Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
kitap MATEMATİKTE BİR ÖNCÜ KERİM ERİM miştir. Kerim Erim, Cumhuriyet matematiğinin önde gelen kurucusudur. O aynı zamanda, bilimin ve aydınlanmanın ülkemizin yaşamına yön verdiği tarihimizin en parlak döneminin, kuruluş döneminin de bilim dünyasındaki karşılığı ve sembolüdür. AYLAK BİLGİ Tahir M. ceylan tmceylan@superonline.com Türkiye’de insanlar halen de bir kuzu melemesi kadar saf ve iyidir ve bu çok az halkın özelliğidir. İçteki İyilik Başkaları en fazla kibar olabilir. İngiliz erkeklerini "gentleman" diye tanımlarlar, bir kapıdan önce kadının geçmesi konusunda asla hata yapmayan bu adamlar, komşuları hasta olduğunda ona bir ambulans çağırma iyiliği göstermez... Öyle acımasız millettir. Dostoyevski’yi okuyarak yetişmiş, insan dramını tanıyacak durumdaki Rus erkeği okuduğunu bırakıp başına silahı dayamış adamı intihardan vazgeçirmeye çalışmaz... Öyle soğuk millettir. Ölüyorum desen Alman’a sıktığı vidayı bıraktırıp yaralı parmağa işettiremezsin... Öyle robot millettir. Bir İtalyan’dan açlıktan ölsen siestada dükkân açtırıp bir dilim ekmek alamazsın, ama insanlık üstüne saatlerce konuştuğunu duyabilirsin. Öyle "maskara" millettir. Bu ülkenin ama zengininden fakirine her kapısından iyilik görebilirsin. Bir Türk bu iyiliği bulamadığı için yabancılarla iki kuşak beraber yaşamakta ve fakat onlara karışmamaktadır. Ama yabancılar buraya geldiğinde bize hemen karışır, çünkü onların ruhu da aslında bu iyiliği arar. Batı’daki gençlerin Katmandu, Hindistan hatta Anadolu yollarına düşmesi bundandır ve oralarda kendine hepsi baharda fidana yürüyen cansuyu gibi iyilik şırınga etmektedir. İyi olmak için tanıdık olmaya gerek yoktur. Bedenimizde hiçbir hücrenin ötekiyle tanışıklığı, sinir hücrelerini ayrı tutarsak, dokuz seneden geriye gitmez, hatta çoğu birbirini birkaç saat ya da gündür ancak tanır. Ama mükemmel bir yardımlaşmayla çalışırlar. Neden iyiyiz? Çünkü biz hareket halindeki bir organizmanın ritim içinde devinen milyonlarca küçük organı gibi davranıyoruz. Sanki bir dev yürüyor, içinde karaciğer, yürek, böbrek birbirine yardım ederek, birisi öldüğünde kendisinin de öleceğini bilerek yaşıyor; bir kadın kollarında bir çile yünü tutarken ötekinin de yumağı sarması gibi yardımlaşıyor. Yardımlaşmak, kışın kazak giymek kadar sıradan ve aynı kazağı yazın çayırda sıyırıp çıkarmak kadar coşkulu bir şeydir ki, bunu yapamayan kendini hasta hisseder. İyiliğin değeri, verene olan maliyetinin, alana olan yararıyla çarpımının, o toplumdaki iyilik sayısına bölünmesiyle bulunur. Maliyeti yüksek bir iyilik başkasına çok yarar getirmiş olsa bile, o toplumda dayanışma yaygınsa yine de düşük bir değer taşır. Ama aynı iyilik yardımlaşma olmayan toplumda değerli görülür. Örneğin bizim toplumda sinilerle insan doyurmak o kadar matah bir şey görülmezken, Almanya’da sigara ikram etmek bile iyilikten sayılır. İyilik yapmanın ödülü yoktur burada, basitçe içimiz iyi olduğu için iyilik yaparız. Hz. Ali’nin namaz kılarken bile parmağındaki yüzüğü çıkarıp sadaka verdiğini söylerler. Batı’da yalnızca filozoflar iyilik yapabilir, ama Doğu’da iyilik halka aittir. Bir kişinin iyilik felsefesi olmadan iyi olması ne kadar soylu ve eşsiz bir durumdur. Karşılıksız iyiliğin bir tehlikesi varsa o da beleşçiliktir, beleşçilerin türemesi, tüm toplumun yardımlaşmasını tehlikeye atar. Çünkü yaptığı yardımın hiç geriye dönmediğini görünce, kişi kendini kurtarmak için hızla beleşçi olur. Böylece herkes beleşçi hale gelmekte ve toplum dağılmaktadır. O yüzden savunma refleksi olmayan Doğu’da beleşçileri ortadan kaldırmak yaşamsal bir önem taşır. Türk toplumunun bozulmasının altında bu yatmaktadır, herkes yardımlaşmayı istemekte fakat herkes beleşçi olmaya mecbur kalmaktadır. Aslında beleşçiler her zaman vardı. Eskiden köyde dedikoduyla beleşçi tespit etmek kolaydı. Maymunlar bile ağaçta tünerken, aradaki beleşçiyi, hırlaya hırlaya anlaşarak belirler ve üzerine çullanıp öldürür ya da koloniden sürerler. Büyük şehirde dedikodu, beleşçi tespitinden başka işle uğraşmakta ve amansız bir adalet sistemi toplumun beleşçiden kendini koruması için şart olmaktadır. Bugün bizde de o içteki iyilik solmaya başladı; Türk insanı şimdilerde iyiliği ancak zor günde hatırlıyor. Türk insanı bunlara rağmen her zaman en azından yarı yarıya iyi olmuştur, ümidim odur ki yapı kolay değişmeyecektir. Başkalarının kötülüğü ortak ruhtaki iyiliği bitirmeyecektir. HASTA YAKINI OLMAK Dr. Esen Tabar Pan Yayıncılık www.pankitap.com Zaman zaman hasta yakını olmanın hasta olmaktan daha zor olduğunu görürüz. İnsanın sevdiği kişinin hasta olduğunu öğrenmesi, kabul etmesi ve onun için en iyisini yapmaya çalışarak koşuşturması, hele maddi zorluklar da varsa şartları zorlaması kolay olabilir mi? Hastanelerde, özellikle yoğun ve imkânları kısıtlı hastanelerde bir sandalye üzerinde geçirilen geceler sonrası ilaçlar, kan ve bürokratik işlemler peşinde koşm a k kolay olabilir mi? Maddi zorluklar olmasa bile sevdiği bir insan ı n acı çekmesini görmeye dayanılır mı? Hasta yakınları maddi manevi baskı altındadır. Üzgün, yorgun ve bitkindirler. Ve bazen ümitsiz... Hasta yakınlarının aynı hastalar gibi yardıma ve eğitime ihtiyaçları vardır. Özellikle ümitsiz veya kronik bir hastalıkla savaşıyorlarsa üzüntülerini, öfkelerini kontrol etmeyi öğrenmeye ihtiyaçları vardır. Hastamın nesi var? Bu nasıl bir hastalıktır? Neden olur? Nasıl seyreder? Tedavisi var mı? Hastam nasıl beslenmeli? Ben hastama nasıl yardım edebilirim? Siz de bu sorulara yanıt arıyorsanız, bu kitap hasta yakınlarının sorunlarını paylaşmak ve onları çeşitli konularda aydınlatmak için yazılmıştır. CBT 1024/15 3 Kasım 2006 Osman Bahadır Kerim Erim Cumhuriyet Türkiyesi matematiğinin en büyük kurucularındandır. Diferansiyel ve integral hesabın ve matematiksel analiz metotlarının eğitiminin ülkemizde en kapsamlı biçimde verilmesinde en büyük rol onundur. Ülkemizin ilk matematik doktoru olan Kerim Erim bu alanlarda sadece eğitim çalışmalarıyla yetinmemiş, matematik araştırmalarını da başlatmıştır. Ülkemizde bir matematik doktorası yöneten ilk bilim adamımız da odur. Bilimin uluslararası niteliğine ve uluslar arası bilimsel yayın yapma gereğine önem veren, enstitü çalışmaları ve bilim dergileri aracılığıyla bunu ilk defa kurumsallaştırarak pratiğe dönüştüren bir bilim insanıdır. Kerim Erim, Cumhuriyet döneminde matematiği uluslar arası bir niteliğe kavuşturmuştur. Bu anlamda erken dönem Cumhuriyet matematiğinin uluslar arası yüzüdür. Hem uluslar arası bilimsel gelişmeleri yakından izlemiş, hem de uluslararası bilim topluluğuna bir araştırmacı olarak doğrudan katılmıştır. Kerim Erim, gerçek bir bilim insanından beklenen biçimde, sadece okullarda verdiği dersler ve sürdürdüğü araştırmalar ile yetinmemiş, halkın aydınlanması ve düşünsel düzeyinin yükselmesi için popüler nitelikte çalışmalar da yapmıştır. Bilim ve matematik, yaşamıyla özdeş denebilecek kadar büyük bir tutkudur onun için. O öğrencilerine de bu bilinci ve tutkuyu vermeye çalışmış, iyi bilim insanları olmaları için her türlü yardımı ve desteği göster