Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hukuk Bilimi AylakBilgi Üzüntü Tahir M. Ceylan Tartışılan iddianamenin yargıç gözüyle yorumu Hiç kimse aptalca şeyler söylemekten arınmış de saları yorumlarken, olguları saptarken ve bunlardan ğildir. Asıl talihsizlik bunları coşkuyla sunmaktır. sonuç çıkarırken mantık ilke ve kurumlarına uyarak Montaigne kendilerini yanlışlıklardan korurlar ya da korumak zoÇetin Aşçıoğlu* rundadırlar. rgeneral Büyükanıt’ı "çete kurma" ve "yargıyı etVan savcısının; kolordu, ordu ve Kara Kuvvetleri kileme" eylemiyle suçlayan Van Cumhuriyet (!) komutanlıklarında bulunmuş Büyükanıt Paşayı "çete Savcısı’nın iddianamesi, kötü bir örnek olarak kurmakla suçlaması" açık bir mantık ve akıl yürütme yargı ve siyasal tarihimizdeki yerini şimdiden almıştır. hatasıdır. Ki bu hata, savcıyı ahlâkî olmayan bir davra"Yargı siyasallaşıyor" söylemlerine hak verircesine dü nışın sonuçlarıyla karşı karşıya bırakmıştır. Ordunun zenlenen bu iddianame, hukuksal çalışma tezine konu çok önemli bir gücünü elinde bulunduran ve yarınlarolacak boyutta ve niteliktedir. Sınırlı zaman dilimi ve da ordunun imrenilen geleneklerine uygun olarak Geolanaklar ölçüsünde iddianameden ve olaydan çıkardı nel Kurmay Başkanlığı’nın başat adayı olan kişinin çete kurmasını çocuk mantığı bile kabul edemez. ğım önemli sonuçları sizlerle paylaşmak istedim: Etik değer ve ilkelerin çiğnenmesi yargıda yozlaşma ve çürümenin ilk ayağıdır. Savcının, öznel yorum PSİKOLOJİK RAHATSIZLIK VAR MI? Psikolojik rahatsızlıkların kişilerin çalışmalarını ve suçlamalarla "yargı siyasallaşıyor yargılarını güçlendirmesi", "yargıyı devletin diğer kurumlarıyla karşı kar etkileyeceği bir olgudur. Van savcısının bir dizi ahlâkî şıya getirmesi", "politik alanda gerginlik yaratan tartış ve hukuki olumsuzluklar sergilediği olayları izleyenlemalara neden olması", "iddianamenin mahkemeye ve rin ortak yargısıdır. Yukarıda yaptığım açıklamalar da rilmeden önce basına sızdırılması", "bireylerin kişisel bunu açıkça göstermektedir. Bu bağlamda "birbirini izdeğerlerini koruyan kişilik hakkına saygı gösterilme leyen olumsuzlukları bir kahramanlık görünümüyle mesi" bir kınama ile geçiştirilemeyecek etik dışı davra sergileyen hukuk adamı savcının aynı zamanda psikonışlardır. Etik değerleri çiğneme, göz ardı etme yargı lojik rahatsızlığı olabilir mi" sorusu da gündeme gelenın olmazsa olmaz unsuru güven inançlarının yitimine bilir. Çünkü özel unvan ve yetkilerle donatılmış bir huneden olur; olmuştur da. kuk adamının, insanı şaşkına çeviren olumsuzlukların Usul ilke ve kuralları; kişilerin, altına imzasını atması akıl ve mantığın katemel hak ve özgürlüklerinin ve topbul edeceği bir durum değildir. lum düzeninin korunması başta olmak Ancak sorunun yanıtını hukukçu olaVan savcısı, üzere tüm yargısal işlem ve kararların rak verecek durumda değiliz; hekimlerin doğru ve güvenli yapılması amacını üst görevini kötüye işidir tanı koymak ve tedavi etmek... Politik etki, yargı üzerinde kanser etlenmiştir. Savcının "iddianamede sanık kullanmıştır ve olarak yer almayan kişi hakkında suçlakisi yapan bir olumsuzluktur. Çağdaş devyıcı yorumlar yapması" , " kanıt değeri sorgulanmalıdır let düzeninin olmazsa olmaz ilkesi olan olmayacak kişisel değer yargılarının Kuvvetler ayrılığı ilkesinin amacı, politik suçlama aracı olarak kullanılması" gibi etkiden arındırılmış sağlıklı bir yargı düzeişlemler bir savcının yapmaması gereken ve asla bağış nidir. İddianamelerle kamuoyunun gündemine yerlelanmayacak usul hatalarıdır. şen savcının, politik etkiler altında kalarak görev yaptıHukuk düzeni, üst düzeyde bilgi ve kültüre sahip ğı oldukça yaygın bir söylemdir. Bir yabancı gazete olduklarını varsayarak ve güvenerek; savcıları, geniş (Washington Times) bile "..yukarıdan emir alan bir yeyetkilerle donatmıştır. Oysa Van savcısı, TCK’nin 277. rel savcı.." yorumuyla bu söylemlere katılmıştır. maddesinde öngörülün "yargı görevi yapanı etkileme" Savcının kafasının içine giremeyeceğimize göre suç tanımının unsurlarını bilmediği bir olgu olarak or "iddianamenin politik etki ve duyarlılıkla hazırlandığıtaya çıkmıştır. Yasa "yargı görevi yapanı etkilemenin nı söylemek bir varsayıma dayanır; doğru ya da yanlış hukuka aykırı olmasını" suçun unsuru olarak kabul et olabilir. Savcı, ustaca kullanılmış da olabilir. Ancak miştir. Hangi suçtan zanlı olursa olsun, bir süre emrin Cumhuriyet savcısında bulunması gereken bilgi, kültür de çalışan kişi hakkında "...tanırım iyi askerdir..." söyle ve etik değerleri içine sindirememiş savcının oluşturdumi hukuka aykırı değil; insancıl bir değer yargısıdır. ğu hatalar zinciri; varsayımları bile haklı kılabilir. O Doğum Chopin’den scherzo gibi bir neşeyse, üzülmek de Mahler’den marşa(*) benzer sembolik bir ölümdür. Üzülerek yarı yarıya ölümü hisseden insanın ruhu, ancak üzüldüğü zaman bir romans ritminde doygun ve dingin yaşar. Hiç kimse yoktur ki bu dünyada yaşarken ölümün ne olduğunu merak etmesin, capcanlıyken ölümü deneyip geri dönmek istemesin. Üzülmek yarı yarıya ölümdür ve bu hesapla ölüm, iki kat duyulmuş üzüntüdür. Nasıl insan doğduğunda et, gençliğinde döl kokarsa, öldüğünde de üzüntü kokar. Zaten herkes kendi üzüntüsünü oluşturmak için, kendi öyküsünü yaşar bu dünyada. Bir kadın edinirsin örneğin üzüntü için, bir oğul edinirsin sonra daha büyük bir üzüntü için, hepsinin üstüne bir felsefe edinir ve anlarsın ki, üzüntü maddeye içkin. Karaciğer nasıl biyolojik bir organsa, insanın özü de psikolojik bir organdır. Yaşamı yaşayarak fazlalaşamayan, yaşama yenilen bu "organ", ölümü yaşayarak fazlalaşmayı dener. Yaşamı toptan reddetmiş olmak ve hayatın temeli gibi görünen ölümle uğraşmak onu kendi gözünde ayrıca üstün kılar.Ama ölüp bir daha geri dönememek ve ölümü yaşamın içine bir anı olarak taşıyamamak insanı, kendi ölümünü yakından seyredebileceği, ölüm olmayan ölüme, sembolik ölüme zorlar. Kimse yaşamamış, herkes yaşlanmıştır, sonunda da o herkes, iyi koklayan köpeklerce bulunan Domalan mantarı gibi, içinden ancak sırtlanlarca çıkarılan mezarlara gömülürler. Sonuçta bir nebze bir şey yapan da, dünyalar üstüne dünyalar kuran da bu dünyada en fazla bu çayın taşıyla bu çayın kuşunu vurmuştur! SALDIRGANLIĞIN EHLİLEŞMESİ Üzüntü duyup oturmak, bir yandan da saldırganlığın ehlileştirilmesidir. Üzülenler eskiden mesela çula sarınır günlerce küle otururlarmış. Geçen günlerin sonunda saldırganlık kendine döner, kendini yer bitirir sonra sönermiş. Ben yaşadıklarını yazmış dünyanın bir katibi olarak ayrıca diyorum ki, "üzüntü, bir yandan da karşıdakini suçlamaktır, üzülür ve üzüldüğünüzü gösterirseniz, onu sizin için daha fazla şey yapmaya ikna edersiniz". Bu mekanizma en çok sevgililer ve akraba ortaklar arasında işler. Çoğu evlilik ve bazı aile şirketleri bu mekanizmanın çalışmasıyla kurulur. Böyle kurulup batmış bir şirketin kendini de batırdığını söyleyen bilge biri, hüznünün en derinindeki öfkeyle bana "akraba akreptir" demişti. Merak ediyorum, insanın içindeki bunca üzüntüleri atlaslar, doymaz bir iştah gibi uzanan yeşil ovalardan vazgeçerek sapsarı boyanıp ne zaman gösterecek? Bazen yumurtasının rengini bulunduğu yuvaya göre değiştiren guguk kuşları gibi, adamın ruhuna göre hafif saklı ya da apaçık üzülerek kadınlar, erkeğin kahramanlık fantezisini uyarırlar, zaten gizli kahramanlık arzusu, her zaman üzgün bir kadın arar, bu yüzden işte oyuncu kadınlarla hep kahramanlık sevdalısı saf erkekler evlenir, evlilikle erkeğin "kahramanlık" sıfatının yanına kölelik, kadınınsa "mazlumluğunun" yanına efendilik eklenir. Kahramanlar savundukları şeylerden ölürler, Çehov edebiyat yolunda aç bilaç dolaşmaktan, M. Akif Ersoy savunduğu Müslüman birliğinin toprağı, sivrisinek yatağı Mısır’da tutulduğu sıtmadan, Guevara Bolivya dağlarında kurşundan ölmüştü. Hepsinin içinde de belki hiç ulaşamayacakları bir kadının imgesi vardı. Nasıl dağlar aşınarak, bıçaklar bileylenerek incelirse, erkekler de ruhlarından sömürülerek akilleşir. MESLEKİ YETENEK EKSİKLİĞİ Yargı orunları ve yargıçların; yargı ve yargıç kimliğinin gereği olarak, böyle insancıl bir düşünce açıklamasından etkilenmeyecek derecede sağduyulu (aklıselim sahibi) oldukları kabul edilir. Kaldı ki, suç olduğu varsayılan sözün ardından gelen "suçlu ise cezasını çeker" açıklaması suç kastının olmadığının da açık kanıtıdır. Çiçeği burnunda savcılarda bile hoş görülemeyecek bu bilgi eksikliği, Van Savcısı’nın mesleki yeteneğinin olumsuzluğunun kanıtıdır. Cumhuriyet sözcüğü, savcılara nitelik kazandıran ve hiçbir kamu görevlisine verilmemiş bir unvandır. Bu nedenle savcıların, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran hukuk düzeni ilkelerinin, kurumlarının ve Devlet’in bölünmez bütünlüğünün özündeki siyasal ve sosyal bilgilere ve bu bilgilerin ışığında duyarlılık bilincine sahip olmaları gerekir. Savcının bu bilgi ve duyarlılıktan yoksun olduğu söylemleri abartılı sayılmamalıdır. Akıl yürütme (uslamlama mantık), her türlü yargısal çalışmada hukukçunun kullanacağı doğru değerlendirme araçlarıdır. Bu nedenle savcı ve yargıçlar ya SONUÇ Tüm bu açıklama ve yorumlarımızdan su sonucu çıkarabiliriz. Van savcısı, görevini kötüye kullanmıştır ve sorgulanmalıdır. Nitekim Adalet Bakanlığı iki müfettişi inceleme yapmak üzere görevlendirmiştir. Sağlıklı bir soruşturmanın yapılacağı beklentileri umarım boşa çıkmayacaktır. Bu bağlamda son sözü söyleyecek Hakimler Ve Savcılar Yüksek Kurulu’dur. Özensizce yaratılan güven yitiminin olumsuz etkilerini bir ölçüde gidermek yargının onur sorunudur. Savcıya memur kimliği yükleyerek, acıma duyguları içinde hoşgörüyü egemen kılmanın yargıya yapılmış en büyük kötülük olacağı da bilinmelidir. Aydınlıklar içinde yatsın, büyük devlet adamı İsmet İnönü’nün "millet ve toplum için telafisi zor olan felaket, yarım bilgili insanların yetki sahibi olmasıdır; iki yarım âlim bir tam etmez. Ama yarım âlimin yaptığı tahribatı bin cahil yapamaz" sözlerini herkes ve özellikle yetkililer hatırlamalıdır. *Yargıtay Onursal üyesi cetina@mail.koc.net. 993/15 1 Nisan 2006 TANRI YOLUNU DEĞİŞTİRMEZ Öte yandan bir kahramana boyun eğerek onun gücünü paylaşmak da az rastlanır değildir. Erkekler çünkü kahramanlığa heveslidirler. Onsuz olduklarında üzülüp yok olacaklarını kahramanlarına hissettirenler, gönüllü bir boyun eğişle onun bir çeşit Tanrı’lık duygusu duymasını sağlayarak güce ortak olurlar. Kullandıkları denklem "Tanrı’nın, kulları olmadan, Tanrı’sız kullar kadar eksik olmasıdır." Onlar "Ben kendimi büyük bir güç için üzüyorum, ama yarın bir paylaşım olduğunda o güçten bana da düşecektir" diye düşünürler. Papazlar mesela kendilerini Tanrı için hadım bırakırlar ve böylece Tanrı’nın kabulüne sığınarak Tanrı’nın gücünü paylaşırlar. Bunu yaparken gizli mantıkları şudur: Eğer kendisi için katlanılmış üzüntüyü dikkate almazsa iyi değildir ve iyi değilse şüphesiz ki Tanrı değildir o. Onun yerine iyi ve fedakar olan çıkar: Ben. Bir papazın az çok gizli mantığını en kuytularında çok gizli biçimde saklayan sade insan, tepelere dikilen bir merdiven olan üzüntü için çabalasa da, bu boş bir çabadır, bir üzüntü için çünkü Tanrı yolunu değiştirmez! meceylan@crsm.net (*)Titan senfonisinin üçüncü bölümünde hayvanların eşliğinde giden cenazenin anlatıldığı partisyon