Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yeni Teknolojiler Dalga enerjisi ile çalışan jeneratör Dalga enerjisini daha etkili ve yararlı bir hale getiren Snapper adı verilen cihaz, yavaş ve sabit dalga hareketinden elektrik üretiyor. Şamandıra dalgalarla yükselmeye çalışırken yukarıya doğru çekim gerçekleşir. STATİK MIKNATIS Şamandıra dalga ile yükselirken armatürü de yukarı çeker. GönüldenBilime Ahmet İnam Anadolu’nun Çelik Yürekli Çocuğu: Cemâl Yıldırım Her insanın bir yazgısı var. Bu yazgıyı belirleyen kuvvetler altında önüne zaman zaman seçim yapacağı yollar çıkar. O seçimlerle pekişir yazgısı. Cemâl Yıldırım Hocam, yoğun bunalımlar yaşadığım dönemde karşıma çıktı. Kusursuz, duru, açık İngilizcesi (Bu dili bol bol Bernard Russell okuyarak kazandığını söylemişti!) konusunun ayrıntılarına gösterdiği özeni, içtenliği, dürüstlüğü beni o yaşlarımda çok etkilemişti. ODTÜ’de mühendislik eğitimi alıyordum. Elektrik mühendisliğinin fiziğe, kurama ilişkin konuları ilgimi çekiyor, beni coşturuyordu. Mühendislik daha çok uygulamaya ilişkin olduğu için, coşkum sık sık kesintiye uğruyor, boynu bükük kalakalıyordum, yarı yolda. Bu, bilgiyle ilişkili sorunlarım, varoluş sorunlarımla örtüşünce, bunalım kaçınılmaz oluyordu. Evreni, insanı tarihi ve kültürüyle açıklamaya çalışan, yarım yamalak el kitaplarından öğrenmeye çabaladığımız Marksist düşünce, ağır varoluş sorunlarıyla yoğunlaşıp, içimi özgürleştirecek yerde tutsak kılmaya başlayınca intiharı düşünmeye başlamıştım. Yaşamaya verilen anlamların sığlığı, bir karabasan gibi çökmüştü üstüme. Edebiyata tutunmuştum. Yirmi yaşımda başlamıştım Soyut dergisindeki yazarlığıma (Ondan önceki yayımlanmış çalışmalarımı pek önemsemiyordum!). Bir çıkış gerekti bana. Bir açılış. Bitimsiz bir yol. Gittikçe açılan bir ufuk. ARMATÜR Karşılıklı mıknatıslar arasındaki çekim kuvveti ilk başta armatürü yerinde tutar. Şamandıradan gelen yukarı doğru çekim kritik bir düzeye erişince, armatür sarsılarak yukarı çıkar. BOBİN YAYI ÖNCE BİTİR, SONRA FELSEFE Cemâl Hocam bir "Hızır" oldu benim için. Mantığa olan ilgimi sezdi. Başarımı gördü. Yüreklendirdi beni. "Üzülme, bitir okulunu, sonra felsefede doktora yaparsın!" "Ama, ben, bir mühendis olarak, nasıl felsefede doktora yaparım?" deyivermiştim. Batı’da ve bizde (Teo Grünberg’i örnek vermişti!) örneklerin olduğunu söylemişti. Çekine çekine çaldığım kapısını yüreklendirici sözlerle açar; sormaya çabaladığım sorularımı içtenlikle yanıtlardı. Bunalımlarıma inanılmaz biçimde son verecek, hiç değilse, onları büyük ölçüde azaltacak müthiş bir şey gerçekleştirdi Hocam: Bir gün beni evine, yemeğe çağırdı. Ne büyük bir mutluluktu benim için. Beni insan yerine koyan, yürüyebileceğim yolun kapılarını gösteren, saydığım, sevdiğim bir insan vardı, artık. Evindeki düzeni, sıcaklığı, eşi Suzan Hanım’ın sevgi dolu sıcaklığını hiç unutmadım. Demek ki bende "iş" vardı; felsefe yokuşunu tırmanabilirdim. Zor, çetin, yalçın kayalarla dolu bir yolu göstermişti bana Cemâl Hocam:"İşte meydan, göster kendini!" demişti sanki. Felsefenin iç disiplin gerektirdiğini, sıkı bir mantık eğitimiyle yürünebileceğini sezdirmişti. Çok az öğrenciyle, tartışmalarla yürütülen bilim felsefesi derslerinde, düşünmenin nasıl öğrenme, kavrama, dile getirme zorlukları taşıdığını anlamaya başlamıştım. Kendi yolunu anlatmıştı. Anadolu’nun küçük bir kasabasında terzi çıraklığı yaptığı yılları, okumak için verdiği savaşımı, bursu kesildiğinde İngiltere’de nasıl bulaşıkçılık yaptığını uzun uzun dile getirmişti. Sıkıntılarla dolu bir yaşamdan, yazgısının önüne çıkardığı engelleri nasıl dirençle yenebildiğini görmüştüm Hocamın. Demek yaşam, her zaman olanca olanağıyla çıkmıyordu insanın karşısına. Zorluklar kaçınılmazdı. Yeter ki çelik gibi bir yüreği olmalıydı insanın. Hedefleri, hedeflerine ulaşacak yürek gücü olmalıydı. SNAPPER: Şamandıranın yukarı doğru kuvveti, kısa, keskin akım pulslarını üreten sarsıntılı hareketlere dönüşür. İ ngiltere ve Portekiz gibi ülkelerde dalga enerjisinden yararlanma konusundaki yoğun çabalara karşın, dalga ile çalışan jeneratörler yüksek işletme maliyeti ve düşük verim gibi nedenlerle bir türlü yaşama geçirilemiyor. Jeneratörlerin elektriği en verimli şekilde üretmesi için küçük bir kuvvetin yüksek hızda uygulanması gerekir. Oysa dalgalar büyük ve yavaş hareket eden kuvvetler üretir, dolayısıyla jeneratörlerin büyük bir kısmı türbin veya hidroliklerden yararlanarak kuvvetleri uygun şekle dönüştürür. Bu da maliyeti arttıran ve verimi düşüren bir uygulamadır. İngiltere, Durham’da Ed Spooner adında bir danışman mühendis bu soruna alternatif bir çözüm üretmeyi başardı. Bu çözüm deniz yatağındaki bir üreticiye bağlı bir şamandıradan oluşuyor. Şamandıra, üreticinin içindeki dikey bir armatüre bağlıdır. Aşağı yukarı hareket eden armatürün üzerine monte edilmiş mıknatıslar, üreticiye sabitlenmiş statik bobinlerde akım endükler. Armatürün hemen yanında, bir takım sabitlenmiş mıknatıs daha bulunur. Bunlar armatürün üzerindeki mıknatıslarla aynı hizadadır. Bu iki takım mıknatıs arasındaki etkileşim Snapper’deki sarsıntılı hareketini doğurur. İki takım mıknatıs arasındaki çekilim, mıknatısların yan yana durmaları yönünde bir eğilim yaratır. Dalgaların gücü ile yükselen şamandıra, bu çekime bağlı olarak ilk olarak altta kalır. Yüzme kuvveti, mıknatıslar arasındaki çekimi yenecek kadar büyürse, şamandıra ve armatür, mıknatıslar tekrar bir hizaya gelecek şekilde hızla yukarı doğru hareket eder. Şamandıra yükselmeye devam ederse bu hareket tekrarlanır. Dalga geçtikten sonra şamandıra inişe geçer ve bir yay, armatür aşağı doğru inerken benzer bir etki yaratır. Spooner, geçen hafta Londra’da toplanan Denizcilik Teknolojisi Konferansı’nda şamandıra projesi konusunda bilgi verdi. Sonuç olarak, akım pulsları üreten bir dizi hızlı hareketi yaratmayı başardıklarını açıkladı. Prototip üzerindeki deneylerde, bu sistemin sonuçta, var olan dalgagücü sistemlerine göre daha verimli olduğu görüldü. Böylece aynı miktarda akımın daha küçük jeneratörlerle sağlanabileceği kanıtlanmış oldu. Bu da maliyetin düşmesi anlamına geliyor. Spooner cihazın patent hakkını Northumberland, Blyth’daki New and Renewable Energy Centre kurumuna verdi. Kurumun teknoloji direktörü Keith Melton, cihazın artan verimi sayesinde diğer yenilenebilir enerji kaynakları ile rekabet edebilecek güçte, dalga ile çalışan jeneratör üretiminin mümkün olabileceğine inanıyor. Diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının başında rüzgâr enerjisi geliyor. Kaynak: New Scientist, 11 Mart 2006 Masa üzerinde füzyon arım yüzyıldan beri fizikçilerin aklı fikri füzyonu gerçekleştirmekte. Füzyon, güneşin ışımasını, hidrojen bombasının patlamasını sağlayan nükleer reaksiyondur. Fakat bugüne dek yapılan deneysel reaktörler, devasa boyutta, pahalı bir fırın görünümündeydiler. Bunlar, ayrıca ürettiklerinden fazla enerji tüketiyorlardı. Şimdi UCLA’dan bilim adamları, masaüstü bilgisayarı boyutlarında bir füzyon reaktörü geliştirdiler. Önemli olan bu reaktörün çalışıyor olması. Reaktör, hidrojenin bir izotopu olan döteryumda banyo edilmiş bir kristalde elektrik üretmek için ısı kullanıyor. Sonuçta elde edilen elektrik, döteryum atomlarındaki elektronları soyar ve bunları hızlı hareket eden bir akıntı oluşturacak şekilde iter. Bu akıntı o kadar enerjiktir ki hedef ile çarpıştıkları zaman füzyonu tetikler. Cihaz şimdilik tükettiğinden az enerji üretiyor. Fakat reaksiyonun serbest bıraktığı nöronlardan, tümörlere radyon vermek, bagajları taramak ve hatta uzay araçlarında enerji olarak kullanılmak üzere yararlanılabilir. Üstelik bütün bunlar için elektriğe bağlanmasına da gerek kalmıyor, çünkü cihazın tek ihtiyacı biraz ısı. Bunu sıcak suyun içine batırmak, bir miktar füzyonu tetiklemeye yetiyor. Y SEVGİ DOLU BİR YÜREK Cemâl Yıldırım başarılı bir eğitimci, ödün vermez ilkeli bir akademisyendi. Bu tutumu, zaman zaman insanlarla çatışmaya götürdü onu. Yılmadı hiç. Çalıştı. Araştırdı. Kitaplar yazdı. Mantığı, bilim felsefesini onun güzel İngilizcesinden öğrenmeye başladım. Ellili yaşlarının sonuna doğru emekli oldu. Sanırım YÖK’ün yeni düzeni onu mutsuz etti. Baskıcı, sığ, laubâli insanları hiç sevmezdi. Sözünü esirgemeyen, "içi dışı bir" insan olduğu için çatışma yoğun bir yaşamı oldu, sanıyorum. Oysa, sevgi dolu, yumuşacık bir yüreği vardı. İki oğlunun da üzerine titrerdi. Onlara çok küçük yaşlarda İngilizce öğretti, doğa bilimlerini, matematiği öğrenmeleri için çaba gösterdi. Onları sanki bir mücevheri işler gibi işledi. Büyük oğlu Yalçın Yıldırım ünlü, başarılı, yaratıcı bir matematikçi oldu. Küçük oğlu Elçin Bilkent Üniversitesi’nde Elektrik Mühendisliği okuduktan sonra Amerika’da gönlünce yaşadığı başarılı bir işte, sanırım mutlu bir insan oldu. Eşine, ailesine gösterdiği yoğun ilgi, Türkiye’de mantığın ve bilim felsefesinin tanınıp gelişmesi için yazdığı kitaplarla bütünleşti. Cemâl Yıldırım, yaşam enerjisini yitirmeden uzun yıllar Türkiye’de eleştirel aydınlık düşüncenin gelişmesi için ödünsüz bir savaşım verdi. Böyle bir insanın öğrencisi olma onuru bana çok ağır bir sorumluluk yükledi. Onun tuttuğu ışığı hak etmeye çabalıyor, kendisine şükranlarımı sunuyorum. 992/11 25 Mart 2006