20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BİLİM TARİHİ GÜNCEL TIP Mustafa Çetiner Genç Cumhuriyet bilimsel araştırmacılığının ana ekseni: Klinik Tıp Klinik tıp çalışmaları ve yayınları, Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkemizdeki bilimsel çalışmaların ana eksenini oluşturmuştur. Osman Bahadır [email protected] ç[email protected] Biz hekimlerin Türk Tabipleri Birliği'nden beklediğimiz, “yüksek siyaset” yapmaları değil, temsil ettikleri meslek grubunun haklarını kamuoyu önünde keskin biçimde savunmalarıdır... Prof. Dr. Rauf Haznedar’a Saldırı Akşam saatleriydi. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rauf Haznedar, o günkü mesaisini tamamlamıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisine, Bakanlıklara, Kuvvet Komutanlıklarına birkaç kilometre uzakta, Türkiye'nin Başkenti Ankara'nın göbeğindeki hastanesinden evine dönecekti. Hastanenin ana çıkış kapısında ve Başhekimlik binasının birkaç metre uzağında apansız 3040 kişi olduğu söylenen bir grubun saldırısına uğradı. Gözü dönmüş hasta yakınları, meslekte 35 yılını doldurmuş, birçok kan hastalıkları ve iç hastalıkları uzmanı yetiştirmiş, birçok hekime bunların arasında ben de varım doçentlik cübbesi giydirmiş Prof Dr Rauf Haznedar'a hastane girişindeki güvenlik görevlilerinin gözü önünde hakaretler ederek vurmaya başladılar. Prof. Dr. Rauf Haznedar, kuşkusuz ki, bu gözü dönmüş kalabalıktan kendisini kurtaramazdı, ölümcül biçimde tartaklandı ve iki gün Beyin Cerrahisinde gözlem altında tutuldu. Olayı öğrendiğim gece sanki kendim saldırıya uğramış gibi irkildim. Daha Göksel Kalaycı'nın İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi otoparkında öldürülüşünün üzerinden ne kadar geçmişti. Rauf Haznedar'ın maruz kaldığı olaya sessiz ve tepkisiz kalınamazdı. Beklentim şuydu. Türk Tabipleri Birliği bu olayı kamuoyunun gündemine taşıyacak, son yıllarda hekimlerin maruz kaldığı şiddeti gözler önüne serecek, sorumluların cezalandırılmasını gür bir sesle talep edecek ve sürece müdahil olacaktı. Nitekim Gazi Üniversitesi Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyeleri söz konusu hasta yakınları tarafından defalarca tehdit edilmişler ve can güvenlikleri olmadığını Başhekimliğe dilekçe ile birçok kez iletmişlerdi. “Bu hasta iyileşecek, yoksa doktor ölür” tehdidini savuranlara göz yumulamazdı. Peki, sonra ne oldu? Ertesi günlerde Ankara Tabip Odası Başkanı Sayın Önder Okay'ın açıklaması geldi. Sayın Okay,"sorumluluğun hekimlere saldıran yurttaşlara değil, sağlık sistemini popülist bir yaklaşımla içinden çıkılmaz hale getiren AKP hükümetine ait olduğunu” ileri sürüyordu. Sanki ortada adli bir durum yok, sanki temsil etmekle yükümlü oldukları meslek grubundan seçkin biri saldırıya uğramamıştı. Sayın Okay, eğer saldırganlar tabanca kabzası ile vurmak yerine birkaç saniyelik bir cinnetle Rauf öğretmene ateş etseydi ve ölümüne neden olsaydı aynı açıklamayı yapabilecek miydi? Önce bunun Sayın Okay'ın kişisel görüşü olduğunu sanıp önemsemedim. Ancak Merkez Konsey'inin açıklaması da aynı yöndeydi. “Meslektaşımızın adının ve hastasının durumunun, hasta yakınlarının ruh halinin bir önemi yok, çünkü konu kişisel değildir… Toplumumuz ardı ardına gelen ekonomik krizler, deprem, terör, baskı, yolsuzluk ve bir dizi olayın sonucu bir çözülmenin içerisine girmiş durumda. Gündelik hayatımızda dahi karşılaştığımız her sorunu şiddetle çözme yoluna girer olduk. Bu ortamda, bu tür saldırıların son olamayacağını biliyoruz” Yani ne demekti bu? Bu, Sayın Deniz Som'un, 20.11.2007 tarihinde Vaziyet'de belirttiği gibi “açıkçası, saldırıya uğrayan öğretim üyesi bir hekim; üyesi olduğu meslek kuruluşlarının yaptıkları yüksek siyaset sayesinde kim vurduya gidiyor” demekti. Oysa biz hekimlerin Türk Tabipleri Birliğinden beklediğimiz, “yüksek siyaset” yapmaları değil, temsil ettikleri meslek grubunun haklarını kamuoyu önünde keskin biçimde savunmalarıdır. Yaşanan bir adli olaydır ve bu ülkenin tüm hekimleri, sorumluların cezalandırılmasını ve varsa ihmali olanların ortaya çıkartılmasını beklemektedir. Geçtiğimiz yıl, üniversitesinde dayak yiyen öğrencisine “bir çocuğu bir karanlık köşede sıkıştırıp dövmek milliyetçilik değildir” diyerek sahip çıkan, çok sevgili ağabeyim Gazi Üniversitesi Rektörü Kadri Yamaç'ın kendi üniversitesinden bir öğretim üyesine de aynı kararlılıkla sahip çıkacağından ve gerekeni yapacağından kuşku duymuyorum… B Yararlanılan Kaynaklar: 1 Sait Naderi Gülten Dinç; “Darülfünun Tıp Fakültesi Mecmuası (19161933) ve Dizini”, Tıp Tarihi Araştırmaları, sayı 12, İstanbul 2004. 2 Cumhuriyetin 50. Yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Yayınları (19231973), Cilt 2, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Yayını, Sermet Matbaası, İstanbul 1975. 3 Erdal İnönü Osman Bahadır; Türkiye'de Temel Bilimlerde İlk Araştırmacılar, Büke Yayınları, 2007. CBT 1080/15 30 Kasım 2007 ilim ve tıp tarihçileri tarafından inceleme konusu olarak çok az ele alınmış olan klinik tıp çalışmaları, gerçekte ülkemiz bilim tarihinin hem en önemli, hem de en üretken bölümlerinden birini oluşturmaktadır. Ülkemizdeki klinik tıp çalışmaları, diğer bilim dallarına göre hem kurumsallaşma bakımından daha eskidir, hem de daha çok bilim insanını istihdam etmiştir. Ayrıca gerek yeni bilimsel keşifler, gerekse yayınlar bakımından daha verimli olmuştur. Bilimsel araştırmacılık formasyonunun oluşumunda ve bunun doğal bir sonucu olarak her türlü olgunun analizinde bilimsel bir zihniyete sahip olma yeteneğinin ülkemizdeki gelişiminde en büyük etkiyi de klinik tıp çalışmalarının ve bu alandaki öncü insanlarımızın yapmış olduğunu da söyleyebiliriz. 19231933 yılları arasında ülkemizde yapılmış olan klinik tıp araştırmalarından elde edilen çeşitli sonuçlar ve değerlendirmeler, çeşitli tıp dergilerinde ve bazı tıp kitaplarında yer almıştır. Bu dönemde sadece Darülfünun Tıp Fakültesi Mecmuası'nda yayınlanmış olan klinik tıp konulu orijinal araştırma yazılarının sayısı 381'dir. Bu yayınları yapan bilim insanlarının sayısı ise (7'si kadın bilimci olmak üzere) 160'dır. Bu 160 bilim insanı içinde 19231933 yılları arasında Darülfünun Tıp Fakültesi Mecmuası'nda 10'dan fazla yazısı olanlar şunlardır: İhsan Hilmi (Alantar, çocuk hastalıkları, 22 yazı), Akif Şakir (Şakar, çocuk cerrahisi ve ortopedi, 18 yazı), Server Kamil (Tokgöz, hıfzısıhha, 15 yazı), Ziya Nuri (Birgi, kulakburunboğaz, 14 yazı), Osman Cevdet (Çubukçu, fizik tedavi, 14 yazı), Neşet Prof. Dr. Akif Şakir Şakar (18881961) Ömer (İrdelp, iç hastalıkları, 12 yazı), Akil Muhtar (Özden, farmakodinami ve tedavi kliniği, 12 yazı). Klinik tıpla ilgili 19231933 yıllarında Darülfünun Tıp Fakültesi yayını olarak yayınlanmış kitap sayısı ise 74'tür. Bu dönemde üç veya daha fazla kitabı yayınlanmış olan bilim insanlarımız şunlardır; Akil Muhtar (Özden, 10 kitap), Fahrettin Kerim (Gökay, sinir ve akıl hastalıkları, 5 kitap), Nurettin Ali (Berkol, anatomi, 4 kitap), Server Kamil (Tokgöz, hıfzısıhha, 4 kitap), Tevfik Remzi (Kazancıgil, doğum kliniği, 4 kitap), C. Z. Önal (doğum kliniği, 4 kitap), Besim Ömer (Akalın, doğum kliniği, 3 kitap), Hulusi Behçet (cilt hastalıkları ve frengi, 3 kitap). 19231933 yıllarında, fizik, kimya, astronomi, matematik, zooloji, botanik, jeoloji gibi temel bilimlerde 23 bilim insanının 90 kadar orijinal araştırma yazısı yayınlamış olduğu göz önüne alındığında, aynı dönemde en az 455 yayın (çünkü biz sadece Darülfünun Tıp Fakültesi yayınlarını esas aldık) yapılmış olan klinik tıp araştırmalarının ülkemizdeki bilimsel araştırmacılığın ana ekseni olduğu görülebilmektedir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle