Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
vaktidir ve gün batımı bizim bütün biyolojik fonksiyonlarımızı kontrol eder. Vücudumuz gün batımına göre uyku vaktimizi, sevişme vaktimizi, uyanma vaktimizi, zihnimizin en açık ve kaslarımızın en kuvvetli olduğu zamanı saptar. Fraser efendinin 12:00 öğle vaktine göre değil. Yazık ki İngilizler ve öteki Avruplalılar Fraser’in yazdığı zehirli kitabın tarihinden 40 yıl sonra "Türk saati"nin aslında insan fizyolojisine daha uyumlu olduğunu circadian araştırmalarıyla öğrendiler. Ama bu arada olan da oldu; Balkanları Türklerden temizlediler hem de "Türkler Hıristiyanları öldürüyor" yalanlarını yayarak. Soru: Bu ilginç bir bilimselsiyasi görüş. Biyolojik saat hakkında başka diyecekleriniz var mı? Sancar: Var. Circadian ritim ile hücre döngüsünün ilişkisi. Bu çok büyük bir konu. Özet olarak şunları söylemek isterim. Hem circadian sistemi hem de hücre döngüsü sistemi genel kontol mekanizmalarıdır. Tabii ki bir hücrede beraber olunca birbirlerinin işleyişlerini etkileyecekler. Bu konu hem gecegündüz ışığa maruz kalmanın kansere sebep olabileceği yönünden hem de kemoterapi ve radyoterapi ile kanseri tedavi ederken ilaç günün hangi saatinde verilmeli, radyasyon ne zaman uygulanmalı yönünden gerçekten önemlidir. Bu konu üzerinde şimdi çalışıyoruz ve hücre döngüsücircadian saat ilişkisi hakkında iki önemli yayın yaptık. Umarım gelecekte insanlığa direkt faydası olacak buluşlar yaparız. ufuklar açtı. Şimdi DNA onarımı yanında circadian saat üzerinde de otorite olmuş bir düzeye vardım ve kendimi çok şanslı hissediyorum. Ancak yukarıda da belirttiğim ve Pasteuer’ün dediği gibi şans hazırlıklı beyinlere gider ve benim de beynim circadian mefhumunu ve photolyase’e benzer cryptochrome’un bundaki rolünü algılamaya açıktı. BİLGİSİZLİK VE ÖNYARGI Diğer bir nokta, Doğu ve Batı, bilgisizlik ve ön yargı ile ilgilidir. Biliyorsunuz, biz Türkler Osmanlı devrinde alaturka saat kullanırdık. Alaturka saatte 12:00 akşam ezanı vaktidir ve güneşin batış vakti her gün değiştiği için her gün alaturka saatin ayarlanması gerekir. Şimdi kullandığımız alafranga saatte 12:00 güneşin tepede olduğu vakittir. John Foster Fraser adlı bir İngiliz, 1906 yılında yayınlanan "Balkanlardan Görüntüler" adlı kitabında bizim alaturka saatimizle şöyle alay ediyor; "Aman Türk saati (vakti)! Gün güneş doğuşu ile başlar. Bu saat 12:00 demektir. Fakat gün doğuşu her gün aynı zamanda olmaz. Böylece Türk – ki tembelliği dolayısıyla istediği kadar öldürecek zamanı var daimi ucuz Avusturya saatini kurcalayıp ayarını yapıp doğru zamanı takip etmeye çalışyor. Hiçbir Türk kesin zamanın ne olduğundan emin değil. Şu gerçek ki Türk (Türkler demiyor, tekil kelimeyi kullanıyor ki İngilizce de bu hakaret anlamına gelir.) zamanı tayin yöntemi olarak öyle bir yöntem seçmiş ki her gün herkes saatinin ayarını değiştirmedikçe kimse günün ne zamanı olduğunu bilmez ve de Türk’ün bu yöntemle memnun olması Türklerin medeniyetin vazgeçilmez bir gereğinden nasıl yoksun olduklarını gösterir." Bu tipik yirminci yüzyıl başlangıcı ve genellikle Avrupalıların hem bize karşı olan cahilliklerinin ve ondan doğan bağnazlıklarının açık bir örneğidir ve Avrupa’lıların bu tutumu Balkanlardan yüzbinlerce Türk’ün Balkan Savaş’ından önce ve sonra öldürülüp sürülmesine büyük katkı yapmıştır. Fraser’in bahsettiği her iki noktada cahil ve yanlı olduğu bir gerçektir. Birincisi, alaturka saatte12:00 akşam namazı vaktidir. Babam alaturka saat kullanırdı ve saatini akşam ezanıyla ayarlardı. Fraser efendi ön yargısından dolayı bu basit gerçeği öğrenme gereği duymadı. İkincisi, bugün circadian saat bilim dalında saat 12:00 (tıpkı Türk saatinde olduğu gibi) gün batımı TÜRKİYE’DE BİLİM: 10 YIL İÇİNDE 10 KAT GELİŞTİ Soru: Türkiye’de bilim konusunda neler düşünüyorsunuz? Sancar: Memleketimi ne kadar sevdiğimi bilirsiniz. Buna rağmen benim kişisel kısıtlarım nedeniyle maalesef Türk bilim camiasıyla geniş bir ilişkim yok. O nedenle vereceğim görüşler kısıtlı verilere dayalı. Ayrıca, bana bu soruyu 10 yıl önceki söyleşide sorduğunuz zaman verdiğim cevaptaki gibi ben türk bilimine sadece Türkiye’deki bilim açısından bakmam. Bütün Türklerin bilime yaptığı katkı yönünden bakarım. O yönden bakılınca Türk bilim sorununu üç kesime ayırıp öyle cevap vermiştim ve her üç kesim için de çok ümitli olduğumu söylemiştim. Doğudan batıya giderek bu üç kesimi tekrar şöyle değerlendirebilirim: ORTA ASYA ve KAFKAS TÜRK DEVLETLERİ. On yıl önceki ümitlerim maalesef gerçekleşmedi ve bu devletlerde henüz bir bilim alt yapısı yok. Haziran 2006’da İstanbul’daki Avrupa Biyokimya Dernekler Federasyonu (FASEB) Kongresi’ne 20,000 kadar kişi gelmişti. Buna rağmen benim saptayabildiğim kadarıyla Kazakistan’dan 1, Azerbaycan’dan 1 Türk vardı. Kırgızistan, Özbekistan ve Türmenistan’dan katılan olduğunu sanmıyorum. Buna karşın 500. binlik Kıbrıs Rum kesiminden 3 kişi katılmıştı. Bu demek ki yarım milyonluk Kıbrıs Rum Kesimi 70 milyonluk Avrasya Türklerinden daha çok bilime katkı yapıyor. Bu acıklı bir durumdur ve bunu düzeltmek sadece Türklerin ve Türkiye’nin değil bütün insanlığın yararınadır. CBT 1038 / 15 9 Şubat 2007 Bunda bence Türkiye daha girişken bir politika izlemelidir. TÜRKİYE. Türkiye’de son on yılda bilim alanında bence büyük ilerleme oldu. Bunu hem uluslararası yayın sayısında hem de araştırmaya verilen para seviyesinden görmek mümkün. Anladığım kadarıyla her iki alanda da on yılda on kat artma olmuştur. FASEB kongresi sırasında yalnız İstanbul, Ankara, İzmir üniveriteleri temsilcileriyle değil Elazığ, Malatya ve Diyarbakır üniversitelerinden genç bilim adamlarıyla görüştüm. Bilim araştırma alt yapısının bütün ülkeye yayılması bence ülkenin dünyada hakettiği yeri alması için önemlidir. İnşallah bu ilerleme daha da hızlanır. Umarım bir gün de benim doğum yerim olan Mardin’de de bir üniversite kurulur. Bu ziyaretimde Bilkent, Boğaziçi, ODTÜ ve Hacettepe gibi belli başlı araştırma üniversitelerimizin öğretim üyeleri ile görüştüm. Özellikle genç kuşak bana güven verdi. Çoğu Amerika veya Avrupa’da kalma şansları olduğu halde Türkiye’ye dönmüşler ve Türkiye koşullarında üstün derecede bilim yapıyorlar. Konferans verdiğimde hatalarımı düzeltenler oldu, çok beğendim ve gurur duydum. Bu genç araştırıcıların en büyük derdi şu: Bilime gerçekten kendini adamış öğrencilerin çoğu yurtdışına gidiyor ve Türkiye’deki araştırıcılar laboratuvarda çalışacak kaliteli eleman bulmakta çok zorluk çekiyorlar. Bu genç araştırıclardan biri bana: "Hocam, TÜBİTAK ve AB’den yılda 100.000 dolara yakın araştırma mükafaatları aldım, ama deney yapacak adam bulamıyorum. Bu böyle devam ederse ben Amerika’ya geri dönerim." Özellikle genç dedi. İnşallah dönmez. Umarım yeni mezun olan öğrenciler Türkikuşak bana ye’de artık birinci derecede araştıgüven verdi. ma yapmanın mümkün olduğunu Türkiye koşulkavrar ve kendi ülkelerinde kalır, larında üstün kendi ülkelerinin bilim alt yapısını geliştirirler. derecede bilim BATIDAKİ TÜRKLER. yapıyorlar. Amerika ve Avrupa’da bilim yapan benim gibi çok Türk vardır. 1015 yıl önce ayda yılda bir bu Türklerin adlarını bilimsel makalelerde görürdüm. Şimdi haftada en az 34 Türk’ün adını belli başlı bilimsel dergilerdeki makalelerde görmezsem üzülürüm. Benim kendi görüşüm şu ki Türklerin bilime katkısı Rusya’dan Batı’ya göçen Rusların ve Rusya’daki Rusların toplamının bilime (biyokimya ve moleküler biyoloji alanında) katılımından çoktur. Bilimin milleti yoktur ancak her millet kendine düşeni yapmalıdır. Ben ve benim gibiler Türkiye’de olmasak da bilime katkı yaparsak bir dereceye kadar kendi ülkemiz adına yaparız. İnşallah Cumhuriyet’in 100. Yıldönümünde bilim yapmak için artık Batı’ya gitme gereğimiz olmaz. Kendi ülkemizde dünya çapında bilim yaparız ve başka ülkelerden insanlar Türkiye’ye gelirler; hem bilim yapmak hem de güzel Türkiye’mizin güzel insanları arasında çalışmak için. Eğer bu gerçekleşirse o zaman benim kuşağım ve benden sonraki biriki kuşak Cumhuriyet’i kuranlara vatan borcunu ödemiş sayılırız. Son olarak yanımda çalışmış veya çalışmakta olan doktora ve doktora sonrası Türklere burada teşekkürlerimi bildiririm: Eralp Arıkan, Ceylan Çakıt, Lale Dawut, Halil Kavaklı, Gülnihal Kulaksız, Müge Öğrünç, Zahide Özer, Sezgin Özgür, Nuri Öztürk, Funda Sar, Özdemirhan Serçin, Mihray Tursun, Keziban ÜnsalKaçmaz, Elif Vagas. Hepsi iyi araştırıcılardır ve bilime önemli katkı yapmış veya yapacak düzeye gelmişlerdir. Söyleşi: Orhan Bursalı BİLİME KATKI