçınılmaz olarak kazanır," diyor. İnsanlar başkalarına nasıl davranılması gerektiği ve ortak çıkarların gözetilmesi konusunda dayatılan birtakım kurallara uymaya çalışsalar da, ahlakın özünde çok eskilere uzanan primatlara özgü bir ruh durumu yatıyor. Bu durum, törelliğin insan doğasına aykırı olduğunu savunan ve "göstermelik kuram" adı verilen görüşten oldukça farklıdır. Bu kuramın savunucuları ahlaklı yaşamlarımızın doğuştan sahip olduğumuz kötücül ve bencil kişiliğimizi güç bela örtmeye çalıştığımız ince bir kabuk olduğunu öne sürerler; erdemli davranmamızın tek nedeni, cezalandırılma korkusu ve başkalarının gözüne girme kaygısıdır. Bu ilginç ve evrimsellikten uzak açıklama otuz yıl boyunca bilim insanları tarafından göklere çıkartılmaya çalışıldı. Bunu en çıplak biçimiyle tanımlayan da,"Özgeci bir insanı eşelediğinizde, ikiyüzlülüğün kanayan çehresiyle karşılaşırsınız," diyen Kaliforniya Bilim Akademisi üyelerinden dirimbilim uzmanı Michael Ghiselin oldu. Günümüzün en önemli gelişmelerinden biri ahlakı Kant’çı felsefeden sıyırma ve onu yeniden evrimle ilintilendirme çabasıdır. Bu çabayı yalnızca hayvanlar arasındaki ortaklaşa davranışı irdeleyen araştırmalar değil, çağdaş sinirbilim araştırmaları da destekliyor. Göstermelik kuram törel sorun çözme sürecini beynin son dönemlerde bulunan prefrontal korteks gibi bölgelerine bağlarken, insan beyniyle ilgili görüntüleme yöntemleri ahlaki ikilemlerin beyinde, tüm memelilerde var olan ve duy DUYGUDAŞLIK VE KARŞILIKLILIK KAVRAMI İnsan ahlakını oluşturan iki temel unsura başka hayvanların davranışlarında rastlanması hiç de güç değil. Dünya kültür ve dinlerine egemen olan altın kural bu iki unsuru son derece incelikli bir biçimde özetliyor: "Kendine yapılmasını istemediğin şeyleri başkalarına yapma." Bu kural duygudaşlık ve karşılıklılık kavramlarını biraraya getiriyor. Bildiğimiz biçimiyle insan ahlakı, duygudaşlık (başkalarının duygularına ortak olma) ve karşılıklılık (başkaları aynı kurala uydukları sürece, size de iyi davranılması) kavramlarından soyut olarak düşünülemez. Bu iki eğilim, başka primatlarda da yaygın olarak görülüyor. Örneğin, bir şempanze bir başkasına saldırdığında olaya tanık olan üçüncü bir şempanzenin kurbanın yanına giderek onu avutmaya çalıştığına çok sık rastlanır. Bu türde belgelenmiş yüzlerce olay var. Böyle bir olayda genellikle tanık olunan tepki, duyulan üzüntünün çığlık atarak, kesik ve acıklı sesler çıkartarak, ya da başka biçimlerde yatıştırılmaya çalışılmasıdır. Gerçekten de, başkalarının kaygılarını giderme eğilimi öylesine güçlüdür ki, yüzyıl kadar önce yavru bir şempanzeyi yetiştiren Rus araştırmacı AHLAKIN ÇIKIŞ NOKTASI DUYGULAR Bu konularda Kant öncesi yaklaşımların günümüzde yeniden gündeme gelmesi hiç de şaşırtıcı değil. David Hume gibi İskoç Aydınlanmacı düşünürleri ahlakın kökenini "duygulara" bağlamaktaydılar. Böylesi bir görüş, evrimsel kuram, çağdaş sinirbilim ve insanoğlunun akrabaları olan primatların davranışlarıyla da çok iyi bağdaşıyor. Georgia, Atlanta’daki Yerkes Ulusal Primat Araştırmaları Merkezi’nden primatolog Frans de Waal, maymunların ahlaki değerleri olan yaratıklar olduğunu öne sürmese de, insanoğluna özgü ahlak ve erdemin hayvan toplumsallığının bir uzantısı olduğuna inanıyor. Charles Darwin’in bu konuyla ilgili yaklaşımı şöyleydi: "İnsanın Türeyişi" adlı yapıtında Darwin,"Toplum sürenlerin adımlarını denk almalarında yarar var: zira, bilimde bu tür söylemlere hiç yer yok. Bu çok talihsiz bir yaklaşım, çünkü duygular bir canlıyı, milyonlarca yıllık bir evrim sürecine dayanarak, hızlı kararlar almaya iten ve böylelikle davranışsal uyarlamaya pencere açan bir unsur. Aynı şey, Kant’ın alabildiğine köktenci bir tavırla çarpıtmaya çalıştığı, insan ahlakı için de geçerli. Ahlakın soyut ilkelerle açıklanabileceği görüşü doğruysa, o zaman çoğu kez niçin anlık yargılarda bulunuyoruz? CBT 1041/12 2 Mart 2007 CBT 1041/13 2 Mart 2007 ze güzel havanın tadını çıkartmak istiyordu. Hayvanat bahçesinin kurallarına göre, tüm şempanzeler içeriye girmeden onlara yemek verilmiyordu. İçeriye girmemekte direten iki şempanze, grubun öteki üyelerinde huzursuz bir hava yarattı. Şempanzeler sonunda içeriye girmeye razı olunca da, herhangi bir ayaklanmayı önlemek üzere, farklı bir bölmeye alındılar. Ne var ki, bu önlem onları yalnızca bir süreliğine koruyabildi. Ertesi sabah, tüm koloni yemeğin geciktirilmesine neden olan suçluları döverek bunun acısını çıkarttılar. Karanlık çöktüğünde içeriye ilk giren de o iki şempanze oldu. Çeviren: Rita Urgan Kaynak: New Scientist, 14 Ekim 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle