01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

sa en kolay açıklama böyle bir şey varsaymak, bunun Tanrı(lar)dan ne farkı var? Tasarımcının nasıl varolduğu canlıların da cansızların da nasıl varolduklarından daha önemli. Bunun yanıtı verilmedikçe "bilimsel" değeri kabul edilemez. Konvansiyonel bilim hiçbir "kesin başlangıç/başlatıcı (büyük patlama dahil)" varsaymıyor, varsa var, yoksa yok! Ama bunları ben hep başka kelimelerle tekrarlayıp duruyorum. Bu tartışmayı sürdürmemizin pek anlamı var mı ki? Siz itirazımın özünü ya anlamazdan geliyorsunuz ya da size anlamsız geliyor. İşte ortak zemin bundan dolayı yok. Unutmayalım ki, Sayın Bakan Çelik’in bir küçümseme, değersizleştirme sıfatı olarak sarfettiği teori sözü, bugün kullandığı, örneğin cep telefonu ya da bilgisayarın özündeki fiziği de betimlemektedir: Kuantum Teorisi! Ya da Matematiğin en soyut sistemlerinden birisini: Sayılar Teorisi! Bu örnekleri çoğaltmak mümkün, ama "sivrisinek saz". Bu notu bitirirken Sayın Bakan’ın akademik unvan kazandığı dalı tecavüz ederek izniyle Nef’î’nin ünlü Tâhir Efendi taşlamasına (4) belki acemice de olsa– bir nazîre düşmek isterim, umarım Nef’î de Bakan da alınganlık yapmazlar: "Darwin"e teori demiş Çelik Efendi/Övgüsü bu sözde beliktir,/ Uygundur yapısı bunun çünkü, /Bilimimce bu teori çeliktir. (1) The American Heritage® Dictionary of the English Language, Third Edition copyright © 1992 by Houghton Mifflin Company. Electronic version licensed from INSO Corporation; further reproduction and distribution restricted in accordance with the Copyright Law of the United States. All rights reserved. (2) İsteyenlere yazının ekopyasını gönderebilirim. [email protected] Bu yazıya eklemeyi unuttuğum bir metin de aşağıda: "Dinin fizikle olan ilgisini iyice anlayabilmek için, birazcık tarih bilgisi gereklidir. Çok önceleri din ve fizik bir aradaydı, İbranilerde böyleydi, Yunanlılarda da bir ölçüde böyleydi. Hemen hemen 2000 yıl önce din, fizikten ayrıldı. Sadece fizikten değil, bilimden de. Ama o zamandan beri bilim öyle gelişti ki, din için gitgide daha az yer kaldı. Ama dikkat, başlangıçta böyle değildi, ve böyle birşey kuşkusuz zamanla iyi olamaz. Bu yüzden, din ile fizik arasındaki bu ayrılığı ortadan kaldırmak için çok çaba gösterilmeye başlandı. Bu arada, Tanrıyı ve fiziği, tam da ‘büyük patlamada’, birleştirme yanlışına sık sık düşülüyor. Din, yeniden, fiziğin olmadığı yere yerleştiriliyor.Yani fiziğin henüz olmadığı, ama belki bir gün olabileceği yere. Öncelikle, dinle fizik arasındaki kopukluk böylelikle giderilmiş olmuyor, tersine korunuyor. Sonra, birisi büyük patlamaya kadar ulaşan bir kuramla ortaya çıkarsa, ne olacak? Ayrıca, sadece büyük patlamadan sorumlu olan, başka hiçbir şeye yetkisi olmayan bir Tanrının varlığını düşünmek boşa giden bir aşk çabasıdır. Bundan hemen vazgeçmek daha iyi. Eğer gerçekten gerekiyorsa, dinle fizik sadece, fiziğin sağlam temellerinin olduğu yerde birleştirilebilir. Fiziğin olmadığı yerde değil. Yoksa durmadan nakliyecilerin gelip, taşınmada dine yardımcı olmaları gerekirdi." (Hans Grassmann, Alles Quark, Türkçesi Fizik ve Ötesi, Evrim Yayınları, İstanbul) (3) –RADİKAL’de ertesi gün (24.02.06) çıkacağını tabii ki bilemezdim (4) "Bize kelb demiş Tâhir Efendi/İltifâtı bu sözde zâhirdir/Mâlikî mezhebim benim zirâ/İtikadımca kelb tâhirdir Peki, insanlaşma nasıl oldu? Gelişmiş bir hayvan türünün insanlığa dönüşmesinin gerekli ve zorunlu koşulu, gereksinmelerini daha kolay karşılamak ve tehlikelerden daha kolay kurtulmak için işbirliği durumunda yaşamaya başlamalarıdır. Vehbi Hacıkadiroğlu, Felsefeci. ergimizin 1003. ve 1004. sayılarında Newyork Eyalet Üniversitesi Evrim Biyolojisi bölümünden Prof. Douglas Futuyma Amerika’da akıllı tasarımcılara karşı yürüttüğü mücadeleden edindiği deneyimleri anlatmış ve bu bağlamda Türkiye’de tüm bilim adamlarının ortak bir strateji çerçevesinde aktif bir politika gütmelerinin önemine değinmiştir. Dr. Futuyma "Yaratıcılık ve bilinçli tasarım ABD’de toplum ve bilim için ne kadar tehlikelidir?" sorusunu şöyle cevaplıyor: "Akıllı tasarım, bilim değildir ve bilim için bir tehlikedir. ABD’de yaratılış düşüncesiyle kamufle edilmek isteniyor." Dr. Futuyma bundan sonra da kendisine sorulan sorulara yanıt olarak ABD Anayasası’nın din ve devlet işlerini kesin bir çizgiyle birbirinden ayırdığını, okullarda herhangi bir dinin ilkelerine dayanan görüşlerin okutulmayacağı türünden düşüncelerini belirtiyor. Dr. Futuyma’nın bütün bu konuşmalarında bir noktayı gözden kaçırdığını kabul etmek gerekiyor: İnsan düşüncesinin nasıl ortaya çıktığı konusunda bilimin suskunluğu. Gerçekten bütün canlı türlerinin ortaya çıkışını bilimsel olarak açıklamayı başaran bilim, düşünen insanın nasıl ortaya çıktığını açıklamakta bu güne dek yetersiz kalmıştır. D İNSANLAŞMA SORUNU Bunun nedeni şurada yatıyor: Bilim insanlarının bir olayı kabul edebilmesi için bu olayın deneylere dayanarak bulunmuş olması gerekir. İnsan konusunda deneyler yapmak gerek konunun özelliği gerek etik bakımından olanaksız olduğundan, bilim insanlaşmayı hemen hemen konusu dışında tutmuştur. Bu durumda, insanlar arasındaki ilişkiler üzerinde birtakım görüşler öne sürmek zorunludur. Nitekim Prof. Dr. Futuyma ile röportaj yapanlar onu insanlaşma konusunda da sorular yöneltti. Ancak bu konuda başarılı oldukları söylenemez. Bu konudaki ilk soru, gelişmiş düşüncenin genler yoluyla aktarılıp aktarılamayacağı konusudur ki bunun çıkar bir yol olmadığını Futuyma açıkça belirtiyor. Gerçekte bu sorun bütün dünyada bilimcilerce açıklığa kavuşturulmuş değildir. Nitekim önümde Amerikan Bilimler Akademisi’nin yayınlayıp "Türkiye Bilimler Akademisi" tarafından Türkçeye çevrilen bir broşür bulunuyor. Darvin’in Evrim Kuramı’na göre canlıların ortaya çıkışı bu broşürde tüm açıklığıyla ve inandırıcılığıyla anlatıldıktan sonra, düşünen insan konusunda hiçbir şey söylenmiyor. Bu durumda şöyle bağıran bir yaratılışçıya bilim insanlarınca verilecek hiçbir yanıt yoktur. "Bütün canlıların Darvin’in genetik kuramına göre ortaya çıktığını kabul ediyorum. Ancak siz de bana düşünen insanın nasıl ortaya çıktığının bir açıklamasını vermelisiniz" Oysa insan ile hayvanın yaratılış özellikleri üzerinde biraz düşünüldüğünde bu soruya inandı rıcı bir yanıt bulunabilir. Bunun için hayvanla insanın dış etkiler karşısındaki tutumlarını incelemek yetecektir. Hayvanlar belli dış etkiler karşısında her zaman aynı tepkiyi gösterirler, buna karşı insan, belli etkiler karşısında değişik tepki gösterebilir. İnsan özgürlüğü buradan kaynaklanır. Bunu bir örnekle açıklamaya çalışalım. Bir ağaçta her türden hayvanın ve insanın elde etmek istediği bir meyvenin bulunduğunu kabul edelim. Kuşlar bu meyveye uçarak, tırmanıcı hayvanlar tırmanarak ulaşmaya çalışacak. İnsanda tırmanma yetisi bulunmasına karşın, uygun gördüğü durumlarda ucu çengelli bir sırıkla ya da bir taşınır merdivenle İnsanlık meyveye ulaşmaya çalışacaktır. Böylece hayvan için tek bir davranış biçitoplumsal mi bulunan bir durumda, insan üç ilişkilerle davranıştan birini seçmede özgürdür. Demek ki insan özgürlüğü bilgiden geçiyor gelmektedir. Yukarıdaki örnekte, insan doğal davranışın dışında iki davranışta bulunabildiği için özgürlüğü iki kattır. Daha çok davranış daha büyük özgürlük demektir. Özgürlük bilgiden geldiğine göre bilginin nereden geldiğini araştıralım. Futuyma’nın, yaşarken öğrendiklerimizin genler aracılığıyla gelecek nesillere aktarımının olanaklı olup olmadığı konusundaki yanıtı son derece aydınlatıcıdır: "Ancak şu artık biliniyor ki bildiklerimizi çocuklarımıza aktarmak için birlikte oturacaksınız ve bilgilerimizi ağzınızı kullanarak (konuşarak) anlatacaksınız" ÖZGÜRLÜK VE TOPLUMSAL İLİŞKİ Böylece Frof. Futuyma bilginin, bu yoldan da özgürlüğün, dolayısıyla da insanlığın genlerden geçmeyip doğrudan doğruya toplumsal ilişkiler yoluyla ortaya çıktığını, dolaylı yoldan açıklamış oluyor. Bilginin toplumsal ilişkiler yoluyla ortaya çıkması demek ise, ortada bir toplum var ve bu toplumun bireylerinden her birinin kendi bilgisini öteki bireylere öğretmesi, toplumun da kendi bilgisini gelecek toplumlara yine konuşma yoluyla öğretmesi demektir. Artık gelişmiş bir hayvan türünün insanlığa dönüşmesinin gerekli ve zorunlu koşulu belirlenmiştir. Böyle hayvanlardan birkaç tanesinin gereksinmelerini daha kolay karşılamalarını ve tehlikelerden de daha kolay kurtulmak için iş birliği durumunda yaşamaya başlamaları insanlaşmak için yeterlidir. Böyle bir açıklamanın en zayıf yanı, henüz insanlaşma aşamasına girmemiş hayvanların işbirliği durumunda yaşayabileceklerini kabul etmektir. Ancak konuşmanın başka yoldan ortaya çıkmasının olanaksızlığı, bu çözümün kabulünü zorunlu kılmaktadır. Gerçekte kimi yırtıcı hayvanların dört ya da beş tanesinin birlikte avlanmaları, gerektiğinde hayvanların da işbirliği yapmalarının büsbütün olanaksız olmadığını göstermektedir. CBT1010/21 28 Temmuz 2006 TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle