24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu erişir. Konturlu kenarlar sesi 45 desibel içinde sınırlar. Bu da, bürolardaki geri plan gürültüsüne eşittir. 2) ANTEN: İsteğe bağlı olarak yerleştirilen entegre bir monitör, kablosuz olarak rüzgâr hızı, rpm ve elektrik çıkışına ilişkin canlı, güncelleştirilmiş bilgileri bilgisayara gönderir. Grafikler oluşturarak kullandığınız enerjiyi analiz edebilirsiniz. 3) SES İZOLATÖRÜ: Çelik kule boyunca aşağı doğru gönderilen ses, sekiz ses izolatöründen geçer. Sertleştirilmiş neopren kauçuğundan yapılmış izolatörler, vibrasyonları –titreşimler yere ulaşmadan önce emerler. 4) VOLTAJ ÇEVİRİCİSİ: Rüzgâr gücüyle yaratılan elektrik, evinize gönderilmeden önce standart 60hertz AC pulslarına dönüştürülmelidir. Skystream, bu işlemi yapan parçaları türbin gövdesi içine sıkıştıran ilk yeldeğirmenidir. 5) ALTERNATÖR: Kırk iki adet neodimium mıknatıs, telle sarılı demir bir halkanın içinde döner. Mühendisler, telleri tutan girintileri ortadan kaldırarak başlangıç direncini ve çıkan gürültüyü en düşük düzeyde tutabiliyor. TanolTurkoğlu@Gmail.com Yani Mahir’de aslında çok ciddi bir potansiyel var. Reyting potansiyeli. İçeriğine bakmadan... Mahir’in İkinci Şansı” Geçtiğimiz günlerde Wired Dergisi’ni karıştırırken, Türkiye’nin ilk (ve tek) global internet ünlüsü Mahir ile ilgili bir haber gözüme ilişti. Daha sonra Türkiye’deki kimi gazetelerin de konuyu yakın takibe aldığını fark ettim. Görünen o ki fi tarihinde Mahir’i ünlü yapan özelliklerin benzerini kullanan İngiltere’den bir şahıs şimdilerde benzer bir şekilde popüler olmuş durumda. Ortalığı (güya) kasıp kavuruyor. Wired Dergisi de eposta aracılığıyla bizim Mahir ile röportaj yapmış. Mahir de bir yandan Borat denen şahsın yaptıklarının kendisine ait bir imajı kullanmak olduğundan yakınıp, bunun mahkemeye yansıyacak bir durum olduğunu söylüyor diğer yandan da yapmayı arzu ettiği şeyler hakkında ipuçları verip, birinin elinden tutmasını bekliyor. Mahir’in, Borat ile olan durumunun değerlendirmesi bir yana, burada asıl ilgimi çeken nokta, 1999 gibi Internet’in ilk zamanlarına tekabül eden bir dönemde, internetten yayın yapan bir magazinin tesadüfen bulduğu, bir makalesinde bahsettiği ve bu nedenle de bir anda dijital kültürde bomba etkisi yapan bir ögenin Türkiye’den çıkmasından Türkiye’nin neden tam manasıyla istifade edemediği. Şöyle bir zihinlerimizi zorlayalım: Mahir’i ABD’ye götürdüler, onun adına partiler verdiler. Sonra ne oldu? Mahir ortaya çıktığı gibi yok oldu gitti. Oysa web sitesi hala duruyor ve yukarıdaki Borat tiplemesi gibi birisi kalkıp da (tıpkı Mahir gibi) kırık dökük bir İngilizce ile bir şeyler yapmaya çalıştığında dijital dünyanın aklına hemen bizim Mahir geliyor. Yani Mahir’de aslında çok ciddi bir potansiyel var. Reyting potansiyeli. İçeriğine bakmadan. Reyting konusundaki uzmanlar iyi bileceklerdir; bir şey içeriğine bakmadan reyting potansiyeli sahipse, ondan istifade etmemek için ortada hiçbir neden yoktur. Mahir’in şanssızlığı belki de önemli bir gösterge bizim için. Ülke olarak internetle aramızdaki dialogun seviyesini tespit etmede. Internet’e 1999’a göre bugün çok daha fazla kişi erişebiliyor ülkemizde. Ancak yine de internetin gelişimi örneğin cep telefonlarının gelişimi oranında değil. Hal böyle olunca, global internet piyasasında güçlü bir reyting potansiyeline sahip Mahir’in Türkiye lokalinde bir başarı elde etmesi o gün olduğu gibi bugün de pek olası görünmüyor. O nedenle de öykü burada bitiyor. Oysa bitmemeli. Mahir, diyelim ki, Türkiye’de güçlü bir reyting potansiyeline sahip olsaydı getirisi ne olurdu? Peki Mahir, global dijital kültürde sahip olduğu reyting açısından bakıldığında ne getirir? Bence Türkiye’de getireceğinden çok daha fazlasını. Hem de en büyük engellerden birisi olan dil konusunu dert etmeden. Çünkü zaten Mahir’in ünlü olmasının bir nedeni de İngilizcesinin kırık dökük olması. Kimse ondan süper bir İngilizce beklemeyecek. O halde geriye bir tek neden kalıyor: O da vizyon eksikliği. Bir yanda Türkiye marka üretemiyor diye yakınıyoruz, diğer yanda ise kapımıza dek gelen fırsatları birer fırsat olarak algılayabilme seviyesinde bile değiliz. Halimiz buyken elimizde yüz tane marka potansiyeli olsa ne fark edecek ki? Peki bugün, aradan yedi yıl geçtikten sonra, durumumuz nedir? Mahir’in Wired dergisine verdiği cevaplara baktım. Global anlamda bir çıkış yaratacak şekilde elinden tutacak birisini aradığını kelime aralarına güzelce sıkıştırmış. 1999 yılında diyelim ki ülkemizde bu alanda yeterince vizyon sahibi kişi, kuruluş yoktu. Peki bugün durum nedir? 2006 yılındayız, Mahir’in önüne ikinci bir şans geldi. Mahir yine bunu değerlendirmek için elinden tutacak vizyon sahibi birisini arıyor. Reyting potansiyeli hala cebinde. Hatta onun imajını kullanan bir uyanık, daha şimdiden ciddi başarılar elde etmiş; şov dünyasında. Bugün Mahir’in elinden tutacak birisi çıkacak mı? Yoksa Mahir yine dar görüşlülüğe yenik mi düşecek? GENİŞBANT BOŞLUĞUNU KAPATAN TV Internet üzerinden televizyon konusunda herkesin az da olsa bilgisi vardır, ancak televizyon üzerinden interneti herkes bilmez. Bundan sonra bu konu sık sık gündeme gelecek çünkü boş TV kanalları kablosuz geniş bant internet hizmeti verebilecek. Bu, en azından şimdilik ABD’de mümkün. ABD’deki analog televizyon şebekelerinin pek çoğu 2009’da kapatılacak. Bunların serbest bıraktığı spektrum, dijital yüksek çözünürlüklü TV’ler tarafından kullanılsa da, daha çok sayıda frekans boş kalabilir. Bunlar özellikle geniş bant şebekeleri tarafından ihmal edilen bölgelerdedir. Ulusal Yayın Birliği ilk başta bu frekansların kablosuz internet için kullanılmasına karşı çıktı. Çünkü sinyallerin komşu TV kanallarındaki ses ve görüntüyü etkileyeceğinden korkuyorlardı. Bu nedenle "beyaz alanlar" olarak nitelendirilen boş kanalların kablosuz internet hizmeti verebilmesi için hizmet sağlayıcıların sinyallerin sorun yaratmayacağı konusunda garanti vermeleri istendi. PARMAK İZLERİ DE ÇALIŞABİLİR "Dijital güvenlik" artık yepyeni bir anlama kavuşuyor. Parmak izi tarayıcıları günümüzde binalara, cihazlara ve hizmetlere erişim kontrolünü sağlıyor. Fakat parmak izleri fiziksel olarak çalınarak veya dizüstü gibi cihazlara kayıtlı biyometrik kodu "hack" ederek çalınabiliyor. Banka hesaplarına veya bilgisayar dosyalarına çalınmış parmak izleri ile erişimi engellemek için merkezi Londra’da bulunan fingerPIN isimli şirket, bir güvenlik sistemi geliştirdi. Bu sistem, parmak izi tanıma programını geleneksel PIN versiyonu ile birleştiriyor. Bu sistemde sayılar yerine bir dizi parmak kullanılıyor. Kullanıcılar 4 parmak izini birbiri ardına kaydediyor. Ve bunun sırasını bir tek kullanıcı biliyor. Dolayısıyla bir hırsız parmak izini çalsa bile, doğru sırayı bilemez. Firma bu sistemi bu yılın sonunda İngiltere’de denemeye başlayacak. Hazırlayan: Reyhan Oksay CBT 1024/19 3 Kasım 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle