Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP Sıkı bir tedaviye ihtiyaç var! Harp Okulları tartışması: "Üniversitelerimizi inceleyen bir yabancı uzmanın bana dediği gibi, sıradan birer meslek okulu bile olamayan üniversitelerimizin çok sıkı bir tedaviye ihtiyaçları vardır." Celal Şengör (E) Y.Müh. Kd. Alb. Sayın Kamil Aksoy'un üniversiteleri savunan ve onlarla Harp Okulları arasında işbirliğini teşvik eden yazısını okudum. Ülkemizde gerçek üniversiteler olsaydı, Kamil Albayımın her söylediğine kalpten katılırdım. Kendisi Sayın Kalaycı'nın yazısında belirttiği ölçütler hakkındaki düşüncelerimi ortaya koysaydım yazımın daha yararlı olabileceğini söylüyor. Haklıdır. Ancak fazla yerim olmadığı için, bahsedilen o güzel ölçütlerin hiçbirinin Türkiye Cumhuriyeti üniversitelerinde geçerli olmadığını belgeleriyle anlatacak yerim yoktu. Olsalardı Türkiye'de üniversite olurdu. Bunu pek çok yazımda defaatle ve örnekleriyle dile getirdim. Sayın Aksoy Albayım, emeklilikten sonra bazı Harp Okulu hocalarının üniversitelere gittiklerini söylüyor. Bazıları hatta emekli olmadan bazı üniversitelerde ders veriyor. Bu durumun nedeni üniversitelerin kalitesi değildir: Emekli olmadan ders verenler ekonomik durumlarına katkı yapmak, emekli olduktan sonra ders verenler ise gidecek başka kurum olmadığı için üniversitelere giden kişilerdir. Acaba Aksoy Albayım kendisi böyle bir tecrübeden geçti mi? Geçtiyse üniversitelerdeki öğrenci düzeyi hakkındaki düşüncesi nedir? Kendisi askeri lise mezunu olduğuna göre bunu iyi tartabilir. Ben üniversitelerde ders veren bazı asker mühendisleri yakından tanıyorum: İzlenimlerinin Harp Okulları aleyhine olduğunu söyleyemeyeceğim. Benim Harp Okullarına bakışım romantikten ziyade karşılaştırmalıdır. Üniversite fonksiyonlarının hepsinde Harp Okulları diğer üniversitelerimizden üstündür. Bu, bütün fonksiyonları mükemmeldir demek değildir. Yalnızca diğer üniversitelerimizin fonksiyonlarını Harp Okulları kadar bile yapmadıklarının dile gelişidir. Sayın Aksoy Albayımın Harp Okulu/üniversite işbirliği arzusu ise ideal bir dünyada ne kadar yerindedir. Ancak ben büyük bir bilim adamının Hava Harp Okulundaki Havacılık ve Uzay Teknolojileri Enstitüsünü inceledikten sonra Hava Kuvvetlerine ne tavsiye ettiğini kulaklarımla duydum: Kendi hocalarınızı üretmeye bakın. Daha dün (25 Mayıs 2006) üniversitelerimizi inceleyen bir yabancı uzmanın bana dediği gibi, sıradan birer meslek okulu bile olamayan üniversitelerimizin çok sıkı bir tedaviye ihtiyaçları vardır. Aksoy Albayım Cumhuriyet Bilim Teknik'te kendi yazısının hemen yanında çıkan Celal Tüzün'ün enfes yazısında durumun ne kadar acil olduğunu görecektir. Bu yapılmadığı sürece Harp Okulları ülkemizin yegâne üniversiteleri olarak kalmaya (ne acıdır ki) devam edeceklerdir. Yoksa hepsi üniversite mi? Sayın Kamil Aksoy’un CT’in 1001 sayısında yayımlanan "Harp Okulları Üniversite mi?" konulu yazısı, üzerine düşüncelerim. Celal Tüzün B ilindiği gibi, 12 Eylül darbesinin bir ürünü olan Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), ülkedeki bütün yüksekokullar, akademileri ve eğitimi enstitülerinin hepsini Üniversite kapsamına aldı. (Harp Okulları YOK kapsamının dışında bırakıldığı için, üniversite olmadı). Yine bilindiği gibi, bütün ülkelerin yüksek eğitim sistemlerinde üniversiteler, yüksekokullar, akademiler vardır. Bizde eskiden hepsi yüksek okul olan yüksek Mühendis Mektebi, Hukuk Mektebi, Mülkiye, Tıbbiye, Güzel Sanatlar Akademisi ve başkaları var idi. Hepsinin üniversite olması veya bir üniversiteye bağlanması ile eğitim düzeyleri, gelişme olanakları, araştırma ve yayın sayıları arttı mı? Ben bunun aksini düşünüyorum; üniversitelerin hem personel hem öğrenci sayıları artmış (hantallaşmış) buna karşılık ayrılan kaynaklar aynı kalmış (belki de azalmış) olması dolayısıyla, hem yönetimi hem eğitimi güçleşmiş ve aksamıştır. Bütün yüksek eğitim kurumlarının, saygınlık Şengör’e açık mektup Kalınız ve en azından karaya vurmuş binlerce deniz yıldızının hiç olmazsa bir kaçını denize atıp kurtarmaya çalışan adamın öyküsünde olduğu gibi, gereğini yapmaya çalışın. Yücel Çağlar ayın Şengör, sizinle Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi’ndeki (CBT) yazılarınızla tanıştım. Bu nedenle, CBT’ye teşekkür ediyorum ve size de Sayın Şengör. Yazılarınızı ilgiyle izliyor, öğreniyor; kimi yaklaşımlarınıza ve tezlerinize katılmasam da çeşitli yönlerden yenileniyorum çünkü. Ancak, İTÜ’den istifa etme "niyetinizin" nedeni olarak öğrencilerinize gönderdiğiniz açıklamanızda içinde bulunduğunuz "büyük yalnızlığı" göstermenizi son derece anlamlı ve düşündürücü buluyorum. Öncelikle, açıklamalarınızı, "bilim" çevrelerinde ve özellikle de "üniversitelerimizde" çok yönlü olarak tartışılmasını zorunlu gördüğümü belirtmek isterim. Tutumunuzu, sıradan bir yurttaşınız olarak ben sorgulamaya kalkıştığımda ise, doğrusu, hem şaşırıyor hem de kızı açıklamalarınızda öne sürdüğünüz gerekçeleri çok düşündürücü buluyorum. HEPSİ BİRER SONUÇ Açık yüreklilikle şunu söylemek isterim Sayın Şengör; üniversitenizden ayrılma "niyetinizle", bence, deyiş yerindeyse, işin kolayına kaçıyorsunuz! Açıklamalarınızda "gerekçe" olarak öne sürdükleriniz hemen hemen tümüyle son derece açık gerçeklikler. Sizin de değindiğiniz gibi, ne yazık ki, bunlar yalnızca İTÜ’yle de sınırlı değil. Ne var ki, bu gerçekliklerin ayırdında olabilen ve bundan da rahatsızlık, dahası, kaygı duyan bir bilim insanının yapması gerekenin sizinkinin tam tersi olduğunu düşünüyorum: Açıklamanızda öğrencilerinize yönelttiğiniz sorularla dile getirdiğiniz gerçekliklerin hepsi "sonuçtur" ve bu "sonuçların" ekonomik, toplumsal, kültürel ve dolayısıyla da siyasal nitelikte çok sayıda nedeni var. Kanımca, bu nedenler, ülkemizde "bilimsel" bilgi üretim süreçlerinin, kurum ve kuruluşlarının, buralarda emek verenlerin, dolayısıyla da ürettiklerinin gerektiğince toplumsallaşmasını engellemektedir.. Temel sorun, Sizce de bu nedenlerin belirlenmesi ve ortadan nasıl kaldırılacağı, etkisiz S CBT1003/20 9 Haziran 2006 yorum: Bir kez, çoğuna katıldığım tüm açıklamalarınıza karşın, tutumunuzun nedenini anlamakta zorlanıyorum. Şöyle düşünüyorum: Sorunun gündeme getirilip tartışılmasına ve giderek de çözümlenmesine katkıda bulunmayı amaçlamış olabilirsiniz. Kim bilir, belki de; " Lanet olsun, böyle üniversite olmaz; buralarda bilim milim yapılmaz !" vargısıyla, en azından ruhsal sağlığınızı koruyabileceğinize ve belki de "bilim" yapabileceğinize inandığınız başka bir ortama taşınmayı düşünüyor da olabilirsiniz. Daha küçük olduğuna inandığım ikinci olasılık üzerinde hiç durmayacağım; bireysel olarak hakkınızdır; üzülürüm, ama saygı da duyarım. Ancak, ilk olasılığı ve özellikle Üniversitenizden ayrılmanızı istemeyen öğrencilerinize gönderdiğiniz