01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bira: Arpa suyu özü iltihapları önlüyor Innsbruck Üniversitesi araştırmacıları laboratuvar çalışmaları sırasında, bira özündeki iltihap önleyici etkiyi keşfettiler. Arpa suyundaki maddeler, interferongamma uyarı maddesiyle harekete geçirilen biyolojik süreçleri bloke ediyorlar. İnterferongamma, iltihap reaksiyonlarında önemli bir rol oynamakta. Bu açıdan bakıldığında bira veya bira özü kronik hastalıkları önleyebilir. Bu etkinin alkolle ilgisi yok, bu yüzden alkolsüz bira özünde de ortaya çıkmakta diyor bilim adamları. Belli ölçülerde alınan alkollü içkilerin özellikle de koroner kalp hastalıkları üzerinde olumlu etki yaptığı aslında uzun süredir biliniyordu. Örneğin şarapta bulunan antioksidanlar saldırgan radikalleri zararsız hale getirerek, hücrede meydana gelecek bozuklukları ve iltihap reaksiyonlarını önlemekte. Dietmar Fuchs yönetiminde çalışan bilim adamları, şimdi biranın sağlık üzerindeki olumlu etkisini keşfettiler. Ancak bu etki mekanizması alkolden bağımsız olarak işlemekte. Araştırmacılar kan hücrelerini üç farklı bira özüyle işlemişler. Bunlardan biri alkolsüzdü, ancak hepsinde aynı etki saptanmış. Bira araştırması öte yandan biranın insanları neden rahatlattığını da açıklamakta. Arpa suyunun içerikleri, mutluluk hormonu olarak bilinen seratoninin bir ön biçimi olan triptopan (tryptophan) maddesinin indirgenmesini önlüyorlar. Örneğin çikolata ve sütün rahatlatıcı ve uyku verici etkisi de yüksek triptopan seviyesine bağlanır. Zümrütten Akisler A. M. Celal Şengör Nesnel Yaşam İş Bankası Kültür Yayınları’nın bana kitap yazdırmağa kalkmasının bir yararlı yan ürünü benim kıymetli gazeteci Sefa Kaplan Beyefendi’yle tanışmam oldu. Geçenlerde Meksika'ya yaptığı uzunca bir geziden dönen (ve bu arada büyük bir nezaketle bana da enfes bir torba kahve hediye gtiren) Sefa Bey, gelir gelmez "Ne o hocam gene ortalığı karıştırmışsınız ben yokken!" dedi gülerek. Deprem ve tsunami hakkında bana atfedilerek basında çıkan zırvalıklardan bahsediyor sandım. "Hayır, hayır dedi" Everest'e Sagarmatha diyenler hakkındaki yazınıza karşı yazılar yazılmış. "Sadece dostum Şahin Kocak'ınkini biliyorum" dedim. Sefa Bey diğerlerinden bahsetti. "'Elitizm yapıyor' diyorlar hocam" dedi. "Hem de nasıl!" diye cevap verdim. "Yalnız o yazıda mı? Yaşamım boyunca elitizm yaptım. Hem de en koyusundan. Bundan sonra da yapmaya devam edeceğim." BİLİM İNSANININ TUTUMU "Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar" sözünün aslında bence başka türlü ifade edilmesi lâzımdır. Hiç kimse mutlak doğruyu gördüğünü, bildiğini iddia edemez. Yapabileceği en iyi şey içtenlikle doğru olduğunu sandığı şeyleri hiç çekinmeden tüm çıplaklığı ile ifade etmektir. Bu konuda bir insanın bilimsel bir eğitim süresince ve bilim insanı olarak yaşamında edindiği tecrübeler çok yararlı olur. Zira bilimde en önemli şey olabildiğince nesnel bir şekilde gözleneni tasvir etmek ve yorumlamaya çabalamak ve bunu gene aynı nesnellik ve açıklıkla bilim dünyasına duyurmaya çalışmaktır. Bunları tam anlamıyla kimse başaramaz. Bu nedenle meslekdaşları tarafından eleştirilir. Ancak bu eleştiri kişiye değil, tasvirlerine ve yorumlarına yöneliktir. Eleştirinin hedefi olan ifadelerin sahibi, bu eleştiriler ışığında yaptıklarını gözden geçirir; bazan ifadelerini savunmak, bazan da onları değiştirmek için nedenler bulur. Ama her halde, mutlak ve mutlak surette nesnel olmaya, kendi dışında gözlediklerini en doğru şekilde yansıtmaya çabalar. Bir virüsün zararlarını anlatırken, o virüsü sevip sevmediğiniz, beğenip beğenmediğiniz asla bahis konusu olmaz. Bir virüs ne kadar zararlı olursa olsun, bazan böyle bir virüse ömrünü adayan bilim insanları çıkabilir. Benzer şekilde bir depremi yaratan fayı tanımlıyorsunuz: O fayı, kaç kişinin ölümüne neden olmuş olursa olsun, en detaylı ve en iyi şekilde tanımlamaya özen göstermek zorundasınızdır. Tu kaka diyemezsiniz. O fay kendi sınıfında diğer faylarla karşılaştırılır. Kendi sınıfını onlardan daha iyi veya daha kötü temsil ediliyor olabilir. Kocaeli deprem fayını "yakışıklı" olarak betimlediğim zaman bu pek çok tepkilere neden olmuştu. Ancak o tepki sahipleri ne derlerse desinler, fay, kendi sınıfı içinde en güzellerinden, yani en iyi gelişmiş olan, her türlü ikincil yapıları çok iyi gösteren, atımları temiz ve kolay görülebilir olan biridir: Bir diğer deyişle tam ders kitaplarına konacak yakışıklılıktadır. Bellek çipi için yeni temel unsurlar keşfedildi İspanyol bilim adamları, yeni bilgisayar çiplerinin temelini oluşturabilecek fiziksel bir etki saptadılar. Manyetik bellek olarak adlandırılan (MRAMs) bu çipler, bilgileri, bilgisayar kapandıktan sonra da muhafaza ediyor. Hür Barselona Üniversitesi’nden Jo sep Nogues, bir zemin üzerine milimetrenin milyonda biri kalınlığında belli başlı manyetik özelliklere sahip tabakalar oluşturmuş. Dıştaki bir manyetik alan sayesinde bunlar süreli olarak manyetikleştirilebilmekte. Bu kaplamadan araştırmacalar milimetrenin 400 milyonda bir çapı büyüklüğünde minik levhalar çıkarmışlar. Özel bir yöntemle bu plakalarda çok küçük manyetik çevrimler oluşturduktan sonra manipüle etmişler. Bunlar uyarıcı manyetik alanın devre dışı kalması halinde de kalıcı olmakta. Bu çevrimler O ve 1 verilerinin yerini alıyor sonuçta. Çalışmalar henüz yeni olmasına rağmen bilim adamları yeni manyetik bellek yapıtaşlarının geliştirilmesine yardımcı olabileceğini sanıyorlar. SRAM veya DRAM belleklerindeki bilgiler bilgisayarın kapatılması halinde yok oluyor. Verilerin yeniden yüklenmesi gerekiyor. Bu belleklere alternatif olarak Flash bellek kullanılabilir ama bunlar bilgisayar için çok yavaşlar. Bilim adamları MRAMs çipleriyle daha hızlı yapı parçaları geliştirebilmeyi umuyorlar. Konuyla ilgili araştırma yazısı Applied Physics Letters dergisinde yayımlandı. Yirmi yaş dişleri taş devrinde körelmeye başlamış Antropologlar bugüne dek yirmi yaş dişlerinin taş devrinde işlevi olduğunu ve sert yiyecekler nedeniyle insanoğlunun bu dişlere ihtiyaç duyduğunu sanıyorlardı. Chicago’daki Field Müzesi araştırmacıları şimdi taş devrindeki insanlarda bile yirmi yaş dişlerinin doğru dürüst büyümediğini saptadılar. Robert Martin yönetiminde çalışan ekip, daha önce kemik yapısı nedeniyle genç bir kıza ait olduğu sanılan bir kadın iskeletini inceleyince, yirminci yaş dişlerinin henüz çıkmadığını görmüş. Ayrıca 1911 yılında Fransa’daki Laussel bölgesinde bulunan bu iskeletin genç bir kıza değil 2535 yaşında bir kadına ait olduğu da ortaya çıkmış. Araştırmacılar elde ettikleri sonuçlara göre yirmi yaş dişlerinin taş devrinde bile "körelmiş" olduğu kanısındalar. Bu da insanların yumuşak yiyecekler yemeğe başladıkları anlamına geliyor. Bilgisayar tomografisiyle yapılacak yeni testlerle kadının kesin yaşı ve nelerle beslendiği saptanacak. Hazırlayan: Nilgün Özbaşaran Dede NESNELLİK ŞART Şimdi bu fayı böyle betimleyip inceleyecek yerde ona tapınmaya kalktığımızı düşünün; ona bizi kendi kötü etkilerinden koruması için dua ettiğimizi düşünün! Bunu yapana ilkel demezler mi? Fay tanrıdır diye ortalara dökülseniz, daha da beteri, sizi deli diye tımarhaneye bile tıkabilirler. Peki faya tanrıdır diyene ilkel hattâ deli denmesi garibimize gitmiyor da, o cânım Himalaya'ya tanrı diye tapınanlara ilkel deyince bunu niye garip karşılıyoruz? O ilkelliğin sonuçlarını Pakistan depreminde gördük: Depremden aylar sonra ulaşılamayan köyler, kurtarılmayı bekleyen insanlar vardı. O şartlarda hâlâ yüzünü gözünü peçesiyle kapatmaya çalışan kadınları televizyonlarda seyrettik. Yüzünü gözünü gizlemeyi düşünene kadar çoluğunu çocuğunu adam gibi okutmayı, kime edildiği belli olmayan dualardan medet umacaklarına doğa ile diyaloga girmeyi, yaşadıkları yeri uygarlaştırmayı deneselerdi, o deprem o kadar can alamazdı. Kimse bu gerilik için "Batılı sömürgecileri" suçlamaya kalkmasın! Türkiye asla sömürge olmadı: Bizde durumun çok daha iyi olduğunu iddia edebilecek babayiğit varsa beri gelsin. Buyrun, İstanbul depreminin eli kulağında; ülkenin Başbakan’ı ise uygun olmayan yollardan zenginleşme iddiaları kendi partisindekileri bile isyan ettiren Kemal Ağabeyinin savunması ile uğraşıyor; Van'da rektörü içeri tıkıyoruz; Samsun’dakini tıkabilmek için yollar arıyoruz; imam mekteplilerin egemenliğindeki hükümetimiz üniversitelerimize saldırıyor! Bu gelişmişlik alâmeti midir? Bizi kurtaracak ne romantik solculuk, ne de garibancı sağcılıktır! Nesnellik olmadan da bilim olmaz. 992/5 25 Mart 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle