13 Haziran 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kentsel Mimari İktidarın kent politikası karşısında mimarlar ve kent plancıları Türkiye’de kentlerin plansız gelişmesi, toprak ve yapı spekülasyonu, ulaşım kargaşası, mimari ortamın estetik değerlerden yoksunluğu, yönetimlerin akla hayale sığmayan uygulamaları, imarla ilgili yasaların varlığıyla yokluğunun pek fark edilmediği bir yapılaşma ortamı var. Böyle bir ortamda mimarlarla kent plancıları arasında kimlik tartışmaları yapılması yersiz bir uğraştır. Profesyonellerin gerçek kimliklerini saptayan meslek odaları değil, ürettikleri kentsel ve mimari çevredir. Doğan Kuban, Deniz İncedayı anayi kentleri kontrol edilemez boyutlara ulaştıkları zaman kentlerin mimarlık ötesinde sorunları ortaya çıktı. Bundan yarım yüzyıl önce, kent planlama kavramları kentsel tasarımla sınırlıydı. Bugün ise mimari boyutun çok ötesinde bir disiplin var. Mimarların çoğunluğunun da, kent kuramına ilişkin yeni gelişmelerden, özel ilgileri yoksa, haberleri yok. Yeni kent plancıları ise, taşıt yollarının egemen olduğu şemalar üzerinde, binaları lekeler olarak algılayabiliyorlar. Etle kemik gibi birbirlerinden ayrılamayacak tümel bir kent olgusuna gelecek için sağlıklı çözümler arayan bu meslek mensuplarının iletişimleri sadece örgüt tartışmaları bağlamında oluyor. Bu tartışmanın başlangıcında, İstanbul UIA 2005 Dünya Mimarlık Kongresi’nde de dile getirilen, kent plancılarının mimarlıkla ilgilenmelerinin önemini vurgulayan düşünceler vardı. Bu düşünce hemen dışlanamayacak kadar önemlidir. Kentin insan yaşamıyla birebir ilişkili ve yaşamın molekülleri olan yapılardan habersiz bir kent plancılığı olamayacağını da burada vurgulamakta yarar var. Tarihi gelişmelerden soyutlanmış bir bilim de mevcut değildir. mimarlar modern sanayi kentinin biçimiyle uğraşmış ve kuramsal düşünceler geliştirmişlerdir. II. Dünya Savaşı sonrasında ‘Wallingby’ gibi uydu kentlerin, İngilizlerin ma"nın aracı mimarlıktır. Henri Lefebvre’in "mekân"la kastettiği pek çok mimarın da düşündüğü gibi, basit bir geometrik yapılanma değildir. Kuşkusuz, sözü edilen üst düzey mimari tasarımlar, ya da öneriler büyük kentlerin sorunlarına yanıt getirmiyorlar. Sadece mimari bir boyut getirmekteler. Ne var ki, insanın algıladığı boyut, kentseldir. Postmodernist dönemde ortaya çıkan yeni rasyonalizmin, yeni klasisizm, açık mimari gibi akımların temsilcileri mimarlardır. Fransız kent tasarımı düşüncesinin öncülerinden olan Bernard Huet mimardır. Amerika’da "modern kent" kavramı, Kevin Lynch gibi kent plancılarının yanı sıra C. Alexander, R. Venturi gibi mimarların da katıldıkları bir tartışma dönemidir. Edward ciddi bir profesyonel sorumluluktur. Kentler, kent plancıların yaptıkları ya da iyi mimarların hayal ettikleri tasarımlara göre şekillenmiyor. Türkiye’de kentlerin içler acısı plansızlığı, yasasızlığı ve çözümsüzlükleri yanında, mimarların ya da kent plancılarının, yönetimleri sorgulamaktan uzak durup, meslek odalarının rolleri üzerinde tartışmaları anlamsızdır. Türkiye’deki egemen kırsal kültür, sözde demokrasi, açık bir yağma ekonomisi ve bilgisizlik barajında, mimarlık ve planlama söylemi tümüyle etkisiz kalıyor. İktidarlar meslek insanlarını sadece kendi planladıklarını uyguladıkları sürece benimsiyorlar. Kuşkusuz meslek insanları yönetimlere danışmanlık yapmalıdırlar. Ancak bu, iktidarları eleştirmekten çekinen bir tutumun da nedeni olmamalıdır. S GALATASARAY ADASI Bu konuda, son günlerden uzmanlığın dışlandığını kanıtlayan bir örnek verilebilir. İstanbul, Kuruçeşme’de, Galatasaray Adası üzerine, gemi biçiminde, üç kat yüksekliğinde bir yapı yapılması izni Bakanlar tarafından seçilen bir komisyon tarafından onaylanmıştır. Galatasaray Adası Boğaziçi sit alanı içinde, üzerinde vaktiyle Osmanlı Dönemi başmimarı Serkis Balyan’ın yalısı olan (ki resimleri bulunduğu için bu yalının rekonstrüksiyonu yapılabilir) küçük bir kayalıktır. Burada alınan karar, Türkiye’de çağdaş kent planlamasının bilim dışı yaklaşımlarla yönlendirilebileceğini belgeliyor. Karar alınırken sit yasası, plan, uzman ve akademisyen görüşü dışlanmıştır. Bu anlayış bugün mimarlık ve şehirciliği bütün çağdaş ve bilimsel normlardan uzaklaştırmıştır. Artık birinci sınıf sit alanındaki Galatasaray Adası üzerine bir kalyon, nereye istenirse bir gökdelen, kentin kamusal alan niteliğindeki limanlarına özelleştirme kararları alınabilmektedir, gerekli yasal temeller hazırlanmıştır. Eğer bu kritik yapılaşma kararları en hassas kent alanlarında Bakanlar Kurulu tarafından alınabiliyorsa, mimarlık ve kentsel planlama öğrenimi hangi ilkeleri savunacaktır? Yarım yüzyıldır spekülatif amaçlarla yağmalanan kentlerimiz, bu gelişmelere kılıf hazırlayan yasal dayanaklarla keyfi olarak yapılaşmaya devam etmekteler. Bugüne kadar devletin uzmanlardan destek isteyeceğine ve bunun toplumsal bir sorumluluk olarak görüldüğüne inanıyorduk. Ancak sergilenen bu bilim dışı tavır karşısında, bugün mimarların, kent plancılarının, iç mimarların, peyzaj mimarlarının ve çevre bilimcilerinin önce spekülasyonla ve yağmayla kavga etmeye soyunmaları gereğine ve böylelikle daha yararlı ve bilimsel bir iş yapmış olacaklarına inanıyoruz. KENT PLANLAMADA MİMARLAR Dünyanın bütün ünlü kentlerinin planları mimarlar tarafından yapılmıştır. Uzak tarihi bir yana bırakırsak, örneğin Amsterdam’ın, Bath’ın, Washington’un planları; barok ‘avenue’lerin, Paris’in Colbert’ten Hausmann’a uzanan planlarının yaratıcıları şehirci değildiler. Ancak bu planları yaptıkları için kent planlamanın öncüleri kabul edilebilirler. ‘Cité Industrielle’i tasarlayan Tony Garnier, I. Dünya Savaşı sonrasında Almanya’da ‘Siedlung’ları planlayan Ernst May, Paris için 1922’de ‘La Ville Radieuse’ tasarımını öneren Le Corbusier, ‘Broadacre City’ önerisiyle Wright, mimardılar. Chandigar ya da Brasilia, mimarların tasarımlarıydı. Atina Karta’sından (1933) bu yana yeni kentlerinin yaratıcıları, mimariden soyut düşünen kent plancıları değildiler. Kentsel planlama alanında komşuluk birimleri, işlevsel zonlama, tarihi kent çekirdeğinin korunması vb. gibi kavramlar özellikle mimarlık alanına girmektedir. ‘Mesa City’ ütopyası Paolo Soleri’nin, ya da on milyon nüfuslu bir kent için yapılan öneri Kisho Kurokawa’nındır. W. Soja’nın ‘Postmetropolis’ kitabının girişinde de söylediği gibi, kent bilimi alanındaki çalışmaların en güçlü olduğu bu son dönemde kuram ve yöntem henüz netlik kazanmamıştır. ELEŞTİREL PERSPEKTİF Mimarlıktan kopuk bir şehirciliğin anlamsız olduğu kanısına katılıyoruz. Banyosu, mutfağı, odası olmayan bir hangar ne kadar "ev" ise, mimariden kopuk bir kent öğretisi de o denli kenttir. Öte yandan büyük kentlerin mimarlık ötesi sorunları yapı tasarımından çok daha karmaşık bir bilgi alanıdır. Mimarların kentin yapılaşmasına, tek yapı boyutundan daha kapsamlı ve eleştirel bir perspektiften bakmaları gerekiyor. Bugün fiziksel çevrenin yaratılmasıyla uğraşan meslek mensuplarının, yapılaşmayla ilgili temel sorunun, yapı spekülasyonuna bütün kapılarını açan iktidar uygulamaları olduğu konusundaki bilinçlenmeleri meslek yetkileri tartışmalarından çok daha önemlidir. Spekülasyon amaçlı ve kesinlikle bilimsel ölçütler dışındaki programlara alet olmamak, bugünün koşullarında MEKÂNIN YARATILMASI Kentler halen mimarların düşünceleriyle şekilleniyorlar. Mario Botta Perugia’da bir iş alanını, Stirling Berlin Bilim Merkezi’ni tasarlıyor; Renzo Piano, Berlin Potsdamer Meydanı’nı mimarisiyle şekillendiriyor. Norman Foster’in Hong Kong uluslararası havalimanı terminali projesi, yarattığı yeni kent imgesiyle kentsel planlamadan ayrı düşünülebilir mi? 20. yüzyılın en önemli düşünürlerinden birisi olan Henri Lefebvre’in, ‘Mekânın Yaratılması’ kitabını okuyanlar sosyal yapılaşmanın ve ilişkilerin eğer "mekânlaşma" olmazsa temelsiz kalacağını savunduğunu bilirler. Burada sözü edilen "mekânlaş 992/18 25 Mart 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle