20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BT1037 sayfa 6 30/1/07 15:00 Page 1 (1,1) BİLİM DÜNYASINDAN HABERLER POLİTİK BİLİM Aykut Göker http://www.ınovasyon.org Yabancı ARGE yatırımlarını, ulusal ekonominin ve ülke güvenliğinin yabancı teknolojiye olan bağımlılığını azaltabilmenin ve özellikle kritik durumlarda kendi denetimimizde tutabileceğimiz bir ARGE yeteneği yaratabilmenin yollarından biri olarak görmek zorundayız. ARGE’nin Uluslararasılaşması (4) ARGE’nin uluslararasılaşmasından payımıza ne düşer, biz ne yarar sağlarız; bu konuda iç açıcı bir çözümleme yapmanın zorluğuna değinmiştim. Bugün görülen o ki, Türkiye'de yabancı ARGE yatırımı pek az; bunlar da genellikle, yabancı firmaların Türkiye'deki ortaklıkları eliyle yapılanlardır ve 'ARGE'nin 'GE'siyle ilgili alanlardadır. Yine de, 'ucuza imal edebilme' yeteneğine kilitlenip kalmak ve yabancı ortağın 'daha ucuz emek' coğrafyalarına gitmesini beklemek yerine, ARGE'de de yetenek kazanıp o ortağın vazgeçemeyeceği bir imkân sunarak onu burada tutabilme anlamına gelen bu açılımları ciddiye almak ve bu yol, Türkiye için bir çıkış yolu olabilir mi; incelemek gerekir. Bugün, örneğin, otomotiv sanayiimizdeki bazı yabancı ortaklıklarda görülen ARGE yönündeki açılımlarda, daha doğrusu, teknolojiye egemen konumdaki yabancı ortakların bu açılımlara izin vermelerinde, görebildiğim kadarıyla, Türkiye'deki ortaklıkların (bu ortaklıklardaki belli kadroların) zaman içinde ve bilinçli bir seçimle, ortaklık bünyesinde geliştirdikleri ARGE yeteneği (ve o kadroların bu yeteneği yabancı ortağa kabul ettirmedeki kararlı tutumları) etken olmuştur. Yani, ARGE’nin uluslararasılaşmasında genel geçerliliği olan, 'kaliteli ARGE personelinin varlığı' faktörü Türkiye'deki örneklerde de ön plânda rol oynamıştır. Yine diğer ülkelerde olduğu gibi, 'fikri mülkiyetin korunması' konusunda ciddî bir sorunun olmaması; 'yapılacak geliştirmelerin satışlara destek olması' ve 'kabul edilebilir bir mâliyetle yapılabilir olduğunun gösterilmesi' de, bu açılımları güçlendiren faktörler olmuştur. Gelelim asıl soruya: Türkiye'de bu örnekler var; ama, çok değil, çoğalacakmış gibi de gözükmüyor, niçin? Önce şu tespiti yapalım: Örneğini gördüğümüz bugünkü ARGE açılımlarında hâkim unsur kendiliğindenliktir. Ortaklık kendi inisiyatifiyle, kendi bünyesinde bir ARGE yeteneği yaratmayı becerip bunu yabancı ortağına kabul ettirebildiği için bu açılımlar var; yoksa bu açılımlar, yabancı ortaklar, genel olarak Türkiye'yi, kendilerine yarar sağlayacak muazzam bir bilimsel ve teknolojik bilgi kaynağı ya da zengin ARGE kültürünün olduğu bir ülke olarak gördükleri için değil. Bu açılım, uyguladığımız ulusal bir politikanın da ürünü değil. Çünkü, doğrudan yabancı yatırımların artması için çaba göstermeyi ulusal bir politika olarak savunan hükumetlerimizin, yabancı yatırımcıların ARGE'ye de yönelmelerini sağlayacak bu amaca özgü olarak tasarlanmışpolitikaları hiç olmadı; varmış gibi görülenler de lâftan öteye geçmedi. Böylesi bir politikamız da olmadığına göre, o zaman, yabancı ARGE yatırımlarının Türkiye'ye gelmesi için, diğer yabancı ortaklıklardaki kadroların da kendiliklerinden basiretli davranmalarını beklemekten başka çaremiz yok demektir!.. Diyelim, bu basiret gösterildi; yabancı ARGE yatırımları hızlandı. Mesele, sadece bununla sınırlı değil ki. Bir çelişkiymiş gibi gelecek ama, yabancı ARGE yatırımlarını, ulusal ekonominin ve ülke güvenliğinin yabancı teknolojiye olan bağımlılığını azaltabilmenin ve özellikle kritik durumlarda kendi denetimimizde tutabileceğimiz bir ARGE yeteneği yaratabilmenin yollarından biri olarak görmüyorsak, bu yatırımlar, ülke için fayda sağlamak bir yana, 'OECD Science, Technology and Industry Outlook 2006' da açıkça ortaya konduğu gibi, tam tersine, ülkenin geleceğini de karartabilir. Aldığı yabancı ARGE yatırımlarının sayı ve tutar olarak büyüklüğüyle dikkatleri çeken Çin'in bunu yaparken gözettiği ulusal hedeflerine göz atarak konuyu noktalayalım: "Çin'in hedefi, ARGE harcamalarını GSMH’nin %2'sine çıkarmaktır… Bilim ve teknolojideki ilerlemelerin Çin'in gelişmesine olan katkısı 2020'ye gelindiğinde %60 ya da üzerine çıkacaktır. Bu zaman zarfında, ülkenin yabancı teknolojiye olan bağımlılığı %30 ya da altına inecektir... Ve Çin, yurttaşlarının aldıkları patent sayısı ve akademik makale sayısı açısından, 2020'de, dünyanın ilk beşi içinde yer alacaktır..." Peki, ulus olarak bizim hedefimiz ne? Milyonların ölümüne yol açabilecek sahte ilaçlar Asya’da ilaçların yarısı sahte ve yüzbinlerce çocuk ve yetişkin sahte ilaçların kurbanı oluyor... 1 990’ların başlarında Hindistan, Haiti, Bangladeş ve Nijerya’da 500 bine yakın çocuk zehirli bir eriyik içeren sahte bir parasetamol şurubunun yarattığı böbrek yetmezliği yüzünden yaşamını yitirmişti. Fakat her yıl sayısız insanın yaşamına mal olan yasadışı ilaç ticareti dünyayı kaplamış durumda. Genelde dünyanın en yoksul kesimlerinde yaşayan insanların kurbanı oldukları sahte ilaçlar sıtma, verem ve tifo gibi hastalıklara karşı etkili oldukları savıyla piyasaya sürülmekle birlikte, genellikle hiç bir etkin madde içermeyen, ya da çok az içermekle birlikte zehirleyici maddelerin katıldığı ilaçlar. "The Lancet Infectious Diseases" dergisinde yayımlanan bir yazıyla sahte ilaç ticareti insanları tehdit eden ciddi bir sorun olarak gündeme geldi. Örneğin, güneydoğu Asya’da satılan ilaçların yarısının sahte olduğu, büyük bir bölümünü sıtma salgınının önlenmesinde önemli bir payı olduğuna inanılan molekül artemisinin ilacının sahte bir türünün oluşturduğu belirtiliyor. Kamboçya’da artemisinin türevli bir ilaç olan artesunate’nin %71’nin sahte olduğu belgelendi; güneydoğu Asya’da 2002 ve 2003 yıllarında satışa sunulan artesunate ilaçlarının %53’ü sahte. Uzmanlar sahte ilaç ticaretinin yol açtığı ölümlerin uyuşturucudan kaynaklanan ölümleri bile gölgede bırakacak düzeyde olabileceğine inanıyor. A.B.D Besin ve İlaç Dairesi 2005 yılında dünya çapında sahte ilaç satışından elde edilen gelirin 3.5 milyar doların üzerinde olduğunu öne sürerken, kimi kaynaklar bunun 10 katı kadar olduğuna inanıyor. Ne var ki, kimse piyasada kaç sahte ilacın olduğu konusunda kesin bir bilgiye sahip değil. Kuşkulu organ bağışı rezaleti! O CBT1037/6 2 Şubat 2007 rtopedik rekonstrüktif bir ameliyata hazırlanıyorsanız, ya da bedeninize yeni bir kalp kapakçığı takılacaksa size bağışlanan dokunun nerden geldiğini araştırmanızda yarar var. A.B.D’de bu yıl cerrahi işlem için gerekli bedensel organları sağlayan bir şirket ikinci kez Amerikan Besin ve İlaç Dairesi tarafından kapatıldığı gibi, güvenlikle ilgili bu tür daha birçok olayın yaşanması da bekleniyor. Bu konuda en son yaşanan olay cesetlerden kemik, tendon ve kalp kapakçıklarını da içeren çeşitli organlar üreten Kuzey Carolina’daki Organ Başvuru Hizmetleri şirketinde meydana geldi. Amerikan Besin ve İlaç Dairesi yapılan incelemeler sonucunda şirkette çok sayıda güvenlik kuralının çiğnendiğine, organ üretimi sırasında bakterilerin önüne geçilmesi için gerekli olan birtakım önlemlerin alınmadığına ve organ bağışında bulunan kişinin tıbbi özgeçmişiyle ilgili yanlışlıklara tanık oldu. New Jersey’deki Biomedical Tissue Services şirketinde de benzer bir durum yaşanmış ve şirket güvenlikle ilgili kuralları hiçe saydığı gerekçesiyle geçen Şubat ayında kapatılmış, vericiler üzerinde gerekli araştırmaları yapmaksızın bağış toplayan ve haklarında dava açılan çalışanlarının adı basına "insan kasapları" olarak yansımıştı. Organların toplanması, işlemden geçirilip dağıtılması başlı başına dev ve son derece kazançlı bir endüstri. Ne var ki, bu alanda yapılan çalışmaların birtakım kurallara bağlanması ancak söz konusu iki şirkette yaşanan rezaletten sonra gündeme geldi. AB de doku endüstrisinin birtakım yasalara bağlanması konusunda kolları sıvadı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle