24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan tmceylan@superonline.com UYKU ARAŞTIRMALARI B. Kilborne Massachusetts’de bir psikanalist, disappearing person (zail olan insan) diye bir kavramı var onun. Nasıl boyumuz posumuz ölçülebilir niceliklerse, ruhumuzun da açık seçik ölçülür bir ebadı var. Okul saatleri Dört bir yanda kirli iç çamaşırları, dergiler, yarım bırakılmış bir sandviç, açık bir televizyon, susmak bilmeyen bir CD çalar ve bir bilgisayar... İşte 1117 yaş arası gençlerin odalarında görmeye alıştığımız bir manzara. Zail Olan İnsan Kafka, birinci harbin ikinci yılında babasına yazdığı bir mektupta varoluş sorunlarıyla boğuşan birisi olarak, "Kendimi ehemmiyetsiz, zayıf, seni ise kuvvetli, kalıplı görüyorum" diye yazmıştı; buna rağmen ben, hukuk doktoru yazarın aksine, babasının irikıyım biri olduğuna dair bir bilgiye rastlamadım literatürde. Demek ki eserlerini Almanca veren ve anadili Çekçe olan yazarın karşılaştırdığı ölçümler, fiziksel değil, ruhsal niceliklerdi. Ama yazarı anladım ben, nasıl yemek, içmek, su, ekmek gibi eskiden beri yapılagelen her toplum için ortak eylemler bütün dillerde ortak seslerle isimlendirilirse, utanmayı edebi olarak tanımlayan birisi olarak Kafka’nın söyledikleri de bana yabancı gelmedi. Nasıl yemek Türkçede yemek iken, Laticede edo, İngilizcede eat, Almancada ezzan, Hititçede ise ezzatteni ise, Almanlara ve psikologlara göre ruhsal yetersizlik olan utanmak da Türklere göre edepti. Yollarda görüyoruz, ülkede bazılarının arabaları ruh gibi uzuyor, genişliyor, bazılarınınki de yıldan yıla büzülüyor. Büyük ve küçük arabalar (dolayısıyla ruhlar) arasında, ampirik bir gözlemle bire on gibi bir oran oluşundan, ana yola hâkim bir pencerenin önünde, bir kişinin şişinmesini on kişinin büzülmesinin ancak sağlayabildiğini düşününce Almanların ve psikologların karşısında Türklerin haklı olduğunu anladım, bir toplumda bu oranda yetersiz, büzüşmüş vatandaş değil, ancak bu kadar çok utanan yurttaş bulunabilirdi çünkü! Ruhsal ebat basitçe, başat olma gücümüzden, güdülme zafiyetimizin çıkarılmasıyla bulunur. Aradaki fark pozitifse kişi şişinir, negatifse büzülür. Kafka orta halli bir memur olup, yaşadığı yıllarda bir etki yaratamamış, içinde bulunduğu topluma eksieksik bir şahsiyet izlenimi vermiştir! Toplum hangi kıymette olursa olsun büzüşmüş insanlara, yazık ki seyrek ilgi gösteriyor. Şimdiden hareketlerimizin uydudan izleniyor olması, yazdığımız her cümlenin denetimden geçiyor bulunması, kontrol edebilen değil, kontrol edilen birileri olduğumuz duygusunu yaşatıyor bize; sonuçta endazeye vurulduğunda esamisi okunmayacak hale gelip, ruhsal ebatlarımızı küçülttük epeyce. Nasıl maddenin soğukta küçülmesi, atom hareketlerinin azalmasına bağlıysa, ruhun büzülmesi de, ümitlerinin yitmesine bağlıdır. Söylenenler bir tarafa, utanma gerçek bir ruhsal ölçü birimidir. Utanma ne kadar büyükse, ruhsal ebat psikologlara göre o kadar küçük, bana göre ise o kadar büyüktür. Herkesin arsız olduğu günümüzde ruhsal ebatları büyütecek ortada kültür kalmadığına göre psikologlar çoktan haksız çıktı, ama içinde çeşit çeşit utangaçlıkları olan ben, haklılığımı ifade etmek için, herkesin beş dakikasını isteyecek bir yılışıklığa ulaşamadım. Onun için nasıl metre uzunluk birimiyse, utanç da psikometrik ölçümde hâlâ zayıflık birimi olarak bilinir. Biliyorsunuz akıl hastaları toplumun tersine hareket ederler; gündüz uyur, gece uyanırlar, herkes başkasıyla onlar kendi kendilerine konuşurlar. Son çeyrek asırdır hastaların makro değil mikromanyak(küçüklük) hezeyanları olmaya başlamış; şizofrenlerin kimisi ufalıp doktorun cebine girmek istiyor, kimisi de görünmez olup arada dolaşmayı arzuluyormuş. Eskiden Süveyş kanalını daha derin yarmak, Rusya’ya çar olmak isteyen, megalomanlar varken, bugün hiç kalmamış, yoklukta asabiyeciler "Hedefim zengin olmak" diyene bile makromanyak damgası vuruyormuş. "Normaller" utanmayı yitirdikçe, hastalar utanmayı öğreniyor, eskiden insanlar utanırken hastalar, ucu bucağı olmayan büyüklük hezeyanı sahibiydiler. Toplam utanma değişmiyor demek, aynen zenginlik gibi el değiştiriyor! "Simsiyah Leylekler" diye bir kitapta okumuştum: yalnızca elleri ve beyni çalışıp kucakta taşınan bir hastayı bankadaki parasını ceplerine indirmek için sahipleri hastaneden zorla almış ve işleri bittikten sonra getirip kapıya bırakmışlar. Neyzen Tevfik demişti galiba Bakırköy’de yatarken, "Meğer akıllılar içeride deliler dışarıda imiş" diye! İnsanın zailliği, Kilborne’un dediğinin tersine, utanmasına değil, arsızlığına paralel galiba! G ençleri dağınıklıkları ve uyuşukları için hep suçlamışızdır. Ama, aslında durum göründüğü kadar basit değil. Genelde gençlerin gece yarılarına kadar playstation oynadıkları, internette sohbet ettikleri ve sabahlara kadar film izledikleri ve bu nedenle de gece uyumadıkları gözümüzden kaçmaz. Sabah saatlerine kadar uyumayan geçlerin dolayısıyla sabah okullarına veya kurslarına gitmek için erken bir saatte kalkamayacaklarını düşünürüz. Fakat araştırmalar madalyonun öteki yüzünün çok farklı olduğunu gösteriyor. Araştırmalar, gençlerin zaten biyolojik olarak daha makul bir saatte yatağa girmelerinin olanaksız olduğunu açığa çıkarıyor. Çocuklarımız biyolojik ve fizyolojik olarak hazır olmadıkları bir saatte okulun yolunu tutuyor. Aslında bu durum hem çocuklarımız hem de öğretmenleri için son derece zorlayıcı. Özellikle 1117 yaş arası gençlerde görülen uykusuzluk bu gençlerin gelecekle ilgili umutlarını köreltmekte ve sağlıklarını olumsuz yönde etkilemekte. O halde bu çocukların uykusuzluğa bağlı olarak yaşadıkları bu problemleri nasıl çözebiliriz? ERGENLİK ÇAĞI Genç olmak zor bir iş. Ergenlik çağındaki gençlerin yeterli düzeyde uyku alabilmeleri için, gece en az 9 saat uyumaları gerektiği saptandı. Buna rağmen, dünya genelinde okulların başlama saati, çocuklar açısından son derece erken ve Gençler sabah erokula giden bu çocuklar uykularını yeterince ken kalkıyor, uyku alamazlar. İngiliz ve Avusturyalı gençlerin ları bölünüyor, veokula başlama saati 09:00, Amerikalı gençlerimlilikleri düşüyor, rin 07:00 ve Avrupalı gençlerin ise 08:00’dır. Birleşik Devletler Ulusal Uyku Kurubedenleri zayıf kamu’nun 2006 yılının Mart ayında yayımladığı lıyor... Araştırmacırapora göre, 1117 yaş arası gençlerin yüzde lar, sabah uykusuz 25’i, haftada en az 1 kez ders esnasında uyuya kalmanın çocukları kalıyor ve yüzde 50’si de uyku yetersizliği çekerek kendilerini gün boyu yorgun hissediyor. hasta ettiği görüBrown Tıp Akademisi araştırmacılarından şünde. Okulların Mary Carskadon, Amerika’da okul çağındabaşlaması için en ki gençlerin yarısında narkolepsi belirtisi olideal duğunu saptadı. Normal bir uykuda insanlar saat: 11.00! önce derin uyku aşaması olarak nitelendirilen NREM uykusunu yaşar ve ardından da daha hafif bir uyku olan REM uykusuna geçer. SABAHÇI VEYA AKŞAMCI 1117 yaş arasındaki gençlerden oluşan gruplara sabahın erken saatlerinde ‘nap’ testleri uygulandı. Gençler uyandıktan sonra anında REM uykusuna geçiyorlar. Carskadon, aynı durumun narkolopsi hastalarında da görüldüğünü ifade ediyor. Genel olarak bakıldığında hepimiz bir derece ‘sabahçıyız’ ya da ‘akşamcıyız’. Bu açıdan bakıldığında her birimiz aslında biyolojik olarak ya tarla kuşlarını ya da baykuşları andırıyoruz. Uykusuz geceler ve uykuyla geçen sabahlar, aslında genetik yapımızın ürünleridir. Münih Ludwing Maxiamilians Üniversitesi araştırma görevlilerinden Till Roenberg, yaşları 8 ile 90 arasında değişen 25. 000 insanın uyku alışkanlıklarını inceledi ve uykusuz geçen gecelerin ve uyanılamayan sabahların derecelerini belirleyen en önemli etmenlerden birinin ‘yaş’ olduğu sonucuna vardı. 1314 yaş arası gençler gece geç saatlerde uyuma, 20’li yaşlardaki gençler ise daha erken saatlerde uyuma eğiliminde. Ergenlik çağının başında olan gençlerin ise, sabah uyanmak yerine gece uyanık kaldıkları ve vücut saatle CBT 1021/8 13 Ekim 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle