25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÜNCEL TIP Dr. Mustafa Çetiner cetiner.m@superonline.com ra yeni adlar vermek gerekir. Bunlar ad verenlerin kültürünü yanıstır. Bu çocuksu adların İstanbul tarihinde bir yeri olacaktır (çiçek sokak, böcek sokak, hacı sokak gibi). Haliç’te bir tepe İstanbul aşığı bir Fransız yazarının adını bir yüzyılda edinmişse bu yasal bir durum değil, kültürel bir durumdur. Değiştirmek de yasal bir suç değil ‘tükürmek ya da çöp atmak’ türünden bir uygar olmama gösterisidir. Tarih bilinci olan toplumlar, özellikle Rönesans’tan sonra, insan kimliğini kazandığı yeni toplumsal statü nedeniyle, yerli ya da yabancı bütün yaratan ya da topluma bir yararı olan insanların kent mekânı içinde yaşadıkları, eylem yaptıkları yerlere onların adlarını koymuşlar, o adlarla kentin tarihlerini daha çok zenginleştirdiklerini kabul etmişlerdir. İstanbul sokakları meydanları tarihi kişiliklerin, olayların adlarını taşıyor. Fakat onların yanında, önemleri belediyelerin İstanbul’lu olmayan üyelerinden menkul, meçhul adlar var. Bir tarih bilgisi dürtüsüyle değil, ilkel politika gösterisi sonucu tesadüfen konan adlar. Avrupa’da sokaklarının adları bütün bir kent tarihini, hatta ulusal tarihi yansıtır. Biz de mahalleler cami ve mescitlerin adını taşıyorlar. Avrupa ile karşılaştırılabilecek düzeyde kentin tarihini özetleyen yer adları yok. İstanbul Türk Öncesi geçmişini hiç hatırlamaz. Toplumun bu alandaki bilgisizliği ve ilgisizliği yer adlarında da belirlidir. Türkiye’de sayısız çözümsüz ya da çözümü zor sorunlar arasında bu yer adları sorunu da var. 20. Yüzyıla kadar gelmiş adları ideolojik ya da tesadüfi nedenlerle değiştiriyoruz. Oysa coğrafi adlar tarihin yazılmasında önem taşırlar. Yer adlarını değiştirerek Türkiye’nin tarihi coğrafyasının yazılmasını zorlaştırıyoruz. Kentli yokolur yerini köylü alırsa, tarihi ve coğrafyayı geçmişten bugüne doğru gelerek değil, bugünden geriye giderek yazacağız, anlaşılan. Cehalet kendi yaşamsal nişini ve tarihsiz imgelerini yaratacak. Toplumun eğitilmesinin bu boyutu bütün gündelik endişeler kadar önemli görünüyor. Erkek cerrahlar, iç hastalıkları uzmanlarından daha uzun boylu ve daha yakışıklı oldukları hipotezini test etmek amacıyla yapılan "bilimsel çalışma"dan geçer not aldı! Cerrahlar Narsisist mi? Geçen günlerden birinde Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Rıfat Yalın, yüzünde alışmadığım muzip bir ifade ile British Medical Journal (BMJ) dergisinin yılbaşı sayısını okuyup okumadığımı sordu, bir yandan da gülüyordu. Rıfat Yalın benim hem hocam, hem çok güvendiğim ve değer verdiğim bir ağabeyimdir. Sıkıştığım zamanlarda ona akıl danıştığım çok olmuştur. Ancak yüzündeki bu ifade hiç alışmadığım türdendi, bu işte bir iş vardı. Ben aslında BMJ dergisini yakından izlerim. Her zaman son derece akılcı, bilimsel, objektif ve sorumluluk duygusuyla yayın yapan bir dergidir. Irak savaşı öncesi İngiliz Başbakanı Blair’i uyarmak için yayımladığı "Blair’e açık mektup" tarihi bir belge olarak hâlâ belleklerdedir. Bu dergi her yılın son sayısını diğerlerinden farklı olarak, bilimsel değeri olmayan, eğlenceli makalelere ayırır. Anladığım yine böyle "şişirme bir yazı" söz konusuydu ve ucu bana dokunuyordu. Rıfat hoca fazla meraklandırmadan yazıyı gösterdi. Yazı BMJ’nin aralık sayısında yayımlanmıştı. Barcelona Üniversitesi’nden Trilla ve arkadaşlarının yaptığı çalışmanın başlığı şöyleydi:"Erkek iç hastalıkları uzmanları, cerrahlar ve film yıldızları arasındaki fenotipik değişiklikler, karşılaştırmalı çalışma, (BMJ 2006;333:12911293). Yazının özet bölümünü okuduğumda Rıfat hocanın yüzündeki o muzip gülümsemenin de sebebini anladım. Çalışma erkek cerrahların iç hastalıkları uzmanlarından daha uzun boylu ve daha yakışıklı oldukları hipotezini test etmek amacıyla yapılmıştı. Çalışmada rastgele seçilen 12 cerrah ve 12 iç hastalıkları uzmanının fotoğrafları ve fiziksel özellikleri değerlendirilmiş ve kontrol grubu olarak filmlerde doktor rolü oynayan 4 aktörün resmi seçilmişti. Tümü bayanlardan oluşan bağımsız bir komite 1–7 puan arasında değişen bir yakışıklılık skoru kullanarak bu denekleri değerlendirmişlerdi. Çalışmanın sonucu cerrahların iç hastalıkları uzmanlarına göre daha uzun boylu ve daha yakışıklı olduğunu rakamlarla ortaya koyuyordu. Film yıldızları ise her iki hekim grubundan da daha yüksek notlar almıştı. Araştırmacılar yazılarında iki hekim grubu arasındaki farklılığın genetik veya çevresel nedenlerden kaynaklanabileceğini bile tartışmışlardı! Tartışmadan bazı saptamaları satır başları halinde aktarmakta yarar var. • Cerrahların imajı; yetenek, güvenilirlik, ustalık ve şefkattir. • Cerrahlar cesaret temelinde, "güvene dayalı tıp" uygulamalarını gerçekleştiren doktorlar olarak tanımlanırlar. • Pratiktirler ve hızlı davranırlar. • Daha uzun boylu ve daha yakışıklı olmaları nedeniyle evrimsel avantajları vardır. • Daha uzun boylu olmaları onlara daha usta ve daha kumandan havası vermektedir. Boy avantajları onlara ameliyathane masasında yatan hasta da dahil olmak üzere çok daha iyi bir bakış açısı sağlamaktadır. • Cerrahlar zamanlarının büyük kısmını, ortalama muayene odalarına göre daha temiz, daha serin ve daha yüksek oksijen bulunduran ameliyathanelerde geçirmektedir. • Cerrahların yüzlerini korumak için kullandıkları maskeler, ayni zamanda "antiaging" etki yapmaktadır (her zaman doğru takmasalar da !) • Cerrahlar boylarını 2–3 cm. uzatan sabo tipi terlikler kullanırlar. • Az sayıda cerrahın rastlantısal olarak kel olması çevresel etkenlere ve cerrahi kep kullanımına bağlanabilir. Sevgili okurlar, değerli vaktinizi bu yazıyı okuyarak harcadığınızı düşünüyorsanız sizden özür dilemem gerekli. Yazı o kadar eğlenceli ki sizlerle paylaşmadan duramadım. Yazının elbette bilimsel açıdan ciddiye alınır bir yanı yok. Nitekim cerrahların da birçoğu bu yazıyı hiç inandırıcı bulmadıklarını bana ilettiler. Onların iddiası, TV veya sinemada doktor rolü oynayan aktörlerden de daha uzun boylu ve daha yakışıklı olduklarıydı. olmayacaktır. Ayrıca çok yönlü düşünüldüğünBüyük kentlerde, de, önlemleri alındığında hizmetten yararlanaişlevini büyük ölcaklara önemli akçalı bir yük getirmeyeceğini de düşünüyorum. Devlet de, böyle bir düzenden çüde yitirmiş muhkazanımlarını düşünerek, bazı bağışıklıklar ve tarlık kurumunun olanaklarla katkıda bulunabilir. Hizmet sunuişlevleri bu düzemunda yaratılacak yarış ortamı ucuz ve nitelikne kanalize edileli hizmet getireceğinden; bu bağlamda katlanırek daha sağlıklı lacak giderlerin maddi ve manevi getirisi daha yüksek olacaktır. Komşuluk ilişkisinde rahatbir hizmet sunumu sız edici eylemler de, apartman yaşamının bir yaratılabilir. sorunu olarak güncelliğini korumaktadır. Bu bağlamda ortaya çıkan sorunları, öncelikle yargıya taşımadan, kendi içinde "dostane çözüm olanağı yaratacak bir yasal düzenleme" yapılmasında toplumsal barış açısından yarar görmekteyim. ZORUNLU SİGORTA Bu alanda önemli bir sorun da, ortak giderlerden doğmaktadır. Toplu konut ve sitelerin bir çoğunda, bağımsız bölüm maliklerinin ya da kiracıların ödemekle yükümlü oldukları giderleri yatırmada özensiz davranarak hizmetin aksamasına neden oldukları da bir olgudur. Aylık %10 gecikme faizi bile bu sorunu çözememiştir. Bu nedenle banka kredi kartlarıyla zorunlu bir ödeme düzeninin getirilmesi üzerinde durulmalıdır. Kat Mülkiyeti Yasası’nda ana yapının sigortalanması isteye bağlı olduğu için toplu sigorta hemen hemen yapılmıyor. Ana yapının sigortalanmasının zorunlu duruma getirilmesi kişiler açısından güvence olacağı gibi, çeşitli sorunların çözülmesinde akçalı kazanımlar ve kolaylıklar da sağlayacaktır. Sigorta şirketlerinin konut sigortası açısından sunduğu hizmetler çağdaş ölçülere ulaşmıştır. Bunun yasal bir düzenlemeyle zorunlu duruma getirilmesi, belirgin bir ucuzluk ve daha nitelikli hizmet sağlayacaktır. CBT1041/15 2 Mart 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle