20 Haziran 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

bakımından, hiçbirinin diğerine üstünlüğü yoktur; yani –YÖK yasasını hazırlayanların düşündüğü gibi "Üniversite" olmakla yüksekokullara, akademilere bir ayrıcalık, yükseklik getirilmemiştir. Akademilere gelince, buralarda sanat eğitimi verildiğinden, alınacak öğrenciler, üniversite sınavını kazandıktan sonra ek olarak yetenek sınavını da kazanmak zorundadırlar, dolayısı ile eğitimleri üniversitelerden daha "Üniversite" değerlidir. (Yüce Atatürk, sanat olmakla yüksek ve sanatçılara okullara, çok değer vermiş akademilere bir ve "Herkes sanatkâr olamaz ayrıcalık, demiştir). Akayükseklik demilerin, üniversite veya ongetirilmemiştir. ların fakülteleri olmakla bence "dereceleri düşürülmüştür" (degrade). Harp Okullarımız ise, eğitimi iki yıldan dört yıla çıkarıldığından beri, verilen öğretim ve eğitimin niteliği ve düzeyi itibarıyla hiç kuşkusuz üniversite lisans eğitimi düzeyindedir. Harp okulunu bitirenlerin lisans üstü eğitimlerini aldıkları kurumlar ise, çok doğru olarak "Harp Akademileri" olarak adlandırılırlar ve buralara harp okullarından mezun olanlar çok çetin bir sınavı başararak alınırlar: Savaşmak bir sanattır (Harp sanatı). Dileğim, yeni bir "Yükseköğrenim Yasası" ile her şeyin yerli yerine oturmasıdır. Bir Ordinaryus’un Ölümü İlk derse yaşlı görünümlü bir delikanlı geldi, sesi öyle gür öyle enerjik ve duruşu konuşuşu öyle insanı etkileyen bir tondaydı ki... P. Hande Özdinler, PhD. [email protected] ki yükü hissediyor ve yapmam gerekenleri düşünüyordum. Reşat Kaynar benim o güne kadar hiç kimsede görmediğim bir karakteri taşıyordu; o ders anlatmıyordu anlattıklarının ve yansıttıklarının her anını yaşıyordu.. "GİBİ" YAŞAMAK Reşat Kaynar Bey’den öğrendiğim çok önemli bir şey var; buna ‘gibi yaşamak’ diyebiliriz. Atatürk yanı başımızdaymış gibi yaşamak, bir karar verirken Atatürk burada olsaydı ne yapardı, böyle bir sorunu Atatürk nasıl çözerdi diye düşünerek yaşamak... Bunun için Atatürk’ü çok iyi tanımak ve onu çok iyi anlamak gerekir. İşte bu tanıma ve anlama istek ve enerjisini veriyordu Reşat Kaynar bey bize. Sadece istek ve enerji değil, aynı zamanda yazılı bir belgeler zinciri veriyor, öneriyor ve tartışıyordu. ‘Tartışmadan kabul edilen fikirler çiğnenmeden yutulan lokmalar gibidir.’ derdi Reşat Kaynar bey ve her şeyi en ince ayrıntısına kadar inceler, irdeler ve ondan sonra yorumlardı. ‘Atatürk’ü din düşmanı göstermek istiyorlar buna karşı dikkatli olmalıyız’ diyordu Reşat bey. ‘Atatürk’ün söylevlerini ve hangi konuda ne fikirde olduğunu derinlemesine ve doğru biliniz. Atatürk ve düşüncesini bu güne ancak bu yolla uyarlayabilirsiniz.’ diyordu Reşat Kaynar bey. İşte ben bunu öğrendim. Türkiye cumhuriyetinin en yaşlı çınar ağacı, ordinaryus profesörü, aklı hür fikri hür vicdanı hür binlerce insanın hocası.. Nur içinde yatın, yarattığınız ışığın içinde rahat ve huzur içinde yatın.. Hepimizden size selam olsun... Atatürk burada olsaydı eğilip sizi anlınızdan öperdi eminim... CBT1003/21 9 Haziran 2006 leştirileceği sorunu değil midir? Öyleyse eğer, öncelikle yapılması gereken de yakınmak, kızıp, küsüp bir kenara çekilmek yerine bu doğrultuda bıkmadan usanmadan bireysel ve örgütsel çabalara girmek, girenleri desteklemek, girebilecekleri de özendirmek değil midir? Açıktır ki, bu, zorlu ve kimi durumlarda da yüksek maliyetli, özverili uğraşları gerektirecektir. Sayın Şengör; açıktır ki, bilim insanı da salt bu doğrultudaki çabaları nedeniyle yoksanmaya, gözden düşürülmeye çalışılacak ve yalnız bırakılacaktır. Tarih boyunca hep böyle olmamış mıdır? Bunu göze almayan, alamayanlardan, bir yurttaşınız olarak tek dileğim var; deyiş yerindeyse, "gölge etmeyin, yeter" ve sessiz sedasız çekilip, nereye gidecekseniz gidin!.. Ancak, bu türden gitmelerin kimlere ne yarar sağladığını da görmezden gelmeyin. İşte TÜBİTAK... Bana kalırsa, Siz de gitmemesi gerekenlerden birisiniz; kalınız. Kalınız ve en azından karaya vurmuş binlerce denizyıldızının hiç olmazsa birkaçını denize atıp kurtarmaya çalışan adamın öyküsünde olduğu gibi, gereğini yapmaya çalışın. Sevgi ve saygılarımla. rd. Prof. Dr. Reşat Kaynar 26 Mayıs günü Marmara Üniversitesi’nde düzenlenen bir anma töreninin ardından Zincirlikuyu’daki son evine uğurlandı. 75 senedir eğitim ve öğretime ara vermemiş Türkiye’nin yaşayan son ordinaryus profesorü Dr. Reşat Kaynar, gözlerini 96 yaşında, Atatürk’ün 125. doğum yılında hayata yumdu. Reşat Kaynar’ın öğrencisi olanlar Reşat bey’in Atatürk’e, onun ilkelerine, devrimlerine ve onun ‘eserim’ dediği Türk gençliğine olan inancını ve saygısını bilirler. Reşat bey Atatürk düşüncesini içinde bir sevgi ve coşkuyla hisseden ve onu hayatın her anına her dalına büyük bir titizlilik ve düşüncelilikle yayan ender bir insandı. Ben Boğaziçi Üniversitesi’nde Atatürk İlke ve Inklapları derslerini aldığım zaman açık söylemem gerekir ki amacım iyi bir not alıp ortalamamı yükseltmekti ve bu dersi veren kişinin kim olduğunu da bilmiyordum. Aldığım bu dersin benim hayata bakış açımı değiştireceğini ise hiç tahmin etmiyordum. İlk derse yaşlı görünümlü bir delikanlı geldi, sesi öyle gür öyle enerjik ve duruşu konuşuşu öyle insanı etkileyen bir tondaydı ki ben kendi derslerden ödevlerden yorgun halimden utandım. İkinci derste ben de Reşat Kaynar Bey gibi enerjik ve dinamik olmaya özen gösterdim. Bu bir etkileşim oyunu gibiydi. Onun enerji ve ateşi bana geçiyordu.. Her konuşmamızda, her ders sonunda kendimde hem enerji buluyor hem de bir Atatürk evladı olmanın bilincinde olarak omuzlarımda O CBT ve kongre çok başarılı Bülent Bayrı [email protected] CBT'nin cumartesi günkü kongresi için tebrikler. Çok güzeldi. Katılmaktan dolayı çok mutlu oldum. Müzmin bir CBT okuru olarak, bence bunu heryıl mayıs'ın son cumartesi günü tekrarlayalım. CBT dergimizin görselliği güzel oldu. Ama içeriği çok daha önemli tabii. Çıktığı ilk sayıları bile hatırlıyorum, onlar da çok güzeldi. CBT'nin cuma günleri dağıtımı da aslında fena olmadı. Gazeteyi okullarından indirimli satın alan üniversiteli arkadaşlar da öğrenci, hoca, çalışanlar CBT ekini edinmiş olacaklar. Cumartesileri okullar kapalı olduğu için sanıyorum bazıları gazeteyi edinmiyor. Cumhuriyet yöneticileri de farkedecek, cuma günleri tiraj artacak.. Bence 20. yılda sizleri çok önemli bir görev daha bekliyor. Bu da düzenli kitap yayını (popüler bilimsel kitaplar).. Aynı TÜBİTAK'ın yayımladığı kitaplar gibi.. Her ne kadar Cumhuriyet Kitap Kulübü varsa da onların yayın çizgisi farklı.. Ama bu bilimsel kitapları yayımlayacak düzeyde yayıncı yok.. TÜBİTAK yeterli değil.. Bu kitapların çoğunlukla çeviri kitaplar olması gerekiyor. Türkçe'ye çevrilmeyi bekleyen o kadar çok ve önemli kitap var ki.. Topluma vermeye uğraştığınız "bilimsel refleks" ve toplumdan beklediğiniz "bilimsel insiyatif" emin olun bu kitaplarla pekiştirilecek. Bilime yönelen coşkulu, tutkulu gençlerin sayısı artacak. Bilim karşıtlarının da uğraşları ve paraları boşa gidecek. Yeter ki bu kitaplar, özenli bir çeviri ve iyi bir baskı olsun.. Başta siz editörümüz olmak üzere tüm CBT çalışanlarını kutluyorum. TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle