20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A.M. Celal Şengör tahmin ediyor. Diyabet 2 hastalığı eskiden daha çok yaşlılıkta ortaya çıkan bir hastalık olarak bilinirdi. Ama son yıllarda genç insanlarda da sıkça görülmekte. Söz konusu metabolizma hastalığında beden yeterli miktarda ensülin üretmesine rağmen, hücrelere aktaramamakta. Bunun sonucunda hücreler kandaki şekeri almak için açılmıyorlar. Hastalığın ilerlemesinden sonra pankreas git gide daha az ensülin üretmeye başlayınca hastanın durumu da iyice kötüleşmekte. İsmail Cem, her şeyi pek iyi öğrendi, bir şey hariç: Görgüsüz ve cahille mücadelenin nasıl yapılabileceğini anlayamadı; belki anladı da kendisine yakıştıramadı. Son Yıllarda Türkiye'nin En Önemli Kaybı Nötrofil granülositler rekiyor. Junger ile çalışan araştırmacılar şimdi bu sürecin ayrıntıda ne şekilde işlediğini inceleyerek, savunma hücrelerinin bir tür güçlendiriciye sahip olduklarını buldular. Söz konusu güçlendirici iltihapları teşhis eden "iç pusulanın" bir parçası. Güçlendirici sistemin en önemli kısmı ise hücrelerin enerji kaynağı olan ATP (adenosintrifosfat.). Anlaşıldığı üzere nötrofil granülositler, bakterilerin ve iltihapların yaklaşması halinde ATP’yi hedeflere uygun bir şekilde serbest bırakıyorlar. Böylece molekül granülositlerin üzerindeki belli başlı reseptörlerle reaksiyona girmekte. İşte sinyal güçlendiricinin mekanizması temelde bu şekilde işliyor diyor araştırmacılar. Yeni bilgiler sayesinde şimdi eklem romatizması, iltihaplı bağırsak hastalıkları, astım ve birçok kronik enfeksiyon hastalıklarına karşı iltihap önleyici yeni ilaçlar geliştirilebilecek. Hazırlayan: Nilgün Özbaşaran BAĞIŞIKLIK HÜCRELERİ, İLTİHAPLARI NASIL BULUYOR? San Diego’daki Kaliforniya Üniversitesi’nde Wolfgang Junger yönetiminde çalışan araştırmacılar, akyuvarların, bedendeki bakterileri ve iltihapları ne şekilde bulduklarını saptadı. Anlaşıldığı üzere bu konuda bir sinyal güçlendiricisi yardımcı oluyor hücrelere. Akyuvarların %5060’ını oluşturan nötrofil granülositler, insanın bağışıklık sistemindeki anahtar rolü üstlenirler. Fakat savunma hücrelerinin, yaraları veya enfeksiyonları ne şekilde buldukları bilinmiyordu. Bakteriler ve iltihaplı dokularca atılan proteinler olan kemokinler, savunma hücrelerini enfeksiyon konusunda uyarırlar. Ancak bu sinyaller savunma hücreleri tarafından duyulmayacak kadar zayıf oldukları için güçlendirilmeleri ge Göz hizasında dizüstü Dizüstü bilgisayarların ekranları genelde göz hizasından aşağıda bulunduğu için kullanıcılar genelde dik oturamazlar. Alto firmasının klavyesi bu soruna bir çözüm getirdi. Klavye özel ayakları sayesinde dizüstü bilgisayarın ekranını göz hizasına taşıyor. Ayrıca üç girişli USB göbeğine sahip. Kablo karmaşasına son YE Data firması Japonya’da ilk ultra geniş bant USB göbeğini sürdü piyasaya. WisairChipset ile donatılı USB göbeği, USB Dongle ile işlemciye takılıyor ve kablosuz bağlantı sayesinde dört girişli USB göbeğiyle iletişim kuruyor. Bilgi için: www.everythinusb.com Detektif gibi kalem Profesyonel RF detektif tasarımlı kalem, kaynağı belli olmayan kablosuz bağlantı sinyallerini parlak bir ışıkla gösteriyor. Kalemle ayrıca cebinizdeki banknotun sahte olup olmadığınızı da öğrenebiliyorsunuz. Bunun için kalemi paranın üzerinde gezdirirken bir tuşa basıyorsunuz. İşleme başladığınız zaman mavi bir ışık yanıyor ve işlemin sonuna doğru koyulaşıyor. İşlem tamamlandığında kalem sinyal veriyor. Alet 3 LR44 tipi pille çalışıyor. Fiyatı: 14 Avro. Bilgi için: www.chinavasion.com CBT 1037/5 2 Şubat 2007 Pek çok şey çabuk elde edilebilir: Mal, mülk, bir konuda belirli bilgi, şöhret ... Ama çabuk elde edilemeyecek, kazanılması nesillerce erişilebilecek şeyler de vardır ki bunların başında görgü gelir. Görgülü insanlar kendi doğal hareketleriyle toplumların öğretmenliğini yaparlar, içinde yaşadıkları cemiyetlerin görgü düzeyinin yükselmesine katkıda bulunurlar. Bu kişiler, uzun süredir var olan geleneklerin eseridir. Bu gelenekler kendilerini hem görgülü kişilerin aileleri, hem daha geniş çevreleri, hem içinde tahsil ettikleri eğitim müesseseleri, hem de kendi merakları sonucunda edinebildikleri kanalıyla birey üzerinde etkili kılarlar. Bir gün babam bana okumuşluk hakkında bazı şeyler söylerken, iyi bir tahsil yapmış olmamın beni "iyi okumuşlar" sınıfına henüz dahil edemeyeceğini söylemişti. Kendisi de iyi bir tahsil görmüştü, ama kendisini de o sınıfa sokamıyordu. "Çünkü" demişti, "benim babam ümmiydi. Ben tüm tahsilime rağmen ancak ilkokul mezunu addedilebilirim; sen, bütün âlimliğine rağmen işte ancak ortaokullusun. Senin oğlun da senin gibi iyi okursa liseli olabilecek. Ancak onun çocukları, iyi okudukları takdirde, üniversite okumuşlar geleneğinin parçası olabilecekler." Bu yüzden demişti babam, Türkiye'de gerçek okumuşlar, hakiki entelektüeller azdır. İşte Türkiye dün (24 Ocak 2006) o nadir gerçek entelektüellerinden birini, İsmail Cem İpekçi'yi kaybetti. Bu nadide insanla hayatımda bir kez konuşma onurunu elde edebilmiştim: Bir Ankaraİstanbul uçuşunda tesadüfen yan yana düşmüştük. Biraz sohbetten sonra bana adımı sordu. Öğrendikten sonra "Fikret Şengör'le bir akrabalığınız var mı?" dedi. "Amcam olur efendim" cevabımı duyunca, yüzünü bir gülümseme kapladı: "O zaman sizinle akraba oluyoruz!" Sonra bu akrabalığımızın babaannem üzerinden olduğunu izah etti. Ben de kendisine ailemizde kendisi gibi seçkin bir insanın bulunmasından duyduğum kıvancı dile getirmeye çalıştım: Kendisinin TRT Genel Müdürlüğü esnasında kurumun yüceldiği düzeyden nasıl mutlu olduğumuzu, eserlerinden ne kadar feyz aldığımızı anlattım. Bu konuşmalarım kendisini samimi olarak mahcup etti. Bu büyük insan içten bir tevazu sahibiydi. Kendisiyle görüşme ümitleri belirterek ayrılmış olmamıza rağmen bir daha görüşemedik. Daha sonra bakan oldu, talihsiz bir parti macerasına atıldı ve nihayet amansız bir hastalığın pençesinde bizlere veda etti. Kendisini bakanlıkları ve daha sonraki siyasi mücadelesinde yakından izlemeye çalıştım. İsmail Cem Türkiye'nin acil ihtiyacı olan bir siyasetçi, bir devlet adamı türüydü. 1950'lerin başından beri gelip geçen siyasetçiler içinde devlet adamı betimine yakışan tek isimdi. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetenlerle İsmail Cem'i bir arada düşünemiyorum bile. Onu bu kişilerle bir ortamda düşünmenin bile asil hatırasına bir hakaret olacağı kanısındayım. İsmail Cem sağlam bir aile görgüsü almıştı, dünya çapında okullarda okudu, dünyanın en zengin kültür çevrelerinde yetişti. Yaşamın kendisine sunduğu avantajları içinden geldiği topluma hizmete döndürmeye çabaladı; elindeki imkânları o toplumu yakından tanıyabilmeye yönlendirdi. Her şeyi pek iyi öğrendi, bir şey hariç: Görgüsüz ve cahille mücadelenin nasıl yapılabileceğini anlayamadı; belki anladı da kendisine yakıştıramadı. Onun sahneden ayrılışı bende sanki menfi bir milat hissi uyandırdı ve beni korkuttu. Bilebildiğim kadarıyla artık siyasetimizde onun düzeyine yakın olabilecek tek bir isim yok. İyi siyasetçi olmak isteyenin örnek alabileceği yaşayan kimse kalmadı. Amcam Fikret Şengör, bir keresinde Atatürk'ün yakın çevresinin siyaset sahnesinden temizlenmesiyle Türkiye siyasetinde bir geri gidişin başladığını söylediydi. İsmail Cem'in ölüm haberi gelince gayri ihtiyari, "İşte sonuncusu da gitti" deyiverdim. Atatürk'ün ölümünden iki yıl sonra doğmuş olan İsmail Cem, hiç kuşkusuz onun o "yakın çevresinin" bir üyesiydi. Yarın onu başta eşsiz Mustafa Kemal, diğer büyük devlet adamlarımızın yanına uğurlamaya gideceğim. Sonra? Kendi ülkemde daha da yalnızlaşmış, ruhen daha da fakirleşmiş olarak eve döneceğim!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle